wiki

öğretim ve öğrenim özgürlüğü,

öğretim ve öğrenim özgürlüğü, a k a d e –
m îk ö z g ü r l ü k olarak da bilinir, öğretmen
ve öğrencilerin hukuksal, kurumsal ya da
toplumsal baskı, kısıtlama ve sınırlamalar
olmaksızın öğretme, öğrenme, bilgi edinme
ve araştırma özgürlüğü. Herkesin sahip
olduğu bilim ve sanat özgürlüğünün bir alt
kategorisi durumunda olan bu özgürlüğün
temel öğeleri, öğretmenlerin ilgilerini çeken
herhangi bir konuyu araştırmaları, bulgularını
öğrencileri, çalışma arkadaşları ve başkalarına
açıklamaları, topladıkları verileri ve vardıkları sonuçları denetim ya da sansür
olmaksızın yayımlamaları, mesleki açıdan
uygun buldukları biçimde öğretim yapmaları
ve özel yaşamlarında öteki yurttaşlara
tanınmış bütün hak ve özgürlüklerden yararlanmaları,
öğrencilerin de ilgilerini çeken
konularda öğrenim görmeleri, kendi yargılarına
varmaları, düşüncelerini serbestçe
dile getirmeleri ve öteki yurttaşlara tanınmış
bütün genel hak ve özgürlüklerden
yararlanmalarıdır.
Öğretim ve öğrenim özgürlüğünü savunanlara
göre bu özgürlük, öğretmen ve öğrencilere
rahatlık ya da kolaylık sağlamak için
değil, bütün topluma yararlı olduğu için
gereklidir. Bir başka deyişle, toplumun
uzun vadeli çıkarlarına en iyi hizmet eğitim
sürecinde bilginin ileriye götürülmesiyle
sağlanır. Bilgi ise, devlet, din ya da başka
kurumların ya da özel çıkar gruplarının
araştırmaları engellemediği bir ortamda en
iyi biçimde ilerleme olanağı bulur.
Öğretim ve öğrenim özgürlüğünün temelleri,
öğretim üyelerinin belirli dönemlerde
toplanarak bazı meslektaşlarının yapıtlarını
mahkûm etmeleri biçimindeki uygulamaya
karşın, ortaçağ üniversitelerince atıldı. Papaların
ve kralların izinleriyle yasal olarak
özerk kurumlara dönüşen bu üniversiteler
kendi kadrolarını oluşturma, alacakları öğrencileri
seçme ve mezuniyet ölçütlerini
belirleme özgürlüklerine sahipti.
Reform hareketinden sonra Avrupa’da
ulusal devletlerin yükselişi üniversitelerin
özerkliğine yönelik bir tehdit oluşturdu.
Devlet otoritesi altına giren öğretim üyeleri
iktidarlarca kabul edilebilir şeyleri öğretme
zorunluluğuyla karşı karşıya geldiler. Böylece
günümüze değin süregelen bir çatışma
ortaya çıktı. Bazı devletler öğretim ve
öğrenim özgürlüğünü destekleyerek daha
sonraki uygulamalara örnek oluşturan üniversiteler
kurdular. Örneğin Felemenk
Cumhuriyetinde (bugün Hollanda) Leiden
Üniversitesi (1575), öğretmenleri ve öğrencileri
için siyasal ve dinsel baskı ve kısıtlamalardan
uzak, geniş bir özgürlük ortamı
sağladı. Almanya’daki Göttingen Üniversitesi
18. yüzyılda öğrenim özgürlüğünün bir
meşalesi durumuna geldi. 1811’de Berlin
Üniversitesi’nin kurulmasıyla temel ilkeler
olarak pekişen Lehrfreiheit (öğretme özgürlüğü)
ve Lernfreiheit (öğrenme özgürlüğü)
başka üniversitelere de esin kaynağı oldu.
Demokratik gelenekten yoksun ülkelerde
öğretim ve öğrenim özgürlüğü yerleşmiş bir
kurum değildir. Sosyalist ülkelerde öğrenim
özgürlüğü, özellikle matematik, doğa bilimleri,
dilbilim, arkeoloji gibi yeni ve verimli
çalışmaların yapıldığı alanlarda tanınmıştır.
