SAĞLIKLI BESLENMEDE PEYGAMBER ÇİZGİSİ
24 Saatte Tek Öğün
Prof. Dr. Zeki Çıkman (Vakıf Guraba Hastanesi) Gelmiş, geçmiş ve gelecek tabiplerin ve cerrahların en büyüğü, en şereflisi ve en sevgilisi Hz. Muhammed Aleyhisselâmdır. O, en büyük cerrahtır. Çünkü hastalıkları önlediği gibi, hastalıklar sonucu oluşabilecek cerrahi müdaheleleri de ortadan kaldıracak tavsiyelerde bulunmuştur. Onun tavsiyeleri ışığında, tıbbın özeti olarak mütâlâa edebileceğimiz bazı prensipleri sayalım: – Günde bir öğünden fazla yememelidir. – Genellikle akşamları yemelidir.
– Gerekirse ikinci öğün olarak meyve yenebilir.
– Acıkmadan yememeli, doymadan yemeyi ve içmeyi kesmeli, yalancı açlığa kanmamalıdır. – Yemeklerden önce ve sonra biraz tuz almalıdır.
– Yemekten önce ve sonra kesinlikle su içmemelidir.
– Suyu yemek arasında yenilen miktar kadar içmelidir. Gerekirse yemekten iki saat sonra su içilebilir.
– Lokma-lokma yemeli ve yudum-yudum içmelidir.
– Geğirmeden önce yemeyi içmeyi bırakmalıdır. Bundan sonra alınacak her bir lokmayı vücudumuz için zehir bilmeliyiz. – Kepekli ekmek yemelidir. – Meyvenin posası atılmamalıdır.
– Temizliğe dikkat etmelidir. – Kan verilmelidir. (Özellikle dolunaydan sonra).
– Hicri kameri ayın 17. 19. ve 21′ inci sayıları Pazartesi, Salı’ya rastlayan günlerde kan verilmelidir. 17’sı salıya rastlayan gün kaçırılmamalıdır.
– Kan aç iken verilmelidir.
– Bunun dışında, Çarşamba günleri hariç zaruri hallerde her gün verilebilir. – Hareketli olmalıdır. Vücudumuz için en iyi iki hareket ise namaz hareketleri ve yürümektir.
– Yürüme hızlı adımlarla olmalıdır. – Namaz hareketleri ise tâdil-i erkâna uygun olmalıdır.
– Bunlar vücudumuz için optimum(*) hareketlerdir.
– Hareketli insanlarda yenilen gıdanın verimi artmakta, insan daha sıhhatli olmaktadır.
– Vücudumuzu dış ortama karşı müdafaada sorumlu olan, bağışıklık sistemidir. Bu sistemin bozukluğunda vücudumuz hem içinde, hem de dış ortamdaki hastalık yapan sabeplere karşı yenik düşücektir.
Bunun bozulması veya yenik düşmesi insanın gripten kansere kadar her türlü hastalığa karşı açık olması demektir.
Şâyet biz bu sistemi bozmaz, kuvvetlendirici metodları elde edelbilir ve uygulayabilirsek, hekime ve hastaneye muhtaç olmadan hayatımızı dinç olarak sürdürür ve mutluluğun enginliğinde hayatımızı tamamlayabiliriz.
Tıbbın özeti olan Hadis-i Şerifleri tatbik etmenin faydalarını ise şöyle sıralayabiliriz:
– İmmün sistem verimli çalıştığı için gripten kansere kadar her türlü hastalığa karşı mukavemet sağlanmış olur. – Saç dökülmesi ve ağarması durmuş ve azalmış olur.
– Kalb atımları günlük olarak 115000 bin civarında olacağından, daha çok dinlenme imkânı bulan kalb daha güçlü olacaktır.
– Zaman tasarrufu artarak, yıllık dört aylık fazladan çalışma zamanı kazandıracaktır.( İş gücü saati hesabıyla)
– Gıdaya yapılan yatırımı 2/3 oranında azaltarak para açısından tasarruf sağlayacaktır.
– Seksüel yönden daha güçlü ve verimli olmayı sağlayacaktır.
– Bir Hadis-i şerifte evlenemeyen gençlere tavsiye edilen şey “Oruç tutunuz” dur. “Aç kalınız” değildir. Çünkü, orucun koruyucu olarak etkisi tabii ve güzel olacaktır.
– Yalancı açlıktan korunulmuş olacaktır. Böylece, insan doldur- boşalt tulumbası şeklinde yiyip içmemeyi öğrenmiş olacaktır.
– Bebeklik yaşı hariç, çocukluk yaşlarında rahatlıkla tatbik edilebilir. Böylece bedeni ve ruhi gelişme daha iyi olacaktır.
– Genetik zincir tahrip edilmeden ileri nesillere aktarılacağından, konjenital( doğumla ilgili) anormallikler ortadan kalkabilir.
– Ramazan-ı Şerifte ikinci öğün olarak görülen sahur olayı yemek yemenin ötesinde iki hikmetle yüklü bulunmaktadır.
(1) Muhalefet:
Yahudilerle ibadet benzerliğini ortadan kaldırmak için sahur yemeği emredilmiştir. Çünkü Yahudiler sahur yemeden oruç tutarlar. Sahur yemeği için büyük sevapların verileceği müjdesi vardır.
Sahur, yemekle mideyi tıkabasa doldurma olayı olmayıp, muhalefet için yemek olayıdır. Üç lokma alarak sahur yemeğin kesmek akıllıçâ bir iştir.
Muhalefet olayını daha iyi anlatabilmek için bir başka Hadisti şerifte, “Sahurda hiçbir şey yemezseniz dahi birkaç yudum su içerek muhalefet ediniz” buyurulmaktadır.
(2) Yardım İsteme:
Herkes için olmasa da, bir gün sonraki işi ağır olanlann veya bedenen zaafiyeti bulunanların sahurda biraz daha fazla yiyebilecekleri, bir başka Ha- dis-i Şerifte ifade edilmektedir. * İhtiyarlamayı bedenen çökmeyi durdurmak mümkün değildir. Ancak, bu şekilde gıda almakla frenlemek mümkündür. Böylece, ölünceye kadar sıhhat ve afiyet içinde bulunmak imkân dahiline girer. Böyle bir beslenmeye niyet edenlerin, yavaş yavaş vücudu alıştırarak başlamaları tavsiye edilir. Öncelikle açlık duyulmayan öğünler atlanmalıdır. Daha sonra öğle yemeği kaldırılmalıdır. Bunları takiben sabah yemekleri azaltılmalı ve daha sonra genellikle akşamları yiyecek şekilde alışkanlık kazanmalıdır. Geğirme noktasına gelmeden önce yeme içme işleminin kesilmesi en önemli faktördür.
Kişi bu “KORUYUCU HEKİM LİK” bölümünde sunduğumuz tavsiye ve tedbirlere dikkat ederse sâdece hastalıktan korunmakla kalmayacak, aynı zamanda,
a- Beslenmesini dengeli.
b- Vücudunu işlek,
c- Moralini yüksek bir hale getirerek yaşlılık sıkıntılarından da kurtulabilecektir.
Kitabımızda bulaşıcı (sâı i) hastalıklara değinmemeye çalıştık. Bu rahatsızlıklar için, vakit geçirnıcıvıı hemen hekime başvurmalıdır. (Doktora, Hastaneye)
İnsan hasta olduğu zaman, peşpeşe, bir çok zorluklarla; problemlerle karşılaşır. Hastalıkla beraber önce, ağrılar, sızılar gibi, dayanılması bazan çok güç bedeni haller ortaya çıkar; bizi’uyarıcı bu alarm zilleri, bir takım hastalıklarda bir organın, hatta hayatın kaybının habercileridirler.
İnsanoğlunun başına gelen sadece bununla da kalmaz, hastahane hastahane, doktor doktor gezerek mücevher durumundaki çok kıymetli zamanını, ömrünün bir kısmını boşa harcar (2) aynca çok da parası gider. Demek ki insan hasta olunca bir çok sıkıntılar geliyor; çok zaman ve para harcadığı halde ZEHİR GİBİ ACI İLAÇLARI içmesi, hatta bazı hastalıklarda bıçağın altına yatması, ameliyat olması icap ediyor.
Hasta olmamaya çalışmak, kitabımızın Giriş ve Koruyucu hekimlik kısımlarında da bilirttiğimiz gibi hem sıkıntısız, hem ucuz ve hem de kolaydır. Sıkıntısız bir hayat için zaruri olan prensipleri aşağıda sıralayacağız. Hiç hatırımızdan çıkarmamamız gereken bu öğütleri yerine getirebilmemiz için NEFSE HAKİMİYETİN ( yani iradeye sahip olabilmenin) icap ettiğini de unutmayalım.
1. GÜNDE İKİ ÖĞÜN’ DEN FAZLA YEMEMEK. Dedelirimiz bir kuşluk vakti ve bir de akşam olmak üzere günde iki defa yerlerdi. Üç kez yemek âdeti, Anadolumuza GÜLHANE HATTI HÜMAYUNU sıralarında girmiştir.
2. ORUÇun SIHHATİ KORUMADAKİ ÖNEMİ HİÇ UNUTULMAMILIDIR (3). Oruç tutmanın faydalarından bazılarını hülâsa edersek:
a- Kalp ve damar hastalıklarına iyi gelir.
b- Kan ve hücrelerdeki zehirli artıkları temizler.
c- Besinlerden insana geçen tarım menşeli bütün zehirli maddeleri yok eder.
d- Yüksek tansiyonu düzene sokar.
e- Sağlıklı zayıflamada en doğal yöntem olup, fazla kiloları yok eder.
f- Mideye, dolayısıyla gastrite iyi gelir.
g- Karaciğeri dinlendirir, hücreleri yenilen
h~ Pörsüyen cildi yeniden gerginleştirir.
3 Şeker ve şekerli gıdalardan kaçınmalıdır.
Memleketimizde şeker pancardan elde edilmektedir. Pancarı yiyebiliriz, suyunu içebiliriz çok faydalıdır; hele fırında şeker pancan pek güzel olur.
Pancardan elde edilen şeker evvelâ açık kahverengi (esmerimsi) renktedir; bu da faydalıdır, yenebilir. Avrupa şehirlerinde bu esmer şeker satılmaktadır. Lâkin bizim memleketimizde fabrikalar öyle kurulmuştur ki bu esmer şeker daha bâzı muamelelerden geçirilerek beyazlatılır. Göze güzel görünmesini sağlayan BU BEYAZLATMA İŞLEMİNDEN SONRA ŞEKER
İKİ ZARARLI NİTELİK KAZANIR
1- Vücudda kana geçtiğinde B vitaminleri ile birleşir; dolayısı ile beden B vitaminsiz kalır. Bunun bir sonucu olarak ta, şekerli gıdayı fazla yiyen insanlar çok sinirli olurlar.
2- Şeker, kana geçtiğinde, kanda kalsiyumla da birleşmektedir. Bu olayın neticesi olarak ta, yine şekeri, çikolata vs. gibi şekerli gıdaları fazla yiyen çocuklarda, gençlerde DİŞ ÇÜRÜMESİ, yaşlı kimselerde ise KOLAY KEMİK KIRILMASI vuku bulmaktadır.
Öyle ise, ESMER ŞEKER, PEKMEZ veya bulabilirsek, iyisinden SÜZME BAL kullanılmalıdır. Pekmez ya da süzme balı çaya katarak kullandığımızda, çayın rengini bulanık hale getiriyor. Bana kalırsa: SIHHATİM BOZULMASINDA VARSIN ÇAYIN RENGİ BOZULSUN.
Şüphesiz, yalnız yemek için yaşayan iradesi zayıf (5) insanlar bu söylediklerimiz üzerinde durmayacaklardır.
Vücudumuz için gerekli enerji kaynağı olan şekeri başka gıdalardan da almaktayız. Mésela glikoz ve früktoz denen doğal şekerleri üzüm, incir, hurma başta olmak üzere meyva ve sebzelerden alırız. Süt, yoğurt, peynirde süt şekeri laktoz bulunur. Çimlenen tahıllarda maltoz denen arpa şekeri, ette ve bilhassa karaciğerde glikojen adı verilen bir cins şeker vardır.
Doğal şekerlere yönelip halk sağlığının bozulmasında en büyük etkenlerden biri olan BEYAZ ŞEKERDEN KAÇINMALIYIZ.
4. Nişasta ve rafine undan uzak durmalıyız.
Bizim çocukluğumuzda ve gençliğimizde (6) su değinnenleri vardı. Bu ilkel değirmenler, unun kepeğini hiç ayırmadan unu müşteriye teslim ederlerdi. Bundan 20-30 sene öncesine kadar bu un köylerimizde, ufak köy fırınlarında odunla pişirilen, içerisindeki embriyon,* kepek, çavdar sebebiyle rengi siyaha kaçan bu köy ekmeği çok da lezzetli olur ve mis gibi de kokardı.
Su veya rüzgârın (yel değirmenleri) çevirdiği iki taşın arasında öğütülerek elde edilen bu unun tohum (embriyon) ve kepeğini hiç bir değirmen ayırmazdı (Büyük şehirlerdekiler hariç). Ağır ağır, ısınmadan, hava alarak öğütülmekle imal edilen bu un, gıdayi hiçbir değerini kaybetmemiş olurdu. Tarlalarda kimyasal gübre kullanılmazdı.
Bugün piyasada bulunan unlar, çok büyük elektrikli değirmenlerden elde edilmektedir. Bu değirmenler unun kepeğini ayıracak şekilde düzenlenmiş olup, makinelerinin aşırı ısınması sonucunda undaki değerli maddelerin çoğu yok olmaktadır. Unun böceklenmeden satışta uzun süre kalmasını sağlamak maksadıyla undaki en kıymetli kısım olan RÜŞEYM (Embriyon) kepekle beraber undan uzaklaştırılır. Oysa bu tohum kısmında değerli yağlar ve insan sağlığı için gerekli B vitaminleri bulunur. Kepekteki değerli minareller (demir, fosfor, manganez, sodyum v.s.) tohumdakilerle birlikte bedenin besleyici fonksiyonunu dengeler. Modem un değirmenlerinin eleklerine takılıp kalan bu tohum ve dış kabuk (yâni kepek) hayvanlara yedirilir. Piştiği zaman damağa hitap eden, ama besin yönünden çok zayıf, bol nişastalı beyaz rafine un da, ekmek ve bisküvi yapılması için ilgili fabrikalara ulaşır.
On ilâ yirmi gün beyaz rafine undan yapılmış ekmekle beslenen güvercinlerin ve farelerin felçten öldüğü gösterilmiştir. Has buğday unundan (yâni kepeği ve rüşeymi alınmamış) yapılmış ekmekle beslenen hayvanlar normal yaşamlarını sürdürüp gelişmektedirler.
Kullanılan mayalar da, bu gün fabrikasyon mayalar olup, ekmekler o- dun ateşinde de pişmediğinden lezzetini çok kaybetmiştir. Birinci dünya savaşından beri mazot, bu sahada odunun yerini almaya başlamıştır. Memleketimizde 1950’lerden sonra mazot brülörlerinin kullanılması yaygınlaşmaya başladı. Brülörlerin ayarı çabuk bozulur; mazot tamamen yanmaz. Fırının bazı yerlerine, kuvvetli KANSER YAPICI bu yağlar yapışır. Bu tehlikelerden uzaklaşmak için birçok tedbirler almak lazımdır. Böylece yağ artıklarından korunulmuş olur. Ekmeğin lezzetli ve hazmının kolay olması için, akşamdan yoğurmak, bu suretle mayalanma süresini uzatmak, pişirme süresini iyi ayarlamak lâzımdır.
Her ne ise, soframıza gelen ekmek ideal cinsten de olsa ihtiyatı elden bırakmamalı, dengeyi korumalıyız. Unutmayalım ki karbon hidratlı gıdalar enerji vermektedirler.
Bilginler, FAZLA yemek suretiyle alınan kalorilerin VÜCUTTA YAĞ ŞEKLİNDE – yanmadan- BİRİKMESİNİN BÜNYEMİZİ ÇÖKERTTİĞİNDE ve YAŞLILIĞI HIZLANDIRDIĞINDA BİRLEŞMİŞLERDİR. Bu konunun önemini belirten son bir tecrübeyi anlatalım. ABD de bir kliniğin genç hemşirelerin yiyeceklerinden süt, yoğurt, yumurta ve eti kaldırmakla beraber sebzeleri de çok pişirerek vermişler. Yiyecekleri daha ziyade rafine un ve rafine şekerden mamul gıdalar olmuş. Bu iyi huylu, enerjik kızların kısa zaman sonra tembel, alıngan, her şeye kızan insanlar haline geldikleri tesbit edilmiştir. YORGUNLUKLARI ARTTIKÇA ESKİ ENERJİLERİNE KAVUŞMAK İÇİN DAHA FAZLA YEMEĞE BAŞLAMIŞLAR ve 1 HİÇ BİR DEĞERİ OLMAYAN BU BESİN MADDELERİNDEN FAZLA YEDİKLERİ ORANDA DAHA YORGUN ve SİNİRLİ OLMUŞLARDIR.
5. Ölü ve diri gıdalar.
Şikago’da bir hastahenede, 16 yaşlarında bir erkek çocuğu, birinci dünya savaşı öncesi, kalçada kemik veremi rahatsızlığından yatmaktadır. Birkaç defa ameliyat olduğu halde yaralan kapanmayan bu gençin durumunun iyiye gitmediği, yapacak başka bir şeyleri olmadığını, hastahane yetkilileri, bir üniversite öğretim üyesi olan babasına anlatırlar. Çocuğun annesi durumu öğrenince esas memleketleri olan Almanya’ya, hasta oğlu ile birlikte gitmek için babasından izin ister.
Böylece Almanya’ya gelen Ana-oğul bir sabah kahvaltı yaparlarken, aile dostları yaşlı ve tecrübeli bir bey kendilerini ziyarete gelir. Bakarki kahvaltı masasında BÖREK, ÇÖREK, KEK, REÇEL, MARMELAT gibi yiyecekler vardır. O vakit ana-oğul ile yaşlı ziyaretçi arasında şöyle bir konuşma vuku bulur:
– Bu çeşit ÖLÜ BESİNLER yedirirsen, elbette oğlunun hastalığını daha da ağırlaşmaktan kurtaramazsın.
– Ölü besinler ne demek? Biz tavuğu, balığı bile öldürüp öyle yiyoruz.
– Ölü besinler vücudumuzun kendi kendini yenileme kudretini azaltan
besinlerdir. Rafine unlu, rafine şekerli gıdalar bu cinstendir. Bir de BEDENİMİZİN KENDİ KENDİNİ YENİLEME KUDRETİNİ ARTIRAN GIDALAR VARDIR; işte bunlara canlı besinler ismini verirsek, TAZE OLMÂK ŞARTIYLA BÜTÜN SEBZE VE MEYVELER (7) proteinli gıdalar, yağlı tohumlar v.s.
Bu yaşlı ziyaretçinin tavsiyesi üzerine, ertesi günü valizlerini hazırlayarak, İsviçre’de bir sanatoryuma gittiler. İsviçre’deki bu hastahanede bazı sebzeler yetiştirilip, bahçeden (8) hastanın sofrasına getiriliyordu. Birkaç hafta sonra gencin yaraları kapanmaya başladı ve tamamen iyileştikten sonra Botanik tahsili yapıp, nebatların şifaları ve beden üzerindeki etkileri ile ilgili ihtisas yaptı. Birçok kitabı türkçeye terceme edilmiş olan G. HAUSER isimli bu Amerikalının meşguliyeti İNSAN SAĞLIĞI oldu.
Sonuç olarak, demek ki, sebze ve meyvelerin dalından koparıldıktan sonra fazla bekletilmemiş olanlarını, ya çok hafif ateşte az pişirerek, dahada iyisi çiğ olarak yemelidir. Canlı (vital) gıdalar içersine proteinleri de katmamız lâzım. Araştırmalar, zengin proteine sahip bir haftalık bir beslenme türünün, mikroplara karşı VÜCUT DİRENCİNİ yüz katma çıkardığını göster- > miştir. Vücudumuzu enfeksiyonlara karşı dayanıklı tutabilmek için, yaşa, bedene, sıhhata göre değişmek üzere 60 ilâ 100 gram kadar günlük protein almamız lâzımdır. Protein eksikliğinde kansızlık, tansiyon düşmesi, yorgunluk, zayıf kaslar, hastalıklara dirençsizlik, gelişme çağında büyümenin yavaşlaması gibi aksaklıklar zuhur eder.
