ŞÜKÜR, Alm. Dank (-sagung I) (m). Fr. Gratitude(f).
tng. Gratitude. Teşekkür etmek, iyilik yapana karşı
kalb, dil ve davranışlarla hürmet ve saygı göstermek.
Güzel huylardan biri olan şükür, insanların Allahü
teâlâ tarafından kendilerine ihsan edilen, verilen sayısız
nimetlerine, iyiliklerine karşılık olarak sevinç ve teşekkürlerini
bildiren söz ve davranışlarda bulunmasıdır.
Allahü teâlâya şükür etmek, O’nun dinini kabul etmek
ve dinin hükümlerine, yani emir ve yasaklarına uymak
demektir. Şükür, hem kulluk ve hem de insanlık vazifesidir.
İyilik edene, teşekkür etmenin lâzım geldiğini her
akıl sahibi kabul eder.
Bütün mahlûklara her nimeti, iyilikleri veren yalnız
Allahü teâlâdır. Herşeyi var eden, var olmak nimetini
veren O’dur. Her an, varlıkta durduran da O’dur.
Kâmil, iyi sıfatlar, insanlara, O’nun rahmeti ile, acıması
ile verildi. Hayat, ilim, işitmek, görmek, bir şeye gücü
yetmek ve konuşmak sıfatlarımız hep O’ndandır. Sayılmayan
nimetleri hep O vermektedir. İnsanları sıkıntı
dan kurtaran O’dur. Duâları kabul eden, belâlardan
kurtaran hep O’dur. Öyle bir rızk vericidir ki, kullarının
rızklarını, günahlarından dolayı kesmiyor. Affı ve merhameti
o kadar boldur ki, günah işliyenlerin yüz karalarını
meydana çıkarmıyor. Hilmi, yumuşaklığı o kadar
çoktur ki, kullarının cezalarını vermekte acele etmiyor.
Öyle bir ihsan sahibidir ki, kerem ve ihsanlarını dost
ve düşman, herkese saçıyor. Bütün nimetlerinin en
şereflisi, en kıymetlisi, en üstünü olarak da, kullarına
müslümanlığı açıkça bildiriyor ve beğendiği yolu gösteriyor.
Mahlûkların en iyisi olan Muhammed aleyhisselâma
uyarak, seâdet-i ebediyyeye kavuşmayı emir
buyuruyor. İşte, O’nun nimetleri, ihsanlan güneşden
daha açık ve aydan daha aşikârdır. Başkalarından gelen
nimetleri de gönderen O’dur. Başkalarının ihsan etmesi,
bir emanetçinin, birisine emanet vermesi gibidir. Başkasından
birşey istemek, fakirden bir şey beklemektir.
Cahil de, bunu âlim gibi bilir. Aklı az olan da, zeki
kimse gibi anlar.
İyilik yapana teşekkür edileceğini, herkes bilir. Bu
insanlık icabıdır. İyilik edenlere hürmet edilir. Nimet
sahipleri, büyük bilinir. O halde, her nimetin hakikî
sahibi olan Allahü teâlâya şükür etmek, insanlık icabı
dır. Aklın lüzum gösterdiği bir vazife, bir borçtur.
Fakat, Allahü teâlâ, her ayıp ve kusurdan uzak, insanlar
ise, ayıp kirlerine ve noksanlık lekelerine bulaşmış
olduğundan, O’nunla hiç münasebetleri, ilişkileri yoktur.
O’nu nasıl büyük bileceklerini, nasıl şükür edeceklerini
anlıyamazlar. O’na karşı söylenmesini güzel
sandıkları şeyler, O’na çirkin gelebilir. O’nu büyültmek,
hürmet etmek sandıkları, hakaret ve küçültmek olabilir.
O’na hürmet ve şükür şekilleri, yine Ondan bildirilmedikçe,
O’na lâyık olacağına güvenilemez ve O’nun
kabul edeceği bir ibadet olamaz. Çünkü, insanların
hamd etmeleri O’na belki hakaret olur. İşte, O’nun
tarafından bildirilen, ta’zîm, hürmet ve şükür şekli, Peygamberlerin
“aleyhi müssalevâtü vetteslimat” bildirdikleri
dinlerdir. O’na kalb ile yapılacak hürmetler, dinde
bildirilmiş, dil ile yapılacak şükürler, orada gösterilmiş
tir. Her uzvun yapacağı işleri, açık ve geniş olarak,
beyan buyurmuşlardır. O halde, Allahü teâlâya inanmak
ile ve kalbin ve bedenin yapması ile sükr etmek,
ancak dine uymakla olur. Allahü teâlânm rızasının ve dininin
dışında yapılacak hürmete ve ibadete güvenilemez.
