ŞUAYB “Aleyhisselâm”, Medyen ve Eyke
kavimlerine gönderilen Peygamber. Şuayb aleyhisselâ-
mın bu kavimlere peygamber olarak gönderildiği Kur’
ân-ı kerîmde A’raf sûresi 85., Şuara sûresi 176, 177.,
Hûd sûresi 84., Ankebut sûresi 36. âyet-i kerimelerinde
bildirilmektedir.
Medyen, Arap yarımadasının kuzeybatısında
Hicaz’la Filistin arasında Kızıl Deniz sahilinde bir yerdir.
Ashâb-ı Medyen burada yaşadığı için bu isim
verildi. Eyke de Kızıl Deniz sahilinde olup, Medyen’e
yakın bir yerdi. Şuayb aleyhisselâm bu iki yerin halkıyla
ayrı ayrı meşgûl olup, onları doğru yola çağırdı.
Medyen, kervanların gelip geçtiği yollar üzerinde
olduğundan halkı ticaretle uğraşırdı. Medyenliler doğru
yoldan ayrılıp, puta tapan, alışverişe hile katan, ölçü ve
tartıda haksızlık yapan, soygun ve hırsızlıkla zengin
olmak isteyen bir milletti. Eyke halkı da sık ağaçlar
arasında yaşayan, puta tapan, hilekârlık ve zulüm ile
zayıfları ezen bir milletti. Her iki kavim de doğru yoldan
tamamen sapmış, zulüm ve azgınlıkta çok ileri
gitmişti.
Şuayb aleyhisselâm bu sapık kavimlere Peygamber
olarak gönderilince, önce Medyenlileri sonra da, Eykelileri
imân etmeye sapıklıktan ve zulümden vazgeçmeye
davet etti.
Medyen halkına; “Ey milletim! Allaha imân ve ibadet
edin. Ondan başka ilâhınız yoktur. Ahiret gününe
inanın, yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık
çıkarmayın”, dedi. Şuayb aleyhisselâm, çok tatlı dilli
olup, Arapçayı fasih (açık ve düzgün) konuşurdu. Peygamberimiz
(s.a.v.) Onun hakkında “Hatib-illenbiya”
buyurmuştur. Şuayb aleyhisselâm kavmi
arasında akıllı, yumuşak huylu, çok namaz kılan bir
kimse olarak bilinip, tanınıyordu. Kavmine yaptığı nasihatlar
ve uyarmalar neticesinde bir kısmı imân etti.
Fakat inanmayanlar ve inkârda ısrar edenler çoğunlukta
idi.
inanmayanlar, (babalarımızın taptığı putları, âdetlerimizi
ve yaptığınız bir takım işleri bırakmamızı mı
istiyorsun? Biz bunlardan vaz geçmeyiz) dediler. Bu
tutumları karşısında Şuayb aleyhisselâm daima nasihat
edip, onlara imân etmelerini, puta tapmaktan, ölçüde,
tartıda hileden, haksızlıktan ve zulümden vazgeçmelerini
söyledi. İbret olarak isyanları sebebiyle helâk edilen
Nuh aleyhisselâmın gönderildiği kavmin, Hûd kavminin,
Semud ve Lût kavminin başına gelen şiddetli a zabı
ve yok olup, gitmelerini anlattı. İnkârdan vazgeçip
imân etmelerini, mağfiret dilemelerini, aksi halde kendilerinin
de isyan edip, helâk olan kavimler gibi azaba
düşeceklerini gayet açık ve inceden inceye anlattı.
Şuayb aleyhisselâm, Medyenlilere karşı tebliğ vazifesini
yapıyor, yıllar böylece geçiyordu. Fakat inanmayanlar
bir türlü puta tapmaktan hilekârlıktan ve
zulümden vazgeçmiyordu. Yollar üzerine durup, gelip
geçenlerin mallarına el koyuyorlar, inananları Şuayb
aleyhisselâmdan ayırmak istiyorlar, hatta zora başvuruyorlardı. Nihayet bu isyanlarından vazgeçmemeleri
üzerine, hakettikleri azaba yakalandılar. Allahü teâlâ beldelerini
şiddetli bir zelzele ile sarstı. Korkunç bir gürültüye
tutulup; yerlebir oldular. Helâk olup, gittiler.
Tutulduklan bu çetin azab, yurtlarının yerle bir oluşu,
sanki orada hiç yaşanmamış bir hâl aldığı, kendilerinin
de böylece helâk olup, gittikleri Kur‘ân-ı kerîmde A’raf
sûresi 93. âyet-i kerimede bildirilmektedir.
Şuayb aleyhisselâm aynı zamanda Eyke halkına da
peygamber olarak gönderilmişti. Onlara da tebliğ vazifesini
yapıp, puta, tapmaktan vaz geçmelerini, Allaha
imân etmelerini ölçü ve tartıda adaletli olmalarını ve her
türlü zulümden vazgeçip, kurtulmalarım söyledi ise de
inkâr edip inanmadılar. Alay ettiler, yalancısın, sihirbazsın,
büyülenmişsin dediler. İmân etmeyeceklerini
açıkça söyleyip, “Eğer sen doğru sözlü isen, bize gökten
azap indir” dediler. Şuayb aleyhisselâm bu azgın kavmi
Allahü teâlâya havale etti.. Allahü teâlâ onlara isyanları
sebebiyle şiddetli bir azap göndererek hepsini helâk
etti. Önce ortalığı kasıp kavuran şiddetli bir sıcaklığa
tutuldular. Sular fokur fokur kaynadı. Susuzluktan kıvranıyorlar
sıcak sulan içtikçe içleri yanıyordu. Çaresizlikten
gölge ve içecek su arıyorlar, bir taraftan bir tarafa
koşuşuyorlardı. Bu hâl yedi gün devam etti. Sekizinci
gün ufukta koyu gölgeli siyah bir t>ulut çıkıp yükseldi.
Bunu gören Eykeliler serinlemek için koşup hepsi bulutun
altında toplandılar. Onlar bulutun altına toplanır
toplanmaz buluttan üzerlerine şiddetli bir ateş yağmağa
başladı ve hepsi ateş altında helâk olup, gittiler. Eykelilerin
helâk edildiği bugün, Kur’ân-ı kerimde (gölge
günü) olarak bildirilmekte ve şöyle buyrulmaktadır. “…
O gölge (zulle) gününün azabı onları yakalayı
v e rd i Gerçekten o azap büyük bir günün azabı
idi.” (Şuarâ sûresi, âyet 189).
Şuayb aleyhisselâm bu kavimlerin helâk edilmesinden
sonra, kendisine tâbi olanları yanına alıp, Mekke’ye
gitti. Vefatına kadar orada yaşayıp, Peygamberlik vazifesine
devam etti. Ömrünün sonuna doğru gözlerine
perde indi. Mekke’de vefat etti. Vefatında üçyüz
yaşında olduğu rivayet edilmiştir.
Şuayb aleyhisselâm Medyen’de bulunduğu sırada
pek çok koyunu vardı. Hz. Musa henüz peygamberlik
verilmeden önce Mısır’dan Medyen’e gelmişti. Orada
Şuayb aleyhisselâmın hizmetinde bulunup, on sene
koyunlarını güttü. Şuayb aleyhisselâm kızlarından
birini ona nikâh etti. (Bkz. Musa aleyhisselâm).
Şuayb aleyhisselâm çok namaz kılardı. Tevratta
ismi Mikâil olarak bildirilmiştir. Azm sâhibi peygamberlerden
idi. Altı çeşit mu’dzesi vardır:
1- Hazreti Şuaybın duâsı bereketiyle, koyunlardan
doğmuş siyah kuzuların hepsi beyaz olmuştur.
2- Hazreti Şuayb’ın duâsı bereketiyle taşlar toprak
olmuştu. Şöyleki: Medyen kasabası dağlık, taşlık bir yer
olduğundan: “Hak peygamber iseniz, duâ ediniz, şu
dağlar, taşlar kalkıp, yerimiz geniş olsun” diye teklif
etmişlerdi. Şuayb aleyhisselâm duâ edince, Cenâb-ı Hak
duâsını kabul edip, elini o dağ ve taşlar üzerine koy diye
emreyledi. Elini koyunca hepsi toprak oluverdi.
3- Şuayb aleyhisselâmın duâsı bereketiyle Medyen’
de bazı taşlar koyun olmuştur. Şöyle ki, kendilerinin hiç
koyunu olmadığı için kavmi, bizim koyunlarımızı eli mizden almak için Şuayb buraya gelmiştir diye söz
etmişler. Hazreti Şuayb (a.s.) bunu işitince, çok üzülüp,
kendinin de koyunu olması için Cenab-ı Hakka duâ
eyledi. Cenab-ı Hak, duâsını kabul edip, orada bulunan
taşlara eliyle işaret etmesini emr eyledi. Hazret-i Şuayb
işaret ettiği anda o taşlar koyun oluverdi. Bu suretle
koyunları kavminin koyunundan birkaç misli fazla
oldu. O koyunları sekiz, yahut on sene hazreti Musa’ya
güttürüp, kızını da ona verdiği meşhurdur.
4- Hazret-i Şuayb, bir yerin taşlan etrafında
dönünce, o taşlar hemen bakır olup, ahâli bununla pek
zengin olmuştur.
5- Hazret-i Şuayb’m duâsı bereketiyle kum tepeleri
yerinden kalkmıştır.
6- Hazret-i Şuayb, bir dağa çıkmak istediği zaman,
dağ âdeta devenin oturup kalktığı gibi, Şuayb aleyhisselâm
çıkıncaya kadar küçülür, çıktıktan sonra evvelki
hâli gibi büyük bir dağ olurdu.
ŞUAYB “Aleyhisselâm”
18
Tem