sebebi gizli olan ince şey
Sihir kelimesinin lügat mânâsı, “sebebi gizli olan ince şey”dir. Istılahta, “gizli vasıtalarla yapılan ve kötü sonuçlar veren işlere” denir. Sihri öğrenmek, öğretmek ve yapmak haramdır. Ancak, şerrinden korunmak için öğrenmeye izin veren âlimler de vardır. Dilimizde, “sihir” kelimesine karşılık “büyü” tabiri de kullanılır.
Sihrin tarihi bir hayli eskidir. Gil-danilere kadar uzanır. Bu kavim, Bâ-bil şehrinde yaşardı. Yıldız ilimlerinde ileriydiler. Her hâdisenin, yıldızların tesiriyle meydana geldiğine inanırlardı. Nihayet, yıldızlara taparak haktan uzaklaştılar. Gökyüzünde hayâli “burçlar” tayin ettiler, çeşitli efsun ve fal kitapları yazdılar. Kur’ân-ı Kerîm’da, bunlar “Sâbie” namıyla yâdedilirler.
Sihrin birçok kısımları vardır. Bir çeşiti, el çabukluğu ve hileli âletlerle
yapılır. Bu işi yapanlara daha ziyade “hokkabaz” denir. Halk arasında “gözbağcılık” tâbiri yaygındır, sebebi bilmeyen seyirci, neticeyi görünce aldanır ve hayran kalır.
Hakikî sihrin sebebi çok daha gizlidir. Keşfedilip anlaşılması müşkildir. Umûmiyetle cinlerden ve şeytanlardan yardım alınır. Bu vâdide muhtelif efsunlar, tılsımlar, formüller ve usûller kullanılır. Neticesinde çeşitli hastalıklar, düşmanlıklar ve nice olumsuz duygular husûle gelebilir. Bu işi yapanlar şeytana esir olmuşlardır. Karşılıklı yardımlaşırlar. İşleri
litne ve fesattır. Gönüllere kin ve nefret tohumları saçıp, karı ile kocanın, evlât ile babanın arasını açarlar.
I )ostu dosta düşman ederler.
Sihrin bir hakikati yok, diyerek .estirip atmamak lâzımdır. Peygamber Efendimize (a.s.m.) bile tesir (»den bir karanlık gücü reddetmek gaflet olur. İnsan “düğümlere üfle-ı/cn” sihirbazların şerrinden her zaman Allah’a sıgınmalı. ;ıFelâk” ve Nâs” sûreleri, sihire karşı da müslü-ıilanların en emin zırhıdır. Efendimizin “Cevşen” namındaki meşhur du-. ısını da ihmâl etmemek gerekir.
Sihirde de hakîki tesir sahibi Allah’tır, Sihri sihirbaz yapar, fakat neticeyi Allah yaratır. Kâinatta görülen ve görünmeyen bütün güçler ()’nun izniyle iş görür. Hayrı da ya-ı<ıtan Odur, şerri de…
Burada, Allah, sihirbazların faali-‘ (‘ilerine niçin müsaade ediyor?” so-
II ısu akla gelebilir. Dünya bir imtihan meydanıdır da onun için. Şerrin bulunmadığı bir âlemde imtihandan
< >z edilemez. Çünkü, herkes ister islemez hayır işlemeye mecbur olur.
I lınas ruhlu müminlerle, kömür tabili lı âsiler birbirinden ayrılamaz. Kabiliyetler aynı seviyede kalır, inkişaf < •( lemez. Sorularla birlikte cevapların <l,ı verildiği bir imtihan, imtihan de-
Sihir ilmini Gildanilere öğreten I l.nut ve Mârut isimli iki melektir, •unların maksatları şüphesiz kötülük ‘l< qildi, insanların menfaatiydi. Helâl ılni harama çevirenler, Hak’tan m .ıklasan Bâbil sihirbazlarıdır. Bu
bilgilere “sihir” denmesi, sihir için kullanılmaya müsait olmalarındandır. Hârut ve Mârut, ilham yoluyla bazı kimselere bu gizli ilimleri öğretirlerdi. Tâlimden önce “Bizim bellediğimiz fitneye müsaittir. Kötüye kullanılması küfürdür. Sakın sen bunları belleyip de küfre gitme,” derlerdi. Daima nasihat ederler, haram dairesine giren sihirden sakmdırırlardı. Burada “Melekler de sihir mi öğretirmiş?” diye bir sualin yeri yoktur. Zira, onların öğrettiği hakî ki mânâda sihir değildir, diğer bir tabirle “helâl sihir ‘dir. Öğrenen, ilmini kötüye kullanır, küfre girerse, o başka mesele. Bu husus âyetlerle de sabittir. Meselâ, bir kimseye cinleri hizmetkâr etme ilmi öğretilse o şahıs ilmini iyiye de sarfedebilir kötüye de. Cinleri hayırlı maksatlar için kullanmak mümkün olduğu gibi hırsızlık, casusluk ve saire için kullanmak da mümkündür.