Proteinin önemini daha önce belirttik, hatta o kadar önemli ki insanın ruhi yapısına bile tesir ediyor, meselâ hafıza zayıflıyor, insan düşüncelerini toparlıyamaz oluyor. Bununla beraber fazla alınırsa, vücutta kullanıldıktan sonra geride bıraktıkları üre, üre asidi gibi artık maddeler kanda ve kaslarda normalden fazla birikir. Bunları temizlemeye çalışan böbrekler ve karaciğer yorulup hastalanır; görevlerini hakkıyla yapamadıklarında kalp ve eklemlerde ağrılar (romatizma ağrıları) olur; damar ‘ve“kâîpTıastalılclan zuhur eder. Velhasıl aşırılığa kaçılmamalıdır.
6. Mineraller
Kasların, kanın, kılların, tırnakların, kemiklerin, dişlerin tamiri ve sıhhati için çeşitli minerallere de vücudumuzun ihtiyacı vardır. Bunlar da muntazam alınmazsa bazı hastalıklar ortaya çıkar.
Şalgam, badem, tere, fındık, maydanoz, süt, peynir, incir, pırasa da diğer gıdalardan daha çok bulunan KALSİYUM ile daha ziyade buğday çimi, soya fasulyesi, yumurta sarısı, badem, yulaf, mercimek, kuru fasulye, ceviz, arpanın ihtiva ettiği fosforun vücuda az alınmasında kemiklerde zayıflama, dişlerde çürüme, sinirlilik, alınganlık gibi durumlar zuhur eder.
Yine kalsiyum eksikliğinde kaslarda kramplar ortaya çıkacağı gibi yaş ilerledikçe boy kısalması da olur. Vücudumuzda en çok bulunan mineral kalsiyumdur. (2 kg. kadar, İkinci sırayı 1 kg. ile fosfor alır.)
Diğer mineralleri vücutta bulunma miktarı göz önüne alınarak şöyle sıralayabiliriz: Kükürt, potasyum, sodyum, mağnezyum, manganez, demir, bakır, iyot, çinko, kobalt v.s.
7. Vitaminler
Vitaminler hakkında herkesin az çok bilgisi vardır. Biz burada bunları tek tek ele almayı düşünmüyoruz. Yalnız bir hususa tekrar değinerek, bir hatırlatma yapmak istiyoruz.
MEYVA VE SEBZE BAŞTA OLMAK ÜZERE HER TÜRLÜ YİYECEĞİN TAZESİNİ, ÇİĞ OLANINI (Muhakkak pişirmek zorunda isek hafif ateşte az pişmişini) TERCİH EDELİM.
Bilindiği üzere, vitaminlerin bir kısmını sebze ve meyvelerden alırken, bazılarını tahıllardan, yumurtadan, karaciğerden, tereyağından, v.s. alınzı. Yiyeceklerin taze ve kaliteli olanlarını tercih edelim. Vücudumuz enzim ve hormonları bizzat yaparken, vitaminlerin dışarıdan almak zorundayız.
1965 Ekim ayında, bir aylık seyathata çıkmıştım. Bu seyahat esnasında önce, burnumdan akıntı başladı. Tahminimce saman nezlesi idi. Derken ifrazat fazlalaştı. Kasım ayında 2-3 hafta boyunca burun kanaması vuku taoM», sonra aylarca devam eder burun tıkanması.
Tabii bu rahatsızlık boyunca doktorlara, hastahanelere müracaatım oldu. Anti alerjik ve antibiyotik dahil pek çok ilâç kullanmama rağmen bir türlü rahatlıyamıyordum. Sonra G. Hauser’ın bir kitabında A vitamini ile tedavinin mümkün olduğuna rastladım. Bütün ilâçları bırakarak Dua ve A vitaminine devam ederek, havaların da ısınması ile düzelebildim. Ama farkettim ki kullandığım burun damla ve spreyleri burnumda bir hayli tahribat yapmışlardı. Zira artık koku alamıyordum.
HER İLACIN, bazan telâfisi zor,YAN ETKİSİ VARDIR
Bu olayı takip eden YAZ AYLARINDA âdetim dışında daha fazla meyve yemeğe çalıştım.
İnsan oğlunun ömrünün ikinci yarısında mikroplu hastalıklara meyli artmaktadır, bu rahatsızlıklardan uzak kalabilmek için vücudun mukavemetini (mikroplara karşı koyma direncini) artırmaya çalışılmalıdır. Şimdi bu tedbirleri sıralayalım:
1. Zengin proteinli bir haftalık bir beslenme kürü beden direncimizi 100 kat artırabilmektedir, en zengin, en yoğun, kolay hazmedilebilen protein kaynağı SÜT TOZU’dur. (9)
2. Alman vitamin miktarını da artırmalı. Bilhassa A, C, E vitaminleri ihtiva eden yiyecekleri ve meyvelerin sularını daha bol tüketmeli ki mezkur vitaminler doğal (tabii) yoldan alınmış olsun.
8. Enfeksiyon odaklan.
Vücudumuzdaki organların sıhhatli ve genç kalabilmesi temiz ve kirli kan dolaşımlannın çok sıhhatli olmasına bağlıdır, iltihaplı, hasta bir organ (ki bunların başında çürük bir diş veya bademcikler gelir) kanı zehirler; bu iltihap yuvası yok edilmedikçe damar iltihaplarından, gut hastalığından kurtulmak mümkün değildir.
9) Look Younger, Live-Loııger Gayelord Hauser
Çürük dişlerin icâbına bakılmalıdır. Dişleri kurtarmak’ için sinirleri alıp diş köklerini doldurmak, genel olarak iyi netice vermez; çok çabuk iltihaplanabilir; böylece birçok ciddi hastalıklara sebep olun Bademcik ameliyatları da, ekseriya, tam yapılamıyor; ufak iltihaplı bir parça kalabiliyor; bu ufak parça bademcikten çok daha zararlı olur, bu bademcik kalıntısı mahir bir operatör tarafından, muhakkak çıkarılmalıdır.
Eğer bu mikrop yuvalan halledilmezse birçok hastalığın çaresi bulunamaz.
9. İyi çiğnemek.
Muhterem okuyucu, yavaş ve iyi çiğneyerek yemek, acele yememeğe çalışmak da dikkat etmemiz gereken önemli hususlardan biridir. Karbonhidratlı gıdalann (Hububat, bakliyat, tatlı meyvalar, şekerli, unlu, pekmezli, ballı yiyecekler) hazmı ağızda tükürükle başlar; bu yiyecekler çok iyi çiğnen- meli ki tükürükle iyice kanşmış olsun. Bu gıdalar enerji için harcanır; fazlası karaciğerde depo edilir.
Karbonhidratlı gıdalar fazla yenirse, kandaki şeker çok artacağından bunlann hepsini karaciğer depo edemez, fazla şeker vücudun bazı yerlerinde yağ şeklinde depo edilir.
İhtiyaçtan az yenirse çalışma gücü azalır; ihtiyacı karşılamak üzere proteinli gıdalar aynşırlar. Bunlar karaeiğer ile böbrekleri yorar, aynı zamanda vücutta zehirli maddeler artar.
Bununla beraber, karbonhidrat ihtiyacını karşılamak isterken, ELENMİŞ UNDAN ve RAFİNE ŞEKERDEN, MÜMKÜN OLDUĞU KADAR KAÇINMALIYIZ.
10. Vücudumuzun karşı koyma gücü.
Vücudumuzun hastalıklara karşı koyma, kendi kendini yenileme gücünü kuvvetlendirirsek sağlıklı yaşama olasılığı artacaktır. Bu maksatla bu birinci bölümün ilk sekiz maddesine sıkı sıkıya bağlı kalınmalıdır.
Aynca moralin çok önemi vardır. Moral’e. ecdadımızın dilinde MÂ- NEVİYAT da diyebiliriz. Mânen güçlü kimselerin hayatın zorlukları karşısında çok daha dayanıklı olduklannı, bazı felâketler karşısında paniğe kapıl
madıklarını daha soğukkanlı olduklannı görüyoruz (10). Biziıpdem ânen güçlü olabilmemiz için SAHABE HAYATI başta olmak üzere ALLAH DOSTLARI (11) mn hayatlarını, bizi mâneviyatta (teslimiyette)güçlü kılacak kaynakları okuyup, hisse almalıyız.