Genel

Sınır Tanımayan Güç Yaratıcılık

Sınır Tanımayan Güç Yaratıcılık

Sınır Tanımayan Güç

Yaratıcılık

Jules Verne’in yazdığından yaklaşık yüz yıl sonra, varisleri onun hayâlini gerçekleştirdi: “Ay’a Yolculuk” yaptı. İnsanoğlunun “Uzay 1999” dizisindeki uzay kolonilerini kurmaya başlamak için 1999’a kadar bekleyecek sabrı yoktu. Bir zamanlar hayal olarak gördüğü uzay istasyonunu üç aşağı beş yukarı aynı tarihlerde kurmayı planlıyor. Söz konusu hayaller ve gerçekleştirilemeyen daha pek çok hayal, kuruldukları dönemler için ‘farklı’ydılar. Milli Prodüktivite Merkezi (MPM)’nin Verimlilik Haftası’nda düzenlediği etkinlikler kapsamında, 27 Aralık 1996’da verdiği “Yaratıcılık ve Yaratıcılık Teknikleri” adlı konferansta Dr. Müge Şeneri, 1990’ların başından itibaren ‘farklı olma’ anlayışının eğitim kuruluşlarından işletmelere kadar pek çok alanda önem kazandığını belirtiyor. or,o aH,wi_a tammiansn etkinlik Jcerdiai yaratıcılık geliştirme uygulamalarıyla yaşantımızda
Öğretmeni l’den lü’a kadar olan sayıları toplamasını istediğinde Gauss’un yapağı gibi… Daha önce hiç kimsenin düşünmediğini (10+1 = 11; 9+2=11; 8+3=11…) düşünen Gauss, bu farklı bakış açısıyla daha önce kimsenin göremediği ilişkiler zincirini gördü. Ga-bakış açısı, bugün bir yöntem
Lügia
dünyayı ‘yem gözlerle’ görmelerim \e birer birey olarak yaratıcıhklarmı yeniden keşfetmelerini sağladığı sövie-niyor.

Söz farklı düşünmeye gelince, Küçük Prens adlı romandaki ‘fili sindiren boa yılanı’nın resminden bahsetme-
düzenlcmesi olarak da sanımlanıv— ‘Yaratıcılık Eylemi’ adlı kitabında A&-hur Koestler, yaratıcılığı birbirinden bağımsız düşünce ya da fikirlerin b:r araya getirilmesi ile yeni bir sentez; gidilme süreci olarak tanımlıyor. Müge Şeneri’nin konferansı sırasında ya

incilik için yaptığı tanım ise r’.e: “Yaratıcılık, yeni, uy-faydalı, doğru ve değerli -ıır’.erin keşfe dayanan davra-_|]ar yoluyla yaratılmasıyla nuçlanan zihinsel bir süreç-Ancak, yaratıcılık için yanmış olan hemen her tanı-
mn auaııııan gozıeuiKieıı

■ s ‘tanımladıkları’ sorunlara raldukları ‘yanıtlarla’ yeni bulların altına imza atıyorlar.

Yeni buluşlar, onların bulduk-ın yanıtın uygulaması oluyor.

1*308 yılında Hans Uppers-r.ey’in, iki merceğin büyütme zelliğini bulduğunda teles-visbu yaptığı biliniyor. Bundan .visa bir süre sonra da Galileo, Uppers-ıcv’in yayınladığı bulguları ve tabii ki :eieskobu, gezegenleri gözlemekte vullandı. Bulgu böylece uygulama ilanı buldu, bir keşif oldu ve yaratıcı ¿üşünce ticari olarak değerlendirilebi-eceği bir alanda yenilik haline geldi.

Ampul Yandı!

