Bismillahirrahmanirrahim
Cenab-ı Hakk ben kulumu sevdimde yarattım buyuruyor gizli bir hazineyi ortaya koyabilmek için.Allah cc. insan için eşrefi mahluk insan buyuruyor yani yaratılmışların en şereflisi hazreti insan.Cenab-ı Hakk insana aşık. Onun için buyuruyorki “İnsanı kendi suretimden yarattım ve ruhumdan ruh üfledim”Buradaki suret kavramının şekli olmadığı onun sekiz subuti sıfat olduğu ve insanda mütekâmil bir şekilde açığa çıktığını beyan eder.Hazret-i Yunus Emremiz “Kim kendini bildi Rabbini bildi,kim Rabbini bildi kendini bildi” diyor.Zaten bu yolda ikilik yoktur islâmın özü Tevhid’dir.Hakk ve Alem diye iki ayrı varlık yoktur.Hakk Âlemde tahakkuk etmiştir. Eğer ikilik olsaydı o zaman âlemin kaynağı başka bir varlık olurdu ki , bu takdirde şirke düşülür.Halbuki Varlık tektir ve bütündür.
Maturudi kelâmına göre, eğer Âlemin kaynağı kurumuş olsaydı veya kaynağıyla ilişkisi kesilmiş olsaydı ortadan kalkardı. Hakk’ın zuhuru her an mevcuttur.Allah cc ile Âlem arasında ne ayrılık ve ne de aynılıktan söz edilemez .O zatıyla Âlemden münezzeh,sıfatlarıyla ise Âlemle beraberdir.Tasavvuf daha çok Maturidi kelâmıyla uyumludur.
Kur’ân-ı Kerimde Hazreti Allah cc buyuruyorki ” Yeryüzünde gezer de Allah’ın cc ayetlerini “delillerini” görmez misiniz” “Yağmur yağar,bitkiler biter,ondan size nimetler vardır hiç düşünmez misiniz?” bir tabiat hadisesini bize gösteriyor ve bunun anlaşılmasını istiyor.Uzayın derinliklerine gidebilirsiniz, ancak bir sultanla, ancak bilimle gidebilirsiniz.Bilimsel bilgi Hakk’ın dilidir,ancak Hakk’ı onunla kavrayabilirsiniz. Bu âlem baştan aşağı bir Nûr deryasıdır (Vûcûd), var olanlar ise o deryanın dalga ve köpükleridir (Mevcûd)”. Demek ki bir temâşa var.İnsan kendi beyniyle yaptığı araçlarla bilgi üretmeye şaşmıyorda , doğrudan beynini kullanarak ulaşılan o harukulade bilgiye şaşıyor.
Şimdi bu bilgiler ışığında gelelim bu Âlemin nasıl bir rüya olduğuna ve ölünce uykudan uyanmak ne demek? Bu Âlemde sürekli kaynağından ışık alan temeli hareket olan o hareketin ilişkilerinden, yansımalarından ortaya çıkan muhteşem bir Âlem var,biz buna şahit oluyoruz. Eşhedü sırrı. Bu şahit olduğumuz Âleme bir sanatçı gözüyle bakarsak, bütün bu olan biten, bütün doğa yorumlanıp anlaşılması gereken bir rüyadır. Kur’ân Tevhidi anlatır, akılla gönül birliğini anlatır . Cenab-ı Resul efendimiz sav. şöyle der. “Aklım beni hiç yanıltmadı,gönlüm de aklımı hiç tekzip etmedi”. İşte burada Zül Cenaheyn (çift yönlü), çift kanatlı olduğunu bir kere daha söylüyor. Aklı, yanıltmayan bir akıl , gönlü, aklı tekzip etmeyen bir gönül haline getirirsek Tevhid ehli oluruz. Hakikat akılla bilinir,Zevk ile bulunur.
“NE GEZERSİN ŞAM- BUHARA,NE ARARSAN KENDİNDE ARA”
” HARARET NARDADIR, SACDA DEĞİLDİR
KERAMET BAŞTADIR, TACDA DEĞİLDİR
HER NE ARAR İSEN, KENDİNDE ARA
KUDÜS’TE, MEKKE’DE HAC’DA DEĞİLDİR”
Kudüs’te, Mekke’de sadece işareti var.Âlemi zuhurda gördüğün her varlık aslında bir hakikatın sembolüdür. Resululllah ef. sav ” Yarabbi bana eşyayı hakikatıyla göster” yani senin açından göster, sen onu nasıl biliyorsan ben öyle bileyim”. diyor. Gönül kâbesinden zemzem içmesini bilmek gerek. Çünkü gönül kabesi , İnsan-ı Kâmilin gönlünü işaret eder.” Elem neşrah leke sadrak” ayetinde “göğsünü genişletmedik mi?”demek. Göğsü genişse insanın keşf ehli ise , keşfe açıksa ,göğsüne Cenab-ı Hakk’tan feyz dolar.İnsan Ney olursa ,içinden nefsaniyetini boşaltırsa, oradan Hakk üfler,ilim derya,derya akar.Kitapta sohbetin sureti vardır,sahibinden dinle,suretine bakıp pek bir şey anlamazsın.
Sureti âlem,sireti de ahiret olan insanın hâli, bil ki, bir yerden herhangi bir yere gitmek durumu değildir. Sadece ve sadece suretten sirete geçmektir,dıştan içe geçiştir.Zira ölüm, insanın bulunduğu hâl üzere görüntüsünün,değişmesinden başka bir şey değildir. Sen, dünyadayım dediğin zaman, bedenin zahir ve ruhun batındır. Öldüm de ahirete gittim dediğin zaman,ya da vaki olduğu zaman, ruhun zahir, bedenin batın olmuştur. Dikkat ettin mi ki ahirette beklediğin rahatlık da , gelecek azap da hem hepside ne varsa, senin bu dünyadaki elin,dilin,aklın ve fikrin ile hazırlanmakta olduğun şeylerden başka değildir. O zaman ölüm diye bir şey yok. Hâl den hâle değişim var. Yunus Emre nin dediği gibi “ÖLEN HAYVAN İMİŞ AŞIKLAR ÖLMEZ”