wiki

SA ’D BİN İBRAHİM »z -ZUHRI,

Tâbiîn
devrinde Medine’de yetişen hadîs ve fıkıh
âlimlerinden. Adı, Sa’d bin Ibrâhim bin
Abdurrahmân bin Avf ez-Zührî’dir.
Babası Ibrâhim bin Abdurrahmân olup,
Cennetle müjdelenen ve kendilerine
“Aşere-i mübeşşere” adı verilen on kişiden
biri olan Abdurrahmân bin Avf; Sa’d bin
Ibrâhim’in dedesidir. Annesi Ümmü Gülsüm
bin Sa’d’dır. Ebû îshak ve Ebû îbrâ-
hîm künyeleri ile meşhûrdur. Eshâb-ı
kirâmdan ba’zılan ile görüştü. Büyük bir
âlimdi. Medîne kadılığı yaptı, 125 (m. 742)
senesinde vefât etti.
Sa’d bin Ibrâhim, büyük bir âlimdi.
Eshâb-ı kirâmdan birkaçı ile görüşüp
onlardan ilim aldı. Hadîs ve fikıh ilimlerinde,
zamammn en meşhûr âlimlerindendi.
Hz. Ebû Bekir’in torunu ve
Medine’nin yedi büyük âliminden biri olan
Kâsım bin Muhammed’in hayatta olduğu
bir sırada Medîne kadısı oldu.
O, Eshâb-ı kirâmdan ve Tâbünin
büyüklerinden babası îbrâhim ve amcası
Hamîd ve Ebû Seleme, babasının amcası
oğlu Talha bin Abdullah bin Avf, E ıes binMâlik, Abdullah bin Ca’fer, Kâsım bin
Muhammed bin Ebî Bekr, Kâ’b bin Mâlik
ve daha pekçok âlimden ilim alıp, onlardan
hadîs-i şerif rivâyet etmiştir. Kendisinden
de, oğlu Ibrâhim, kardeşi Sâlih,
Abdullah bin Ca’fer el-Mahzûmî, Iyâd bin
Abdullah, Yahyâ bin Sa’îd, Stifyân bin
Uyeyne ve daha birçok Hicâz âlimleri,
hadîs-i şerif rivâyetinde bulunmuşlardır.
Hadîs ilminde sika (güvenilir, sağlam)
bir râvi olduğunu birçok âlim bildirmektedir,
îbn-i Sa’d onun hakkında: “O, sika bir râvi
olup, çok hadîs-i şerif rivâyet etmiştir”
dedi. Sâlih bin Ahmed, babasından şöyle
bildirdi: “O, sika bir râvi idi. Medîne kadı­
lığına ta’yin edildi. Çok fazîlet sâhibi bir
zât idi.” İbn-i Maîn de: “O, sikalığında bir
şüphesi bulunmayan bir râvidir” dedi.
Fıkıh ilminde de çok büyük bir âlimdi.
Medine’de bir müddet kadılık yaptı. Takvâsı,
harâmlardan sakınması çoktu. Mis’
ar bin Kedâm babasından şöyle bildiriyor:
Sa’d bin îbrâhim’e “Medine’de en fakih
kimdir?” diye sordum. Cevâbında, “Onların
en fakîhi, takvâsı en çok olandır”
buyurdu. Bununla fıkıh ilminin neticesine
işâret etti. Sa’îd bin Uyeyne O’nu medhederek
şöyle bildiriyor: “O, kadı iken sâhip
olduğu takvâyı, bu vazifeden ayrıldıktan
sonra da, daha fazlası ile devâm ettirdi.”
Sa’d bin tbrâhim, çok ibâdet ederdi.
Devamlı Kur’ân-ı kerim okur, namaz
kılardı. Her zaman oruçlu idi. Ahmed bin
Hanbel, onun kırk sene aralıksız her gün
(bayram günleri hariç) oruç tuttuğunu
haber verdi. Oğlu Y a’kub diyor ki:
“Babam, her oturduğunda mutlaka, Kur’
ân-ı kerim okurdu. Ramazân-ı şerifte çok
kerre beni göndererek fakirleri çağırtır,
onlarla beraber iftar ederdi.”
Rivâyet ettiği hadîs-i şeriflerden ba’
zılan şunlardır:
Abdullah bin Ca’fer bin Ebî Tâlib’in
“Resûlullah efendimizin, orucu hurma ile
açtıklarım gördüm” dediğini haber verdi.
“K u rey ş’ten olan imâmlar (emirler)
hüküm, verdikleri zaman adâletten
ayrılmazlar, söz verdikleri zaman
sözünde dururlar, kendilerine m erhamet
edilmesini isteyenlere m erham et
ederler. Kim onların yaptığı bu şeyleri
yapm azsa, A llah ü teâ lû n ın
m elekleri ve bütün insanların la’neti
onların üzerine olur. Allahü teâlâ
onların hiçbir amelini kabul etm ez.”
Sa’d bin Ebî Vakkâs (r.a.) şöyle anlatı­
yor: “Uhud harbinde Peygamber efendimizin
sağında ve solunda duran beyaz
elbiseli iki kişi gördüm. Onları, bu günden
önce ve sonra hiç görmedim.”
Resûlullah efendimiz “ A n a ve
babaya sövmek, büyük günahlardand
ır,” buyurduğunda, Eshâb-ı kirâm, “Yâ
Resûlallah! Hiç insan ana ve babasınasöver mi?” dediklerinde, buyurdu ki:
“Evet, birisinin babasına veya anasına
söverse, o da onun anasına veya
babasına söver.”
“B ir kimse, dinde olmayan birşey
m eydana çık a rırsa , bu şey red
olunur. ”
Yine şöyle anlatıyor: Kadisiyye Harbinde,
iki eli ve iki ayağı kesilmiş, debelenip
duran bir adama uğradılar. O vaziyette
iken bile Kur’ân-ı kerim’den “N ebiler,
sıddîklar, şehitler ve sâlihlerden ve
Allahın kendilerine ikrâm ve ihsanda
bulunduğu kim selerle beraber oldular.
Onlar ne güzel arkadaşlardır!”
âyet-i kerimesini okuyordu. Birisi ona,
“Sen kimsin, Ey Allahın kulu!” dedi.
“Ensardan (Medîneli müslümanlardan;
birisiyim” diye cevap verdi.
1) Tehzib-üt-tehzîb cild-3, sh-453
2) Hilyet-ül-evliyâ cild-3, sh-169

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir