wiki

Sabah Namazının Önemi

Yaklaşık on beş sene önce, bir arkadaşımızı ziyarete gidiyorduk.

Arkadaşlarımızla birlikte otobüsümüzde yol alırken sabah namazının vakti girmişti. Açıkçası, yolun ne kadar süreceğini, sabah namazına yetişip yetişmeyeceğimizi bilmiyordum. Her yolculukta yaşadığım “namaz sancısı” öylesine kaplamıştı ki her yanımı, uyuyamıyordum.

Bu güzergâhta ilk defa seyahat ettiğimden, nerede mola verileceğini ve gideceğimiz yere ne zaman varılacağını bilmiyordum. Tecrübeli arkadaşlarımdan birine yaklaştım:

— Namazı ne zaman kılacağız? Ben buraları bilmiyorum, namazı kılacağımız yere geldiğimizde bana haber ver, dedim.

Uykulu gözlerle cevap verdi:

— Tamam kılarız, merak etme.

— Sonra da gözlerini kapayıp uyumaya devam etti.

Hem de namazını kılan, çok dindar bir arkadaşımızdı o. “Merak etme” dedi, ama merak etmemem mümkün mü?

Ne zaman uyanacak, nasıl uyanacak, belli değil. Hani dese ki, “Seni uyku tutmuyorsa, beni şu saatte uyandır ki hazırlık yapalım.” Tamam. Ama yok.

Dakikalar birbirini kovalıyor, sabırsızlık içerisinde sayıyorum saniyeleri. Güneş ışığı doğmak için saniyede 300 bin kilometre hızla koşuyor. Etrafta hiçbir çaba yok. Keşke, güzergâhın nasıl olduğunu bilip abdestli olsaydım, hiç değilse arabada kılardım. Şimdi bu da mümkün değil.

Çaresiz, bir diğer arkadaşımıza yöneldim:

— Namaz geçmek üzere… Ben şoföre namaz için ricada bulunacağım. Durmazsa ineceğim, dedim. Kaşlarını çattı, alaycı bir ifadeyle:

— Ya sen aklını mı kaçırdın, dedi.

Şaşırdım, üzüldüm, kırıldım. Namazlarını kıldığını bildiğim bir kimseydi o. Gerçekten ben aklımı mı kaçırmıştım? Otobüste mışıl mışıl uyjy! yup, uslu uslu, ses çıkarmadan, Rabbimi düşünmeden oturmalı mıydj/fn?

Kendimi sorguladım. Sabah namazını bu kadar düşünmekle haksız mıydım? Cevabını, merhum babamdan dinlediğim şu hatırada bulabilirsiniz:

Babam, 1950’lerde Emirdağ’da, dayısına misafir oluyor. Onların iş yeri, büyük İslâm âlimi Bediüzzaman Hazretlerinin kaldığı evin tam karşısında.

Geceyi dayısıgilde geçiren babam, sabahleyin bir ağlama sesiyle uyanıyor. Meğerse dayısının oğlu Ceylan (Ata) hıçkıra hıçkıra ağlıyor. Kocaman delikanlı, ama çocuk gibi gözyaşı döküyor.

Bu durum karşısında, başına kötü bir olay geldiğini veya acı bir haber aldığını sanan babam:

  • Hayrola Ceylan, neyin var, niçin ağlıyorsun, diye soruyor. Aldığı cevap ilginç:
  • Sabah namazına kalkamadık. Baksana, güneş doğmuş. Onun için ağlıyorum.

Benzer bir olay, Mehmed Paksu Hocanın dedesinin başından geçiyor. Dedesi tarlaya ekin biçmeye gidiyor. Tabiî, uzun yaz günlerinde geç saatlere kadar çalışıyor. Yorgun ve bitkin bir şekilde uyııyor. Sabah kalktığında bir de ne görsün? Güneş doğmuş ve sabah namazı kaçmış.

Namazı kaçırdığına o kadar üzülmüş ki, hıçkırıklara boğulmuş. Beyaz sakalını kırmızı toprağa sürerek, ağlıyor ve sürekli şöyle diyormuş:

  • Ben ne yaptım, ben ne yaptım da sabah namazını kaçırdım?

O kadar ağlamış ki, beyaz sakalı, toprağa sürmekten dolayı kırmızılaşmış. – : ■

Evet, namaz için ağlanır, namaz için akıl kaçırılır, ona can ve canan feda edilir.

Ama şimdi bu gerçek tam anlaşılmıyor.

Öyle bir çağda yaşıyoruz ki, sabah namazını düşünmek “delilik”, kal-kamayıncâ ağlamak “gariplik” olabiliyor!

Gerçekten sabah namazını kaçırınca üzülmemiz gerekmez mi?

“İmandan sonra en büyük ve en mühim mesele olan namaz”m bir vakti geçirilince hiçbir şey olmamış gibi normal mi karşılamalıyız?

Bir vakit namazı kaçırmak sıradan bir hadise mi?

Sabaha kadar dünya kupası maçlarını izlemek mantıklı, ama sabah namazını düşünmek gereksiz mi?

Oysa uykusundan uyanamadığı için üniversite imtihanını kaçıran bir genç, üzüntüsünden, kahrından, yeri göğü yıkabiliyor.

Peki, Peygamberimizin (s.a.v.), iki ayrı hadiste, “Dünya ve içindeki-sabah namazının sünneti ve farzı,

Dünya ve içindeki tüm hâzinelerden daha değerli olan sabah namazı, bir üniversite imtihanı kadar ehemmiyet taşımıyor mu?

Namaz için ağlamak, üzülmek gerekmiyor mu?

Büyük velîlerden Beyazıd-ı Bestamî Hazretleri bir gün sabah namazına uyanamaz. Sabah olduğunda o kadar üzülür, o kadar ağlar, nefsini suçlayıp yüreği yanarak öylesine bir istiğfar eder ki, Cenab-ı Hak, bir ses işittirerek, affettiğini ve 70 sabah namazı sevabı verdiğini müjdeler.

Bunu gören şeytan ertesi gün o zatı erkenden sabah namazına uyarır.

Çünkü mü’minler sevap kazandıklarında şeytan kahrolur. Mademki, o zatın namaz kılamaması Allah’a daha çok yalvarmasına sebep olmuştur; şeytana düşen onun ikinci kez gözyaşı döküp yalvarmasını engellemektir. i

Acaba bu zamanda, sabah namazını kaçırdığında ağlayan, pişman olan, tövbe ve istiğfar eden, nasıl kalkabilirim diye çırpınan ne kadar mü’min var dersiniz?

Elimizde çok sağlıklı bir istatistik yok. Ama şu kadarını söyleyebili- i riz: Bir ankete göre, ülkemizde namaz kılanların oranı yüzde 25, kılma-yanlarmki ise yüzde 75. Üç büyük ilimizdeki üniversiteli gençler arasında yapılan bir ankete göre ise, beş vakit muntazam namaz kılanların oranı yüzde 10. Bunların da en çok kaçırdıkları namaz, hiç şüphesiz sabah namazı. Çünkü, ülkemizde en çok kazaya bırakılan namaz, yüzde 70 oranıyla sabah namazı.

Beş vakit namaz kılan mü’minler içinde, haftada, ayda veya birkaç ayda bir namazını kaçıranların sayısı oldukça fazla. İsterseniz, başta kendi nefsinizde, sonra çevrenizde küçük bir araştırma yapın. Bu acı gerçeği bütün çıplaklığıyla göreceksiniz.

Oysa sabah namazı ve tüm farz namazlar, başta Peygamberimiz (s.a.v.) ve onun güzide ashabının üzerinde titrediği muhteşem bir ibadettir. Bir mü’min sabah namazını kaçırdığında “aklını kaçırmış gibi” deli divane olmalı, tepesi atmalı, dünyası kararmalı, kahvaltı yapacak bir iştah bulamamamı, akşama kadar kendini cezalandır malıdır.

Sabah namazı kaçtığı gün, yer yerinden oynamalı, aklı başından gitmeli, tövbe ve istiğfar için Allah’a el açmalı, yalvarmalı, af dilemelidir.

Ve hepsinden önemlisi, sabah veya herhangi bir vakit namazını kaçırma işini kesinlikle “sıradan” görmemeli, “olabilir” kabul etmemeli; nefsine, gafletine, uykusuna isyan etmelidir. Hemen, “Nerede hata ettim?

Hangi tedbiri almalıyım ki, bir daha bu acıklı azaba düşmeyeyim diyerek çözüm arayışına girmeli, çözümü bulmalı ve derhal uygulamalıdır.

sabahın namazının huzuruna girme; Onun dergâhında secdeye kapanma; canımız, cananımız, biricik varlığımız, sevenimiz, sevgilimiz olan Zât-ı Zülcelâle ibadet etme meselesidir.

Dünyada hiçbir şey bundan daha mühim, daha lüzumlu, daha sevimli, daha vazgeçilmez olamaz. Eğer burada bir eksiğimiz varsa, hata bizdedir.

Bir mü’min, haftada bir, ayda bir sabah namazı kaçırmayı normal göremez, kabullenemez! Namazlarımızı kaçırıyorsak, bu gidişe dur demek, silkinmek, titremek, ihmalimize isyan etmek, “Artık yeter” demek durumundayız.

Kulu olmakla iftihar ettiğimiz Rabbimiz bizden böyle bir umursamazlık, böyle bir vurdumduymazlık istemiyor.

Ümmeti olmakla şereflendiğimiz Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), bize ihmalkârlığı ders vermiyor. Onun bütün ömründe kaçırdığı sabah namazı sadece bir tanedir. O da, savaş dönüşü, aşırı yorgun ve uykusuz olduğu bir zamanda, nöbetçinin uyuması yüzünden ve belki de ümmetine böyle durumlarda nasıl davranması gerektiğini ders vermek hikmetiyle olmuştur.

Gerçek bu iken tüm namazlara ve bilhassa sabah namazına duyarsız kalamayız.

Namaz için nasıl bir durumda olursak olalım, ister onu haftada bir, ister yılda bir, hattâ birkaç yılda bir kaçırıyor olalım; yeni bir ubudiyet şuuruyla donanmak, yeni bir cehd ve gayret kılıcını kuşanmak, yeni bir tebliğ ve ikaz harekâtı başlatmak durumundayız. Muhterem M. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin, “Gelin işe namazdan başlayalım” şeklindeki tavsiyesini bütün faaliyetlerimizin odağına koymalıyız.

Elinizdeki kitap, “namaz” mücadelesinin acılı-sevinçli, kederli-mutlu bir serüvenidir. “Namaz için ne yapabilirim?” diye çırpman bir ruhun, zonklayan bir beynin çözüm arayışlarıdır. Allah’a karşı hiçbir hasenesini göremeyen, “günah hamalı” olmaktan başka elinde bir sermayesi bulunmayan, ama Allah’ı sevdiğine inanıp, Ona hakkıyla ibadet edemediğine yanan bir kardeşinizin çözüm önerileridir.

Kitabın, “namaz” dâvâsında hiç değilse zihinleri düşünmeye sevk etmesini ve çok daha kapsamlı teşebbüslere vesile olmasını Cenab-ı Hak’tan niyaz ediyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir