OSMANLI’NIN BOSNA BEKÇİSİ GAZI HUSREV BEY MÜZESİ
Külliyenin bir köşesine inşa edilerek 2014 yılında yeniden acılan kütüphane binası Gazi Hüsrev Bey devrinden günümüze Osmanlı bakiyesi •kitapları muhafaza ediyor, Kütüphanenin alt katında acılan müze ise Boşnak ve Osmanlı kültüründen objeleri ziyaretçilere sunuyor,„
Gazi Hüsrev Bey, Kanuni Sultan Süleyman zamanında Saraybosna’da önemli hizmetlerde bulunmuş bir Sancakbeyi„» Aynı zamanda da İkinci Bâyezid’in kızından torunu. Genç yaşta anne-babasını kaybeden Hüsrev Bey, sultanzâdelerin eğitim usulünde tahsil görmüş. Belgrad’m fethedilmesinde önemli hizmetlerde bulunmuş, sonrasında da Bosna Sancakbeyliği’ne getirilmiş.
Hüsrev Bey, Bosna’nın ikinci kurucusu olarak görülüyor ve onun Bosna’nın merkezinde, Başçarşı’da inşa ettirdiği külliye savaşlara, işgallere ve göçlere rağmen halen varlığını sürdürüyor. Külliyenin kütüphanesi 1991 yılında yaşanan elim olaylarda büyük oranda zarar görmüş, lâkin içerisindeki kitaplar kurtarılabilmiş.
OsmanlI’nın gelinlikleri
Günümüzde bindallı denilen ve yavaş yavaş yeniden aslına uygun kullanılmaya başlanan bu kıyafet Osmanlı devrinde genç kızlar tarafından gelinlik olarak kullanılıyormuş. Evlendikten sonra düğünlere giderken de yine bu kıyafet giyilirmiş. Kadife ve atlas kumaşlar üzerine metal iplerle çeşitli yöresel motiflerin dokunması sonucu oluşan bindallılar, giyildikleri yöreye göre kemer ve çarık ile tamamlanırmış. Avrupai modasında bindallının yerini beyaz gelinlik almış. Meraklılarına duyrulur; antikacılarda az kullanılmış, temizlerini bulmak hâlâ mümkün.
iftarın habercileri
Osmanlı devrinden Bosna ya yadigâr bir Ramazan topu.Eskiden ezanı işitemeyenlerin duyması için Ramazan-ı Şerif te iftar ve imsak vakti top ile ilan edilirdi. Günümüzde bazı beldelerde yaşatılmaya çalışılıyor.
İftar ve imsak vakitlerini ahaİM Müslimine duyurmak için ilk top, 1821 senesi Ramazanında Anadolu Hisarı’nda patlamış.
Tabiri caizse, sonrasında patlamış gitmiş. Önce İstanbul’da muhtelif yerlerde, ardından da bütün Osmanlı coğrafyasında kullanılır olmuş. O devirden kalma bir hatırayı buralarda hala görebilmek ne güzel şey..
İyi ki fotoğraf var
Gazi Hüsrev Bey Medresesi’nin talebe ve müderrisleri güneşli lâkin soğuk bir Saraybosna gününde (zira gölgeler aşikar; ama süveterler, kazaklar ve yer yer paltolar giyilmiş) fotoğrafçının körüklü makinesinin karşısına geçmiş ve saygıyla samimiyet karışımı bir poz vermişler. Farklı yaş grubundan talebeler mevcut. Yaşı en küçük olanlar en öne oturtulmuş, arkada müderris ve hoca efendiler yerlerini almış, son olarak da yaşı ilerlemiş talebeler en arkada, ayakta poz vermiş. Fotoğrafta şu an size bakan insanların tamamı çoktan toprağa karıştı. Ama fotoğraf o gün kayda alman ânı, bugün huzurlarınıza getiriverdi. Medrese eski günlerin yeniden geleceği vakti hasretle bekliyor.
Biraz gül suyu almaz mısınız?
Osmanlı devrinden kalma metal işlemeli bir güldanlık, kimya endüstrisinin henüz hayatımıza bu denli hakim olamadığı devirlerden güzel bir hatıra. Şimdilerde güller bile kokmaz oldu.٠٠ Eskiden güzel kokular, esanslar Allah’ın kulları için yarattığı bitki ve çiçeklerden sağlanır, gönül rahatlığıyla kullanılırmış. Bunlardan biri de gül. Güllerden elde edilen nefis kokulu gül suları, sanat eseri gündanlıkların içine konur ve gelen misafirlere ikram edilirmiş. Acaba günümüzde kullandığımız esansların şişeleri de birkaç yüz sene sonra bir müzede sergilenebilecek mi?
bucuk asırlık coğrafya kitabı
Katip Çelebi’nin 16401ı yıllarda kaleme aldığı Cihannüma bir coğrafya kitabıdır. Pek çok eseri olan Katip Çelebi, katıldığı Girit Seferi sonrasında haritalara ve coğrafyaya merak sarmış. Coğrafya ilminin insanlara, oturduğu yerden dünyayı gezme ve bir nevi sey^ olma imkanı verdiği ve bu tür eserleri okuyanların da sayısız bilgiç sahip olması için böyle bir kitap yazmış. Kitabın orijinali Topkapı Saraylındadır. Burada gördüğümüz ise muhtemelen Müteferrika matbaasında basılan bir tıpkıbasımı.٠
Dua ve sûre nakıslı taslar
Osmanlı devrinden kalma bir şifa tası. Üzerine bazı duaların ve sûrelerin, ebcet hesabıyla çeşitli rakamların vs. yazıldığı bu taslara konulan sular, yeni doğan çocuklara, evlenenlere bu taslardan su içirilir yahut üzerlerine serpilirmiş. Pişmiş topraktan, ağaçtan imal edilmişlerine rastlamak mümkünse de daha çok bakır, bronz tarzında metallerden üretilir. Bu gelenek Osmanlılar a Selçuklulardan miras kalmış.