platin nedir

platin nedir 

Gerek ekonomik, gerekse endüstriyel yönden kıymetli bir metal olan platinin fiyatı sabit olmayıp, 1 gramı son birkaç yılda, yaklaşık

3.000 TL’dan, 30.000 TL’na kadar değişikler göstermiştir. Fakat şansımıza, çok çok küçük bir platin parçacığı ile büyük işler yapılabilmektedir. Tarihte platine ilk kez. Eski Mısır’ın kakma işlemelerinde rastlanmışsa da, büyük bir olasılıkla o devrin ustaları bu metalin, bir gümüş cinsi olduğunu düşünmüşlerdir. Eski Kolombiya yerlilerinin de platin alaşımlarından mücevherler yaptıkları bilinmekteyse de platin 16. yüzyılda, ispanyollar tarafından bugün Kolombiya’nın Ohoco Bölgesi olarak adlandırılan yörede, nehirlerin getirdiği alüvyonlar arasında, altınla karışık olarak bulunmuştur. İspanyol serüvenciler, tavalarında rastladıkları ve “platina” (küçük gümüş) adını verdikleri bu gümüşsü tanecikleri küfürler yağdırarak teker teker altından ayırt etmişlerdir.

Bazıları da onun, aslında altın olduğuna, ancak yeter derecede gömülü kalmadığı için sarı renge dönüşmediğine inanırlar, olgunlaşması için tekrar nehire atarlardı.

Bu yeni yabancı metalin ismi, 16. yüzyılın ortalarında Avrupa’da duyulmaya başlandı. İtalyan bilgilerinden Julius Caesar Scaliger şöyle yazmaktaydı: “Ateş veya herhangi bir Ispanyol tekniği ile ergitilmesi şimdiye kadar mümkün olmamış bir madde bulunmaktadır.”

Çoğu kaçak olmak üzere Eski Dünya’ya büyük miktarda platin gelmesinden iki yüz yıl sonra dünya, bu “değersiz” metalin, altın ile karıştırılarak sahte para yapımında kullanıldığını öğrendi.

Avrupa’nın eğitme tekniği Ispanyol kolonilerinin kullandıklarından biraz daha iyi idi. Ancak AvrupalIların, diğer metallerle alaşım yapabildikleri platina, saf halde elde edilmeye büyük bir direnç gösteriyordu. En sıcak fırınlarda çok az miktarda ergitllebilen platina miktarı, küçük
Yüzyılımızın başlarında mücevher yapımında önemli bir yer kar zanmasına rağmen platinin üstünlüğü uzun süre altın tarafından gölgelendi. Platin yalnız başına veya doğada mevcut beş akraba metal ile yaptığı alaşımlarla mucizeler yaratmaktadır. Ortaçağ simyacılarının kurşunu altına dönüştüreceğine inandıkları ve filozof taşı diye adlandırdıkları platine tılsımlı bir madde gözü ile de bakılabilir. Çünkü bu değerli metal, dönüştürme işleminin ustasıdır.
bir külçeye bile ulaşamıyordu. Fakat bu yeni metali kullanmak isteyen ustalar, arsenik ilavesi ile “platina”yı düşük sıcaklıklarda ergitmeyi başardılar.

XVI. Louis devrinde Parisli bir kuyumcu olan Maü Etienne Janet, bu tekniği kullanarak, bugün New York Metropoliten Sanat Müzesi’nde sergilenmekte olan “platina” şekerliği yapmıştı. Fakat he yazık ki. ergitme sırasında odayı kaplayan arsenik buharları yüzünden bu sanat şaheseri, yapımcısının hayatına mal olmuştu.

Avrupa, “platina”nın tek bir metal değil; fakat altı ayrı elementden meydana geldiğini, ancak 19. yüzyılda öğrenebildi.

Londralı kimyacı William Hyde Wollaston, platini _diğer akraba metallerinden ayırabilen ilk insandı. Wollaston, 1862’de palladyum’u ve rod-yum’ü arkadaşı Smithson Tennant da, iridyum ve osmiyum’u buldu. Rusyalı kimya profesörü Karl Karlovioh Klaus, 1844’de platin grubunun son elementi olan rutenyum’u elde etmeyi başardı.

Dünya ölçüsünde platin ailesinin günlük üretimi gramlar dolayındadır. Bu miktarın da büyük bir kısmı platin ve palladyum olup, diğerleri çok daha az miktardadır. Bu altı elementin yüksek ergime noktası ve birçok asitlere karşı dayanmaları gibi ortak özelliklerinin yanı sıra, modern teknikler için çok önemli olan bazı ince farklılıkları da vardır, örneğin, platine çok az miktarda iridyum katılması ile meydana getirilen alaşım, daha yüksek ergime noktasına daha yüksek elektrik ve korozyon mukavemetine sahiptir. Platinin, kendi ailesi dışındaki metalle

le meydana getirdiği bileşimler de oldukça etkindir. Örneğin, platin-kobalt alaşımı, şaşılacak derecede yüksek magnetik özelliğe sahiptir.

Günümüzde platin üretimi Güney Afrika, Sov-yetler Birliği, Kanada ve Kolombiya’da yapılmaktadır. Bu üretimlerin toplamı her yıl 30 tondan daha da azdır.

Aslında çok değerli bir metal olan platin, sahip olduğu akıl almayacak bazı özelliklerinden ötürü, çok daha fazla değer kazanır. Örneğin, kimyasal reaksiyonlardaki katalizör etkisi bu özelliklerinden biridir.

Kataliz bir maddenin, kimyasal reaksiyonu, kendi başına oluşma hızından belki de milyon defa daha hızlı olarak, yeni bir ürün meydana getirmeye yönlendirmesidir.

Platin kataliz görevini, diğer metallerden çok daha iyi yapar. Bu mükemmelliğin nedeni henüz kesin olarak açıklanamamakla birlikte kimyasal olarak reaksiyona hiçbir şekilde girmemesi, örneğin kalp atışlarını ayarlamak amacıyla kalbe takılan cihazlarda bile kullanılacak kadar inert olması, belki de platinin bu ilginç özelliğinin nedenini oluşturmaktadır.

Genel olarak kimyasal reaksiyonlar, anlaşılması güç karışık formüller ve diyagramlar içe-
Röntgen filminde, platinden yapılan ve kalp atışlarını ayarlamak görevi üstlenen cihaz görülüyor.

Laser ünitelerinde kullanılan yakut çubuklar, platin grubu metallerden yapılmış iridyum potalarda büyütülürler.
rir. Bugün pek çok yüksek hızlı jet uçaklarında kullanılan ve otomobillerdeki kataliz değiştiricilerinin akrabası diyebileceğimiz ozon değiştiricilerinin çalışma sistemi meslekten olmıyan kimselerin bile kolayca anlıyabileceği basitliktedir.

Bu değiştiricinin çalışması şöyle açıklanmak-tadır: “Ozon, uçak mürettebatını ve yolcuları hasta eden bir gazdır. Aslında ozon ilave bir atom bağlanmış alelade oksijendir (03). Platin değiştirici, ilave oksijeni tutarak 02; yani bildiğimiz oksijeni ortaya çıkarır. Diğer ozon molekülü geldiğinde, değiştirici, tuttuğu atomu serbest bırakır ve ozonu, iki ayrı 02 molekülüne dönüştürür.” New Jersey’deki Engelhard Sanayi İşletmesi, platin grubu metallerinden yapılmış çeşitli ürünleri imal etmektedir. Örneğin 3.5-4 cm.
Karpit ve elmas kalıplarda, platin-

rodyum çubuklardan çekilerek 0.0085

mm’ye indirgenen tellerden örülen tüller, nitrik asit üretiminde kullanılır.
boyutundaki yakut çubuklar bu ürünlerden biridir. Bunlar laser ünitelerinde kullanılmakta olup, platin grubu metallerden yapılmış iridyum potalarda büyütülmüşlerdir. Bu yakutlar, doğadaki-lerden çok daha saftırlar. Üretimde iridyumdan yapılmış potaların kullanılma nedeni, iridyumun, işlemin gerektirdiği yüksek sıcaklıklara dayanık-lık gösterme özelliği ve saflığı bozacak koroz-yon ortamını yaratmamasıdır.

ABD’de trafiğe çıkan her otomobilin egzoz sistemine katalizör değiştirici takılma zorunluluğu vardır. Platinle kaplanmış bu seramik petek, zehirli egzoz gazlarını, zararsız karbondioksit ve su buharına dönüştürür. Egzoz gazları karbonmonoksit, nitrojen oksitler ve hidrokarbonlar karışımıdır. Yakıt karışımı bazen zengin bazen de yetersizdir. Egzoz sıcaklığı yaz ve kış aylarında, arabanın ilk çalışması ile trafik sıkışıklığındaki durumlarda farklılıklar gösterir. Bu kadar değişkenler arasında, platinin yukarıda anlatılan işlevi görmesi, egzoz gazlarını zararsız karbonmonoksit ve su buharına dönüştürmesi gerçekten ilginç ve olağanüstüdür.

ABD’de otomobillerde kullanılan bu dönüştürücüler 80.000 km’den sonra işlevini göns-mez. Hurdaya atılan bu arabalardaki dönüştürücüleri söküp, Kaliforniya’da Santa Ana’daki Gemini sanayi kuruluşuna göndermek hurdacıların yasal zorunluluğudur. Platin ve palladyum burada, kimyasal bir metotla tekrar kazanılır.

Pennsylvania’daki Johnson Matthey Firması’n-da 6.5 mm. çapındaki platin-rodyum çubukları karpit ve elmas kalıplarda çekilerek 0.0085 mm. (insan saçı kalınlığO’ye indirgemektedir. Daha sonra bu teller örülerek tül haline getirilmekte ve bu tül, kimyevi gübrelerin en önemli girdilerinden biri olan nitrikasit üretiminde katalizör olarak kullanılmaktadır.

Aynı işletmede, fiberglass yapımında kullanılan platin alaşımından yapılmış hücreler de imal edilmektedir. Süzgeç gibi olan bu hücrelerin üzerine ergimiş cam dökülmekte ve deliklerden geçerek çubuk şeklinde fiberglass’lar oluşmaktadır. Cptik fiberler de aym şekilde yapılmaktadır. Bu hücrelerin platinden yapılmasının nedeni, camı kirletmemesi ve oksitlenmeme-sinin yanında, yüksek sıcaklığa çok iyi dayanmasıdır.

Bir jilet firması, jilet ağızlarını platin-krom-dan yapmaktadır. Püskürtme diye adlandırılan yöntemle platin-krom, argon gazı ile jilet ağzına bombardıman edilmektedir. Jilet ağzındaki atomlar sıyrılarak atılmakta, platin-krom burada toplanmaktadır.

 

Platin alaşımından yapılan süzgeç gibi hücrelerin üzerine ergimiş cam dökülerek, fiberglas ve optik fiberler oluşturulur.

Bugün platin, denizcilerin yüz yıldan fazla bir zamandan beri başlarına bela olan korozyon sorununa çözüm getirmede de yardımcı olmaktadır. Bu sorunla mücadele için gemi gövdesine aşındıkça değiştirilmesi gereken çinko plakalar takılır. Engelhard’da geliştirilen yeni bir sistemle, platinle kaplanmış anotlar geminin tekne kısmına yerleştirilmekte ve bunların aşınması normal çinkoya göre çok daha uzun bir süre almaktadır.

Denizden soğutma suyunu alan endüstri kuruluşları ile elektrik üreten kuvvet santradan değişik bir sualtı sorunu ile karşı karşıyadırlar. Deniz organizmaları bu işletmelerin sualtı soğutma suyu borularını tıkamaktadır. Platin kaplanmış anotlar, deniz suyundaki tuzu, elektroliz vasıtasıyla sodyum hipoklorite dönüştürmekte ve bu madde de deniz suyundaki organizmaların büyümesine engel olmaktadır.

1©42 yılında Ingiliz elektrokimyacısı William Grove, ilk elektrik akımını veren cihazı meydana getirmişti. Bu cihaz, 1930’larda tekrar keşfedilmiş olup, halen uzay araçlarında kullanılmaktadır.

Gerek W. Grove gerekse NASA yöntemlerinde, hidrojen ve oksijenin kataliz yoluyla elektron vermesi ve dolayısıyla elektrik akımının sağlanmasında platinyuma ihtiyaç’ vardı. Halen pilot proje aşamasında olan böyle bir cihazı, endüstriyel uygulamada, gürültüsüz çalışma, hava kirliliği yaratmama ve daha fazla verimli çalışma gibi faydalarla, şimdiden dörtgözle beklenmektedir.

Platinyum belki de en şaşırtıcı İşlevini 1978 yılının bir Eylül günü Londra’nın en işlek caddelerin birinde Bulgar mülteci Georgi Markov’un vurulmasında göstermiştir. Suikastçı kurşun ola-
rak zehir emdirilmiş çok küçük bir platin-irid-yum alaşım kullanmıştır. Hastanedeki yoğun çabalara rağmen G. Markov dört gün sonra kurtarılamayarak öldü.

Bacağına saplanan kurşun, eğer daha az inert bir metalden yapılmış olsaydı, doktorlar belki de bu dört günlük süre içinde Markov’u kurtarabileceklerdi. Fakat onları uyaracak vücudun reddetmesinin neden olacağı hiçbir iltihaplanma olayı olmadı. Olay, kesin bir çözüme kavuştu rulamadı.

Platin aynı zamanda bir hayat kurtarıcısıdır da. 1962 yılında Michigan Üniversitesi’nden biyofizikçi Dr. Barnett Rosenberg, elektrik akımının bakterilerin yeniden üremesini engelleyip engellemiyeceğini öğrenmek için bir deneyime girişti. Sonuç tam başarı idi; çünkü bakteriler yeniden üremeyi durdurmuşlardı.

Fakat şaşırtıcı olan, elektrik akımı kesildiği halde bakterilerin tekrar üremeye başlamamalarıydı.

“Oldukça inert olması ve elektrik akımını çok ivi iletmesi nedeniyle elektrot olarak platin kullandık” diyen Dr. Rosenberg şöyle devam ediyordu: “Hemen ilk deneylerden sonra, bu durumun elektrik akımından çok, platinden kaynaklandığı sonucuna vardık.”

Kanserle savaş alanında yapılan birçok çalışmalar, yavaş yavaş sonuçlarını vermektedir. Cisplatin denilen, çekirdekte platin atomuna bağlı iki molekül amonyakla, iki atom klordan meydana gelmiş olan bir ilacın sentezi nihayet mümkün olmuştur. Platin şirketleri ve araştırma kuruluşlarının destekledikleri bu çalışmalarla Cisp-latinin iki önemli yan etkisi (böbrekleri zehirle-mesY ve dayanılmaz mide bulantıları vermesi), en alt düzeye indirgenmiş olup, şu anda bütün dünyada kullanılmaktadır.

“Bu ilacın işlevini nasıl gördüğünü henüz bilmiyoruz” diyen Dr. Rosenberg şöyle devam etmektedir: “¡Fakat onun kanser hücresindeki DNA zincirine etki ettiği düşünülmektedir, özel-* likle testis ve ovaryum kanserlerinde çok tesirli olmaktadır.”

Yakın bir zamanda kurşunlu benzinlerin Ingiltere ve Avrupa’da kullanımının yasaklanacağından bahsedilmektedir. Bunun kaçınılmaz sonucu, katalitik dönüştürücülerin arabalara takılmasıdır. Dolayısıyla yakın bir gelecekte Avrupa, platin için büyük bir pazar olacaktır.

Platin ailesi metallerin gelecekteki kullanım alanları yavaş yavaş belirlenmektedir, örneğin, fotokimyacılar platin katalizör kullanarak güneş ışığından faydalanmak ve yakıt olarak, sudan hidrojen üretmeyi ümit etmektedir.

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*