TARİH HIRSIZLARI !
Bazı tarihçiler İttihatçılar için “hırsızlıkları asla yoktur” demektedir. Memleketin her tarafını işgale uğratıp, düşman ayağı değmedik bir köşe bırakmayan, milletin namus, asayiş, can, mal emniyetini çalan ittihatçılar değil miydi? Koca bir devleti dokuz sene gibi kısa bir zamanda perişan eden İttihat ve Terakki değil miydi?
Dünya milletleri içinde bizim kadar tarihi çarpıtılan başka bir millet daha var mıdır? Hemen cevap verelim; elbette yoktur. Çünkü tarihimizin bunca belge ve kaynağı olmasına rağmen, bu belge ve kaynaklara dayanmadan konuşulmakta ve yazılmaktadır.
İttihat ve Terakki uzmanı olduğu iddia edilen bir araştırmacının sözleri, işi tarihi çarpıtmaktan çıkardı, “tarih hırsızlığına” dönüştürdü. Çünkü bu milletten tarihin gerçek yüzünü, vesikaları, kaynakları gizliyorlar. Bu da yetmiyor, tarihi ters yüz ediyorlar. Taraftar oldukları görüşü sanki gerçek tarihmiş gibi yazıyorlar. Tarihçinin görevi hadiseleri olduğu gibi nakletmektir. Yıllar sonra herhangi bir hadise hakkında keşke şöyle olsaydı, böyle olsaydı gibi temennilerde bulunmak hangi ilmi ölçüye sığar? Kaldı ki, bu tarihçinin söylediklerinin bir kısmı Sultan Abdülhamid düşmanlığının, geri kalanının da bilgi eksikliğinin bir eseri olduğu net bir şekilde görülüyor.
Osmanlı tarihinin ve bilhassa Sultan İkinci Abdülhamid Han’ın kuru bir hamasetle savunulmaya ihtiyacı olmadığı gibi, onu bir ka- lemde karalamak da kimsenin had- di değildir. Abdülhamid Han’ın bugün hâlâ kullanılmakta olan bin- lerce eseri bunu ispat etmektedir. Mektepler, hastaneler, köprüler, tüneller, saat kuleleri, devlet bina- lan, yüzlerce çeşit saııat ve meslek okulları, fabrikalar, su yolları, ba- rajlar, kanallar bunların başında gelir. O, çok kısa bir zamanda Os- maırlı coğrafyasını demiryollarıyla örmüş, sadece Hicaz Demiryolu hattına 1464 kilometre ray döşet- miştir. 1922 yılında demiryolları- mn uzunluğu 8434 kilometre idi ve bunun tamamına yakını Sultan İkinci Abdülhamid Han devrinde yapılmış, ya da başlatılmıştı.
Asıl vahim tarafı, aynı tarihçiden İttihat ve Terakki mensuplarına “asla hırsızlık izafe edileme/” gibi bir güzellemeyi de duymuş olduk.
İttihat ve Terakki’nin fiili hırsızlıklarına ilerleyen sayılarımızda vesikala- nyla yer vereceğiz. Ancak bu yazımızda o devrin genel bir değerlendirmesini yapacak, ardından İttihat ve Terakki’nin “Hürriyet Kahramanı (!) Resneli Niyazi’nin” bir hırsızlık belgesini yayınlamakla iktifa edeceğiz.
Sultan Abdiilaziz Han’ı katledip, devleti hazır olmadığı bir savaşın ortasına sürükleyen Midhat Paşa ve arkadaşlarının enkaz haline getirdiği devletin idaresini eline alan Sultan İkinci Abdülhamid Han’ın devlet ve memleket menfaati uğruna 33 yıl mücadele ederek devleti ayakta tutmayı başarması göz ardı ediliyor da; İttihat ve Terakki mensuplarının devletin bütün idaresini ele geçirdikleri 27 Nisan 1909’dan 1-2 Kasım 1918 tarihinde vatandan kaçışlarına kadar geçen dokuz sene gibi kısa bir zamanda Balkanlar, Afrika, Anadolu, Asya bağlantısı olan koca bir devleti tamamen işgal altında bırakmaları hiç söz konusu bile yapılmıyor.
Memleketin her tarafı işgale uğramış, düşman ayağı değmedik bir köşesi kalmamış, milletin – itti- hatçılar hariç- namus, asayiş, can, mal emniyeti elden gitmiş; buna rağmen, “hırsızlıkları asla yoktur” denilmektedir.
Soruyoruz bu tarihçilere, bu va- tanı, bu vatanın evlatlarından çaldı- lar, bu yetmez nü? Afrika’da, Balkan Savaşları’nda, Birinci Dünya Harbi’nde, Çanakkale’de, Sarıkamış’ta, Galiçya’da, Afrika çöllerinde bu vatanın evlatlarının hayatlarını çalmadılar mı? Çanakkale’de resmî kayıtlara göre- 250 bin insanın ölmesine sebep olup, ardından hiçbir şey olmamış gibi koca devletin başşehrinin işgal edilmesine sebebiyet vermediler mi? üç senede Balkanlar’¡ terk etmeye mecbur kalıp, milyonlarca evlâd-1 fâtihânı yerlerinden yurtlarından göç etmeye mecbur bırakmadılar mı? İsmi anıldığı zaman padişahların “Hâdimü’l-Haremeyn” vasfinın hatıra geldiği Hicaz’ın işgal edilmesine ve tamamının elden çıkmasına sebep olmadılar mı?
Bir de hiç sıkılmadan; İttihatçıla nn “hürriyet”, “uhuvvet” ve “müsavat” deyip, iktidarı ellerine geçirdikleri andan itibaren, nerede pak bir alın gördülerse idam etmelerini, kurşuna dizmelerini, suikasta uğratmalarını, bombalatmalannı görmezden gelip, İttihatçılarla aynı yolun yolcusu ve bir zamanların Sultan İkinci Abdiilhamid aleyhtan olan, sonra İttihatçılara muhalif düşen ve öldürülemeden yurttan kaçan Mevlanzade Rıfat hakkında: “Maalesef Mevlanzade Rıfat’ı öldüremediler.” diyeceksiniz.
Çanakkale’den annesine mektup yazan bir Anadolu evladının, “Ey anacığım, bize ekmek, su, aş vermediler, hadi bunlara tahammül ediyoruz, bari düşmana atacak bir mermi verselerdi!” sözünün muhatabı, Çanakkale’yi muzaffer kumandan edasıyla gezen Enver Paşa’nın vebaline bir şeyler eklemez mi?
İttiat ve Terakkinin hürriyet kahramanları Resneli Niyazi” çetesi ve meşhur geyiğiyle (ön sırada sağdan altıncı)
Yine, yukarıda bahsettiğimiz İttihat ve Terakki uzmanı(!), “Sultan Abdülhamid Han vefat ettiğinde hiç kimse üziilmemişti.” demektedir. Sadece bir örnek verelim: Ahmed Renk ki, Sultan Abdülhamid Han aleyhtarlığıyla tanınmış bir tarihçidir, tarihe altın harflerle yazılacak bir kabiliyetle ve bizzat görerek yazdığı, “Sultan Abdülhamid Han’ın Na’şı Önünde (İstanbul-10 Şubat 1918)” isimli makalesinde sultanın cenaze merasimini uzun uzun anlattıktan sonra insanların gözyaşı dökerek nasıl feryad u figan ettiklerini şöyle aktarıyor.
“Devlet erkanı, zabitler. Sultan Abdiilhamîd Han’ın cenazesi huzurunda idiler. Nihayet alay tertip edildi. Cenaze Bâb-1 Hiimâyûn’dan çıktı. Sokaklar insandan görülmüyordu. Ayasofya önünden Sultan Mahmud Türbesi’ne kadar caddeye iki sıra asker dizilmişti. Ağaçlar, evler, pencereler, damlar, kadınlarla, ÇOluk-çocukla dolmuştu. Tramvaylar durmuştu. Tabut, acıklı ve müessir dualarla, tekbirler ve tehliller ile ile liyordu. Cenazeyi görenler müteessir oluyorlardı. Evlerin pencereleri kadınlarla dolu idi. Bir hanım, hıçkırıklarını zaptedemiyor, mendili gözlerinde, başını duvara dayamış, ağlı- yordu. Cenazeyi lakaydane seyredenler de vardı. Fakat hassas kalpler, bu hazin merasime, bu muazzam feryatlara, bu dînî ihtişama karşı gözlerinin yaşardığını hissediyordu. Otuz dört sene hilâfet makamında bulunan Osmanlı padişahının son merasimi hürmetle îfâ ediliyordu.”
Yine Sultan Abdülhamid muhalifliği ile tanınan Abdurrahman Şeref bile, “Sultan Abdülhamîd-i Sânî’ye Dair (İstanbul 1918)” isimli risaledeki makalesinde, cenazeye katılanlar hakkında:
Kadrini seııg-i musallada bilip ey Bâkî
Durup el bağlayalar karşına yaran safsaf
beytiııi hatıra getirmeleri hüsn-i hâ- tinreye dâl garâib-i mukadderatdandır, demektedir.
Süleyman Nazlı’, ittihat ve Terak- ki devrinin cinayetlerine şahit olunca kalemine sarıldı ve İttihat ve Terakki’ye isimli şiirinde şunları yazdı:
Halt edip durduk siyâset nâmına,
Türk’ü mahv ettik celâdet nâmına,
Mülkii yıktık aşk-ı millet nâmına,
Milleti soyduk hamiyet nâmına.
Sultan Abdülhamid Han tahttan indirilir indirilmez, ittihat ve Terakki, hâkimiyetini devam ettirmek için memleketin her tarafında terör havası estirmeye başlamıştı.
Zamanında Sultan Abdülhamid Han’a her türlü hakareti yapan ve ardından ittihatçıların zulüm ve işkencelerini de gören Şâir Eşref, ittihatçılar için şu şiiri söyledi:
Feylesofâne bakınca safahat-ı dehre
Aklıma vak’a-i Hâbil ile Kâbil geliyor
ittihad’ın anılınca o mübârek (!) nâmı
Eşrefâ hâtırana bir sürü katil geliyor
İttihat ve Terakki’nin zulümleri- ne karşı da şu şiiri söylemiştir:
Her biri hâlince icrâ-yı mezâlim etmede,
Görse birmemuru insanbirşakîzanneyliyor.
Eyleme beyhude ey bîçâreferyâd iifıgân
Ah-ı mazlumu hiikûmet mûsiki zanneyliyor!
“Hürriyet Kahramanı”nın Hırsızlık Belgesi
Ahmed Niyazi, Resne’de (Makedonya) doğmuş, 1896’da istanbul’da Harbiye Mektebi’ni bitil’mişti. Redif sınıfında olduğu halde Resne’de ambar memurluğunda çalışırken ittihat ve Terakki’ye gizliee üye oldu. Maaşı devletten, isyanı ve çeteciliği ittihat ve Terakki’den aldı. 3 Temmuz 1908’de 200 kadar askerle Resne’de Stildir Abdülhamid’e karşı ayaklanma başlattı. Padişaha tehdit telgrafları çekerek,Meşrutiyet ilan edinceye kadar ayaklanmaya devam edeceğini bildirdi. İttihat ve Terakki’nin Osmanlı Devleti’nin idaresini ele geçirmesinde en büyük karışıklığı ve isyan hareketini Balkanlarda Resneli Niyazi organize etmişti. Bunun için de İttihatçılar tarafından “hürriyet kahramanı” olarak anıldı. Bir garip tecelli olarak, 17 Nisan 1913 tarihinde komitacılar tarafından öldürüldü.
İşte bu Resneli Niyazi, 4 Temmuz 1908 yılında devletin memuru ve kolağası olduğu halde askeri depodan silah ve cephane çaldığı tespit edilmiş ve yakalanması için inerkezden emir verilmiştir. Merkezden gönderilen emirde şu cümleler yer almaktadır: “Resne’den kolağası Niyazi Efendi’niıı bazı şahıslar ile beraber depoyu kırarak birçok silah ve eephane ve sair eşyayı gasp edip savuştuğu Manastır mıntıkası kumandanlığından işte “hürriyet kahramanı” Niyazi ilk kahramanlığına hırsızlık yaparak başlamıştır…