TARİHÖNCESİ DEVİRLER
TARİHÖNCESİ
TARİHÖNCESİ DEVİRLER, yeryüzünde insanın ortaya çıkmasından, yazının bulunmasına dek uzanan zaman dilimine verilen ad. insanın kültürünün gelişimindeki ilk ve en uzun dönem, paleolitiktir. Paleolitik mağara insanı tarım yapmaksızın, maden kullanmaksızın ve yazıyı bilmeden yaşadı. Arkeologların ilk insanlar üzerine edindikleri bilgilerin kaynağını taştan yapılma aletler ve silahların oluşturması yüzünden, “taş devirleri”nden söz etmek gelenekselleşti. Yunanca ‘taşla ilgili” anlamına gelen “litik” sözcüğü, tarihöncesi devirlere verilen adların sonlarına eklendi. Teknolojideki gelişmeler, taşın işlenmesi ve metallerin işlenmesinin keşfedilmesiyle tanımlandı. Tarihöncesi devirler şöyle sınıflandırılır: 1) Paleolitik (Yontma-taş): 500.000 yıl ya da daha öncesinde başladığı kabul edilen dönem. Heidelberg, neanderthal ve cromangnon insanlarının yaşadığı zaman dilimlerini içerir. 2) Mezoiitik (Ortataş): İ.Ö. 8000 yılında başladığı ve yaklaşık 4000-5000 yıl sürdüğü kabul edilen dönem. 3) Neolitik (Cilalıtaş): Kimi tarihöncesi uzmanları, bu dönemin doğrudan doğruya paleolitiki izlediğini kabul ederler. Dolayısıyla bu dönemin başlangıcı olarak İ.Ö. 8000-3000 yılları kabul edilir. Neolotikin ayırt edici özelliği yontulmuş ve cilalanmış taş aletlerdir. 4) Tunç devri: İnsanın bakırı ve tunçu keşfettiği ve bunlardan aletlerle silahlar yaptığı dönem. Bronz devri diye de bilinir. Bu dönemin başlangıcı olarak Ortadoğu’da İ.Ö. 3000, Avrupa’da ise İ.Ö. 4000 kabul edilir. 5) Demir devri: İnsanların demiri kullanmayı öğrendikleri ve yaklaşık olarak İ.Ö. 1500 yıllarında başlayan dönem. Kimi arkeologlar ve uzmanlar, bir dizi nedenle bu tarz bir ayrıma karşı çıktılar. Bu devirlerin, Avrupa’yı temel alan tarihöncesi uzmanları tarafından belirlendiğini, dolayısıyla böylesi bir sınıflandırmanın dünyanın diğer yerlerine uygulanamayacağını söylediler. Avrupa’da bile, art arda geldiği varsayılan devirlerin değişik yerlerde aynı zaman dilimi içinde yaşandığı ortaya çıktı. Devirlerin başlangıç ve
İNSAN TİPLERİ
0>
<
n o
oâ
LU
-2 -11 III CC
5P
İs
05
“z
1000
2000
5000
8000
20000
40000
100000
2000000
Taş balta Ingiltere
Bronz bıçak Batı Avrupa
Stonehenge
Ingiltere
Seramik kap Orta Avrupa
Sileks bıçak Çatalhöyük
Zıpkın Batı Avrupa
Yontulmuş çakmaktaşından kesici alet Batı Fransa
Cro-magnon insanı
Neanderthal insanı
Kazıyıcı taş alet (çakmaktaşıj Fransa
Pre-neanderthal
Steinheim insanı
Taş el baltası Kuzeybatı Avrupa
Taş el baltası
Heidelberg insanı
2043
TARİHÖNCESİ
#. ■ *.
‘V-
f ’V : %, İr. .
¿•‘ uî . * ‘■ – .”
.■ ‘/’ ‘r~
Clilalı Taş Devri’nden kalma bir duvar resmi (Çatalhöyük)
bitiş tarihlerinin kesin bir biçimde belirlenemeyeceği öne sürüldü. Tarihöncesi devirlerin bu biçimde sınıflandırılmasına karşı geliştirilen bir başka görüş de, bu sınıflamanın yalnızca kullanılan aletleri ve silahları temel aldığı, oysa insan kültürünün daha birçok alanda geliştiğiydi. Bu görüş, insanların nasıl beslendiğinin ve nasıl bir toplum yapısına sahip olduklarının daha önemli olduğunu vurguladı. Bu görüşe göre, insanlığın tarihöncesi gelişimi şu üç aşamada incelenmeliydi: 1) toplayıcılık aşaması, 2) tarımın geliştiği ve yerleşik toplum yapısının görüldüğü aşama, 3) kentlerin geliştiği ve modern uygarlığın başladığı aşama. Toplayıcılık aşamasının başlangıç tarihiyle, ilk insanın dünya üzerinde görüldüğü tarih aşağı yukarı aynıdır. Bundan yaklaşık 750.000 yıl önce, insana benzeyen varlıkların alet yapabildiklerine dair veriler vardır. Değişik biçimler verilmiş, ancak standartlaşmamış taş aletlerin kullanıldığı dönem hakkında, bir dizi bilgi boşlukları sözkonusudur. Bu konudaki en iyi veriler, Doğu ve Güneydoğu Afrika’dan edinildi. Bu bölgelerde, taştan yapılma birçok alet bulundu. Yine de, bu aletleri yapan insanların nasıl yaşadıkları hakkında fazla bir bilgimiz yoktur. Kesin olan tek şey, bu insanların toplayıcılık yaptıkları ve düzenli yerleşim yerlerine sahip olmadıklarıdır. 500.000 yıl önce, dünyanın güney bölgele-
rinde az çok bir standartlaşma gösteren taştan aletler üretilmeye başlandı. Kuzeye doğru gidildikçe, insanların yerleşmesini ya da yaşamasını olanaksız kılan büyük buzullara rastlanıyordu. Bu zaman dilimine ait en iyi veriler yine Afrika’da bulundu. Kenya ve Tanzanya’da, basit yerleşim bölgeleri ve vahşi hayvanların parçalandığı yerler ortaya çıkarıldı. 40.000 yıl öncesine gelindiğinde, dikkate alınması gereken iki olay oldu. Anatomik olarak modern sayılan insan (cro-magnon) ortaya çıktı ve daha yeni, daha kullanışlı ve daha ekonomik bir alet yapım yöntemi geliştirildi. Bu iki olayın bir-biriyle ilişkisi olup olmadığı ya da hangisinin daha önce gerçekleştiği kesin olarak bilinmemektedir. Bu zaman dilimi içinde, daha çok çakmaktaşından yapılmış bir dizi yeni taftan alet ortaya çıktı. Artık, yeni aletlerin yapımında kullanılmak üzere, kemikten ve tahtadan yapılan aletler vardı. İlk süslemecilik örnekleri de bu zaman diliminde ortaya çıktı, insanların ölülerine özel bir muamele yapmaya başladıklarına dair veriler bulundu. Son büyük bu-zullanmanın son aşamalarının yaşandığı bu zaman diliminde, kuzey enlemleri civarındaki kalıntılarda, büyük pleistosen hayvanlarının kemiklerinin fosillerine rastlandı. Bıı hayvanların örgütlü avcı toplulukları tarafından avlandığını gösteren izler bulundu. Aynı şekilde, eskiden ras-
gele gerçekleştirilen yiyecek toplayıcılığının da daha örgütlü piçimde yapıldığının kanıtları ortaya çıkarıldı. 25.000-10.000 yıl kadar önce yaşamış olan toplayıcı toplulukların, yaşama tarzlarını daha özel koşullara sahip olan bölgelere uyarlamaya başladıkları söylenebilir. Bu eğilim, neolitik aşamanın yeni besin üretme tarzı gelişene dek sürdü. Toplayıcılık dönemi hakkında diğer bazı genellemeler de yapılabilir. Bering Boğazı yoluyla Yenidünya’ya ilk göç dalgasının bu dönemde gerçekleştiği sanılmaktadır. Şimdiki Avustralya’ya ve Okyanusya’ya yerleşmenin de bu dönemde başladığı söylenebilir. Avrupa, Güneybatı Asya ve Kuzeybatı Afrika dışındaki bölgeler hakkında bu döneme ilişkin çok daha az bilgi vardır. Arkeolojik çalışmalarda, özellikle de II. Dünya Savaşı sonrasında gerçekleştirilen ilerlemeler, 12.000-8.000 yıl önce ortaya çıktığı varsayılan iklim ve çevre değişikliklerinin, buzulların ortadan kalkması sonucu önemli değişikliklere uğrayan Avrupa’nın kuzey enlemleri ve Kuzey Amerika dışında sanıldığından daha az etkili olduğunu kanıtladı. Toplayıcılık aşamasının bu son döneminde insanlar büyük bir olasılıkla, belirli bazı yerlere yerleşmeye başladılar. Mevsim değişikliklerine bağlı olarak insanların da yer değiştirdiğine ilişkin veriler bulundu. İnsan, ilk kez deniz ürünlerini de toplamaya başladı. “Neolitik devrim” ya da “besin üretme devrimi” sırasında insanlar, hayvanları evcilleştirmeyi ve bitki yetiştirmeyi öğrendiler. Tarım yapan köy toplumla-rı çevresinde, eskiye oranla çok daha yerleşik bir yaşam tarzı gelişti. Mezolitik, yaklaşık ölarak 12.000 yıl önce başladı. Avcılık ve toplayıcılığın geliştiği paleolitikin devamı sayılabilecek olan bu dönem, değişen iklime, bitki örtüsüne ve yeni hayvanlara uyum sağlama dönemiydi, insanlar bu dönemde, daha önceden buzla kaplı alanlara yerleştiler. Yakındoğu’nun belli kısımlarında, İ.Ö. 9000 yıllarında, kimi mezolitik kültürler tahıl yetiştirmeye başlamışlardı. Mezolitikin süresi, bölgelere ve kültürlere göre değişkenlik göste-
rir. Avru şim böl ki Star ‘ sanlar, yardımı’ avlıyorlc dan yaf Değişik çakmak lerdl. Bı mikten mikten ometrik gürleriyl şam tar yerleşik Neolitik bir yaşa (eşik bir masıyla çiş, tarı kün old hayvan lerin yap zeme, t< de kulla tuluyorc öğrendi nak-çör leyen m 7000 yıl ve Meze uygarlık başladık na erdiç lesi kes Neolitik, çok bir nen ilk ı den biri Jeriko i İ.Ö. 700i maktadı da çam sarmala mış evle taş bir c bilecek sahip ol’ rın kültü sında biı tadır. B merkezi yük’tür. kentin k dan 9.0C ğu sanıl;
2044
TARIHONCE
rir. Avrupa’daki tipik mezolitik yerleşim bölgelerinden biri, İngiltere’deki Star Carr’dı. Burada yaşayan insanlar, evcilleştirilmiş köpeklerin yardımıyla çeşitli yabani hayvanları avlıyorlardı. Dallardan ve kabuklardan yapılmış evlerde oturuyorlardı. Değişik geometrik biçimler verilmiş çakmaktaşları, kulanılan temel aletlerdi. Bu aletlerin tahtadan ya da kemikten yapılmış sapları vardı. Kemikten yapılmış aletlerin çoğu geometrik şekillerle ya da hayvan figürleriyle süslenmişti. Mezolitik yaşam tarzı* yerini, daha gelişmiş ve yerleşik tarım kültürlerine bıraktı. Neolitik devir, daha önce göçebe bir yaşam süren insanoğlunun yerleşik bir yaşantıya geçmeye başlamasıyla belirlenir. Yerleşikliğe geçiş, tarımın keşfedilmesiyle mümkün oldu. İnsanlar tahıl ekmeyi ve hayvan yetiştirmeyi öğrendiler. Aletlerin yapımında kullanılan temel malzeme, taştı. Ancak taş artık ham halde kullanılmıyor, cilalanıyor ve yontuluyordu. İnsanların bu dönemde öğrendikleri bir başka şey de ça-nak-çömlek yapımıydı. Mezolitiki izleyen neolitikin yaklaşık olarak İ.Ö. 7000 yılında Ortadoğu’da başladığı ve Mezopotamya’daki ve Mısır’daki uygarlıkların madenleri işlemeye başladıkları İ.Ö. 3500 yıllarında sona erdiği kabul edilir. Yine de, böy-lesi kesin tarihler yanıltıcı olabilir. Neolitik, kesin bir zaman diliminden çok bir kültür düzeyini anlatır. Bilinen ilk neolitik yerleşim bölgelerinden biri Ürdün Irmağı vadisindeki Jeriko adlı eski kenttir. Bu kente, İ.Ö. 7000 yıllarında yerleşildiği sanılmaktadır. Bulunan kalıntılar arasında çamurdan ve hayvan derileriyle sarmalanmış ağaç dallarından yapılmış evler ve kentin çevresini saran taş bir duvar vardı. Gelişmiş sayılabilecek bir toplumsal örgütlenmeye sahip oldukları açık olan bu insanların kültürü, mezolitik ve neolitik arasında bir zaman dilimine oturtulmaktadır. Bir başka önemli yerleşim merkezi de Anadolu’daki Çatalhö-yük’tür. Burada büyük bir neolitik kentin kalıntıları bulundu. En azından 9.000 yıllık bir tarihe sahip olduğu sanılan bölgede, yaklaşık olarak
İ.Ö. 6200 yılına ait, alçı duvarlar üzerine yapılmış, bilinen ilk resim örnekleri ve oymalar bulundu; Bu resimlerin en ünlüsü, bir yanardağ püskürmesini anlatan duvar resmidir. Ortadoğu’da, özellikle de Mezopotamya yöresinde birçok neolitik yerleşim bölgesi vardır. İ.Ö. 6000 yıllarında, neolitik yaşam tarzı Ege Denizi’nin kıyılarından İran’ın batı ucuna kadar olan bir alanda yayılmıştır. Bu yaşam tarzı, Avrupa’ya İ.Ö. 5000 yıllarında ulaştı, daha sonra da Asya ve Afrika’da yayıldı. Hindistan’da ve Çin’de, tanma dayalı uygarlıkların varlığını gösteren kalıntılara rastlandı. Neolitiki izleyen tarihöncesi devir, tunç devriydi. Bu devirde, bakırdan ve tunçtan yapılma aletler ve silahlar yaygın olarak kullanılmaya başlandı. Tunç devrini tarihsel olarak belirlemek, bir dizi güçlüğü beraberinde getirir. Söz konusu madenlerin kullanılması, dünyanın değişik yerlerinde değişik zamanlarda gerçekleşti. Bakırın tasfiye işlemi, Ortadoğu’da İ.Ö. 4000 yılından daha önce biliniyordu; bunun yanı sıra, Mezopotamya’da tunç aletlerin yapımı İ.Ö 3500-3000 yıllarında gerçekleşti. Tunç, İ.Ö. 3. binyılda Anadolu, Ege yöresi ve Hindistan’da biliniyordu. Avrupa’da tuncun kullanılmaya başlanmasıysa İ.Ö. 2000 yılı civarında oldu. İ.Ö. 1500-İ.Ö. 600 arasında değişen tarihlere dek tunç, temel bir maden olarak kullanıldı. Neolitik sırasında gelişen yeni yaşam tarzı temelinde, kentler ve giderek kent devletleri doğdu. Bu kentleşme devriminin öyküsü İ.Ö. 4500 yılları civarında Mezopotamya’da başladı; Akdeniz bu Doğu yöresinin Mikenli Yunanlılar ile yaptığı ticaretin sonuçlarının tüm Avrupa’da yayıldığı ve İngiltere’yi bile etkilemeye başladığı İ.Ö. 1200 yıllarına dek sürdü. İ.Ö. 4500 yıllarında, Fırat ve Dicle’nin verimli ovalarından daha aşağılara doğru inen insan toplulukları, Mezopotamya’ya yerleştiler. Arkeolojik veriler, bu bölgelerde kurulmuş kentlerin varlığını ortaya koymaktadır. Ticaret ve pazar yerlerinin ortaya çıktığı, çiftçilik, zanaatkârlık ve rahiplik gibi meslek kollarının ayrışmaya başladığı bu uygarlık, kısa sürede Irak’ın kuzeyi-
ne, Anadolu ve İran platolarına, B lucistan’a, İndus Vadisi’ne, Akder kıyısına ve Filistin’e yayıldı. Bu taril ten başlayarak yaklaşık 2000 yıl b< yunca Güney Mezopotamya, uyga lığın merkezi oldu. Mısır ve Ege u; garlıkları, Mezopotamya uygarlığın bağlı olarak geliştiler. Daha sonr yazının yolunu açacak olan ilk re simli anlatım biçimleri de Mezopc tamya’da ortaya çıktı. Sanat v özellikle de mimari alanlarında bü yük gelişmeler kaydedildi. Bütüı bu gelişmeler, ilk Sümer hanedanı nın yolunu açtı. Daha doğuda geli şen uygarlıklar hakkında fazla bilg almamasına karşın, İndus Vadisi’n-ele ve Basra Körfezi’ndeki Bahreyr Adası’nda kısa ömürlü uygarlıklarır geliştiği bilinmektedir. Akdeniz’in doğu ucunda gelişen yeni uygarlıkların ürünleri giderek Avrupa’ya da aktarıldı. İ.Ö. 1400 yılında, Akdeniz’in bütün doğu ucunun bütünleşmiş bir kültür oluşturduğu ortaya çıkarılmış, bu kültür, tarihçi J. Henry Breasted tarafından “ilk büyük enternasyonalizm” olarak adlandırılmıştır. Aynı tarihlerde, Miken’de ilk oku-ma-yazma belirtileri ortaya çıkmaya başladı. Avrupa’nın kimi kısımlarında nüfus yoğunlaşması gözlendi. Yaklaşık olarak İ.Ö. 1100 yılında başlayan tarihöncesi devir, demir devri olarak adlandırılır. Bu dönemde, silahların ve aletlerin yapımında, tuncun yerini demir almaya başladı. Çoğu kültürlerle, bu dönem taş devrinden ve tunç devrinden sonra yaşandı. Yine de, taş devrinden hemen sonra demir çağına geçilen uygarlıklar da vardır. Demir, İ.Ö. 4. binyıldan beri Mısır’da biliniyordu. İnsanlar demiri tasfiye etmeyi ve demirin ısıtma, dövme ve soğutma yoluyla sertleştirilebileceğini öğrenene dek demir önemli bir maden değildi. Bu işlem, İ.Ö. 1400 yıllarında Hititler tarafından keşfedildi ve Anadolu’dan Kıbrıs, Yunanistan ve Avrupa’ya yayıldı. Demirden yapılan aletlerin ve silahların kullanıldığı bu uygarlık, İ.Ö. 7. ve 6. yüzyıllarda tüm Avrupa’da yaşanıyordu. Demirin kullanılması, insanlığı büyük ölçüde etkiledi. Yeni aletlerin keşfiyle, yeni zanaat kolları, tarım aletleri ve askeri araçlar gelişti.
TARİHSEL
TARİHSEL MADDECİLİK, Marksist felsefede, iktisadi olguların toplumsal ve siyasal üstyapıyı belirlemesiyle ilgili bakış açısı. Tarihsel maddecilik, maddenin tek gerçeklik olduğunu ve şeylerin diyalektik olarak geliştiğini ya da dönüştüğünü bildiren diyalektik maddeciliğin bir yorumudur. Demek ki tarihsel maddecilik, toplumun nesnel yasalarla geliştiğini bildirmekte, bu gelişimin ‘koşullarını araştırmaktadır. Tarihsel maddecilik Marx ile Engels’in 1848’de yayımladıkları Komünist Parti Manifestosunda ilk anlatımını buldu, daha sonra Marx’in “Kapital” adlı yapıtında ayrıntılı bir biçimde açıklığa kavuştu. Bu görüşlere göre insanlık tarihi sınıf savaşımları tarihi olmuştur. Tarihte önce köleler efendilerle, sonra serfler senyörlerle savaşmışlardır, bugün de proleterler burjuvalarla savaşmaktadır. Demek ki İnsanlık tarihi, sömürülenlerin sömürenlerden kurtulmak için ortaya koyduğu direnişin tarihidir. İnsanlık tarihi boyunca çeşitli biçimlerde gelişen ve çeşitli biçimlerde engellenmeye çalışılan bu sömürü çağımızda proletaryanın tarihsel görevini yapmasıyla son bulacaktır. Sermayecilerin sömürü düzenini yıkacak olan ve Marx’in deyişiyle “tarihin tanıdığı devrimci sınıfların en devrimcisi” proletarya, üretim araçlarında özel mülkiyeti kaldırıp sonunda sınıfsız toplumu gerçekleştirecektir. Buna göre tarihsel maddecilik, çağdaş topluma ve gelecek toplumlara açılan bir düşünce biçimidir, bir öğreti olmaktan çok bir bakıştır, bir sistem olmaktan çok bir görüştür ve elbette İnsanlık tarihiyle ilgili olarak yapılmış ve yapılabilecek son açıklama değildir. Çünkü Marksist felsefe her şeyden önce son açıklamaları öngören katı sistemci tutumu kesinlikle yadsır, ona göre uçsuz bucaksız bir geleceğe açılan insanlık tarihini, tüm yarınları koşullarcasına şimdiden belirlemek olasılığı yoktur.
TARİKAT, Tanrı’ya ulaşmak isteğiyle tutulan yol. Arapça yol anlamındaki “tarik” sözcüğünden türetilmiştir. 9. yüzyıldan sonra tasavvuf yoluna girenlerin oluşturduğu belirli er-
kân ve adaba bağlı toplumsal kurumlar bu adla anılmıştır. Mutasavvıflara göre şeriat’tan hakikat’a götüren yoldur. Her tarikatta müride bu manevi yolculukta önderlik eden şeyhe mürşit denir. Yola giren kişiyse salik’tir. Hemen her tarikatta aşağıdan yukarıya şu dereceler vardır: Mürit, salik, şeyh, mürşit, halife, pir. Anadolu’da tarikatların gelişmesi Moğolların önünden kaçan şeyhlerin, dervişlerin Anadolu’ya sığınmalarıyla başlamıştır. O dönemde Abdallar, Kalenderiler, Haydariler vb. yalnız tasavvufu yaymakla kalmamışlar, tarikatların oluşması için gerekli ortamı da hazırlamışlardır. Baba İshak Ayaklanması’nı (1240) izleyen dönemde, karışıklıklar içindeki beyliklere bölünmüş Anadolu bir anlamda eski-yeni tarikatlara beşik olmuştur. Bunlardan en yaygınları Bektaşilik, Mevlevilik, Kadirilik ve Halvetilik’tir.
