TANZİMAT, Osmanlı İmparatorlu- vrz, namus, mal ve can güvenliğinin ğu nda 19. yüzyılda yapılan reform- sağlanması, b) verginin düzenli usu-lara ve bu reformların yapıldığı dö- le göre ayarlanması ve toplanması, neme verilen ad. 3 Kasım 1839 tari- c) askerlik ödevinin ayarlanması ve hinde Tanzimatı Hayriye Fermanı’ usule göre asker toplanması. Beşin-nın (kısaca Tanzimat Fermanı ya da ci bölüm, bu yasaların yapılması ve Gül,hane Hattıhümayunu) ilan edil- uygulanması için gereken önlemleri mesiyle başlar. -1876’da I. Meşruti- belirtiyordu. Vergiler, yasaların sap-yet’in ilanıyla son bulur. II. Mahmut radığı yöntemlerle alınacaktı. Öte döneminde girişilen Batılılaşma ha- yandan açıktan soruşturma yapılıp .ceketlerinin devamı niteliğindeki hüküm verilmedikçe, kimseye gizli Tanzimat Fermanı, Mustafa Reşit ya da açık ölüm cezası uygulanma-Paşa tarafından hazırlanarak Padi- yacaktı. “Siyaseten katl” yasak edili-şah Abdülmecit’e sunuldu. Onun yordu. Bir kimsenin suçunden ne onayından geçtikten sonra yine mirasçıları sorumlu olacak ne de
malları müsadere edilecekti. Fermana göre Hıristiyan ve Müslüman bütün uyruklar eşit sayılacak, bundan böyle devletin amacı, çeşitli unsurların birlik ve düzen içinde yaşamasını sağlamak olacaktı, “ittihadı Anasır” terimi bu yeni ülkünün dile getirilişi oluyor ve çokluğun, çeşitliliğin birliğini açıklıyordu. Müslümanlar ile Müslüman olmayanlar arasında yasa önünde eşitlik ilkesi aslında Avrupa devletlerini yumuşatma ve onların güvenini kazanma bakımından verilen bir ödün olduğu gibi, Tanzimat’ın öngördüğü reformlar içinde, eski İslam geleneğinden ayrılışı dile getirmesi bakımından en radikal ve en güç yürütülecek olanıdır. Tanzimat, başını Hüsrev Paşa’nın çektiği muhaliflerine karşın elden geldiğince ve sosyal yapının elverdiği ölçüde uygulanmaya çalışıldı. Gülhane Hattı’ nın hükümlerinin uygulanması iki evrede incelenebilir: 1. Evre, Tanzimat Fermam’nın ilanından 1856 Islahat Fermanı’na, 2. evre, Islahat Fermanı’ndan 1876’da I. Meşrutiyet’in ilanına kadar sürer. Birinci evrede Mustafa Reşit Paşa, ikinci evrede ise, Ali Paşa, Fuat Paşa ve Ahmet Mithat Paşa’nın ve bunların etrafında toplanan devlet adamlarının çaba ve hizmetleri olmuştur. Gülhane Hattı’nın getirmiş olduğu hükümlerin uygulanması şekli Ocak 1840 tarihli bir fermanla bütün eyaletlere bildirildi. Aynı yıl “iltizam usulü” kaldırıldı. Her yerin toprak ürününe ve ticari mevkiine ve herkesin gücüne, gelirine uygun olarak adil vergi alın-
2035
TANZİMAT
! S
Tuğralı Tanzimat Arması
ması kabul edildi. Eyaletlere mail İşlerden sorumlu “Muhassıl Emval” adı altında memurlar gönderildi. Bütün devlet memurları maaşa bağlandı. Eyalet merkezlerinde ve ilçelerde hatta köylerde birer “meclis” kurulması emredildi. Bu meclisler, Tanzimat’ın esaslarına uygun hareket etmeyenlerle vergi işlerinde yolsuzluk yaptığı görülenleri şeri kanunlara göre yargılayarak cezalandırmakla da görevliydiler. Bu meclîsler, Fransız “department” meclisleri örnek alınarak oluşturulmuştu. “Angarya” usulü ülkenin her tarafında kaldırıldı. Cizye sorunu dâ yeni bir düzene bağlandı. Tanzimat kârarı-nın ve tüzüklerinin hazırlanmasıyla görevli bulunan Meclisi Ahkâmı Adliye yeni baştan düzenlendi. 1840 yılında bir “Ceza Kanunu” çıkarıldı. 1841’de Maliye Nezareti yeniden kuruldu. Vergilerin toplanması için yeni yönetmelikler çıkarıldı. Dış ticaretin gelişmesi içfh bazı ülkelerle ticaret anlaşmaları yapıldı. Tanzimat’ın
ilanından sonra Mustafa Reşit Pa-şa’nın d^ş siyaset ve ticarete ağırlık vermesinin başlıca nedenlerinden biri de Mısır sorununun çözülmesi konusunda Avrupa devletlerinin yardımını sağlamaktı. Nitekim Avrupa devletleri1 Mısır sorununa müdahale ettiler. Mehmet Ali Paşa, Londra Antlaşması’nı kabul etmek zorunda kaldı. Dış şiyasetle ilgili ikinci önemli olay, 13 Temmuz 1841 tarihinde Osmanlı Devleti ile büyük Avrupa devletleri arasında Londra’da yapılan, Boğailar’a ilişkin antlaşmadır. Bu antlaşniayla Boğazlar’da Rus himayesinin ; yerleşmesini sağlayan 1833 Hünkâr İskelesi Antlaşması’ nın koşulları yürürlükten kaldırıldı ve Boğazlar uluslararası bir statüye bağlandı, dış siyasetteki bu başarılara karşın, Tanzimat’ın iç siyasette getirdiği reformların uygulanmasında büyük zorluklar çıktı. Tanzimat’ın ikinci yılında devlet, düzenli vergileri bile toplayamadı. Maliye büyük bir sıkıntıyla karşı karşıya kal-
dı. Mustafa Reşit Paşa, “kaimei mü-teberei nakdiye” adı altında yeni kâğıt para çıkararak mali bunalımı önlemeye çalıştı. Ancak eyaletlerde ve başkentte Tanzimat’a karşı muhalefet güçlendi. Reşit Paşa gözden düşerek tekrar Paris elçiliğine atandı (1841). Böylece Tanzimat hareketi bir duraklama devrine girdi. Abdül-mecit, reformların sürmesi için büyük çaba gösterdi. Ordunun düzenlenmesi, bilimin gelişmesi, yeni okulların açılması, memleketin imarı için gerekti önlemlerin alınmasını bir fermanla emretti. 1843’te ordunun yeniden düzenlenmesi için bazı kararlar alındı. Mekâtibi Rüştiye Nezareti kurularak rüştiye mektepleri açıldı. Sıbyan mektepleri ıslah edildi. 1847’de “Mekâtibi Umumiye Nezareti” kuruldu. Yapılan birçok girişim ve düzenlemeye karşın devletin dış ve iç siyasetinde istikrar sağlanamadı. Reform hareketlerinin daha ileri bir evreye ulaşamamasında iç tepkiler kadar, dış etkilerin de rolü oldu. Gerek Fransız Devrimi’nden sonra gelişen ulusçuluk hareketleri, gerekse Avrupa devletlerinin kışkırtmaları sonucunda imparatorluk topraklarında birçok mezhep ve din çatışması, ayaklanmalar oldu. Lübnan’da Dürziler ile Maruniler arasındaki çatışmalar (1840), Yunanistan ile Osmanlı Devleti arasında çıkan gerginlik, Eflak ve Boğdan ayaklanmaları sonucunda Rusya’nın Boğ-dan’a girmesi, Baltalimanı Antlaşması’nın yapılması, Kutsal Yerler Sorunu, Kırım Savaşı ve bunun sonucunda yapılan Paris Antlaşması bu dönemin başlıca siyasal olaylarıdır. Babıâli, Paris’te yapılacak barış görüşmelerinden önce, 18 Şubat 1856’da Islahat Fermam’nı ilan ederek içişlerine müdahale yolunu kapamaya çalıştı. Islahat Fermanı, Gülhane Hattıhümayünu’ndan sonra, I. Meşrutiyet’in ilanına kadar (1876) devletin iç ve dış siyasetinde uygulanan ve yapılacak reformları yükümlenen bir anayasa hükmü olarak kabul edilebileceği gibi; Tanzimat döneminde bir dönüm noktası oluşturarak Tanzimat’ın ikinci dönemi denilebilecek yeni bir evre açar. Tanzimat Fermanı ile 1856 Islahat
Ferma
önemi
mat F
bildiriş
Islaha
Müslü
munu
takım
şöyle
ni niti
nın k
din v
özgü
mani
hakk
onur
mim
okul
se tı
tün
eşit
eko
biln
olrr
Mü
me
re;
yaı
dı.
tof
alc
ce
mı
U2
“İV
dı
rr
P
d
d
k
1
I;
(
(
1
2036
TANZİMAT
Fermanı arasında amaç açısından önemli bir fark yoktur. Ancak Tanzimat Fermam’nın bir insan hakları bildirisi niteliğini taşımasına karşın, Islahat Fermanı doğrudan doğruya Müslüman olmayan uyrukların durumunu düzenliyordu. Onlara yeni birtakım haklar tanınıyordu. Ferman şöyle özetlenebilir: Hıristiyanların dini nitelikte bütün hak ve ayrıcalıklarının korunması, bütün uyruklar için din ve dini törenleri yerine getirme özgürlüğü, Hıristiyanların da Müslü-manlar kadar güvenliğe sahip olma hakkı, Hıristiyanlara küçültücü, onur kırıcı, ayırımcı biçimde davra-nılması yasağı, bütün görevlerin ve okulların ayırım yapmaksızın herkese tam bir eşitlikle açık olması, bütün toplulukların okul açabilmesi, eşit ve özgür bir biçimde ticaret ve ekonomi alanında girişimde bulunabilmesi, Müslümanlar ile Müslüman olmayanlar arasında vergi eşitliği, Müslüman olmayanların da yerel meclislerde temsil edilmeleri, askere alınmaları vb. Islahat Fermanı’nın yanı sıra birçok yeni yasa da çıkarıldı. 1858 “Arazi Kanunnamesi”yle toprakta kişisel kullanım hakkının alanı genişletildi ve yasanın güvencesi altına alındı. Medeni hukuk alanında 1869-1876 yılları arasında uzun süren çalışmalardan sonra . “Mecellei Ahkâmı Adliye” kısaca “Mecelle” adı verilen yapıt oluşturuldu. Bu dönemde büyük dış borçlanmalara gidildi. Osmahlı Devleti’ne para akın etmeye başladı. 1863 yılında Osmanlı Bankası’nın kuruluşu dış borçlanmayı kolaylaştıran bir etken oldu. Osmanlı hükümeti 6 Ekim 1875’te İstanbul gazetelerine yayınlattığı bir bildiriyle dış borç karşılığı çıkarılan tahvillerin kuponlarının ancak bazısını ödeyebileceğini ilan etti. Ödemelerin durdurulması, Avrupa’da olumsuz etki yarattı. Rusya ile savaştan sonra 1881 ’de dış borçların ödenmesini denetleyecek olan “Düyunı Umumiye” kuruldu. Bu dönemde de Osmanlı Devleti iç ayak-lanmalardankurtulamadı. Sırasıyla Bosna-Hersek, Sırbistan ve Girit is-‘ yanları bunların en önemlileridir. Bu dönemin önemli gelişmelerinden biri de 1871 Londra Konferansı oldu. Tanzimat Fermanı, Osmanlı toprak-
<*S-» ıkV* – -nV J * VM* «U- ^
\ v y*
—¿ti. ^ A V
t »4i
îk*M f-Oıt-kmA -»
t «*3 k! & is.*!-»
rıOfOv‘t1s<
,\t’W «S.k.
¿-I v«tfc «v.f’V’ıV H.
t Vj.*’*“ Cİ-OV t**,
-**\i «-«< <►’>> Xk t M<A.‘-i,
¡¿t*. «*5-4.
**< ı’^ iJi—“i- «ı-v ou.
ks.*** «-ki* —
‘>-WıVv. S, JÇb J kww»t^
-mut. .J_ UV- V»MV*> ’l1-* t*1**
k* t.**» t*~*. v» û» i * +J.
t •S.’kj
t’tk,
‘M.’*’
& «¡Â*“U<V
~ -J. «Utt. t-UJ’J-
lUv
l’l. J ■«J- 1*-^*
«J * c ‘<). k, *tUu- «: ^av^cu.
\^TL iti ¿v t -Ui u, * . 4J i. 4, M— * ***•’ tV?^ fci K. ı.».* *t. s. ‘ v
**ikkH, ‘ v^i, t’-—w«. v?vtlik. îV ~~c «A~ ¡‘■•Vı
dL/ Uyu (‘«¿.’m.
!*i, ‘-ti. ‘tk-ü. j- • ,
-s^-y
V^IUOLAH^-Ao^f «a’ı» vi,
^»ı«.
j. x.fc«i,
•ti* ^ -v- ‘t’«w *¡3 •“ V*^jwiKij».ı-^,Mu>..^,r^a*ı^aıS-»
Tanzimat Fermam’nın Takvimi Vekayi gazetesinde ilanı
larında serbest ticaret koşullarını hazırlayan 1838 Ticaret Antlaşması’nın ardından ilan edilmişti. 1856 Islahat Fermanı ile birlikte de tüm dönem, görünüşte getirdiği yenilikler yanında başta İngiltere olmak üzere Batılı devletlerin Osmanlı toplumunda istedikleri iç düzeni ve elverişli ticarşt ortamını yaratmaya yöneliktir. İdari, mali, vb. reformların amacı, yabancı sermayenin güvenli iş görmesini kolaylaştırmaktır. Dönem, aynı zamanda, Osmanlı İmparatorluğu ile bir yanda ekonomik ilişkileri sıklaşan İngiltere ve Fransa, öbür yanda komşu Rusya arasında BabIâli’nin, denge ve onların çelişkilerden yararlanma politikasıyla belirlenir. Tanzimat dönemi, daha sonraki anayasa hareketlerine öncülük edecek küçük bir azınlığın (Jön Türkler “Yeni OsmanlIlar”) yetişmesine önayak olmuştur. -»BALTALİMANI ANTLAŞMASI, BOSNA VE HERSEK, DÜYU-Nl UMUMİYE, KIRIM SAVAŞI, KUTSAL YERLER SORUNU, LONDRA BOĞAZLAR SÖZLEŞMESİ, LONDRA KONFERANSI, MECELLE, PARİS ANTLAŞMASI, SIRP İSYANI, SİNOP DENİZ SAVAŞI *
TANZİMAT EDEBİYATI, 19. yüzyılda Batı edebiyatı örnek alınarak
oluşturulan yeni edebiyat. 1839’da, bugünkü Gülhane Parkı’ nda, Mustafa Reşit Paşa tarafından okunan ve bu nedenle Gülhane Hattıhümayu-nu da denilen Tanzimat Fermanı, dolayısıyla, bu adla anılagelmiştir. Tanzimat’tan 19. yüzyıl sonlarına dek sürdü. Tanzimat dönemi Türk edebiyatında ilk değişmeler gazetelerin aracılığıyla başladı. İlk Türk gazetesi Takvimi Vekayi 1831’de devlet eliyle çıkarıldı. 1844’te tarihçi Hayrullah Efendi’nin yazdığı, teknik bakımdan tiyatro bile demlemeyecek “Hikâye-i İbrahim Paşa be-İbra-tıim-i Gülşeni” adlı oyun görüldü. İlk roman örneği ise Yusuf Kâmil Pa-şa’nın Fenelon’dan çevirdiği “Tele-maque”tı. Tanzimat sanatçıların gerçekleştirdikleri ilk yenilik nesir dilin-deydi. Bu sanatçıların hemen hepsi sanatın amacının halkı eğitmek olduğunda bileşiyorlardı. Halkı eğitmekse halkın anlayabileceği bir dille yazmayı gerektiriyordu. Bu nedenle uzun, süslü cümleler yerine, noktalama işaretlerinin kullanıldığı düşünce cümlesine dayalı bir anlatım geliştirildi. Şinasi, 1860’ta Agâh Efendi ile birlikte çıkardığı Tercümanı Ahval gazetesinin ilk sayısına yazdığı “Mukaddime”de dilde sadeleşmenin ölçüsünü ve amacını açıkla-
2037
rAOC¿/Ll/K
Bir Tao törenini gösteren minyatür
dı. Şinasi’nin yanı sıra Namık Kemal, “Lisanı Osmani’nin Edebiyatı Hakkında Bazı Mülahazatı Şamildir” başlıklı makalesinde, Ziya Paşa ise “Şiir ve İnşa” adlı yazısında divan edebiyatını öz ve biçim açısından eleştirdiler. Temelde, Tanzimat şiiri, sanatın toplum için olduğu ilkesine dayanır. Böylece eski şiirin dünyasına bütünüyle karşıt bir düşünce ve eylem şiiri geliştirilir. Bu nedenle yeni bir ses, yeni bir söyleyişi arayan Tanzimat sanatçıları asıl yeniliği özde gerçekleştirirler. Tanzimat edebiyatının ikinci büyük kuşağı sayılan Recaizade Ekrem ve Abdülhak Ha-mit ise, toplumsal temalardan uzaklaştılar. Mülkiye Mektebi ile Galatasaray Sultanisi edebiyat öğretmenliklerinde de bulunan Recaizade Ekrem, dönemin gençleri üzerinde şiirlerinden çok, edebiyat ve şiirle ilgili düşünceleriyle etkili oldu. Özellikle ‘Talimi Edebiyat”, “Zemzeme”, “Takdiri Elhan” adlı kitaplarında şiirin tek amacının güzellik olduğunu savundu. Şiir dilindeki devrimi asıl Abdülhak Hamit gerçekleştirdi. Ondan önce, eski şiirin beyit anlayışı yerine anlam bütünlüğü anlayışı getirilmiş, ama yine de eski biçimlerden sıyrılı-namamıştı. Abdülhak Hamit biçim tutsaklığını kırmakla kalmadı, çoğu
kez dil kurallarına bile boşverdi Ölüm düşüncesi, bireysel acılar aşk ve tabiat, hepsinin üstünde de metafizik düşünüş, Hamit’in şiirlerinin belli başlı temaları arasındaydı “Ölü”, “Hacle”, “Garam” gibi kitaplarındaki şiirleri yayımlandıklarında övgüyle karşılandı, döneminde “şairi-azam” adı verilerek Batı etkisindeki yeni şiirin gerçek temsilcisi sayıldı Tanzimat döneminde Batı’ya açılışla birlikte, divan edebiyatında bulunmayan makale, anı, eleştiri, öykü roman, tiyatro gibi türlerde ilk örnekler verildi. Makale, eleştiri türleri gazeteler aracılığıyla ve nesir dilinin oluşturulmasıyla gelişti. Öykü ve ro mandaysa öncülüğü çeviri yüklendi. Aslında roman sayılamayacak daha çok öğretici ve felsefi bir nite lik taşıyan “Telemaque”tan sonra “Sefiller”, “Robinson Cruzoe”, “Monte Cristo”, “Atala”, “Pol ve Virjini” gibi romantik edebiyatın ürünleri birbiri ardınca çevrildi. Aynı dönemdo, ilk roman örneklerini veren Şemsettin Sami, Namık Kemal ve Ahmet Mithat’ın da romantizmin etkisinde kaldıkları, ikinci kuşak romancıları olan Recaizade Ekrem, Samipaşa-zade Sezai ve Nabizade Nazım’inşa gerçekçiliğe yöneldikleri görüldü. Bir edebiyat türü olarak İlk tiyat-
ro ürünlerinin Tanzimat döneminde yazılması, bir sahne sanatı olan tiyatronun toplumu eğitmedeki rolüne bağlanabilir. Fransa’da bulundukları yıllarda tiyatro sanatını tanıyan ve etki gücünü gören Tanzimat sanatçıları bu türün de ilk yerli örneklerini vermekte gecikmediler. Öykü ve roman dışında, hemen her türde ilk adımları atan Şinasi, ortaoyunu tiplerinden de yararlanarak Batı tiyatro tekniğinin uygulandığı ilk yerli oyun sayılan “Şair Evlenmesini yazdı. Şinasi’den sonra Namık Kemal ve Abdülhak Hamit tiyatro türünü benimseyen ve bu türde en çok ürün veren yazarlar oldular. Bu dönemde yalnız tiyatro ile uğraşan yazarlar Ali Haydar ve Direktör Ali Bey’di. Klasik trajediye uymak için manzum tiyatroyu deneyen Ali Haydar’ın yanı sıra Direktör Ali Bey komedileriyle tanındı. Dil ve tarih alanlarında verdiği “Şecerei Türki” ve “Lehçei Osmani” adlı yapıtlarıyla Türkçülük düşüncesinin öncülerinden olan Ahmet Vefik Paşa ise Moli-ere’den yaptığı çeviri ve uyarlamalarla Türk tiyatro edebiyatına katkıda bulunduğu gibi, Bursa’da valiyken kurduğu tiyatroyla Türk tiyatrosunun gelişiminde önemli bir rol oynadı.
TAOCULUK, yaklaşık olarak İ.Ö. 604’te Hunan’da doğduğu sanılan, ancak günümüzde, yaşamış olduğu bile tartışılan Lao-Dzı’nın öğretileri üzerine kurulmuş mistik Çin felsefesi. Lao’ya atfedilen öğretiler, 81 bölümden oluşan ‘Tao-dı Cing” (Tao ve Onun Gücü) adlı, dünya üzerindeki dini yapıtların en önemlilerinden biri olarak kabul edilen bir kitapta toplanmıştır. Kitabın, İ.Ö. yaklaşık 3. yüzyılda yaşadığı sanılan bir ya da birkaç filozof tarafından oluşturulduğu, yazarının kesin olarak bilinmediği de öne sürülen görüşler arasındadır. Taoculuk’ta, Tao kavramı metafizik bir anlama sahiptir. Mutlak Tao, sözcüklerle tanımlanamaz. Dil, bu büyük görünmez gerçekliğin sezgisel ya da mistik bir biçimde anlaşılabilmesinin ipuçlarını verebilir. Yine de, Tao’ nun insan tarafından algılanabilen
nın
2038
TANZİMAT
ması kabul edildi. Eyaletlere mali işlerden sorumlu “Muhassıl Emval” adı altında memurlar gönderildi. Bütün devlet memurları maaşa bağlandı. Eyalet merkezlerinde ve ilçelerde hatta köylerde birer “meclis” kurulması emredildi. Bu meclisler, Tanzimat’ın esaslarına uygun hareket etmeyenlerle vergi işlerinde yolsuzluk yaptığı görülenleri şeri kanunlara göre yargılayarak cezalandırmakla da görevliydiler. Bu meclisler, Fransız “Department” meclisleri örnek alınarak oluşturulmuştu. “Angarya” usulü ülkenin her tarafında kaldırıldı. Cizye sorunu da yeni bir düzene bağlandı. Tanzimat kararının ve tüzüklerinin hazırlanmasıyla görevli bulunan Meclisi Ahkâmı Adliye yeni baştan düzenlendi. 1840 yılında bir “Ceza Kanunu” çıkarıldı. 1841’de Maliye Nezareti yeniden kuruldu. Vergilerin toplanması için yeni yönetmelikler çıkarıldı. Dış ticaretin gelişmesi içm bazı ülkelerle ticaret anlaşmaları yapıldı. Tanzimat’ın
ilanından sonra Mustafa Reşit Pa-şa’nın diş siyaset ve ticarete ağırlık vermesinin başlıca nedenlerinden biri de Mısır sorununun çözülmesi konusunda Avrupa devletlerinin yardımını sağlamaktı. Nitekim Avrupa devletleri1 Mısır sorununa müdahale ettiler. Mehmet Ali Paşa, Londra Antlaşması’nı kabul etmek zorunda kaldı. Dış şiyasetle ilgili ikinci önemli olay, 13 Temmuz 1841 tarihinde Osmanlı Devleti ile büyük Avrupa devletleri ârasında Londra’da yapılan, Boğazlar’a ilişkin antlaşmadır. Bu antlaşrriayla Boğazlar’da Rus himayesinin ; yerleşmesini sağlayan 1833 Hünkâr İskelesi Antlaşması’ nın koşulları yürürlükten kaldırıldı ve Boğazlar uluslararası bir statüye bağlandı, dış siyasetteki bu başarılara karşın, Tanzimat’ın iç siyasette getirdiği reformların uygulanmasında büyük zorluklar çıktı. Tanzimat’ın ikinci yılında devlet, düzenli vergileri bile toplayamadı. Maliye büyük bir sıkıntıyla karşı karşıya kal-
dı. Mustafa Reşit Paşa, “kaimei n teberei nakdiye” adı altında yeni I ğıt para çıkararak mali bunalımı < lemeye çalıştı. Ancak eyaletlerde başkentte Tanzimat’a karşı muhc fet güçlendi. Reşit Paşa gözden < şerek tekrar Paris elçiliğine ata (1841). Böylece Tanzimat harel bir duraklama devrine girdi. Abc mecit, reformların sürmesi için I yük çaba gösterdi. Ordunun düz lenmesi, bilimin gelişmesi, v okulların açılması, memleketin in için gerekli önlemlerin alınmasını fermanla emretti. 1843’te orduı yeniden düzenlenmesi için bazı rarlar alındı. Mekâtibi Rüştiye Ne reti kurularak rüştiye mektepleri c dı. Sıbyan mektepleri ıslah ed 1847’de “Mekâtibi Umumiye Nez< ti” kuruldu. Yapılan birçok giri ve düzenlemeye karşın devletin ve İÇ siyasetinde istikrar sağlanaı dı. Reform hareketlerinin daha bir evreye ulaşamamasında iç te ler kadar, dış etkilerin de rolü o Gerek Fransız Devrimi’nden sc gelişen ulusçuluk hareketleri, ge se Avrupa devletlerinin kışkırtm; sonucunda imparatorluk topra rında birçok mezhep ve din ç< ması, ayaklanmalar oldu. I nan’da Dürziler ile Maruniler ara daki çatışmalar (1840), Yunani ile Osmanlı Devleti arasında ç gerginlik, Eflak ve Boğdan ayak maları sonucunda Rusya’nın E dan’a girmesi, Baltalimanı An ması’nın yapılması, Kutsal Y Sorunu, Kırım Savaşı ve bunun nucunda yapılan Paris Antlaşı bu dönemin başlıca siyasal ola^ dır. Babıâli, Paris’te yapılacak I görüşmelerinden önce, 18 Ş 1856’da Islahat Fermanfnı ilan rek içişlerine müdahale yolunu pamaya çalıştı. Islafıat Fern Gülhane Hattıhümayunu’ndan ra, I. Meşrutiyet’in ilanına k (1876) devletin iç ve dış siyasel uygulanan ve yapılacak refor yükümlenen bir anayasa hükmi rak kabul edilebileceği gibi; T mat döneminde bir dönüm nc oluşturarak Tanzimat’ın ikinci d mi denilebilecek yeni bir evre Tanzimat Fermanı ile 1856 Is
ı
ı
2036
TAOCULUK
■ ro ürünlerinin Tanzimat döneminde bir yönü
yazılması, bir sahne sanatı olan ti- üğe u9n
yatronun toplumu eğitmedeki rolü- doğal si
ne bağlanabilir. Fransa’da bulun- len ifade
dukları yıllarda tiyatro sanatını tanı- her şeyiı
yan ve etki gücünü gören Tanzimat .. mek ola;
sanatçıları bu türün de ilk yerli ör- ölüm mu
neklerini vermekte gecikmediler. S|d”‘. Ta<
Öykü ve roman dışında, hemen her de bir } türde ilk adımları atan Şinasi, orta- Ş’n’
oyunu tiplerinden de yararlanarak ca sürdı
Batı tiyatro tekniğinin uygulandığı TAPINA
ilk yerli oyun sayılan “Şair Evlenme- ya tann|
si”ni yazdı. Şinasi’den sonra Namık rjn’ gene
Kemal ve Abdülhak Hamit tiyatro tü- jj^gj t0p
rünü benimseyen ve bu türde en ğunlukla
çok ürün veren yazarlar oldular. Bu manlık c
dönemde yalnız tiyatro ile uğraşan dinsel t
yazarlar Ali Haydar ve Direktör Ali bjr ağa,
Bey’di. Klasik trajediye uymak için kavın a(-
manzum tiyatroyu deneyen Ali Hay- Hindista
dar’ın yanı sıra Direktör Ali Bey ko- ya|ar ¡ç
Bir Tao törenini gösteren minyatür medileriyle tanındı. Dil ve tarih alan- Yeryüzü
larında verdiği “Şecerei Türki” ve n)n ^r
dı. Şinasi’nin, yanı sıra Namık Ke- kez dil kurallarına bile boşverdi “Lehçei Osmani” adlı yapıtlarıyla dolaylar
mal, “Lisanı Osmani’nin Edebiyatı Ölüm düşüncesi, bireysel acılar Türkçülük düşüncesinin öncülerin- İ.Ö. 4 biı
Hakkında Bazı Mülahazatı Şamildir” aşk ve tabiat, hepsinin üstünde de den olan Ahmet Vefik Paşa ise Moli- r| sandı
başlıklı makalesinde, Ziya Paşa ise metafizik düşünüş, Hamit’in şiirleri- ere’den yaptığı çeviri ve uyarlama- dinlere,
“Şiir ve İnşa” adlı yazısında divan nin belli başlı temaları arasındaydı larla Türk tiyatro edebiyatına katkı- g^re ^
edebiyatını öz ve biçim açısından , “Ölü”, “Hacle”, “Garam” gibi kitapla- da bulunduğu gibi, Bursa’da valiy- ^er tanr
eleştirdiler. Temelde, Tanzimat şiiri, rındaki şiirleri yayımlandıklarında öv- ken kurduğu tiyatroyla Türk tiyatro- p(|an taj
sanatın toplum için olduğu ilkesine güyle karşılandı, döneminde “şairi- sunun gelişiminde önemli bir rol oy- çimlerdi
dayanır. Böylece eski şiirin dünyası- azam” adı verilerek Batı etkisindeki nadı. njjn en
na bütünüyle karşıt bir düşünce ve yeni şiirin gerçek temsilcisi sayıldı. camiler,
eylem şiiri geliştirilir. Bu nedenle ye- Tanzimat döneminde Batı’ya açılış- TAOCULUK, yaklaşık olarak İ.Ö. yerlilerir
ni bir ses, yeni bir söyleyişi arayan la birlikte, divan edebiyatında bulun- 604’te Hunan’da doğduğu sanılan, ^ tapir
Tanzimat sanatçıları asıl yeniliği öz- mayan makale, anı, eleştiri, öykü ancak günümüzde, yaşamış oldu- öZen g(
de gerçekleştirirler. Tanzimat edebi- roman, tiyatro gibi türlerde ilk ör- ğu bile tartışılan Lao-Dzı’nın öğreti- mimarili
yatının ikinci büyük kuşağı sayılan nekler verildi. Makale, eleştiri türleri leri üzerine kurulmuş mistik Çin fel- masındi
Recaizade Ekrem ve Abdülhak Ha- gazeteler aracılığıyla ve nesir dilinin sefesi. Lao’ya atfedilen öğretiler, 81 yük etk< mit ise, toplumsal temalardan uzak- oluşturulmasıyla gelişti. Öykü ve ro bölümden oluşan “Tao-dı Cing”
laştılar. Mülkiye Mektebi ile Galata- mandaysa öncülüğü çeviri yüklen- (Tao ve Onun Gücü) adlı, dünya TAPİR,
saray Sultanisi edebiyat öğretmen- di. Aslında roman sayılamayacak üzerindeki dini yapıtların en önemli- yasında
tiklerinde de bulunan Recaizade Ek- daha çok öğretici ve felsefi bir nite- lerinden biri olarak kabul edilen bir memeli
rem, dönemin gençleri üzerinde şiir- lik taşıyan “Telemaque”tan sonra kitapta toplanmıştır. Kitabın, İ.Ö. Iın, tüylı
lerinden çok, edebiyat ve şiirle ilgili “Sefiller”, “Robinson Cruzoe”, “Mon- yaklaşık 3. yüzyılda yaşadığı sanı- merimsi
düşünceleriyle etkili oldu. Özellikle te Cristo”, “Atala”, “Pol ve Virjini” gi- lan bir ya da birkaç filozof tarafın- çiminde
‘Talimi Edebiyat”, “Zemzeme”,’Tak- bi romantik edebiyatın ürünleri birbi- dan oluşturulduğu, yazarının kesin reket ec
diri Elhan” adlı kitaplarında şiirin tek ri ardınca çevrildi. Aynı dönemde olarak bilinmediği de öne sürülen lur. Ba
amacının güzellik olduğunu savun- ilk roman örneklerini veren Şemset- görüşler arasındadır. Taoculuk’ta, ayakları
du. Şiir dilindeki devrimi asıl Abdül- tin Sami, Namık Kemal ve Ahmet Tao kavramı metafizik bir anlama dır. Kü
hak Hamit gerçekleştirdi. Ondan ön- Mithat’ın da romantizmin etkisinde sahiptir. Mutlak Tao, sözcüklerle ta- yerlerde
ce, eski şiirin beyit anlayışı yerine kaldıkları, ikinci kuşak romancıları mmlanamaz. Dil, bu büyük görün- nirler. /
anlam bütünlüğü anlayışı getirilmiş, olan Recaizade Ekrem, Samipaşa- mez gerçekliğin sezgisel ya da mis- nin (T.
ama yine de eski biçimlerden sıyrılı- zade Sezai ve Nabizade Nazım’ın- tik bir biçimde anlaşılabilmesinin üzeredi
namamıştı. Abdülhak Hamit biçim sa gerçekçiliğe yöneldikleri görül- ipuçlarını verebilir. Yine de, Tao’ renkli ol
tutsaklığını kırmakla kalmadı, çoğu dü. Bir edebiyat türü olarak ilk tiyat- nun insan tarafından algılanabilen lerinder
2038
TARANCI
bir yönü vardır. Bu, her şeyi değişikliğe uğratan ve gözle görülebilen doğal süreçtir. Tao’nun görünebi-len ifadesinin gözlemlenmesinden, her şeyin kaynağı olan varlığı sezmek olasıdır. Taoculuk’ta yaşam ve ölüm mutlak Tao’nun iki yarı aşamasıdır. Taocular, doğayla uyum içinde bir yaşamı savunurlar. Taocu-luk, Çin’de etkisini 2.000 yıl boyunca sürdürmüştür.
TAPINAK, dinsel törenler yapılmaya, tanrılara tapınılmaya özgü yerlerin genel adı. Yapı sanatı bilmeyen ilkel topluluklarda tapınmalar, çoğunlukla belirli yerlerde yapılırdı. Şa-manlık döneminde göçebe Türkler, dinsel törenlerini ve tapınmalarını bir ağaç, özellikle kutsal saydıkları kayın ağacı çevresinde yaparlardı. Hindistan’ın en eski tapınakları, kayalar içine oyulmuş mağaralardı. Yeryüzünün en eski tapınak yapılarının kalıntıları, Yukarı Mezopotamya dolaylarında bulunmuştur. Bunların İ.Ö. 4 bin yıllarında yapılmış oldukları sanılıyor. Tapınakların biçimleri dinlere, dinlerin Tanrı anlayışlarına göre değişir. Çoktanrılı dinlerde, her tanrının tapınağı, o tanrı için yapılan tapınma törenlerine uygun biçimlerde düzenlenmiştir. Yeryüzünün en görkemli yapıları tapınaklar, camiler, kiliselerdir. Eski Amerika yerlilerinin İnka ve Maya uygarlıkları da tapınaklarının görkemli olmasına özen göstermişlerdir. Bu nedenle, mimarlık sanatının gelişip olgunlaşmasında, tapınak yapımının en büyük etken olduğu kabul edilir.