Buna karşılık liberal bakış açısından, sosyal
bilimler, sanat ve insan bilimleri alanında
öğrenim özgürlüğü önemli ölçüde kısıtlanmıştır.
Öteki ülkelerde koşullar daha iyi
olmakla birlikte, durum hiçbir zaman kesin
değildir. Örneğin, öğretim ve öğrenim özgürlüğü
geleneğinin en güçlü olduğu Almanya
1930’larda tam bir karanlık dönem
yaşadı. Faşist İtalya’da da durum farklı
olmadı. Bu nedenle 1948 tarihli İtalyan
Anayasası ile 1949 tarihli Bonn Temel
Yasası bilim ve sanat özgürlüğü ile öğretim
ve öğrenim özgürlüklerini özel güvence
altına aldı. ABD’de öğrenim özgürlüğü tarihini
gölgeleyen “sadakat yeminleri”, 1950’
lerdeki komünizm karşıtı kampanya sırasında
birçok öğretim görevlisinin usulsüzce işten
atılmasına ve araştırma özgürlüğünün ciddi
bir biçimde sınırlandırılmasına yol açtı.
Buna benzer uygulamalara Türkiye’de de
rastlandı. 1960 askeri müdahalesinden sonra
Milli Birlik Komitesi tarafından 147
üniversite öğretim üyesi, 1980-83 askeri Kanunu’nun sıkıyönetim komutanlarına tanıdığı
yetkiye dayanılarak 70 kadar üniversite
öğretim üyesinin yanı sıra çok sayıda
öğretmen bağlı bulundukları kurumlardan
uzaklaştırıldılar.
Günümüzde örgütlü ve kurumsal bir yapı
kazanmış olan eğitim ve öğretim genelde
devletin başlıca ödevleri arasında sayılır.
Ama bu durum devletin eğitim ve öğretim
alanını kendi tekeli altına alması sonucunu
yaratmaz. İsteyenler devlet dışında da,
örgütlü ve kuramsal bir çerçeve içinde
öğretme ve öğrenme özgürlüklerini kullanabilirler.
Bu, bilim, sanat ve düşünce tekelinin
önlenmesi açısından tanınmış bir serbestliktir.
Türkiye’de 1960 öncesinde üniversite
özerkliği ve akademik özgürlük iktidar çevrelerinden
gelen baskılarla zedelenmişti.
1961 Anayasası buna karşı bir tepki olarak
bilim ve sanat özgürlüğünü sınırsız olarak
tanıdı ve akademik özgürlükleri de, başta
üniversite özerkliği olmak üzere özel güvence
altına aldı. 1982 Anayasası ise, üniversitelerin
idari özerkliğini kabul etmediği gibi,
bilim ve sanat özgürlüğünü de sınırlama
yoluna gitti. Bu yönüyle de liberal anayasacılıktan
ayrılan bu metnin 27. maddesine
göre herkes bilim ve sanatı serbestçe öğrenme
ve öğretme, açıklama, yayma ve bu
alanlarda her türlü araştırma hakkına sahiptir.
Ama bu hak devletin biçimi ve bütünlüğü,
cumhuriyetin nitelikleri ve resmî dile
ilişkin anayasa hükümlerinin değiştirilmesi
amacıyla kullanılamaz. Başka bir sınırlama
anayasaya sadakat borcunda belirir (m.
42/4). Ayrıca eğitim ve öğretimin Atatürk
ilkeleri ve devrimleri doğrultusunda, çağdaş
bilim ve eğitim esaslarına göre, devletin
gözetim ve denetimi altında yapılması gerekir.
Bu esaslara’%kırı eğitim ve öğretim
yerleri açılamaz (m. 42/3). Özel ilk ve orta
dereceli okulların bağlı olduğu esaslar devlet
okullarıyla erişilmek istenen düzeye
uygun olarak yasayla düzenlenir (m. 42/6).
Anayasa ilk ve orta öğretim alanını özel
girişime açık tutarken, yükseköğretim kumullarının
devlet dışında ancak özel vakıflarca
kurulabilmesine olanak tanımıştır (m.
130/10)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir