Oğrenme Bozukluğu Olan Çocukların Aileleri ve Öğretmenleri İçin Öneriler
Bu bozukluğu taşıyanların en belirgin özelliği aynı yaş ve zekâ düzeyindeki diğer çocuklara kıyasla okuma düzeylerinin daha düşük olması. Okuma düzeyinin düşüklüğü örneğin, ilkokul dördüncü sınıftaki bir çocuğun okuma düzeyinin ikinci sınıftaki bir çocuğunki gibi olması anlamına geliyor. Bu durumdaki bir çocuk “okumada iki yıl geride” olarak adlandırılıyor. Böyle bir çocuğun okuma düzeyinin düşük olmasının nedeni her durumda disleksi olmayabiliyor. Disleksi olmayıp okuma sorunları yaşayan çocukların olduğu da unutulma-
■ Diğer çocuklarla çalışırken güçlük çekerler. Bir grupla çalışmak için istekli gözükebilirler, fakat kolaylıkla başlarını derde sokarlar ve grubun çalışma verimini de | düşürebilirler. Bunu engellemek için, grupla çalışmaya | başlamadan önce onu yönlendirin ve üstesinden gelebileceğine inandığınız görevler verin. ■
* Anlatılanları dinleyerek anlayabilirler. Fakat anlayıp I anlamadıklarını kontrol etmek istediğinizde, yazılı olarak iyi cevaplar veremeyebilirler. Bu durumda, daha ziyade dinleyerek öğrenmesine ve sorularınızın çoğuna sözlü olarak cevap vermesine İzin verin.
*Pek çok sembolü birbirine karıştırırlar (harf, rakam, işaret vb). Bu durumda tahtadan bakarak bir şeyler kop- j ya etmek bu çocuklar için güçtür. Bu konuda ona, diğer çocuklara kıyasla daha toleranslı davranın. I
* Dikkatlerini çok kısa bir süre toplayabilirler. Bu du- | rumda, onlara daha kısa görevler verin ve sık sık kontrol j edin.
* Sınav sorularını çabuk okuyamazlar ve cevaplan ya- I zamazlar. Bu nedenle önemli sınavlarının sözlü olarak yapılması yararlı olur. Çoktan seçmeli testlerde daha başarılı olurlar.
* Bilgileri aktarırken modeller, nesneler, resimler kullanarak anlatırsanız, konular onun için daha anlaşılır ve çekici hale gelir. [
* En önemlisi, onun farkında olduğunuzu, onun de- . ğerli bir insan olduğunu hıssettirmenizdir. Gösterdiği her çaba ve başarıyı sevginizle ödüllendirebilirsiniz. Sevginizi I hissederse çabalarınızın ve sabrınızın meyvesini çabuk alabilirsiniz.
ması gereken bir konu. Okumay: -düzeylerine göre değerlendirmek “… yönlerden yeterli olabilir; ancak’.az ‘ . da olabilir. İlkokul dördüncü sınıfa – -iki yıl geride olan bir çocuk, lise ik:r„. mfta olup, iki yıl geride olan bir ş. * I. göre büyük zorluklar içindedir. Lk ■ dördüncü sınıftaki çocuk ilk sın::T.’:. öğretilen okuma becerilerinin az bi: ■_ -mini öğrenebilmiştir; ancak bu -göre lise ikinci sınıftaki öğrenci araıla.-;. ■ yıllık zaman içinde iyi bir okuyut-mak için gereken becerilerin ir x kazanmış olur.
Samuel T. Orton, disleksi ü/c:’ -ilk çalışan nörologlardan biri 1920’lerde disleksinin sık karşıbşn-özelliklerini şöyle belirlemişti:
* Yazılı kelimeleri öğrenme ve haklamada zorluk.
* b ve d, p ve q harflerini, 6 ve 9 ’ sayıları ters algılama; kelimelerdeki taleri ya da sayıları karışık algılama, ne’ en; 3’ü E; 12’yi 21 olarak algılamak gir:
* Okurken kelime atlamak.
* Hecelerin seslerini karıştırmak da sessiz harflerin yerini değiştirme* sıklıkla yazım hatası yapmak.
* Yazı yazmada zorluk.
* Gecikmiş ya da yetersiz konuşma.
* Konuşurken anlama en uygun kelimeyi seçmede zorluk.
* Yön (yukarı, aşağı gibi) ve zaman (önce, sonra, dün, yarın gibi) kavranılan konusunda sorunlar.
* Elleri kullanmada hantallık ve beceriksizlik; okunamayan el yazısı.
Disleksili çocukların çoğunda bu sorunların birkaç tanesi var; ancak bunlardan yalnızca bir tanesinin var olması bile çocuğun özel eğitim gereksinimi duymasına yeterli. Bir de disleksiyle ilgili yanlış kanılar var. Ayna yazısı adı verilen yazıyı tersten yazma, harf ya da kelimelerin yerini değiştirme durumunun yalnızca disleksililerde görüldüğü görüşü bunlardan biri. Oysa, yazmayı yeni öğrenen her çocukta ayna yazısı yazma durumu ortaya çıkabiliyor. Ayna yazısı, yazmayla ilgili acemilik döneminin olağan görüntülerinden biri; ancak acemilik döneminden sonra da sürerse, disleksiden şüphelenilmesi gerekiyor. Disleksililer kelimeleri kopyalarken değil, adlandırırken zorluk çekiyorlar. Disleksinin yaş ilerledikçe geçtiği düşüncesi de artık kabul görmüyor. Bozukluk yetişkinlikte de sürüyor. Disleksililerin çoğu yetişkinliklerine kadar okumayı öğrenmiş oluyor-
okuyorlar. Disleksiyle il-ardş kanıların en önemlilerinden
• i£ bozukluğun zekâ düzeyi yük-.”lüda görülemeyeceğine ilişkin . -. c K sa. disleksililer zekâ düzeyleri Jmadığı gibi özel yetenekli de . ‘_.:vorlar. Buna en önemli kanıt, dis-. – . olduğu bilinen bilim adamları ve _~_:ular: Albert Einstein, William But-\cjts. George Patton, Hatry Belafon-Leonardo da Vinci, Auguste Rodin ve ¿bi.
Yukarıdaki bulguların da ortaya koy-gibi disleksi bir hastalık değil. Dis-. • v’.ilcr de toplumların ilgilenip destek arımesi gereken “farklı”lardan. Onları ■.£ime dünyalarında zorlukları olan bi-‘j’.Ier olarak görmek gerekiyor. Günlük ıramda dile ve kelimelere dayalı bir ijlciir söz konusu. Böyle bir kültür içince yaşam disleksililere birçok güçlük su-Adres yazmak ya da tren tarifesi kumak onlar için çok zor oluyor. Gününüzde toplumlardaki bilgi paylaşımı gi-ierek daha dile dayalı hale geldiği için disleksililere destek vermenin önemi de artıyor.
Beyin üzerinde yapılan çalışmalar normal bireylerde sağ beyin yarımküresinin sol beyin yarımküresine göre daha küçük, disleksililerde ise eşit büyüklükle ya da sol beyin yarımküresinin daha küçük olduğunu ortaya koyuyor. Dislek-sililerin sol beyin yarımküresindeki farklıkların bu bozukluğun nedeni olduğu düşünülüyor. 1978 ve öncesine kadar bu jianda birbirine çok ters düşen düşünceler vardı. Disleksililere sanat eğitimi vermemek gerektiği, çünkü sağ beyin yarımküresinin daha da gelişeceği ve sol beyin varım küresinin daha zayıf kalacağı gibi. Bu düşünce de artık terk edildi. Davranış bozukluklarıyla disleksililere özgü dil bozuklukları arasında da özel bir :iişki olmadığı belirlenmiş.
Davranış bozukluklarının olma sıklığı normal insanlarda ne kadarsa, disleksililerde de kadar. Bu çocuklarda yaratıldığın oldukça yüksek olduğu da belirlenmiş.
Disleksililerde, dikkat eksikliği ve hiperaktivite gibi aıjer sorunlar da olabiliyor,
.’.ak koşul değil. Disleksi dır lanet (!) değil de, bir takdir gibi yaşandığında, diğer “•sanların okuma düzeyini .ıkalamak ve yetenek sahibi
Normal
beyin
Işıklı bir noktanın hızlı hareketlerinin izlenmesi sırasında disleksili ve normal beyin arasındaki etkinlik farkı.
olduğu diğer özelliklerini de ortaya koyabilmek şansı doğuyor. Disleksinin tanınmadığı aile ve okul ortamlarında yetişen çocuklarda okuyamamak ve varsa diğer öğrenme bozukluklarını da yaşamak yüzünden güven kaybı oluyor ve bu temel güvensizlik duygusu yaşamın her alanına yansıyor. Başarılı oldukları kabul edilen disleksililerin özgüven sahibi oldukları, benlik algılarının olumlu olduğu, kim olduklarının ve nasıl düşündüklerinin farkında oldukları da belirlenmiş. Fikirlerinin ve yaklaşımlarının genelden değişik olduğunu fark ettiklerinde zihinsel becerilerinin yetersiz olduğu düşüncesinden vazgeçip, yaratıcılıklarını yaşamlarında kullanma yönünde güdülendikleri de ortaya konmuş.
Okuma Nasıl Gerçekleşiyor?
Disleksinin fonemleri birbirinden ayırt etmeyle ilgili bir bozukluk olduğunun kabul edilmesi ve bunu açıklayan modeller, zekâ düzeyi yüksek bazı insanların okumayı öğrenmede ve dille ilişkili bazı işleri yapmada neden zorluk çektiklerini de açıklayabiliyor. Son 20 yıl içinde, disleksinin fonolojik (sese iliş-
giirıiv r. r r_ • ‘ klinik beîırr-cr,,. . – • . .. nin fonksiyon- “.s .
kin bulgtılanvla ia_ – -nolojik modelin navi _d..L._. . – . ■ için önce dilin beymiş n_* ‘ . . geçtiğini bilmek gerek:’.’ : -lar, dil sistemini her bin i:’ r_ _ * yönüyle ilgili olan biteşen.s: – . dizilişi olarak kavramsaâia’şndd -aşamalı dizilişin en ak – –
dilin içerdiği ayırt edici ses par,._d •„ -m (fonemleri) süreçten geçiren : n ‘ modüller var. Linguistik sisten: :n zz~’; öğesi de fonemler. Kelimelerin sı, anlaşılması ve hafızada deri . • ya da gramer açısından incelenme’: ı. ” beynin fonolojik modülü tarafımdan : -netik birimlerine ayrılması gerekiyor. 3_ süreç konuşma dilinde otomatik olanı-: gerçekleşiyor. Okuma, konuşma düan. yansıtıyor, ancak dil psikologu AIvin \! Liberman’ın belirttiği gibi okuma ka/a-nılması daha zor olan bir beceri. Liber-man, konuşma ve okumanın her ikisinin de fonolojik süreçlerle ilgili olduğum;, ama aralarında önemli bir fark olduğunu belirtiyor. Bunu “Konuşma doğal, okuma değil. Okuma bir buluş öldüğündün, bilinç düzeyinde öğrenilmesi gerekiyor.” diye ifade ediyor. Okuyan kişinin görsel alfabetik yazıyı dille ilgili kavramlara çevirmesi gerekiyor. Bu da harfleri (grafemleri) ilgili fonemlere çevirmek anlamına geliyor. Bunun için, okumayı yeni başlayan birinin konuşma sırasında kullanılan kelimelerin fonolojik yapısının farkında olması gerekiyor. Bundan sonra ise, bu fonolojiyi temsil eden harflerin kâğıttaki dizilişini (ortografı) anlaması gerekiyor. Bir çocuk okumaya başlarken olan şey bu; ancak disleksili bir çocukta, dil sisteminde fonolojik mrii düzeyindeki bir eksiklik. \a-zılı bir kelimenin fonoirn-: bileşenlerine parçalanmadın, engel oluyor ve yazı biiran^-nün anlaşılmasını ön:a: ~ Kavrama ve anlamlandır’ . ile ilgili süreçler bu işe d_’ değil, çünkü bunlar an..-kelime tanındıktan -devreye giriyor. F : modül eksikliğinin
mak son derecede zor ve çok büyük enerji gerektiren bir işlem.
flVlRI (fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme) ile beyin üzerinde yapılan çalışmalar, harflerin tanınmasının (occipital lob’daki extrastriate cor-tex’te), fonolojik süreçlerin (inferior frontal gyrus’te), anlama geçişin (orta ve superior temporal gyri’de) beynin farklı bölümlerinde gerçekleştiğini ortaya koyuyor. Okumak için gereken fonolojik süreçlerin gerçekleştiği yerler kadınlar ve erkekler arasında da farklılık gösteriyor. Fonolojik model ve deneyler ezberlemenin ve ezberlenenlerin geri çağrılmasının disleksililer için çok güç olduğunu ortaya koyuyor.
Umut Veren Çalışma
Disleksiyle baş edebilmek için özel eğitim desteği gerekiyor. Bugüne kadar disleksıiilerın eğitiminde kullanılan klasik yömrennkrir: yetersiz kaldığını düşünen San Frajiı:*. ‘Jak: Calitnrr.ia l ni-versiıeNİ’cder. Mithıe’ M. Merzen:«, fc ıe William M. je~k:ns :.e Y.tâİİS.: Rucgerv t ~:ver’::e-:*r.uer_ Paulii dil öSreEire r r_ zszi’.z sz-
ırtek asuîîtıyk ît sair-
diler ve Oc-ik ¿^.zz:z ierz:?:”is
getees? zırsss. ~ verer. Z’s larım: 012: ¿rişrır^ııaJar ba
vceî ıeiav: vi-rsmrm:- ^üeuklarda olduğu kadar verîjktbierce de disleksiyle baş edebiînseve yardım edeceğini düşünüyorlar. Bu araştırmacılar, fonemleri bazı süreçlerden geçiren bilgisayara dayalı bir teknik oluşturarak bilgisayar oyunları geliştirdiler. Bu çalışmada kelimeleri oluşturan hecelerin % 50 oranında uzatılarak söylendiği ve sessiz harflerin düzeyinin yükseltildiği bilgisayar oyunları ürettiler. Bilgisayar oyunlarında düşsel yaratıklar, çan ve ıslık sesleri ile ödül nite-
monitörün karşısına kulaklıklarla
oturan çocuk da, ba, ta, ka gibi birbirine benzeyen heceleri^ seslerini duyuyor. Çocuğun oyunu kazanabilmesi için zevkli, dikkat çekici görüntülere eşlik eden seslerin şaşırtıcı parçalarını birbirinden ayırması gerekiyor. Doğru cevap verdiğinde ise ödül alıyor. Duyduğu sesleri doğrja ayırt edince uçan inekleri yakalayabiliyor, sirk akrobatlarının ipe tırmanmasını sağlıyor ve palyaçoları su kovalarına düşürebiliyor. Başında kolay olan oyun, giderek zorlaşıyor. Araştırmacılar hazırladıkları bu oyunları zekâları en az ortalama düzeyde olan, işitme sorunu olmayan, ancak fonemleri birbirinden ayırt etmede sıklıkla güçlük çeken çocuklar üzerinde denediler. Dört haftalık bir süre içinde, çocukların neredeyse tümünün kayıp yıllarını tamamlayabildiğini belirten araştırmacılar, bu tedavi yönteminin bütün disleksililere hitap edip edemeyeceği konusunda henüz bir çalışma yapmadıklarını söylüyor. Oyunların amacı heceleri anlaşılabilir hale getirmek.
Gelelim Yapabileceklerimize
Öğrenirse bozukluğuyla ilgili sorunların görülme sıklığı 8-10 arasındadır. -itKiÜ kişilik bir sınıfta 3-4 çocukta öğrenme bozukluğu sorunlarının olduğu düşünülebilir. Bu oran oldukça düşündürücüdür, çünkü bu kadar çocuk, bugünkü eğitim sistemine göre, gözden çıkarılmış görülmektedir. Bu çocuklar bazen yok olup gitmekte, bazen de okulda başarısız, yaramaz, aşırı hareketli ve dikkatsiz olarak adlandırılan özellikleri nedeniyle uzmanlara götürülmektedir. Uzmanlara götürülenler biraz daha şanslı, ama onlara gereken özel eğitim merkezleri henüz Türkiye’de bulunmuyor. Gelişmiş ülkelerde öğrenme bozukluğunun da-
ha okulöncesi dönemde belirlenebiliri« sine yönelik çalışmalar yürütülürkeı Türkiye’de pek çok kimsenin öğrenm bozukluğunun bir sorun olduğunu ani; maya yetecek ölçüde bile bilgisi yoktu Sorun genellikle okula başlandığınd fark edilmektedir. Ancak, sorunun eğ timciler ve anne babalar tarafından yeti rince tanınmaması nedeniyle çocukl; bazen okuma yazma becerisini ilkokı birinci sınıf düzeyinde bile kazanam; dan ilkokul beşinci sınıfa kadar ilerleyt bilmektedir. Fark edildiği durumlarc da çocuğun okuldan alınması ya da a özel sınıfa verilmesi gibi yaklaşımlar c olabilmektedir. Ayrıca, bu çocuklara 1
6,6 kadar düşük oranda doğru tanı k( nulduğu gereksiz ilaç kullanımı ve yani yönlendirmelerin de yapıldığı belirler miştir. Konuyla ilgili tanı-terminolo karmaşası nedeniyle tanı konmadan öı ce oldukça uzun ve incelikli uygulamalı yapmak gerekmektedir. Konunun e önemli yönü ise öğrenme bozukluğu t: nısı konmuş çocuklara yaşadıkları sorut lar doğrultusunda eğitim programlarını hazırlanmasıdır.
Sonuç olarak, önemli olan insan kal tesidir. Bireylerin kendileri hakkınc olumlu düşüncelere sahip olması gere! lidir. Herkes birbirinden farklıdır. Kim si trigonometriyi iyi bilir, kimisi bilme; Kimisi atletiktir, kimi değildir. Kimis: nin yazısı iyidir, kimisinin kötüdür. Top lum içinde ilişki kurduğumuz insanları yazısının iyi ya da kötü olması ilişkilerd pek bir şeyleri değiştirmemelidi Önemli olan güzel anlarda yüreğiyle gi lebilen, çevresine sevgi ve dostluk vere bilen, güvenilir olan ve insanlarla oluml etkileşimler kurabilen bireyler olabi mektedir. İyi arkadaş, iyi eş, iyi anne b; ba olmak için gereken bu özellikleri ö| renme bozukluğu olan çocuklar da taş yabilirler ve topluma üretken bir biçin de katkıda bulunabililer. Öğrenme b< zukluğu olan çocukların anne babalarır dan, eğitimcilerden ve yetkililerden d; ha çok destek görmesi dileğiyle.
Zuhal Öz
Konu Danışmanı: Ümran Korkmazlar
Pedagog Dr., İstanbul Üniversitesi Tip Fakültesi Çocuk Psikiyatrisi Bölümü
Kaynaklar
Korkmazlar, I J. Özel Öğrenme Bozukluğu, 1993.