“Tarih” kelimesinin kökeni ve Hicri Takvim’in belirlenmesi
‘Taıilı”in Tarihi ve Hicrî Tarih’in Ortaya Çıkışı
Kâfiyecî lakabıyla meşhûr olan Muhammed bin Süleyman bin Sa’d bin Mes’ûd er-Rûmî (1386-1474) El- Muhtasar fi İlmi’tTarih adlı eserinde “tarih” kelimesinin kökeni ve Hicri Takvim’in belirlenmesini şöyle anlatır: Hz. Ömer’e (r.a.) üzerinde Şaban ayı yazılı bir vesika sunulmuştu. “Hangi Şaban ayı bu? İçinde bulunduğumuz mu, yoksa gelecek mi.’1” diye sordu.
Bundan sonra Hz. Ömer (r.a.) ashabın ileri gelenlerini topladı ve onlara şöyle dedi:
“Mallar çoğaldı. Taksimatı tarih vermeden yaptık. Bunu kayıt altına alacak bir vasıtaya nasıl varabiliriz?”
Bunun üzerine İran’ın fethinde esir edilip Medine’ye getirilen ve Hz. Ömer’in huzurunda Müslüman olan Ahvaz Meliki Hürmüzan şöyle dedi:
“İranlıların ‘mah-rûz’ diye adlandırdıkları bir hesap usulleri var. Onlar bu hesap işini, kendi başlarına gelen Kisralara göre yaparlar.”
Bu teklif üzerine toplantıya katılanlar, “mah-rûz” yerine Arapçada “müerrih” (tarih tespit eden) kelimesini kullandılar. “Müerrih” kelimesinin masdan olarak “tarih” kelimesini kabul ettiler.
Hürmüzan daha sonra “mah-rüz”un nasıl kullanıldığını açıkladı. Hz. Ömer (r.a.) bunun üzerine heyete “insanlara bir tarih tespit edin, onunla işlerini görsünler ve karşılıklı muamelelerinde vakitleri belli olsun.” dedi.
Orada hazır bulunanlardan bazı Yahudi asıllı Müslümanlar, “Bizim İskender’le başlattığımız (İskender ya da Kıbt Takvimi derler) bir hesap usulümüz var.” dediler. Bu takvimdeki sürenin uzun olmasından dolayı kabul etmediler.
Bir grup, İranlıların takvimine göre yazalım şeklinde bir teklifte bulundu. Ancak, İranlıların takviminin muayyen bir başlangıcı olmadığı, her Kisra başa geçtiğinde, takvimi onun başa geçişiyle başlatıp önceki uygulamaları bıraktıkları söylendi. İstişarelerin sonunda (Hz. Ali [k.v] Efendimizin teklifiyle), İslam Devleti’nin tarihinin, Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) Mekke’den Medine’ye hicretinden başlatılması ittifakla kabul edildi.