Yaratıcı düşüncenin oluşum sürecinin karmaşık olduğu belirlenmiş, -eneri, konferansında yaratıcılık süre-,:ae şöyle değiniyor: “Çözüm bekle-en problemi problematik haline dö–iştüren yaratıcı birey, söz konusu so-mau analiz etmeye başlar. Ne var ki, ıratıcılık süreci, ‘hazırlık’, ‘oluşma’, .ham’, ‘doğrulama’, ‘sosyalizasyon’ 1.3İ safhaları içerse de, adım adım ge-?sn bir etkinlik değildir. Bunda bi-—çaltı düşünce ile bilincin yönlendir-; S: düşüncenin bir yumak gibi içiçe r: rmiş olarak etkinlik göstermelerinin

■ i büyüktür.” Bilinçaltındakiler ço-;.~iukla rüyalarda açığa çıktığına gö-

Descartes’in analitik geometri vi’-Tamını rüyasında gördüğü . ılımlemeler sayesinde iliştirmesine şaşmamak

li-ek. Ancak burada en

■ ‘imci kişilerin proble-

– i çözümünü kolay-_-:ıracak en çok so-

i sormasını bilenler
arasından çıktığı da göz önünde bulundurulmalıdır. Soru sorma genellikle, evreni anlamaya çalıştığımız çocukluk yıllarımızda başvurduğumuz bir sanattır. Ancak, yaratıcılık literatüründe bireyleri, olağanüstü ve saçma olarak nitelendirildiklerinden sorgulamaya gerek duyulmayan durumları sorgulamaya yönelten, dolayısıyla, görüş açısı genişletmeye yönelik bir araç olarak geçer. Örneğin, ‘synectic’ sürecinde, örneksenmiş sorunlarla sorun yeniden tanımlanmış ve farklı boyutları ortaya çıkarılmış olur. Sözgelimi, ‘Bir hava limanının çalışmasını nasıl daha verimli kılabiliriz?’ sorusu örnek-senerek ‘Bir hava limanının çalışmasını nasıl bir jet uçağınınki kadar düzgün kılabiliriz?’ şeklinde sorulduğunda, sorun çözümü için yeni ölçütlerin edinilmesi sağlanır.

Sorunun doğru biçimde sorulması yalnızca bir bilim adamı için önem taşımaz. MIT’den Eric von Hipple, elektronik sektöründe doğru soruyu çoğunlukla tüketicinin sorduğunu ortaya çıkarmış. Yaptığı araştırmanın sonuçla-=1 rı, ürün yeniliklerinin % 70’den fazlasının, gereksinim duyduğu malzemeyi piyasada bulamayan ve sonuçta da bunu evde üretmek zorunda kalan kişilerin gerçekleştirdiğini göstermiş. Hipple’in bulgusu, AR-GE çalışmalarında yaratıcılık ko-
nustııncirn ;■> • • .

me getiny.r. i-..~ ■’____

macıdan ©n^e.ın-i. i gereksinim daydnî-nelik doğru sorcLan s r soruyu tanımlaması irez ‘Soru’ların çözümünde gibi, sorulmalarında diT
gışııııC yuı ayu. ı uıaruıu j:—

fır» r\1 t-r» o rl i rrı r\ rl r\ r* rv> ^ vnrs=_ UU uııııauı^j w uvııvıııuv, Jum«*

nun tanımlanmasını sağlayan soru şuydu: ‘Fotoğraflarımızı görmek için neden beklemek zorundayız?’ Land’in geliştirdiği çözüm önerilerini laboratuva-rında denemesinden kısa bir süre sonra polaroid fotoğraf makineleri piyasaya sunuldu. Sorunların çözümüne yaratıcı yaklaşımda, sorulan soruyu yanıtlamak için gerekli uygun araçların geliştirilmesi gerekiyor. Bu bile başlı başına, bir yaratıcı sorun çözme becerisi gerektirebiliyor.

