wiki

THEODOSIUS SURLA RI’NIN YEDİKULE ’DEN SİLİVRİ KAPI’YA DOĞRU GÖRÜNÜŞÜ

THEODOSIUS SURLA RI’NIN YEDİKULE ’DEN SİLİVRİ KAPI’YA DOĞRU GÖRÜNÜŞÜ

ekran-alintisi

Burca yerleştirilmiş, zemini yeşile boyanmış mermer bir kitabede bu gürzün İdris isminde bir askere ait olduğu yazılıdır. Kitabesi şöyledir: “Eski Saray baltacılarından Rizeli Pehlivan İdris’in gürzüne nazar edip fa- tiha-i şerife okuyan iman ile gide (H. 1090). Bu muhitin kahramanlık destanlarına konu olduğunu söylemeye gerek yoktur. Yer yer rastlanılan eser kalıntıları bu destanların güzel bir örneğidir. Silivrikapı’nın dış tarafının sağ ve solunda iki mezar görüyoruz. Sağda türbe içinde gazilerden Elekli Baba diye bilinen Muslihiddin1^ isminde bir kişi yatmaktadır. Bu türbenin karşı tarafında, yani kapının solunda ve set üzerinde yatanın Seyyid Muhammed Bağdadî isminde Hak sarhoşu bir âşık olduğu çok eski mezar kitabesinden anlaşılmaktadır. Baş taraftaki serpuşu da tuhaftır ve oldukça eskidir. Kitabesi şöyledir: “Sultan Dördüncü Murad zamanında Bağdat fethedildiği anda Silivrikapı üstünde otururken kendisini aşağıya bırakıp Bağdat fethedildi diye haber veren ve kerameti gösteren Merhum Seyyid Muhammed Bağdadî, ruhuna fatiha (H. 1035).”195 Demek ki üç yüz yıllık tarihî bir olayın hatırasıyla karşı karşıya bulunmaktayız.196 Üçüncü Askerî Kapı (P. Militaire Trite 3): Belgratkapı’nın kuzey ekran-alintisitarafındaki Silivrikapı’dan sonra (bölgeler bahsinde, dipnotta anlatıldığı üzere) bir askerî kapıya rastlarız. Bu kapı merak edenler için incelenmeye değer. Surların bu kısmı depremde çok fazla hasar gördüğünden kapı da yıkılmıştır. Yalnız enkaz arasında, kalın yontma taşlarla örülmüş olan, yan sögelerinin (Kale kapılarının tutturulduğu mil levha H.N.) aşağı kısmı kalmıştır. Bu kapının şehir tarafındaki yüzünde kısmen harap bir merdiven vardır ki önceleri, bu merdiven vasıtasıyla surun üzerine çıkılırdı. İkinci askerî kapı olan Belgratkapı’nın köşesinden itibaren bu üçüncü askerî kapıya kadar surlar düz bir hat üzerinde devam ederken, burada içeri kıvrılarak BizanslIların (sigma) harfinin şeklini alırdı.197 Surların ve hendeğin bu kısmında özel bir biçim alarak önünde geniş bir meydan bırakılması dikkat çekicidir. Herhalde bu inşa tarzına yol açan sebepler için boşuna kafa yorulmuştur. Doktor Dethier bu konuda, “Arazinin böyle sun’î bir bükülmeye ihtiyacı olmadığını, tarihte de buna dair bir kayda rastlanmadığını, bunun, ancak orada mancınık gibi bazı olağanüstü savaş araçlarını bulundurmak için yapılmış olabileceğini tahmin ettiğini”198 söylüyor. Bununla beraber surların şeklini ve yapılış sebebini bugün tamamıyla mahvolmuş üçüncü askerî kapının Balıklı Sarayı ile Kilisesi’nin tam karşısında bulunmasında aramalıdır. Diğer kapılar, ahalinin gelip geçtiği sivil kapıların aralarında bulunduğu hâlde bu askerî kapı, ahalinin geçişine mahsus Silivrikapı’ya neredeyse bitişik gibidir. Büyük kapının impartorların geniş bir alayla Balıklı Kilisesi’ne gittikleri zaman geçtikleri özel ve resmî bir kapı olması muhtemeldir. Ahalinin geçtiği kapıya bu derece yakın olması da bundan dolayı olsa gerektir. Sigma dahilinde, büyük burcun iç cephesinde büyük kemerli bir kapı muntazam bir şekilde hâlâ durmaktadır. Bu kapı çifte kemerli tuğladan yapılmış olup harap olmaya yüz tutmuş olan askerî kapıya çok yakındır. Yedikule’nin deniz tarafında bulunan birinci burçtan Silivrikapı’nın yanındaki askerî kapıya kadar olan küçük kuleleri loannes Paleologos 1433-1444 yılları arasında yaptırmıştır. Sur ile küçük kule ve burçları ise Lâtinlerin istilâsı esnasında Kostantin yaptırmıştır. Bu kuleler hendeğin üst tarafındaki mazgallı alçak surun yani Gyrus Kostantin Surunun ekran-alintisiburçlarıdır. Henedeğe hâkim olan Gyrus Kostantin Suruyla Anth. Burcu ve Suru arasında bir saha (fausse-braie) vardır. Gyrus Kostantin Surunun üzerinde seksen sekiz kule mevcuttur. Bu surla hendeğin iç duvarı arasına Protichisma denmektedir. Bu civardaki surlar çok haraptır. Fatih’in dehşetli toplarıyla surlarda açtığı gediklerden biri de buradadır. Eski tarihî hatıralar bizde çok mukaddestir. Her avuç toprağında ecdadımızın kahramanlık destanları bulunan bu yerleri ziyaret ederken, aklımızda hep bu destanları anmak endişesi olmalıdır. Bu yerleri, bu medeniyet eserlerinin kalıntılarını hep bu bakış açısıyla incelemeliyiz! Şunu da bir an hatırdan çıkarmamalıyız ki, bu topraklarda her şey bizim tarihimizdir. Her taş parçası bizim yiğitlik devirlerimizin maddî birer abidesi ve sonsuza değin duracak olan birer heykelidir. Tarihin, medeniyetin, sanatın, milleti; başka başka memleketi yoktur. Bu güzide hatıraları anarak surları dolaşırken, Sigma’dan Mevlevihane Kapısı’na gelirken yolun sol tarafındaki kabristanın ortasında küçük bir türbe daha dikkatimi çektiğinden onu yakından incelemek istedim. Türbenin etrafı mermer sütunlu, araları parmaklıklı, üstü kafesli ve demir kubbelidir. Surlara bakan üst tarafında mermer bir levha üzerinde, “Türbe-i Hazret-i Bâlî-i şehid / Eser-i hayr-ı Mehmed Ali Paşa-yı vâhid (1281)” ibaresi yazılıdır. Tarihten anlaşıldığına göre türbeyi inşa ettiren Adile Sultan’ın eşi Mehmed Ali Pa- şa’dır. Yakınındaki Şeyh Abdülaziz Halvetî’nin türbesini yaptıran da budur. Türbenin yaptırılması, zamanın Yenikapı Mevlevîhanesi şeyhi ve mesnevîhânı Osman Selahad- din Dede Efendi’nin isteği üzerine olmuştur. Mehmed Ali Paşa’nın bu civarda bulunan mevlevîhanede bazı hayırlı eserleri de vardır. Bu zatın yalnız bir baş taşı bulunmaktadır. Bu da Bursa’da, Konya’da, Amasya’daki eski taşlar gibi zemine bağlı olan kısmı dikdörtgen ve onun üstündeki parçası da kesik koniden ibaret olup, üstünde ve serpuşuna dayanacak yerde bir sütun parçasıdır. Serpuş genellikle eski serpuşlar gibi dilimli bir sikke* olup, sarığı da ‘örf’ denilen sarık çeşidinin farklı bir şeklidir. Baş taşının göğsüne gelen yüzünde, “el-ma’sûmü’l-mağfûr”; baş taşının sağ yüzünde, “kad intekale’s-saîd”; baş taşının arka tarafında, “Min dâri’l-fenâ eş-şehîd”; baş taşının sol cephesinde, “İlâ dâri’l-bekâ Kara Bali” yazılı olup hepsi birleştirildiğinde, “Kad intekal min dâri’l-fenâ ilâ dâri’l-bekâ eş-şehîd es-saîd el-ma’sûm el-mağfûr Kara Bali” ibaresi ortaya çıkıyor. Ancak isim ‘kaf’ harfi ötreli, yani ‘Kura Bali’ şeklinde yazılmıştır. Hangi asrın devlet adamlarından olduğuna ve hangi tarihte vefat ettiğine dair ne mezar taşında, ne de türbesinde bir kayıt ve işaret vardır. Fakat bazı örneklerle karşılaştırıldığında H. 800 ile H. 900 tarihleri arasında yaşamış kişilerden olduğunu düşünüyorum. Sonradan Topkapı’nın iç tarafında Manastır Mescidi’ni ararken tramvay hattı üzerinde Pazartekke ile Şehremini arasında Taş Mektep yakınlarında Kara Bal i, diğer bir isimle Mustafa Çavuş veya Kilise Camii adıyla bilinen eski bir mabet bulunduğunu mahallenin imamı ve yaşlılarından öğrendim. Sonra bu eski binayı da buldum. “Kara Bali veya Mustafa Çavuş” kaydı dikkatimi çekti. Bu mabet, eski St. Menodorae Manastırı’dır ki vakfedeni Fatih Sultan Mehmed’in yardımcılarından Mustafa Çavuş’tur.^ Tesadüfen kabrini bulduğum şehit Kara Bali işte bu Mustafa Çavuş’tur. Ortadan kalkmış bir devletin eski eserlerini ararken bizden önceki devirlerin yiğit ve kahraman bahadırlarından birinin daha varlığından haberdar oldum ki, bu suretle o günkü dolaşmamla tarihimize bir hizmette daha bulundum. Manastır Mescidinin Şimdiki Hâli: Burası günümüzde vakıf mescididir. Dışta çatı altına yakın yerde çepeçevre Bizans işi mermer silme vardır. Bizans kiliselerinde olduğu gibi mihrabı çıkıntılıdır (abside). Ortadaki mihrabın iki tarafında da mihrabiye odacıkları bulunmaktadır. Eskiden kanatlarında bulunan kemerli pencereleri kısmen duruyor. Bazısı sonradan örülmüş. Binanın üstü önceden kubbeliymiş, şimdi ahşap tavanlıdır. Minaresi yoktur. Kapıdan içeri girilince başlıklarında vaktiyle kabartma haç resimleri olan iki mermer sütunla karşılaşırız. Bu başlıkların mihraba bakan cephelerinde kabartma yaprak dalları işlenmiştir. Kapısının sağ tarafında çan kulesinin deliği hâlâ görülüyor. Mermer sütunların üzerlerini sonradan siyaha boyamışlar ve haçları kazımışlardır. Kapı ile sütunların dayandığı yerin üzeri (bizdeki son cemaat mahalli gibi) kubbelidir. Hadîkatü’l-Cevâmi”de burası Manastır Mescidi diye kayıtlıdır. Sigmanın iç tarafındaki derviş binaları arasında bulunan Bali Dergâhı da eski devirlerin övülmesi gereken abidelerindendir. Bu tekkeyi Fatih Sultan Mehmed’in topçubaşısı Bali Süleyman Ağa yaptırmış, ancak zamanla tekke harap olduğundan sırasıyla H. 1279’da, H. 1309’da ve nihayet H. 1312 yıllarında tamir edilmiştir. H. 1313 senesi Zilkadesinin on üçünde Peresto Kadın Efendi, tekkenin karşısına bir çeşme yaptırmıştır. Dergâhın müştemilâtından olan türbenin saçağı altında celî hat üstatlarının övüncü olan merhum Şefik Bey’in öğrencilerinden Faik isminde marifet sahibi birisi yazmıştır. Mevlevihane Kapısı, Eski Regium Kapısı (Portede Regium, