Şehit Yüzbaşının Kayığı

Şehit Yüzbaşının Kayığı

kayık

kayık

Yıllardan 1918, günlerden 20 Ocak tır. Bir Pazar’dır. Kudüs’ün 20 kilometre kuzeybatısındaki Eriha kasabasında, 51. bölüğümüz çemberlenmiş, îngilizler mayınla zincirlemişler.

Kurmay Başkanı Albay Ali Fuat emretmiş ki: aNablus yolu açıla” .. Görevi, 7. Ordu karargâh bölüğünden Selim Yüzbaşı Allah emâneti bilmiş ve:

-Bre aman, demiştir. Biz ki, 1915’te Çanakkale’ye halı gibi mayın dokumuşuzdur. İngiliz’in pisliğini ağzına tıkaçlamak, bak hele bize nasipmiş…

Gözleri kömür yangını yüzbaşı, anlamıştır son cihâdına çıkacağını. Emir çavuşu Erciyaslı Mansur’a, ölümü bir düğün gecesi gibi anlatır: “Elbette bilirsin Mansur… Sarıkamış kapısında beraberdik. Kar zerreleri orada nasıl patlar ve buza kesip dağ doruklarından çığlaşıp nasıl yıldız yıldız dağılırsa, mayın da çöl kumunu öyle serpiştirir. Çölü, üzerine basana kefen eder”

Mansur Çavuş, Yüzbaşısının niyetini sezer: r

-Sen ki, kumandanım değil, ağamsın. Bırak ben gideyim bu sefere. Daha dün, üzerime kapanıp bana sütre olunca, gâvurun şarapneline cicoz atmıştım. Sana ki, can borcum var, çiz şu kumun üzerine yolu da ben gideyim. Bölüğe bin Mansur bulunursa da, Sakallı Faşa (Cemal Paşa) bir Selim Yüzbaşı’ya nice muhtaçtır.

-Bak der, Yüzbaşı. Köyde helâlin, beşikte Mustafan var. Yalan mı ola? Beni ise, Kumkapı’da, lodosla oynaşan sadece sevdalı sandalım bekler. Sandal nedir, ne bilesin, a ahmak çavuş. Benim tekneye elbette bir dost veya lodos sahip çıkar. Ya velâkin, senin kundaktaki tosuna kim ağa ola?..

Sonra yüzbaşılaşır:

-Has dur, Mansur Çavuş, emri al. Ben tek başıma giderim ki, Hak bi

lir ne ala. Dönersem, akşama bizim eratla yine bulgura kaşık sallarız. Emr-i Hak vâki olursa, al şu baba yadigârı şahsî revolverimi, bir yolunu bulursan, Kumkapfdaki ablama teslim edesin ki, yeğenime muştulasın.

Mansur Çavuş gönder olur ve bir topuk çırpar ki, kumlar tuza kesilir.

Ve Selim Yüzbaşı, en büyük nasibine doğru yola çıkar. Tabur komutanı Seyfi Bey (30 Mart 1921 Çarşamba günü İnönü’de Şehit düşecek olan tabur kumandanı), Alman dürbünü ile izler bölük komutanını. Selim Yüzbaşı, sürüne sürüne ve ardına, sağına ve soluna cicozlar bıraka bıraka ilerlemektedir. Kuru kum-toprak karışımı, zeminin özlediği bir cennet ırmağı gibi ışıldar, işini elhâk iyi bilir. Son mayın noktasına vardığı zaman. Eriha dakilerin çıkış yolu çizilmiştir. Velâkin, birdenbire, sağ dizini ileri vermiş olan yüzbaşının sol avucunun yapıştığı çalı bir ölüm vaveylası gibi ışıklanır, homurdanır ve de kara sarı, eflâtun alevler saçarak, yüzbaşıdan lokma bırakmaz. Selim Yüzbaşı, yedili mayın ağının ortasında, bir dua tütsüsü gibi Allah’ına kavuşur.

Ve o an, çöl ortasında mayın, mermi, bomba ve makineli tarrakasın-dan daha korkunç bir feryat selvilenir. Mansur Çavuş, ayakta, iki kolu havada ve gözleri şadırvan taşkını misali sele vermiş, avâz avâzdır:

-Yüzbaşı ıııı …mm.

Seneler ötesinde, bir İsrail gezisinde, Eriha insanları bana anlattılar ki, yüzbaşının destanını bir “Zılgıt çekişe” türkü etmişlerdir. Ve de, gözlerinde bir mucize ürpertisi ile ilâve ettiler ki, her yıl, kendilerine göre Saf er ayının 20.günü, o kahpe mayın çukurundan yükselen eflâtun ve sarı karışımı bir garip top ateş, semâya burgulanır…

Müsterih uyuyasınız Selim Yüzbaşı. Sandalınızı bilemem ama, ben, yıllar sonra ablanız Seniha Hanımefendinin, kendisi gibi “Yorgun Kumka-pıhane”sinde, bana lütfedip gösterdiği tabancanızla şereflendim. İçine bırakıldığı beyaz ipek bürümcek yemeninin sessizliğinde, Kur’ân-ı Kerim ile kucaklaşmıştı.

Baktım,

Tetiğinde siz vardınız…

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*