Yaratıcı düşünce üretiminde çağrışım da önemli. Mednick’e göre, yaratıcı düşünce süreci, çağrışım unsurlarının farklı bileşimlerle bir araya toplanmasından oluşuyor. Sözgelimi, Müge Şeneri’nin konferans sonrasında uyguladığı yaratıcılık geliştirme tekniklerinden biri olan beyin fırtınası (Beyin Fırtınası, TÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi, 348, Kasım 1996) sırasında, ‘kösele’ kelimesinin katılımcılara çağrıştırdıklarından bazıları şöyle: avcılık, ayakkabı, yer, sert… Bundan bireyler arasındaki farklı bakış açılarını da gözlemek olası. Bell’in telefonu bulmasına yol açan ilham kaynağı aslında Almanca yazılmış bir makaleymiş. Bell’in Almanca’sınır. eksikliği daha sonra anlaşılmış: İlham kaynağını okumuş okumasına, ant*, yanlış anlamış. Bu yanlış anlama, te’e-fonu evlerimize kadar getirmiş. Sız konusu durumda, aslında rastlan:- ¿i var. Yaratıcı sorun çözebilmede. s:z-gelimi bilimsel bir buluşta, beklenmedik bir şey elde etme şansı ynkse-ı Elde edilen çözüm ise. ask cek — değil. Çözümün geliştirilmesi, rıi~-şımlardan da yararlanarak z-

si gerekiyor.

Mavi Bulutta Yolculuk

Sanatçıların yaratıcılıkları ödüllendirilir. Sanat eğitimi veren kurumlar, öğrencilerin yaratıcılığının gelişmesine çaba gösterir. Oysa, toplumun sanat eğitimi almayan kesimi bu çabadan pay alamaz. Müge Şene-ri, bu anlamda eğitim sisteminde de, büyük eksiklikler olduğuna değiniyor. Şeneri, öğrencilerin önüne ‘yüksek başarı notu’ gibi yüzeysel ve yapay hedeflerin konduğunu, öğrenciye inceleme ve eleştirme için zaman tanınmadığını, dolayısıyla tek kabul edilebilir yanıtı ölçüt edinmiş bir öğretme tarzının ön plana çıkarıldığını vurguluyor. Sonuçta, eğitimde standartlar pekişti-rilirken, öğrencide belirli bir çalışma biçiminin yerleşmesine neden olunuyor. Diğer bir deyişle, ülkemizde, öğrencilerin yaratıcılıklarım, sorun çözme becerilerini geliştirici bir eğitim sistemi yerine, ona hazır bilgileri sunan bir eğitim sistemi var. Şeneri, yeni bilgileri kavramalarında yer alabileceklerse, kabullenen ‘kavrama bağlı’ bireylerden çok kavramlarını dışarıdan gelen bilgilere göre biçimlendirebilen ‘algıya bağlı’ bireyler yetiştiren bir eğitim sisteminin önemini de vurguluyor. “Çocuğa ‘üçgenin iç açılarının toplamı 180°’dir.’ diye hazır bilgi vermek yerine, çocuğun bunu gönye yardımıyla
Yaratıcılık Alıştırmaları

Yaşamımızın her kesitinde yaratıcılığımızı kullanmalıyız; çünkü yaratıcılık geliştirildikçe kalıcı olan bir beceriler bütünü haline getirilebilir. Çocukluk yaratıcılığımıza bireysel ya da grup yaratıcılık tekniklerini uygulayarak yeniden ulaşabiliriz. Bu şekilde yaşamın daha eğlenceli olduğunu da gözlemek olasıdır. Yaratıcı düşünmenin sorun çözmede vaz geçilemez bir önemi vardır. Yaşantımız, yaratıcı olduğumuzda eğlenceli, yeniliklerle dolu biçime dönüşebilir. İşte güncel yaşantıda yaratıcılığı geliştirmeye yarayacak bazı öneriler:

Sorunları farklı açılardan görmeye çalışın.

Her zaman beyin fırtınası yapın. Düşüncelerinizi denetim altında tutmayın, onları
ölçerek öğrenmesi sağlandığında, edinilen bilgff? ileride daha etkili kullandığı görülmüştür.” diye sözlerine ekliyor.

Çocuğun karşısına üç tip sorun çıkabilir: Birincisi sunulan sorunlardır. Çocuğun sınavlarda karşılaştığı bu sorunların belirli bir yanıtı vardır, ikinci tip, keşfedilen sorunlar ve çözümleri, birey tarafından geliştirilir. Çocuğun karşılaşabileceği üçüncü sorun tipi ise yaratılan sorunlardır. Daha önce hiçbir sorun bulunmayan bir alanda sorular ortaya atmak, yaratılan sorunlar için başlangıç oluşturur. Bu, bilim adamlarının yeni bir bilinmeyeni açığa çıkaracak bir soru ortaya atmalarına ya da bir sanatçının yeni bir esere başlamasına benzetilebilir. Sorun, ancak yaratıcı bir yaklaşımla çözülebilecektir. Keşfedilen ve yaratılan sorunların insanın bilgi dağarcığını genişlettiği, sunulan sorunların ise, sahip olduğu bilgileri analiz etmeye yaradığı uzmanlar tarafından savunulan bir görüş.

Uzmanlar ayrıca, zekâ ile yaratıcılık arasında doğrusal ilişki olmadığını da söylüyorlar. Zekâ, gerçek yaratıcılığın ortaya çıkmasında yalnızca bir araç olarak önem kazanıyor. Ancak ortalamanın üzerindeki zekâ ile gerçek yaratıcılık arasında bir ilişki bulunamamış. Toplumun büyük kesiminin yaratıcılık için gereken zekâ düzeyin-
baskı altında tutmaksızın yeni fi- ■■

kirler üretin. Düşünce-

terinizin yargılanaca- f

ğından korkma- A J

yın. Bu, yara-

tıcı fikir

üretmenizi en-

gelleyecektir. Düşüncelerinize güvenin! Olabildiğince fazla sayıda düşünce ürettikten sonra, onları nitelik bakımından değerlendirin. Üretiminize engel olmayın. Düşündüğünüzün bir de tam tersini düşünün. Eğer para biriktirmeye çalış ‘ )rsanız, çok para harcadığınızı düşünün: tuhaf ve saçma görünebilecek bir şey, sizi yeni çözümlere götürebilir. Newton’un, elmanın yere düştüğünü, Ay’ın ise düşmediğini fark ettiğinde, Newton Yasaları olarak bilinen ger- 1 çekleri bulması gibi. j

Yeni fikirler üretmek için kendinizi fazla zorlamayın. İlham, hiç beklenmedik bir an- | da gelebilir.
den geçer not alabileceğini öğrendikten sora, Müge Şeneri’nin verdiği konferansı izleyenlerden çoğunun kendilerine ‘Ne kadar yaratıcıyım?’, sorusunu sorduğunu düşünmek pek de yanlış olmaz. Ne yazık ki, toplumun zekâ bakımından geçer not alan kesiminin tamamının, yaratıcılıktan da geçer not alacağını söylemek olası değil.

Aslına bakılırsa, çocukların 5-6 yaşlarına kadar yaratıcılık bakımından hiç de fena olmadıkları biliniyor. “Uçtu, uçtu!” yapılırken uçtuğu hissine kapılan, “ceee!” oynanırken annesinin kaybolduğunu düşünen bebek, yaratıcı olma yönünde güdümlenecektir. Hava karardığında babasının geldiğini gözleyen çocuk, hava kararınca ‘baba!’ diyecektir; havanın kararması, ona babasını ‘çağrıştıracak’tır. Yaşı ilerledikçe çocuk, kelimelerle çağrışım unsurlarını kullanacaktır; şiir ezberleyecek, şiirin kafiyesini değiştirecektir. Ebeveynine şakalar, espriler yapacaktır. Çocuğun bu etkinliklerde beklenmeyen, yeni yollara başvurması, yaratıcılığının en büyük göstergesidir, iki yaşından sonra, çocuk, sözgelimi bir çizgi filmde kedinin konuştuğunu gördüğünde, evindeki kediyle konuşmaya başlayabilir ve onunla diyalog kurabildiğini iddia edebilir. Belki de hayâli bir arkadaşı vardır; onunla oyunlar oynar. Onun için mavi güneş, mor ağaç olabilir. 7-8 yaşlarına geldiğinde ise mantıklı ve nesnel düşünmeye başlar. Artık güneş sarıdır; ağaç ise yeşil. Bob Jones Üniversitesi’nde sanat eğitimcisi olan Kathy Bell, 5-7 yaşlarında çocukların yaratıcılıklarının % 90 azaldı-f ğım söylüyor. Bu yaş-

larda, yaratıcılığı baskı-“v layan en önemli etke

Sekiz yaşlarında okudukları kitaplar, çocukların yaratıcılıklarını geliştirmelerine önemli katkıda bulunur. Hobiler de yine yaratıcılığı destekleyen etkinliklerdir. Çocuğun, kendi odasındaki eşyaların yerleşimini yapmasına izin verilmeli, duygu ve düşüncelerin: öykü yazarak ya da resim yaparak yaratıcı bir biçimde ifade etmesi sağlanmalı. Kuşkusuz tüm bu aşamalara kreş yi da okullardaki eğitimin katkısı büyük

Ülkemizde bazı kreş ve ilkokulc. yaratıcılığı geliştirici derslere yer verî-

r. Ancak, bundan payını alan ço-. „-şiarın yüzdesi göz önüne alındığındı. bunun yaygınlaştırılması yönünde :aha çok çaba gösterilmesinin gerekli-

ortaya çıkıyor. Bu noktada da öğ–ianenlere düşen görev büyük.

Özellikle okulöncesi çağda çocukların öğrenme süreci yaratıcılığın geliş-—esine zemin hazırlar. Çeşitli malzemeleri parçalara ayırır, yapısını anlar, benzerlikler ve farklılıkları gözler. Parçaları yeniden farklı biçimlerde bir araya getirir ve yeni ürünün neye benzediğini değerlendirir. Ürünlerin, birkaç ürünün bir arada düşünülmesiyle oluşması, yaratmanın aynı zamanda bir bir araya getirme süreçi olduğunu da gösterir. Çocukların bu yaklaşımı yaratıcılık tekniklerinden birisine, ‘ufalama (concassage)’ tekniğine de temel oluşturmuştur. Şeneri, nesnelere ‘artırmak’, ‘azaltmak’, ‘birleştirmek’, ‘tersine çevirmek’ gibi fiillerin gerekliliklerini uygulamaktan ve yeni üretimin nesnelerini bireysel, kültürel, ekonomik, teknik, ticari, sosyopsikolojik, çevresel ve örgütlenmeye ilişkin ölçütlerin ışığında sorgulamaktan ibaret olan tekniğin, nesnelere ilişkin zihinlerdeki alışılagelmiş imajları silerek, üründe ve üretim biçiminde yenilikler varatma amacına hizmet ettiğini belirtti. Malzemeyi parçalayarak yeniden birleştiren çocuğun yaptığı, bir bakıma bilim adamının çalışmalarından farklı değildir: analiz, değerlendirme ve sentez. Bu ¿urum okul çağındaki çocuklarda demişime uğrasa da, sınıflar çocuğun ya-‘jtıcılığınm geliştirilebileceği yerler _~aline getirilebilir. Tabii, burada bü-

– ijk pay öğretmenlere düşüyor.