TAPİR, toynaklıların tapirgiller familyasından, iri vücutlu, kaba yapılı memeli hayvan (Tapirus). Derisi kalın, tüyleri kısa ve seyrek, rengi esmerimsi siyahtır. Başı kesik koni biçimindedir. Burun kısmı kısa ve hareket edebilen bir hortumla son bulur. Bacakları sağlam yapılı, ön ayakları 4, arka ayakları 3 parmaklıdır. Küçük sürüler halinde, sulak yerlerde yaşar, ot ve köklerle beslenirler. Asya’da yaşayan hint tapirinin (T. indicus) soyu tükenmek üzeredir. Sırtı, beli ve sağrısı beyaz renkli olan bu hayvan diğer tapir türlerinden daha iridir. Öbür iki türü,
dağ tapiri (T. pinchacus) ve Amerika tapiri (T. terrestris) Güney Amerika’da yaşarlar. Etlerinden ve derilerinden yararlanılır.
TAPU VE KADASTRO GENEL MÜDÜRLÜĞÜ, Başbakanlığa bağlı, taşınmaz mallarla ilgili her türlü kayıt, akit, tescil işlemlerini yapmak, kadastro haritaları hazırlamak, tapu sicilleri tutmak ve tapu kayıtlarını sınıflandırarak saklamakla görevli ve yükümlü genel müdürlük. .1847 yılında kurulan bu genel müdürlük, Cumhu-riyet’ten sonra 2997 sayılı kanunla yeniden örgütlendirildi (1936). Bugünkü statüsü 26 Eylül 1984 tarih ve 3045 sayılı yasayla yeniden düzenlenmiştir. Taşınmaz mallarla ilgili akit ve tescil işlemlerini yapar, bu tür mallarla ilgili mal hukukunun düzenli bir şekilde yürütülmesi için kadastro haritaları, tapu sicilleri hazırlar, mahkemeler, daireler ve kişiler için tapu kayıtlarını çıkarır. Birkaç ili içine alan grup tapu sicil müdürlükleriyle il ve büyük ilçelerde faaliyet gösteren kent kadastro müdürlükleri. genel müdürlüğe bağlı olarak çalışır. Tapu sicil muhafızlıkları da yalnız il merkezlerinde ve büyük ilçelerde kurulmuştur.
TARAFSIZ BÖLGE (İng.: Neutral Zone), Suudi Arabistan’ın kuzeydoğusuyla Irak’ın güneyi arasında, üçgen şeklinde çöl alanı. Petrol yataklarına sahip olan bölge, sınır düzenlemeleri tamamlanmadığı için bugünkü statüsünü (yani belli bir devletin hükümranlığı altında olmama halini) muhafaza etmektedir. Aynı bölgede, Kuveyt’in güneydoğusuyla Suudi Aribastan’ın kuzeydoğusu arasındaki başka bir tarafsız bölge, 1969’da yapılan bir sınır antlaşmasıyla bu iki devlet arasında paylaşılmıştır.
TARAK, bir deniz yumuşakçası (Pecten). Kabuğu açık renkli ya da beyaz, yol yol olup tarağı andırır. Çoğunlukla büyük boyludur. Sağ çenet çok kubbeli, sol çenet yassıdır. Çenetleriyle çırpınır ve oldukça yukarı sıçrayabilir. Birçok türü (P. opercularis, P. varius vb.) yenebilir.
TARAK, taranmaya yarayan araç. Saç. sakal ve hayvan tüylerinin karışıklığını gidermeye (özellikle yapağı) ya da saçları tutmaya yarar. Tari-höncesinden beri kullanılmaktadır. O zamanlarda da bronzdan, kemikten, fildişi ve şimşirden yapılırdı. 17. yüzyılda bağa ve gümüşten, 18. yüzyılda kurşundan taraklar kullanıldı. Bugün ince kaba tarak, topuz tarağı, saç kıvırmaya ya da toplamaya yarayan taraklar kullanılmakta, tarak yapımında sentetik maddelerden de yararlanılmaktadır.
TARANCI, Cahit Sıtkı (1910 Diyarbakır-1956 Viyana), şair. Ortaöğrenimini Saint Joseph ve Galatasaray liselerinde tamamladı (1931). Mülkiye Mektebi’nde ve Paris Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde okudu. II. Dünya Savaşı’nın Fransa’ya sıçraması üzerine Türkiye’ye dönünce (1940) askerlik hizmetine alındı. Ankara’da Anadolu Ajansı’nda mütercimlik yaptı (1944). Bir ara Toprak Mahsulleri Ofisi’nde çalıştı. Son görevi Çalışma Bakanlığı’nda mütercimlikti, iki yıl süren hastalığı sonunda Viya-na’da öldü. Muhit ve Serveti Fünun dergilerinde (1930) çıkan ilk şiirleri, tensiz dili ve yeni buluşlarıyla dönemin edebiyat çevrelerinde ilgi uyandırdı. Belli duyguları hece ölçüsüne bağlı olarak işlediği bu evresinde Ahmet Hamdi, Necip Fazıl etkileri taşırken, giderek 19. yüzyıl Fransız şairlerinin dünyasına girdi. Özellikle Baudelaire ve Verlaine’den etkilendi. Daha sonra Varlık, İstanbul, Doğuş, Yaratış dergilerinde (1944-1945) yayımladığı şiirlerde Garip hareketinin yönelişlerinden esinlendi. Hece ölçüsünde durakları atarak yeni uyumlar arama kaygılarına bağlı eski tekniğini değiştirdi; biçimde daha serbest, konularda yaşama, ger-
ââ
Cahit Sıtkı Tarancı
2039
TANZİMAT
02
Ara