TARLAFARESİ, kemirgenlerin sıçangiller familyasından, çok zararlı bir memeli, kır faresi (Microtus ar-valis). Boyu 10, kuyruğu 3 cm.dir. Kulakları tüylerinin arasında gizli, sırt tarafı kırmızımsı esmer, karın tarafı gridir. Toprakta açtığı deliklerde yaşar. Yeşil bitkiler, kök ve tanelerle beslenir. Çok hızlı çoğalır (bir dişiden yılda 200-500 fare ürer). Çeşitli yırtıcılar tarafından, yoğun olarak avlandığı halde, hızlı ürediklerinden, birçok bölgede sayıları çok fazladır. Bu nedenle zaman zaman tarım alanlarında büyük zararlara yol açabilirler.
TARLAKUŞU, ötücü kuşların tarla-kuşugiller familyasından, Eskidün-ya’nın bozkırlarında ve tarım alanlarında yaşayan kuş, toygar (Alauda arvensis). Boyu 20 cm. kadardır. Sırtı kahverengi, karnı beyazımsı tüylü, kanatları uzun, kuyruğu kısa •ve dört köşelidir. Yuvasını toprağa yapar. Tohum ve böceklerle beslenir. Tarım için yararlıdır. Tarlakuşu-nun birçok yakın türü vardır. Dış görünüşleriyle oldukça birbirine benzeyen bu türlerin hepsi Eskİdünya’da, bozkırlarda yaşarlar. Başlıcaları, tepeli tarlakuşu (Galerida cristata). küçük tarlakuşu (Calandrella rufes-
cens), kara tarlakuşu (Melano-corypha yeltoniensis) vb.dir.
TARSUS, İçel iline bağlı ilçe ve bu ilçenin merkezi olan kent. Mersin-Adana şosesi üzerinde ve Gülek Boğazı üzerinden İç Anadolu’dan gelen yolun bu şoseye bağlandığı yerdedir. Mersin’e 27, Adana’ya 38 km. uzaklıktadır. 1980’de 120.000’i aşan nüfusuyla ilin en büyük ve Türkiye’nin birkaç önemli ilçe merkezinden biridir. Akdeniz Bölgesi’nin başlıca ticaret ve endüstri merkezlerinden biri olan Tarsus’ta birçok endüstri kurumu bulunmaktadır. Bunların başlıcaları, dokuma fabrikaları, beyaz çimento fabrikası, çırçır atölyesi ve yağhanelerdir. Tarihsel bir kent olan Tarsus, çevresindeki tarihsel kalıntılar, Tarsus Suyu üzerindeki çavlanı, Karapürçek okaliptüs ormanıyla hareketli bir turizm merkezidir. Yüzölçümü 2.699 km.2, ilçe nüfusu 290.633, merkez nüfusu 187.508 (1990).
TARSUS ÇAYI, İçel ilinde ırmak. Toroslar’dan çıkar, Tarsus’tan geçer ve Seyhan ağzı yakınında Akdeniz’e dökülür. Küçük, fakat suları bol bir ırmak olan Tarsus Çayı, kentin birkaç km. kuzeyindeki çavlanıy-la tanınır. Uzunluğu 142 km.
TARTARİK ASİT, üç stereoizomeri bulunan karboksilli asit (di hidroksi bütanedioik asit (HOOC.CHOH.C-HOH.COOH). Üzüm ve karadutta hem serbest halde hem de potasyum bitartarat (KHC4H408) biçiminde bulunur. Yiyeceklerde ve alkolsüz içkilerde, ayrıca metal temizleyicisi olarak ve boya yapımı ve fotoğrafçılıkta kullanılır. Şarabın mayalanması sırasında oluşan tortudan (şa-raptaşı) elde edilir. Bu tortu içinde potasyum bitartarat .(argol, krem tartar) biçiminde bulunur. Kabartma tozu olarak ve elektrikli kaplama işlerinde kullanılır. Potasyum bi-tartarattan elde edilen potasyum sodyum tartarat peynir sanayiinde, ayna ve müshil yapımında kullanılır. Antimon potasyum tartarat da kusturucu, böcek öldürücü ve boyacılıkta mordan olarak kullanılır.
TARİHÖNCESİ DEVİRLER
02
Ara