Yaratıcılık zamanla ilişkili değildir. Yaratıcı bireyler, yavaş tempoda, fa–:ac eşit kuvvetle birçok üretim ger-. ¿üleştirebilirler.” diyor Müge Şeneri

■ IPM’deki konferansında. Bu neden-r öğrencilerin üretimleri gözlenmeli,

– ili yaratmakta oldukları bir aşamada -¿ardan başka bir şeyler yapmaları is-

– . -.memelidir. Eğer o gün yapması ge-*;-:eni bitirememişse, bir sonraki gün

■ tamamlamasına izin verilmelidir.
Bulunduğu mekân da çalışmasına olanak tanıyacak büyüklükte olmalıdır. Çocuğun kullanacağı malzeme konusunda öğretmenin de yaratıcı olması gerekir. Sözgelimi, kolaj çalışması için maliyeti düşük yeni malzemeler yarat-ma!’ pek zor değildir. Sınıfta hataların hoşgörüyle karşılandı?:, yeniliklere açık bir atmosfer yaratılmalıdır: alçak sesle konuşmaya ve kargaşaya göz yumulma!: ve «f-er.CB.srn“ böylelikle üretimde özc-r ’.rr.alar: ‘ağlanmakdır. Uzmanhr . b:r£’.Isr:r. yara::o olmayanlara ¿ire -üıa .:z~- ‘¿aklar:-nı ‘iavîir.iivcL rar.
Çocukların en eğlenceli buldukları çalışmalar, kendileriyle ve kendi iç ya da dış dünyalarıyla karşı karşıya geldikleri çalışmalardır. Örneğin sınıfa getirilen, incelenen ve üzerinde tartışılan bir hayvan konusundaki düşüncelerini ve bilgilerini ifade etmek ya da önündeki aynaya bakarak kendi resmini çizmek bu çalışmalara örnek olarak verilebilir.

Sorunlara çözüm üretme yöntemlerinin geliştirilmesiyle de çocuğun daha yaratıcı olması sağlanabilir. Bunun için hayali sorunlar da üretilebilir. Örneğin, çocuktan uyku makinesi ya da eğlerça? makinesi tasarlaması istenebilir. TÜBİTAK Bilim ve Teknik Çocuk Dergisi’nde duyurulan benzer bir sorun, ülkemizde pek çok çocuğu
harekete geçirmeyi başardı. Okuyucularımızdan bize, ‘Marslı arkadaşlarına yazdıkları mektupları, ona iletecek bir yöntem önermeleri’ni istedik. Mars’la İletişim Merkezi (M.İ.M.), Acele Gezegenler İçi Servis (AGİS) kuranlar; Mars ile Dünya arasına kablo gerip, bu kabloya astıkları naylon torbaya mektubunu yerleştirerek torbayı güçlü iki aynı kutup mıknatısla Mars’a yollayan mektuplar aldık. Mektuplardan birinde de Marsh arkadaşa yazılan mektuplar uzay gemisinin ‘karın boşluğuna’ verüeşririliyordu. Soruna yaklaşım açı-r_. feer Hr L-5zcrr.de çağnş’m un-\’t:~ iafca>: çS-îr. Yararı::. Bu
nra haş ejerr.eiıi: r:r r r.’-rr taratma >ans; «i« “5-y r.

İnsanın yaratıtdıö ¿er^esrer ae ulaşılmaz düzeyde. Bıaıcare ¿fiğin insanoğlu, yaratıcılığı sadesinde bilimsel ve teknolojik yeniliklere kapı açarken, elindeki anahtar yaratıcılığıydı. Ancak insanoğlunun yaratıcılığının baş edemediği önemli bir sorun var önünde: Kendisi kadar yaratıcı olabilen makineler yaratmak. Şimdiye dek yapılan çalışmalar sonuçsuz kalmış. Bir bilgisayara Beethoven gibi beste yaptırabili-yor; Sheakespeare gibi yazı yaz-dırabiliyoruz. Ancak elde ettiğimiz sonuç, ‘gibi’ olmaktan öteye gidemiyor. En azından bugün bu düzeyde. O halde neden insan ‘gibi’ yaratıcı olacak bilgisayarlar geliştirmeyi amaçlamanın yanında, kendi yaratıcılığımızı geliştirmeyi de amaçlamayalım?

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir