o yüzden de bir araya getirilmiştir.

o yüzden de bir araya getirilmiştir.


24 X 36 fotoğraf makinası:

Kalınlığı: 30 mm.

Ağırlığı: 190 gr.

4 mercekli objektif
Fuayesi: 35 mm.

4 işlemli hesap makinası;

61 X 43 X 15 mm.

Ağırlığı: 34 gr.

Sürekli 60 saat çalışır

Küçük bir dürbün:

110 X 70 X 35 mm.

Ağırlığı: 190 gr.

Büyütme: 10 misli
Amatör teyp:

147 x 100 x 26 mm.

Ağırlığı: 574 gr.

(1/3 küçüklüğünde)

Mikro kasetinin dakikada kayıt
süresi (2 x 30 veya
2 x 45 dakika)

 

Mikrofilmler için okuyucu :

40 x 40 X 1,artım.

Merceği altulit kristalinden, ışık geçirme katsayısı camdan büyük

  1. 10.   Elektronik çalar saat:

30 X 18 X 16 mm.

Zilin çalma süresi 10 dakika.

  1. 11.   Kol saati:

14 x 4,8 x 3,16 mm.

110 parçadan oluşur.

Mikron preste çıkartılmıştır.

  1. 12.   Profesyonel teyp:

134 X 64 x 28 mm.

Ağırlığı: 300 gr.

Bandın kayıt süresi 27 dakika – 2 saat 36 (Bant genişliği 3,8 mm.)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


‘ ^ 13. Dünyanın en kiiçük uçağı:

Havaya gelen yüzü 3,10 m2 Ağırlığı65 kg.

Uçuş yüksekliği 4000 mt/den fazla.

En büyük uçuş mesafesi 300 -1000 km.


 

 

  1. Sökülebilir Bir Mini-bisiklet:

r ko\o)Vye mevaVU ^eV\u\\ M^xd\x VA

■- onları kırlardan ayıran birkaç kilometreyi aşacak bacak kaslarına sahip değillerdir. Çözüm: sökülebilen ve bir arabanın arka bagajına sığabi- len mini-bisiklettir. 400 mm’lik tekerlekleri, esnek selesi, ışıklandırma, geriye pedal çevirme poyrası, özel destek ve gidonuyla Lejeune bisik­leti yetişkinler için sökülebilen en küçük bisiklet olarak sunuluyor. 2 viteslidir ve otomatik vites değiştirme düzeni vardır.

  1. 2.   Mini-otomobil

Bir otomobil için oldukça küçük boyutlara sahip olmasına rağmen (2.18 m boyunda, 1.40 rr eninde, 1.55 m yüksekliğinde) “Şehirli yine de en küçük otomobillerden değildir”. Riboud ve Mini- Contes otomobilleri daha az yer kaplamaktadır. Fakat Citadine elektrikle çalışan tek otomobildir. İki yıl ömürlü sekiz bataryaya ve 70 km’lik mesafe için 8 saatlik bir şarj gerektiren 4 kVV’lık bir elektrik motoruna sahiptir. 50 km katettikten ve araba sahibinin evine vardıktan sonra, gece boyunca bataryaların yeniden dolması için 220 V’luk bir pirize takılmasını uyaran kırmızı bir sinyal yanar. Ertesi gün, araba, iş yerine ulaşabil­mek için her zamanki mesafeyi katetmeye hazır­dır. Çünkü adından da anlaşılacağı üzere, “Citadine” ait olduğu kategorideki elektrikli üç tekerlekli arabalar gibi ancak şehir içinde sürüle­bilir. “Citadine” ehliyetsiz kullanılabilir. Mükem­melleştirilmiş süspansiyon, direksiyon ve ses geçirmezlik özelliklerinden ötürü poliester karo- serli bu iki kişilik taşıt aynı zamanda oldukça pahalıdır.

Buna karşılık harcadığı enerjide önemli miktarda tasarruf yapma olanağına sahiptir. Gece elektriğin kilovat saati 0.27 santim olduğuna ve tam şarj için 7-8 kWs gerekli olduğuna göre 70 km’lik bir mesafe için 2.4 F harcamak yeterli. Böylelikle kilometre başına düşen masraf ben- zinli bir taşıta oranla beş kez daha az oluyor. Ayrıca yıllık vergisi olmayıp, sigorta pirimi tek silindirli hafif motosikletinki kadardır.

  1. 3.   Becerikli Küçük Bir Motosiklet

60,5 kg ağırlığında, uzunluğu 1.35 m’den, genişliği ise 0,61 m’den fazla değildir. Bu özel­liklere Honda Z 50 J motosikleti sahiptir, önden ve arkadan süspansiyonlu bu motosiklet saatte en fazla 48,5 km hız yapmakta, kullanışlı ve yer kaplamamaktadır. Yarış motosikleti tipinde ol­masına rağmen gerçekte çark kamaları başlıklı, ekseni 49 cm3‘ü geçmeyen, 4 zamanlı motoruyla gelişmiş motorlu bir bisiklettir, özellikleri: daki­kada 7000 devir yapan

soğutmalı, Kick starter katk\şl\dır. Motor, dev- Terye sarta\Vvv\\^                . Vites kutusu her zaman

el altında, selektör sol ayaktadır. Deposu 4 Utre yakıt alır. 16 yaşından itibaren kullanılacak çol güzel bir oyuncaktır.

  1. 4.   Çantada Taşınabilir Bir Deniz Motoru

Küçük bir sandal kıyıdan açığa gidebilmek için bir yatın vazgeçilmez bir parçasıdır. Ağırlığı 230 kg olan, üç kişi taşıyabilecek kapasitede,

2.20   m uzunluğunda, şişirilebilen bu deniz motoru aynı zamanda eğlenceli küçük bir gemidir de. Havası indirildikten ve çantasına yerleştirildikten sonra ağırlığı 15 kg’ı geçmez. Motoru 4 beygir gücündedir.

  1. 5.    Küçücük Bir Fotoğraf Makinesi

Fotoğraf makinalarında kırk yıldır en ileri minyatürleştirme deneyine sahip Minox firması­nın “24 x 36 boyutlarında otomatik çekim sis­temli, dünyanın en küçük makinasım” imal etmesinden doğal bir şey olamaz. Minox’un yeni imalâtında ilgi çekici olan, boyutları küçültme­nin bir sınırı olmamasıdır. Makinanın küçük olmasındaki amaç, fotoğraf çekmek isteyenin gerektiği anda yanında fotoğraf makinasının bulunmaması gibi bir özürle karşılaşmaması için­dir. öte yandan, Minox’ta minyatürleştirme büyük bir hassaslıkla yapılmaktadır. El modeli, plastik maddelerden imal edilmesi sayesinde 3 cm kalınlığındadır, ve ağırlığı 190 gr’ı geçme­mektedir. ön kapak açıldığında objektif ve gözleme aygıtı çekime hazır hale gelir, zaman göstergesi devreye girer. Minox 35 EL’nin elektro­nik, ışıkyolunu kesme âleti diafragmın açılıp kapanmasıyla filmi otomatik olarak, saniyenin 1/5Ö0’ünden 30 saniyeye kadar bir zaman aralı­ğında istenen hızda devreye sokar. Gözleme aygıtında, seçilen diyafragma uygun poz zamanı tespit edilir. 4 mercekli objektifin fokali 35 mm’dir. Bu da şimdiye kadar sağlanamamış bir alan derinliğini mümkün kılar.

  1. 6.    Her Türlü Hesap İçin Bir Kibrit Kutusu

Boyutları bir kibrit kutusununkiler kadar olmamasına rağmen (15 mm yükseklik, 43 mm genişlik, 61 mm uzunluk) Mikromini Casio, özel­likleri kendinden önceki bütün makinalarınkilerle aynı olan bir hesap makinasıdır. 8 rakamlı, 4 işlem yapar, sıvı kristal tabloludur. Sabit faktörlü ve virgül kaydırması yapabilir. Arka arkaya hesap yapma ve yüzde almak mümkündür.

Bataryası da dahil ağırlığı 34 gr’ı geçmez. Gerekli enerji, iki aylık Ömre tekabül eden ve 60 saat sürekli kullanımı sağlayan gümüş oksitli pillerle sağlanır. Teknik açıdan, hassas hesap

 

■Mftrimhrınrhn hiçbir farkı olmayan bu aygıt, piyasayı dolduran küçük hesap makinalarının gerçek bir şaheseridir. Elektronik parçalarının çok driıa küçük ve karmaşık olması fiyatını artırmak- tKbr.

  1. 7.    Uzağı Görebilmek İçin Büyük Bir Dürbün

Kullanmak Zorunlu Değil

Zoolog ve ornitologların (kuş bilimciler) gereksinimlerine cevap vermek üzere Zeiss firması oldukça küçük, fakat mükemmel bir dür­bün imal etti. Küçük bir hacimde (11 x 7 x 3,5 cm) dikkat çekici özellikler biraraya getirilmiştir: 10 defa büyütme gücüne sahip ve objektif çapı 25 mm’dir. Bu özellikler, gün ışığının durumu ne olursa olsun dürbünün parlak ve net bir görüntüyü elde ettiğini kanıtlar. Görüş sahası 95 m’den 1000 m’ye kadar uzanmaktadır. Ağırlığı 190 gr’dır. Zeiss’in 10 x 25 B dürbünü katlanabi­lir ve her türlü cebe yerleştirilebilir. Ayrıca bu dürbünde gözlük takanlarla takmayanlar aynı görüş alanına sahiptirler. Stadyum tribünleri, dağ ve av gezileri için ve özellikle “denizci” tipi büyük dürbünlerin taşınmasının mümkün olma­dığı heryer için ideal bir arkadaştır, öte yandan Leitz firması da yaklaşık aynı özelliklere ve boyutlara sahip bir dürbünü piyasaya çıkarmıştır.

8-12. Büyüklüğü İki Sigara Paketi Kadar Olan Dünyanın En Mükemmel Teybi

Teyplerin minyatürleştirilmesi alanında Nagra firmasının imal ettiği teyp en ilginç olanıdır. Bu âlet her açıdan profesyonel özelliklere sahiptir. Söz veya müzik olarak kaliteli ses kaydetmek isteyenler için imal edilmiş olan bu teyp aynı zamanda sahibini, yer kaplaması, ağırlığı ve zor taşınması gibi zorluklardan da kurtarmaktadır. SNN2 modelinin pilleriyle birlikte ağırlığı 574 gr. boyutları ise 147 x 100 x 26 mm’dir. Bobinleri mini-kaset bantlarının genişliğinde (3.21 mm) bir bantla sarılmıştır. Motoru sağlamdır ve iki hızı vardır: 9.5 cm/san. ve 4.75 cm/san. Aynı boyut­larda SNS2 modelinin hızı ise 4.75 cm/san. ve 2.4 cm/san/dir. Kullanılan bandın kalınlığına ve hızına bağımlı olarak kaydetme dinleme zamanı en az 27 dakika ile en çok 2 saat 30 dakika arasında değişir. Büyük hızda 60’tan 15.000 hertzitdB’e geçiş bandı kullanılır. Bütün profes­yonel teyplerde olduğu gibi dışarıya bir mikrofon takmak, kayıt esnasında kulaklıkla dinlemek ve bir kamera ile birlikte senkronize ses almak mümkündür. Başka kalitelerde, fakat bunun kadar küçük teypler de vardır: Sony M101 (143 x 64 X 25 mm) veya Olympus Pearlcorder S201 (134 X 64 x 28 mm). Pilsiz ağırlıkları: 300 gr.

Gerçek birer cep teybi olan bu âletler konfe­rans, kongre veya toplantılarda oldukça kullanış­lıdır. Mini-kasetlerin 1/3 büyüklüğündeki mikro- kasetlerle yapılan kayıtların süresi 2 x 30 dakika veya 2 x 45 dakikadır ve 2,4 cm/san. hızla dönerler. Geçiş bandının 200’den 7000 hertze kadar sınırlanmış olmasına rağmen sözlerin anlaşılır biçimde kaydedilmesi mümkündür.

  1. 0.    Mikrofilmler İçin Bir Cep Okuyucusu

Bir yıllığı cepte taşıyabilmek bundan böyle ‘Infoscope’ (info: enformasyon, scope: enfor­masyon okuma aracı) sayesinde mümkün olacak. Bu yeni âlet, minyatür metalik bir kapsül (40 x 40 x 1.8 mm) üzerine büyüteç görevi gören ve 18 defa büyüten kristalden bir merceğin oturtulmasından meydana gelmektedir. İçine 3.6 x 3.6 mm boyutlarında Kodachrome 11 filmine çekilmiş 54 adet diyapozitif yerleştirile­bilir. Diğer bir deyişle, 9×9 cm boyutlarında renkli fotoğraflardan, 21 x 21 cm boyutlarında daktiloyla yazılmış metinlere kadar her çeşit mikrofilme alınmış doküman söz konusudur.

