SANAT ANLAYIŞI
Yalçm Tura, geçmişten günümüze ulaşan birikimi yeni bir bireşim içinde değerlendirmek, ulusal niteliğe sahip, ama zaman üstü, yeni ve kişisel bir müzik yaratmak amacmda olan bir bestecidir. Buna bağlı olarak, kişisel bir ezgi çizgisi ve zengin, arınmış bir armoni, ele alman gerecin çeşitli yönlerinin ve boyutlarının işlendiği karmaşık bir kontrapunto (kontrpu-ah), canlı ritmik bir yapı, renkli orkestralama yapıtlarının başlıca özellikleri durumuna gelmiştir. Besteci günlük akımların değeri olmadığına, sanat yapıtının geçici modalarla değil, kendine özgü kurallarla yazılabileceğine inanmaktadır. Türk geleneksel makam müziğinin bir amt olarak korunması, doğru yorumunun sağlanması gerektiğini ileri sürer. Çoksesliliği müzikte bir araç olarak kabul eden Yalçm Tura, Türk geleneksel makam müziğinin çokseslendirilmesi durumunda küçük aralıkların değerini yitirme tehlikesiyle karşılaşacağını ileri sürer.
BAŞLICA YAPITLARI
Solo için: Beş Kısa Piyano Paı (1952); Sonat (piyano için, 1959 ikili: Keman ve Piyano İçin Bi
(1972).
Oda orkestrası için: Surname (flii to, obua, keman, viyolonsel ve vı çalgılar için, 1959); Oda Seni
(1959); Oyun Havalan (yaylı sazk kestrası ve keman solo i 1959-1972J; Enginlerden Yücele (yaylı çalgılar için, 1969); Hüseyn Semaisi (1972).
Solo ve orkestra için: Viyolonsel çertosu (1956).
Orkestra için: Dans Süiti (1956) kestra Süiti (1958); Jazz Süiti [1 Toccata (1962); Bir Hak Temi Us Variyasyonlar (1963); Birinci Sı ni (1957-1966); Üçüncü Süit (1 Şah Murat Süiti (1978).
Koro için: Koro Parçalan (1967 cuklar ve Gençler İçin Müzik (1 1969); Şeyh Galip’in Şark (1972-1975); Yeniden Eski Maha leri Tecdid İdelüm (1976). Yalçın Tura aynca birçok sin filmi müziği (Zümrüt, 1959; Yıla rın Öcü, 1962; Cemo, 1972; Bir dum Sevgi, 1984 [Antalya Altın takal Film Festivali’nde En İyi 1 Müziği Ödülü]; vb.), televizyon müziği (Aşk-ı Memnu, 1975; i hayatlar, 1985; vb.), tiyatro y için sahne müziği (Keşanlı Ali tam, 1964, vb.) bestelemiştir.
YAPITLARININ ÖZELLİKLERİ
Yalçm Tura’nm yapıtlarının b bir bölümü sinema filmi, televizyc mi, sahne müziği ağırlıklıdır. Bel ve kısa metrajlı filmlere müzik y ğı gibi birçok reklam filminin de ziğini bestelemiştir. En ünlü ti; müziği Keşanlı Ali Destanı ‘dır. Y Tura, Haldun Taner’in gerçekleş ği bu oyuna baştan sona yazdığı zikle ülkemizde ilk kez müzikli de sı (epik) oyun türünün sahneleni ne yardımcı olmuştur. Genellikle müziğinin temel özelliklerine bağ
lan müzik, kantolardan oyun havalarına uzanan bir çizgi izler. Çoğunlukla klasik ses eğitimi geçirmemiş oyuncuları göz önünde tutarak, kolay ve yalın bir müzik yazmış, yeniyi biçimde değil özde aramayı denemiştir. Üfleme ve vurma çalgıların daha çok kullanıldığı orkestrada yeni ses renkleri arandığı dikkati çeker. Enginlerden Yücelerden (1969) başlık-
lı yaylı çalgılar süiti, bestecinin yurdun değişik yörelerinden esinlendiği bir halay zinciridir.
Keman ve Piyano İçin Ballad 1962’de yazılan bir film müziğinin yeniden ele alınması sonucu 1972’de bestelenmiş-tir. Ballad, bir tek hücreden doğarak on iki eşit aralıklı dizinin en küçük aralığı olan küçük ikili ile onu izleyen büyük ikili aralıklardan oluşur. Ritmik
yapısı da benzer ilişkileri gözeten hücrelerden, semai usulü ile Türk aksağı ve aksak semai usullerinden esinlenmiştir. .
Besteci bazı yapıtlarında Türk müziği çalgılarını senfoni orkestrası içinde kullanmıştır. Sözgelimi, Şah Murat Süiti (1978) tambur ve kanunun yer aldığı senfonik bir çalışmadır. m
“nirt
Adnan Türk ressamı ve sanat yazan (İstanbul, 1925).
1941-1944 yılları arasında İstanbul Öğretmen Okulu’nda öğrenim gördükten sonra girdiği Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-İş Bölümü’nü 1948’de bitiren Adnan Turani,Öğretmen Okulu’nda ve liselerde beş yıl kadar resim öğretmenliği yaptı. 1953-1959 yılları arasında Münih, Stuttgart ve Hamburg Güzel Sanatlar Akademilerinde Nagel, Baumeister ve Trökes gibi hocaların yanında resim ve litografi tekniği üstüne çalışmalarda bulundu. Türkiye’ye döndükten sonra, 1959’da Gazi Eğitim Enştitüsü’ne “resim ve sanat eserleri ânalizi” öğretmenliğine atandı. 1970’te bu enstitü- . den ayrılarak Hacettepe Üniversite-si’ne bağlı Sanat Tarihi Bölümü’nde öğretim görevlisi olarak çalışmaya başladı. 1973’te Modern Plastik Sanatları Yaratan Etkenler adlı tezle doktorasını verdi. 1979’da Resimde Geometri, İşlemleri ve Sorunları adını taşıyan çalışmayla doçent oldu. Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Derneği’nin (A.İ.C.A.) Türkiye Milli Komitesi üyeliğinde bulundu.
1986’da Bilkent Üniversitesi Plastik Sanatlar Bölümü başkanlığına getirildi.
1964-1966 yılları arasında Sanat ve Sanatçılar adlı plastik sanatlar dergisini yöneten, 1973 ve 1976’da iki kez Devlet Sergisi başarı ödülünü kazanan Adnan Turani, 1958 yılından başlayarak, yurt dışında Hannover, Hamburg, Berlin, Telaviv ve Bern’de, yurt içinde 1960’ta ilki İstanbul Şehir Galerisi’nde olmak üzere Ankara ve İstanbul’da kişisel sergiler düzenledi. 1961’de Ljubljana Uluslararası Gravür Sergisi’ne, 1962’de Hollanda’da Çağdaş Türk Sanatı Sergisi’ne, 1962’de Tokyo İkiyıldabir Sergisi’ne, 1970’ten başlayarak Delhi, İbiza, Rijeka, New York ve İskenderiye’deki uluslararası sergi ve yarışmalara katıldı.
Resim sanatı ve sanat tarihiyle ilgili çeşitli kitaplar yayımladı: Modem Resim Sanatının Gerçek Çehresi
(1960); Resim Üzerine {1964); Sanat Terimleri Sözlüğü (1966); Güzel Sanatlar Sözlüğü (1968); Dünya Sanat Tarihi (1Q71)\ Çağdaş Sanat Felsefesi
(1973); Batı Anlayışına Dönük Türk Resim Sanatı (1977); Resimde Geometri (1978); Sanat Ansiklopedisi (1980); Çağdaş Türk Resim Sanatı Tarihi (1981; N. Berk ile birlikte); Turkish Painting (Türk Resmi, 1988).
SANATI
Adnan Turam, Gazi Eğitim Enstitü-sü’nde Refik Epikman’ın da yönlendirici katkılarıyla son yıllara kadar kesintisiz bir gelişme gösteren sanatında, soyut anlayışın savunuculuğunu yapmış ve bu yolda içten bir disiplini uygulamaya çalışmıştır. Onun, bu disiplini Almanya’da Trö-!kes atölyesinde kesin bir alternatif olarak geliştirdiği söylenebilir. Trökes, onu kendine en yakın yolu bulabilmekte uyarmış ve soyutçu mantık disiplinin bazı köklü anahtarlarım vermiştir. Adnan Turani ilk kez 1960 başlarında Türkiye’ye döndüğünde, kendi resminin temelindeki soyut
kavramları, bazı grafik etütlerin ve bağh desenlerin, lavi çalışmalarının, sınırları içinde ve bu anahtarlar yardımıyla çözümlemeye çaba göstermiş, bu arada kültür kökenlerimizle soyut çizgi düzeninin benzer yönlerini araştırmıştır. Batı’da ve özellikle A.B.D’de 1950 yıllarına doğru etkisini duyurmaya başlayan şiirsel soyut akımın uzantıları ve özgün soyut kavramlara yönelme çabaları, Adnan Turani’de zaman zaman figürün eşlik ettiği bir eğilim olarak, 1970 yıllarında ağırlığını duyurmuştur. Onda-ki şiirsel soyut, figürle bağlantısını dolayh düzeylerde de tutmuş olsa, boyanın dokusal ilişkilerini yoğunlaştırmaya ve bu noktada bir “pentür lezzeti” yakalamaya yöneliktir. Onda desen boyayla birlikte, bir oluşumun ortak etkinliğini paylaşarak gelişir. Tasarlama süreci, tablodaki oluşum sürecine sıkı sıkıya bağlıdır. Buna organik bir oluşum da denebilir. Adnan Turani’nin resimlerinde teknikle anlatım, bir bütünün birbirlerini tamamlayan parçalan olarak görünür. Tekniğin anlatımla çok yakın bir iliş-jkisi vardır. Biçimlerin yaşayan ele-ımanlar olarak resimdeki yerlerini al-
4153
I .
| Turgenyev
tvan Sergeyeviç Turgenyev (Edmond Hédoum’in çizimi, 1868).
Turgut Reis
4154
malan, konuya koşullanmış ölü formlar olmaktan kurtulmaları yolunda sürekli bir yenilenme ve araştırma, Adnan Turani’yi yakından ilgilendirmiştir. Bu yönüyle akademik soyut kökenli eğilimlere karşı bir tutum da onun resimleri için söz konusu olmuştur. Öte yandan, yazısal (ka-
ligrafik) bir resim düzenini geliştirmiş olmasını, bazı kültür sorunlarına bağlayabiliriz. Ancak buaçıdan, bağnaz ölçülerle hareket etmez, yazısal kompozisyonun olanaklarıyla soyutlanmış figür düzenleri arasında ge-
çişler bulmaya çalı; Adnan Tur ani, çağı
¡ır.
çağdaş Türk resmin-
de ilk soyutçu kuşak olarak saya ceğimiz Zeki Faik İzer ve Sabrı kel’in arkasından, soyut resme vı şak bir şürsellik, esnek bir dinar ve araştırıcı yöntemleri içeren g görüş açılan katması bakımın genç kuşak sanatçılarına da yol; terici olmuştur.
Rus yazan (Orel, 1818-Bougival, 1883).
Zengin ve soylu bir ailenin çocuğu olan İvan Sergeyeviç Turgenyev babasını üç yaşmda kaybetti. Moskova ile Petersburg’da öğrenim gördü. 1838-1841 yıllan arasında yaşadığı Almanya’da felsefeyle uğraştı; Baku-nin’le arkadaşlık etti. Rusya’ya dönüp başkentteki edebiyat akımına katıldı; Bielinski’yle dostluk kurdu ve küçük bir şiirle (Faraşa, 1843) kendim tanıttı.
BİR TARTIŞMACI
1847-1850 yılları arasmda yazmış ol-
duğu ve 1852’dfe .Herlenen Avcının Notları (Zapiski Ohotnika), büyük ün kazanmasına yol açtı. 1843’te opera sanatçısı Pauline Viardot (Malibran’ ınkızkardeşi) ile karşılaştı ve yaşamının sonuna kadar ona platonik bir aşkla bağlandı. Avrupa’da bir süre (1847-1850) kaldıktan sonra, Peters-burg’daki edebiyat yaşamına etkin olarak katıldı. Şürler, öyküler, eleştiriler ve sabırsızlıkla beklenip tartışmalara yol açan romanlar yayımladı.
Nekrasov’un yönettiği Sovremennik (Çağdaş) dergisiyle uzun süre ilişkisi oldu, ama sonunda, bu dergiyle bağlantısını keşti.
Yaşamının son yirmi yılım Avrupa’da ve özellikle Almanya ile Fransa’da Viardotlarla birlikte geçirdi. Rusya’ya yalnızca yazları geçirmek için birkaç aylığına gitti. Düzyazı Şiirler’ ini çevresindekilerden birine yazdırttıktan sonra hayal kırıklığı ve acı içinde Fransa’da öldü. Flau-bert’in, Daudet’nin, Zola’nm arkadaşı olan Turgenyev, Avrupa’da gerçekten tanınmış bir Rus yazarıydı ve Rus edebiyatım Avrupa’ya tanıtmak için büyük çaba harcamıştı.