Çok defa tersine olup, sevap sanılan, günah olur. Bu
söylenilenlerden anlaşılıyor ki, dine uymak, insanlık icabıdır
ve aklın istediği ve beğendiği birşeydir. Allahü teâ
lâya, O’nun dininin dışında şükür edilemez.
Allahü teâlânm bildirdiği herdin, iki kısımdır. Birincisi
imân, itikad etmektir. İkincisi de, emirleri ve yasakları
kalb ve beden ile yerine getirmektir (Bkz. İmân,
ibadet).
Şükür, Allahü teâlânm verdiği nimetleri, O’nun
emrettiği gibi kullanmaktır. Beden nimetinin şükrü,
bedendeki her uzvun, organın, Allahü teâlânm beğendiği
işleri yapması iledir. Malın şükrü, parayı haram, günah
olan yerlere harcamamak, israf etmemek ve zekâtının
verilmesi, hayır, hasenatın yapılması ile olur. Rütbe,
mevki sahibi olanların bu nimete şükür etmesi, insanlara
ve İslâmiyete hizmet etmesi, kimseye, zulüm, kötü
lük ve haksızlık yapması iledir.
Şükür, nimetlerin artmasına, devamına sebep olur.
Allahü teâlâ, İbrahim sûresi 7. âyetinde “Nim etlerim e
şilkilr ederseniz, arttırırım . N ankörlük ederseniz,
m uhakkak azabım çok şiddetli olur” ve nisa
sûresi 147. âyetinde “İmân ederseniz ve şükür
ederseniz, neden size azab edeyim?” yani azab
etmem buyuruyor.
İnsanlardan gelen iyiliklere teşekkür etmek de,
Allahü teâlâya şükür etmek olur. Hadîs-i şerifte,
“İnsanlara teşekkür etm eyen, Allahü teâlâya
şükür etmiş olm az” buyuruldu. İnsanların birbirine
iyilik yapması, Allahü te âlânın nimetidir, ihsanıdır. O
hatırlatmazsa, kimse kimseye iyilik ve kötülük yapmayı
irade, arzû edemez.
Şükür Duâsı: Hergün ve her gece yüz kere (Sübhanallahi
ve bi-hamdihî) demek çok sevaptır. Her sabah
bir kerre (Allahümme mâ esbahâ bi min ni’metin ev
bi-ehadin min halkıke, fe minke vahdeke, lâ şerike leke,
felekel-hamdii ve lekeş-şükr” duâsını okumak ve her
akşam (Mâ esbahâ) yerine (Mâ emsâ) diyerek, hep “ini
aynen tekrar etmek ile sabah ve akim ın şükrü yapılmış
olur. Peygamberimiz (s.a.v.) buyurdu ki: “Bu duâyı
gündüz okuyan, o günün şükrünü yapmış olur.
Gece okuyan, o gecenin şükrünü ifa etmiş olur”.
Abdestli okumak şart değildir. İnsan, küfürden ve sapaklıktan başka her hâline
hamdetmeli, bulunduğu her hâlin bir nimet olduğunu
düşünmelidir.
Şükür Namazı: Allahü teâlânın verdiği nimetleri
düşünerek kilınan iki rek’atlik nafile bir namazdır. Her
zaman kılmabilir.
Şükür Secdesi: Tilâvet secdesi gibidir. Kendisine
nimet gelen veya bir dertten kurtulan kimsenin, Allahü
teâlâ için şükür secdesi yapması müstehaptır, sevap
olur. Secdede, önce (Elhamdülillah) der. Sonra secde
teşbihini yani (Sübhane rabbiyel-a’lâ)yı okur.
Namazlardan sonra şükür secdesi yapmak ise uygun
değildir, günah işlemeye sebep olur.
ŞÜKÜR
18
Tem