paleografi, eski yazıları inceleyen bilim
dalı. Paleografların başlıca görevi geçmişe
ait yazılan okuyarak bunların tarihini ve
kökenini saptamaktır. Paleografi temel olarak
Yunanca ve Latince ile bunlarla ilişkili
dillerde yazılmış metinleri ele alır; Eski
Mısır, İbrani, Ortadoğu ve Uzakdoğu metinleri
bu dal dışında tutulur.Bir bilim dalı olarak ortaya çıktığı 1681
tarihinden başlayarak, paleografi eski metinlerin
doğru okunması, tarihlendirilmesi
ve kökenlerinin saptanmasıyla ilgilendi. Bir
paleografin, çalıştığı metnin dili, kullanılan
kısaltmalar ve el yazısı üsluplanndan başka
çeşitli malzemeleri de bilmesi gerekmektedir.
Yazmalarda kullanılan en eski malzeme
olan ve İÖ 3500’lerde kullanılmaya başlayan
papirüs, aynı adlı bitkinin saplarının
katlar halinde birbiri üstüne konup yüzeyi
tümüyle düzlenene değin preslenmesiyle
yapılırdı. İklim bu belgelerin korunmasında
önemli bir etkendi. Mısır’ın kuru iklimi bu
tür belgelerin bozulmadan günümüze ulaşmasını
sağlamış, Avrupa’nın nemli iklimi
ise onlara büyük zarar vermiştir. Parşömen
(koyun ya da keçi derisi) ve vellum (dana
derisi) gibi malzemeler geçmişte olduğu gibi
bugün de hâlâ kullanılmaktadır. Hayvan
derisi pahalı bir malzeme olduğu için,
genellikle üstü kazınıp yeniden kullanılırdı.
Daha ucuz bir malzeme olarak, tahta çerçeve
içine yerleştirilmiş siyah balmumu tabletler
vardı. İlk kez Çin’de kullanılan kâğıt
Arap dünyasında 9. yüzyılda, Avrupa’daysa
14. yüzyılda yaygınlaşmaya başladı.
Kitabın biçimi üstüne yazı yazılan malzemenin
niteliğine bağlıydı. Eski Yunan’da,
üst üste konan papirüs yapraklar sonra rulo
yapılırdı. Yaprakların bugünkü kitaplar biçiminde
bir araya getirilmesine kodeks denirdi.
Kodeks parşömenden yapılırdı, çünkü
papirüs katlamaya elverişli değildi.
Önceleri hesap defterlerinde kullanılan bu
biçim, İncil’in de böyle yapılmaya başlamasından
sonra yaygınlaştı.
Farklı yüzeylere yazı yazmakta kullanılan
araçlar çok çeşitlidir. Yunanlılar ve Romalılar
kamış kalem, daha sonra da metal uçlu
kalem kullandılar. Balmumu tabletler sivri
uçlu kemik ya da metal gibi sert nesnelerden
yapılmış araçlarla kazınırdı. Kamış
yetişmeyen yerlerde tüyden kalem yapıldı.
Mürekkep mürekkepbalığının salgısından,
is ve tutkal karışımlanndan ya da ferrosülfat
çözeltisi emdirilmiş yaş mazılardan sağlanırdı.
Paleograflar bir metni çözerken önce değişik
el yazısı üsluplarını, bunların kullanıldıkları
dönem ve yerleri saptamak zorundadır.
Örneğin Yunan alfabesinin büyük harflerine
daha çok taş yazıtlarda rastlanırken
bu harfler Mısır’da papirüs üstünde de
kullanılmış ve giderek daha süslü ve yuvarlak
bir görünüm almıştı. Gündelik metinler
de kullanılan bir el yazısı türü de çok
yaygınlaşmış, bu yazının kullanıldığı pek
çok metin günümüze değin korunmuştur.
Bugün bunlardan Eski Yunan’daki günlük
yaşamı izlemek olanaklıdır.
Latin alfabesinin büyük harfleriyle yazılmış
yazılar taşta oldukça sık görülmekle
birlikte, parşömen üstünde enderdi. Daha
işlek bir el yazısı da 1. yüzyılda, duvarlardaki
duyuruların yazılmasında kalın uçlu kalem
ya da fırçayla uygulandı. 4. yüzyılda
yeni bir el yazısı ortaya çıktı. El yazısı,
Yunancada olduğu kadar Latincede de
daha çok günlük işlerde kullanıldı. Latin
alfabesi değişik yazı çeşitlerine uygulandı.
Kutsal Roma-Germen imparatoru Charlemagne,
bugünkü el yazısına çok benzeyen
küçük harfli Karolenj yazısının geliştirilmesine
yardımcı oldu. Bu yuvarlak yazı üslubu
12. yüzyılda Gotik harflerle köşeli bir
görünüm aldıysa da, sonradan eski biçimine
döndü. İtalyan basımcılar da bu yazıyı
benimsediler.
Eskiden kullanılmış kısaltmalar paleograflann
karşılaştığı en büyük sorunlardan biridir. Sözcük sonlarındaki bazı harfler
atlanır ya da sözcüğün ortasındaki bazı
harfler yazılmazdı. Değişiklikler, bugün
kullanılan ayraç işaretine benzeyen bir simgeyle
belirtilirdi. Ortaçağda bu tür değişiklikleri
belirleyen simge ve işaretlerin sayısı
13 binden fazlaydı. Bu kısaltmalar belgelerin
tarihlenmesinde de yardımcı olur. El
yazısının üslubu ve belgenin içeriği de
(tarihsel bir olaya değiniyorsa) belgenin
tarihinin belirlenmesini kolaylaştırır.
Paleograflar değişik yazıcıların kendilerine
özgü el yazılarını da ayırt etmeyi öğrenirler.
Bu da belgelerin yazıldığı dönemin belirlenmesini
sağlar. Her yazıcı güvenilir değildir,
çünkü bunların bazısının okuması yoktur,
yalnızca el yazıları iyi olduğu için
metinlerin kopya edilmesi işinde çalıştırılmışlardır.
Birinin yaptığı hata onun yazdığı
metni kopya edenlerce korunmuş, üstüne
yenileri eklenmiştir.
Başka alanlarda olduğu gibi, paleografide
de sahte yapıtlara rastlamak olasıdır. Örneğin
ortaçağda manastırların, mülklerinin
hükümdarların eline geçmesini engellemek
için sahte toprak tapuları hazırladıkları
bilinmektedir. Günümüzde eski el yazmaları
çok değerli olduğundan, bu konudaki
sahtecilik artmıştır; ama morötesi ışınları
kullanmak gibi etkili ve modem yöntemlerle
sahtecilikler kolayca anlaşılabilmededir.
paleografi,
05
Mar