Sonuç . 1080 satırlık bir metnin çıplak gözle kolaylıkla çözülmesini sağlayan bir mini-oku- yucu. 10 kapsülden oluşan ve 8 x 18 cm’lik boyutlarıyla küçük bir hesap makinasının büyük­lüğünü aşmayan en büyük modeli, 540 diyapo­zitifi veya 11.000 satırlık bir metni içerir. Eİu mini okuyucunun uygulama alanı çok geniştir. Çünkü ilgili kişinin kendi dokümanlarını istediği gibi değerlendirme olanağı vardır.

10-11. Dünyanın En Küçük Saatleri

Saat imalinde minyatürleştirmenin en uç örneği —doğal olarak— İsviçre’den gelmekte. Boyutları:

—  14 mm boyunda, 4 mm 8/10 genişliğinde, 3 mm 6/10 yüksekliğinde bir Jaeger Lacoutre saati.

—  30 mm boyunda, 18 mm genişliğinde, 16 mm yüksekliğinde Nepro çalar saati. Saatin hare­ketinin teknik kapsamı diğer saatlerinkinden tamamen farklı. Prensip olarak, bir hareketi meydana getiren bütün parçalar aynı platform üzerine yerleştirilmiştir. Bu parçaları, üstüste yerleştirilmiş iki platform üzerine yerleştirme düşüncesi, diğer bir deyişle üst platforma zembe­rek ve çarkların ve alt platforma ise rakkasın yerleştirilmesi iki planlı hareketin düzeneğini ortaya çıkarmıştır. Bu prensipten kalkarak saatin hareketinin hacmini 1/3 oranında küçültmek mümkün olmuş ve “dünyanın en küçük hareketi” sağlanmıştır. Bu hareketi sağlayan ve boyutları mikroskopik düzeyde olan 110 parçadan bir kısmı
milimetrenin 1/1000 büyüklüğüne kadar küçül-, tülmüştür. Nepro saat evinin elektrik kontak sistemi kullanarak geliştirdiği mini-sonic çalar saati bir kesme şekerden daha büyük değildir. Başlıca özellikleri: Saatin her türlü hareketini zil çalarak ifade edebilen büyük bir sadelik ve küçük dirençli kendinden harekete geçen bir temas. Bu işlem hareket sürerken, onu değiştirmeden, iki elemanın devreye girmesiyle olmaktadır. Transis­torlu minyatür çalar saat, çok küçük boyutlarda, ömrü bir yıl olan bir pille beslenmektedir. Verdiği ses frekansı özel olarak incelenmiş on dakika süreli bir vınlamadır.

13. Bu Uçak Bir Römork Vasıtasıyla Taşınabilir

SCIENCE ET VIE’den Çeviren: Isak GALÎMÎDÎ

Cri-cri dünyanın en küçük uçak modelidir. 3,10 m3‘lük bir hacmi kaplayan bu tek pervaneli çift motor 65 kg ağırlığındadır. Yani yaklaşık bir motosikletin ağırlığı kadar. Tek silindirli, iki zamanlı Mac Culloch MC 101 tipi iki motorun her biri 11 beygir gücündedir ve dakikada 7000 devir yapar (küçük bir motosikletin gücü kadar). Eksen yatağındar hızı saatte 200 km’dir. Boyutlarının oldukça küçük olmasına (boyu 3,90 m, yüksekliği

1,20  m ve kanat açıklığı 4,90 m) ve zayıf muka­vemetine rağmen, Cri-cri normal eğitim görmüş bir pilotun kolaylıkla kullanabileceği bir incelikte ve klasik bir pilotaj sistemine sahiptir. Sınırlı bir izinle Fransa sınırları içinde her türlü uçuş mümkündür. Ayrıca özel izinle yurt dışına da çıkılabilir. Çıkabileceği maksimum yükseklik 4000 m’dir. Yakıt deposu, yaklaşık ikibuçuk saat sürebilecek bir uçuşta, 450 km katetmesini sağla­yacak 20 İtlik kapasitedir. Kanat uçlarındaki yedek depolar sayesinde, 4,4 ile 100 İt. arasında fazladan bir yakıt harcamasıyla bu mesafe 800 – 1000 kilometreye çıkar. Küçültülmüş bir modele uygun olarak, üç dakikada takılıp sökül­mesi ve az yer kaplayan (4 x 1,50 m) bir römork­la taşınması mümkündür. Bu da hangar sorununu ortadan kaldırıyor. Yapımı 1000 iş saatinde gerçekleştirilen bu uçak, uçmaya hevesli bir amatör pilotun zevkini tatmin edebilir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

p itkilerin insan sağlığındaki etkinliği herhalde insanlıkla birlikte başlar. Karnını doyurmak için bitkilerden yararlanan insanoğlu, derdine derman olsun diye de bitkiye başvurmuş, yara­sına çeşitli otlar basmış, ağrısını onlarla dindir­meğe çalışmıştır. Bazen yanılmış, ama ara sıra da deneyimlerle doğru tedavi yolunu bulmuştur. M S. 60 yıllarında yaşamış Anadolulu hekim Dioscorides tarihin ilk gerçek botanik ve tedavi kitabı olan eseri “Materia Medica” da 600 bitki­den söz eder. Bunların bir çoğunun tedavi değe­rinin gerçekliğini bilim sonradan kanıtlamıştır.

örneğin, Meyan (Glycyrhiza glabra) bitkisi için Dioscorides “Midenin yanmasına ve gırtlak şikâyetlerine iyi gelir” der. Meyan kökü ve kökten elde edilen öz halk arasında’ yıllardan beri Dioscorides’in önerdiği biçimde kullanılagelmiş- tir. Ve gerçekten de bitki köklerinin mide ülserine karşı etkili olduğu, soğuk algınlığına bağlı ses kısıklığını iyileştirdiği, ve bu etkilerin de başta gliseretik asit olmak üzere bitkinin .içerdiği bile­şiklere bağlı olduğu bilimsel olarak kanıtlan­mıştır.

Bu günün pek çok dirimsel ilâcı bitkisel kaynaklıdır ve insanlık bu bitkilerin bir kısmını çok eski dönemlerde de tanıyor ve onlardan yararlanıyordu, örneğin, M.ö. 4000 yıllarında Sümer’ler haşhaşı (Papaver somniferum) ve afyonu (Opium) biliyorlardı. Afyondan söz eden ilk yazılı belge Teophrastus’un eseridir ve M.ö.

3. yüzyılda yazılmıştır. Perge tarihsel kalıntıların­daki haşhaş kellesi kabartmaları da Anadolu’da yüzyıllardan beri haşhaş ekimi yapıldığını göste­ren ilginç kanıtlardır.

Dioscorides kendine özgü anlatımıyla haş­haştan söz eder:

“O yapraklar ve kelleler (1) ki suda kaynatılır, uyku getirir. Bu suyu uyuyamayanlar içer.

Yalnız kelleler iki katı suyla ıslatılır da, bu suya biraz katılaşana kadar bal ilâve edilirse öksürüğe iyi gelen bir macun olur.

Kara haşhaş tohumu (2) ufak ufak kesilip şarapla içilirse ishale ve kadın kanamalarına iyi gelir. O kişiler ki uyuyamazlar, onların alınlarına, şakaklarına haşhaş tohumu suyla birlikte konur. Tohumlardan çok az içilirse, ağrı dindirir, uyku

 

getirir, hazmettirir, öksürüğe, bağırsak hastalık­larına şifadır. Ama o kişiler ki çok fazla tohum içer, onların canını yakar, onları bitkin düşürür, ve de öldürür. Baş ağrısına iyi gelir. O hastalar ki başları ağrır, onların başına sirkeyle birlikte konur. O kişiler ki kulakları ağrır, onların kula­ğına badem yağı, safran ve mira reçinesi ile karış­tırılıp damlatılır”.

Dioscorides’in yazdıklarından anlaşıldığına göre, afyon alkaloitlerinin belli başlı fizyolojik etkileri, ağrı kesme (analjezi), öksürük kesme (antitussif aktivite), uyku getirme, ishal kesme o zamanlar biliniyordu ve bu özelliklerden yararla­nılmağa çalışılıyordu. Aynı zamanda, afyonun zehirli (toksik) etkileri de bilinmekteydi.

İnsanlık yıllar boyu zehir diye sakındığı bazı bitkilerin ya da bitkrsel ürünlerin değerini de zamanla öğrenmiş ve onlardan yararlanmağa başlamıştır. Bugün tıpta çok önemli yeri olan Çavdar Mahmuzu (Ergot) işte böyle bir örnektir. Ergot, çavdar bitkisinde diğer bir bitkinin Claviceps purpurea adlı mantarın neden olduğu bir oluşumdur. Tarih boyunca, genellikle çavdar yemeyen Romalılar ve Yunanlılar dışında pek çok halk topluluklarında gangren, düşük, felç gibi belirtiler gösteren Ergot zehirlenmelerine rastlan­mıştır. Orta Çağ’da zehirlenmelerin salgın boyut­larına ulaştığı görülür. Ama zamanla Ergot tıpta çok yararlı bir kaynak durumuna geçer. Ergot’un insan uterusuna (rahim) etkisi 4000 yıldır bilin­mektedir. Ama bu etkiden doğumu çabuklaştır­mak, doğum sonrası kanamaları durdurmak gibi amaçlarla yararlanılmaya 400 yıl kadar önce başlanmıştır. Bugün ise Ergot’un içerdiği “Ergot alkaloitleri” adıyla bilinen bileşikler jinekolojide (kadın hastalıkları) ve migrene karşı kullanılan önemli ilâçlar arasındadır.

Bitkilerin tıptaki klâsik kullanılışı şöyledir: Bitkideki etkili bileşikleri kısmen elde edebilmek amacıyla şuruplar, eczacı deyimiyle “ekstre”, “tentür” denilen özler hazırlanmış ve bu ürünler ilâç olarak kullanılmıştır. Bu tür ilâçların kulla- nılımı yakın geçmişe kadar çok yaygındı, örneğin 1948 Türk Kodeks’inde bitkisel kaynak (Digitalis Folium-Yüksüotu yaprağı) ve eczanede hazırla­nabilen bitkisel kaynaklı ilâç (Tinctura Digitalis – Yüksüotu Tentürü) olarak 282 adet ilâç kayıtlıdır. Oysa, 1970 Türk Farmakopesi’nde bu rakam 50’ye inmiştir. Bu azalma bitkisel ilâçlara özgü olma­yıp, ilâç endüstrisinin ilerlemesi ve eczanenin artık ilâç üreten yer olmaktan çıkmasıyla birlikte, eczanede hazırlanan bütün ilâçların kullanılı- mındaki genel azalmanın bir parçasıdır. İlâç endüstrisinin gelişimi havanda hazırlanan ilâçları yaşamımızdan yavaş yavaş silerken, bitkisel ekstreler, tentürler de tarihe karıştı, öyle ki, bugün müstahzar adlarına ve prospektüslerdeki karmaşık kimyasal isimlere alışanlarda “bitki”yi tedavinin ilkel dönemleriyle özdeşleştirme eği­limi doğmakta, “bitki”nin sağlık açısından öne­mini yitirdiği izlenimi uyanmaktadır. Bu aldatıcı bir izlenimdir. Çünkü bitkilerden elde edilen saf kimyasal bileşikler hiç bir zaman önemini yitirmemiştir. Bugün tentürlerin, şurupların yeri­ni bitkilerin içerdiği fizyolojik aktif bileşikleri taşıyan ampuller, haplar, v.s. almıştır.

Bilimin ilerlemesiyle bitkilerin içerdiği kim­yasal maddeleri bitkiden tam olarak elde etme, saf bir bileşik olarak ayırma yöntemleri gelişmiş­tir ve bu saf bileşikler ilâç olarak kullanılmağa başlamıştır.

Bu dönüşüm aşağı yukarı 100 yıllık bir sürede gerçekleşmiştir. Bu alanda 19. yüzyılda büyük bir aşama görülür. Bir çok dirimsel ilâç bu yıllarda bitkilerden saf halde elde edilmiştir. Kinin, 1820’de Kına Kına (Cinchona sp.) kabuklarından, kalp yetmezliğinin en etkili ilâcı Digitoksin 1868’de Yüksük Otu (Digitalis purpurea) yaprak­larından elde edildi. Afyon alkaloitlerinin elde edilişi de bu yüzyıla rastlar: Morfin 1816’da, Kodein 1832’de, Papaverin 1848’de afyondan elde edilmiştir.

Ergot alkaloitleri, bu yüzyılın ilk yarısından saf halde Ergot’dan elde edildi. Bunlardan Ergo­tamin 1926’dan beri migren tedavisinde kullanıl­maktadır.

Etkili müshillerden Sennozit A ve B, 1941’de ayni amaçla kullanılan Sinameki (Cassia acuti- folia, Cassia angustifolia) yapraklarından elde edildi.

1928’de bir rastlantı sonucu bulunan Penisi­linle “Antibiyotikler çağı” diyebileceğimiz, teda­vide devrim yaratan bir dönem başladı ve mikro­bik hastalıkların çoğunun önü böylece alındı. Antibiyotikleri de bitkisel kaynaklı ilâçlar arasın­da düşünmek gerekir. Çünkü bilim, antibiyotik­lerin kaynağı olan mikrocanlıları bitkiler arasında inceler.

Penjsilin’in bulunuşu rastlantısalsa da ilâç olarak gelişimi kapsamlı ve bilinçli araştırmalar sonucudur ve 1941’den beri de tedavide kullanıl­maktadır. Penisilin’i, diğer antibiyotikler izlemiş, 1944’de Streptomisinin bulunmasıyla tüberkü­lozun kesin tedavisi sağlanmıştır.

Bugün antibiyotiklerden kanser savaşımında da yararlanılmaktadır, örneğin, 1969’dan beri Bleomisinler adı verilen antibiyotik grubuyla etkili sonuçlar alınmaktadır.

1%2’de Cezayir Menekşesi’nden (Vinca ro- sea) bazı kanserlere son derece etkili olan

Vinblastin’in elde edilişi ve tedavide özellikle Hodgkin hastalığına karşı başarıyla kullanılması bitkilerin yeni bir önem kazanmasına neden oldu. Bugün, dünyanın her tarafındaki laboratu­arlarda her yıl, yüzlerce bitkide antikanserojen (kansere karşı) etki araştırılmaktadır.

Örnekler çoğaltılabilir.

Kimya biliminin ve kimya endüstrisinin ilerlemesiyle doğal kaynaklı olmayan sentetik ilâç hammaddelerinde büyük bir artış oldu. Ayrıca bitkisel kaynaklı fizyolojik olarak aktif pek çok bileşiğin de laboratuarda sentezi yapıldı, bu sentetik bileşikler bugün ilâç olarak kullanılmak­tadır. örneğin, mentol hem Nane (Mentha piperita) bitkisinin esansından elde edilebilir, hem de sentetik olarak hazırlanabilir. Her iki şekilde hazırlanan mentol da ilâçların bileşimine girer. Ancak, afyon alkaloitleri, Digitoksin gibi bir çok bileşik de yalnızca bitkilerden elde edilip kullanılır.

“Yarı sentez” dediğimiz yöntem bugün ilâçların hazırlanışında önemli bir yer tutar. Yarı sentez, kısaca bitkiden elde edilen bir bileşiğin kimyasal yapısının küçük değişikliklere uğratıl- masıdır.

Yarı sentetik ürünü doğuran kimyasal reak­siyon genellikle basit bir reaksiyondur, örneğin, Morfin yapısındaki metil grubunun yerine bir alil grubu girmesiyle nalorfin oluşur.

Ergot alkaloitlerindeki bir çifte bağın doyu­rulmasıyla “dihidro” türevler meydana gelir.

Yarı sentezin amaçlarını, üç ana bölümde toplayabiliriz. Doğal bileşikten farklı etkiyen bir madde elde etmek, doğal bileşiğin istenmeyen yan etkilerini yok etmek ve fizyolojik etkinliği olmayan doğal bir bileşikten hareketle etkili bir bileşik oluşturmak.

Birinci amacı açıklamak üzere yukardaki ör­neklerden yararlanabiliriz: Morfin’deki N-CH/ün N-CHaCH = CH2‘a dönüşmesiyle Morfinin ana etkileri kaybolmuş, üstelik Morfinin etkilerini ortadan kaldıran dolayısıyla da Mori’m ve benzer ilâçlarla ortaya çıkabilecek zehirlenmelerde anti- dot (panzehir) olarak kullanılan nalorfin mey­dana gelmiştir. Ergot, alkaloitlerinin büyük mole­külündeki C^-C^çifte bağının doymasıyla bileşik­lerin, uterus üzerindeki etkileri kaybolmuş ama migrene karşı etkinlikleri artmıştır.

Antibiyotiklerin istenmeyen yan etkilerinin ya da yetersizliklerinin üstesinden gelebilmek için yarı sentetik türevler hazırlanmasına gidil­miştir. örneğin doğal ürün olan Penisilin G’nin bazı önemli kusurları vardır. Midede dayanıksız­dır, böbrekten çok çabuk atılır, hastajık nedeni bazı bakterilere karşı etkisi sınırlıdır, bazı bakte­rilerin salgıladığı Penisilinaz isimli enzim Penisi­lini etkisiz kılar, Penisilin hastanın beyin-omu- rilik sıvısına zor girebilir ve bazı hastalarda Penisilin aşırı duyarlık reaksiyonlarına neden olur. Son iki kusurun dışında diğerleri Ampisilin gibi yarı sentetik türevlerde giderilmiştir.

önemli ilâçlardan Kortison ve diğer steroidal hormonlar bitkilerden yararlanılarak hazırlana­bilir. Burda yöntem gene yarı sentezdir. Uzak Doğu’da yetişen Dioscorea bitkisinin çeşitli türlerinden Diosgenin, Afrika’da yetişen Agave sisalana bitkisinden Hekogenin isimli ilâç olarak değer taşımayan bileşikler elde edilmektedir. Ama bu bileşikler Kortison ve diğer steroidal hormonların yarı sentezi için çok değerli başlan­gıç maddeleridir. Başka yollardan Kertizon sentezi zahmetli ve pahalı olmaktadır.

Doğal kaynaklı bileşikler bilim için bir tür “model” oluştururlar, örneğin Morfin model olarak alınarak Morfin’in ağrı kesici etkisini taşıyan ama iptila yapmayan ideal bir madde bulabilmek için pek çok bileşik senteze edilmiştir ve halâ çalışılmaktadır.

Bugün bitki kimyası yeni yöntemlerle durma­dan gelişen bir bilim dalıdır. Çeşitli bitkiler,

fonu hakkında pek fazla bilgi hu sözcük ALFABE sözcüğünün ARİTMETİK sözcüğünün sonunun

i ile elde edilmiştir. Bu sözcük çelerinin genel adı olarak

t bilmeceleri çok uzun zaman­dan ImMMle ne çeşitli dergilerde yayın- lanmaktadhr. fctjphü«ecelerde, normal aritme­tik işlemlcrdcU saydfam yerlerine harfler konur ve bilmeceyi çözecefcolan kişi bu harflerin hangi sayıların yerinekullamldfagRnı bulmak zorundadır, örneğin böyle bir bilmece şu şekilde verilebilir: özellikle antikanserojen ve hipoglisemiyen (şeker düşürücü) yeni bileşikler bulma amacıyla analiz- lenmektedir. İlâç olarak kullanılabilecek etkili bir bileşik bulunduktan ve bu bileşiğin gerekli tıbbî kontrolları yapıldıktan sonra bunun bitkiden mi elde edileceği, yoksa sentez mi edileceği, yoksa yarı sentetik bir türeve mi gidileceği, ülkenin ilâç politikasına ve ekonomik olanaklarına bağlı bir tercih konusudur.

(1)  Kelle: Haşhaş (Papaver somniferum) bitkisinin meyveleri. Morfin, kodein, papaverin, v.s. gibi alkaloitler kelle’de bulunur. Afyon (Opium) kelle’lerden elde edilir.

(2)  Buradaki tek önemli yanlış, Dioscorides’in dilin­den geliyor olsa gerek. Yazar “Tohum”dan bahse­diyor. Oysa tohumlar etkin maddeler olan alka­loitleri taşımaz. Alkaloitler meyvenin (Kelle) tohum dışındaki kısımlarındadır. Yazar “To- hum”u yanlış kullanmış ve meyve demek istemiş olabilir. Ya da tohum, diye söz ettiği kısımlar kelle parçalarından temizlenmemiş ve dolayısıyla alka­loit taşıyor olabilir.

KAYNAKLAR

  1. Gootlman, L. S. – Gilman, A.: The Pharmaco­logical Basis of Therapeutics 5th. Ed., Macmillan Publishing Co., Inc. (1975)..
  2. Gunther, T. R.: The Greek Herbal of Dioscorides, Hafner Publishing Co., New York (1959).
  3. Marker, R. E. – Wagner, R. B. ■ Ulshafer, P. R. – Wittbecker, E. L. – Goldsmith, D. P. J. – Ruof, C. H.: Steroidal Sapogenins, J. Amer. Chem. Soc., 69, 2167 (1947).
  4. Türk Farmakopesi 1974, Milli Eğitim Basımevi, İst., (1974).
  5. Türk Kodeksi 1948, İsmail Akgün Matbaası, İst., (1948).

ABCD + ABCD EFGHİ

Bir harf karmaşası olarak görünen bu bilme­ceye bir anlam kazandırmak için bu harflerin yerlerine daha anlamlı söz dizileri konabilir. Böylece ortaya çıkacak olan bilmece söz dizisi olarak ta bir anlam kazanacaktır, örneğin yukarı­daki bilmece

DÖRT . DÖRT

SEKİZ

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*