Böylece yıllar yılları kovaladı. Tam her şeye alışmışken beni alıp Osmanlı Devleti tahtına oturttular. Oysa ben böyle bir şeye hazır değildim. Hatta beni almaya gelen vezirlere şunları söyledim: “Biz tahta oturmaya hevesli değiliz. Ancak Cenab-ı Hak bizim gibi aciz bir kuluna bu görevi verdiyse bu şerefi taşımaya hazırız. Bu nimetin şükrü hizmettir!” Ağabeyim Sultan Süleyman vefat ettiği sırada Edirne’de bulunduğum için tahta çıkma merasimi burada gerçekleşti. Şölen ve kutlamalardan sonra, idarecileri yanıma çağırdım. Huzuruma önce İstanbul kaymakamı geldi. Ona, “Gözünü dört aç efendi!” dedim. “İşini dikkatli yap. Şehrini korumada titiz ol. Beni başkalarına benzetme ve işini yaparken sonunu iyi düşün!”şehzadeler gibi kapalı kapılar ardında geçti. Çünkü şehzadelerin bir gün isyan edip ülkede karışıklık çıkaracaklarından korkulurdu. Bunun için binlere, ayrı dairelerde ayrı hayatlar sunulmuştu. Saray içinde bile rahatça dolaşmazdık. Aynı soydan gelmemize rağmen sadece şehzade mektebinde birbirimizi görebiliyor, arada bir de gizlice oyun oynayabiliyorduk. İyi bir eğitim gördüğüme inanıyorum. Ünlü hocalardan dersler aldım. Annem ise bana görgü, tle- zaket ve güzel dinimizi öğretti.
© 2007 Eserin her hakkı anlaşmalı olarak Timaş Basım Tîcaret ve Sanayi Anonim Şrrketi’ne aittir. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir