sayılan, Tevrat’a göre de Hz. İbrahim’in doğum yeri olan Ur kenti, Hz. İbrahim’in doğduğu sırada, yani M.ö. 2000 yıllarında 100 bin nüfuslu bir sahil kenti imiş (2). Bugün ise, yani 4000 yıl sonra Ur kentinin harabeleri, Basra körfezinden 200 kilometre içeride bulunmaktadır!
Kuşkusuz yurdumuzdan sürüklenmiş ve sürüklenmekte olan toprakların günahının hepsi bize yüklenemez. Zira çok eski çağlardan, yani Prohatti ve Hitit’lerden beri Anadolu, Mezopotamya ve Mısır’a kereste veren bir bölge olmuştur (3). Hatta, bugün artık bu ormanlardan kalmışımdır bilmiyorum, güneydeki Amanos dağlarına eski çağlarda “Sedir Ormanı” denirmiş (4), yani Amanos dağları sedir ağaçlarıyla kaplı imiş.
Biand’a göre (5) doğu illerinin ormanlarındaki asıl tahribat, M.ö. 7. yüzyılda başlamıştır. Bununla birlikte Roma imparatoru Julian M.S. 363 yılında Pers Kralı II. Şapur ile savaşa tutuşmak üzere ordusu ile doğuya doğru ilerleyip Habur suyunu geçip Persler’in sınırlarına girerken oralarda yaban eşek sürülerinin ve arstanların bulunduğuna dair işaretler görmüşlerdir ki, bu da oraların ormanlarla kaplı olduğunu gösterir (6).
Bugün dahi doğu illerimizin çoğunun kereste ve yakacağı yine bu illerimizdeki ormanlardan sağlanmakta, fırınlar, hamamlar, kireç ve kömür ocakları, sobalar ve evlerin ocakları buraların meşe ormanlarını durmadan yutmaktadırlar. Buralardaki geniş meşe ormanları balta yemekten artık birer çalılık durumuna gelmiş ve ormanlıktan çıkmışlardır!
Çok eski çağlarda Anadolu genel olarak yüzeyinin % 75’inden fazlası ormanlarla kaplı imiş. Bugün ise bu oran % 10-12 tahmin edilmektedir. Dahası var: Biz tuz gölleri çevresinin çok eskiden beri ağaçsız ve çıplak olduğunu sanardık. Oysa böyle değilmiş! Tuz gölü çevre