TARİKAT, Yol, iz, meslek ve mezhep gibi mânâlara
gelen dinî bir tabir. Dinimizde, kalb ile yapılacak emirlerin
ve yasakların öğretilme yolu, bildirme şekli. Tarikat,
ahlâk ilminin öğretildiği tasavvuf demektir.
Tasavvuf (Ahlak) bilgileri, imânı olgunluğa kavşuturur.
Tasavvuf, Muhammed aleyhişselâmın yolunda, izinde
yürümek demektir. Bu da, bir müslümanın her
sözünde, her işinde ve her şeyde İslâmiyetin emir ve
yasaklarına yapışmasıdır (Bkz. Tasavvuf). Tarikat,
İslâm âlimi olan bir mürşid tarafından, dileyen müslü-
manlara tasavvuf bilgilerinin öğretilmesi yoludur. Mür
şid, yol gösteren, rehberlik eden âlim demektir (Bkz.
Mürşid).
Tarikatların çeşitli isimler alması, başka başka
olmalarından değildir. Aynı mürşidin talebeleri, birbirlerini
tanımak ve mürşidleri ile tanınmak öğünmek için
bulundukları yola, mürşidlerinin ismini vermişlerdir.
Tarikatlar, başlıca iki kısma ayrılırlar:
1- Sessiz zikir (Zikr-i Hafî) yapan tarikatlar: Bunlar
Hazreti Ebû Bekir’den gelmiş olup, mürşidlerinin adına
göre (Tayfuriyye), (Yeseviyye), (Medâriyye), hakiki
olan (Bektâşiyye), (Nakşibendiyye), (Ahrâriyye),
(Ahmediyye-i Müceddidiyye) ve (Hâlidiyye) gibi isimler
almışlardır.
2- Yüksek sesle zikir (Zikr-i cehrî) yapan tarikatlar:
Bunlar da, Hazreti Ali’den oniki imam vasıtasıyla gelmiştir.
Oniki imamın sekizincisi olan İmam-ı Ali Rıza’
dan Mar’ûf-ı Keılıi almış ve Cüneyd-i Bağdâdi’nin
çeşitli talebelerinin yolunda bulunan meşhur mürşidlerin adı verilerek, kollara ayrılmışlardır. Böylece Ebû
Bekr-i Şiblî yolundan (Kadiri) ve (Şazilî), (Sa’dî) ve
(Rıfaî), Ebû Ali Rodbari yolundan Ahmed Gazalî ve
Ziyâ-üd-din Ebu Necib-i Sühreverdi vasıtalan ile (Kübrevî)
meydana gelmiştir. İmam-ı Ali’den Hasan-ı Basri
vasıtası ile (Edhemî) ve bundan (Çeştî), (Bedeviyye)’de
Rıfâiyyeden hasıl olmuştur.
Tarikat; zikir ile Allahü teâlâya kavuşmak yoludur.
Zikir, Allahü teâlâyı hatırlamak demektir. Her sözünde
ve her işinde O’nun emirlerine ve yasaklarına sarılmaktır.
Yaklaşık olarak, son yüz seneden beri tarikat
diyerek birçok şeyler uyduruldu. Hakiki İslâm âlimlerinin,
Eshab-ı kiramın Peygamberimizden alıp, bildirdikleri
doğru yol unutuldu. Dinde cahil olanlar, hatta
Islâmiyetin emirlerine açıkça uymayanlar, şeyh ve tarikatçı
ünvanı alarak zikir ve ibadet adı altında, dinimizin
yasak ettiği birçok günahları işlediler. Bugün sahte,
yalancı mürşidlere, müslümanları sömüren tarikatçı
lara, dinî siyasete alet edenlere çok rastlanmaktadır.
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: (Bir kim senin
havada uçtuğunu ve deniz üzerinde yürüdü
ğünü, yahut ağzına ateş koyup yuttuğunu
görseniz, fakat Islâm iyete uymayan bir iş
yapsa, keram et sahibiyim derse de, onu büyücü,
yalancı, sapık ve insanları doğru yoldan saptırıcı biliniz.
TARİKAT
19
Ağu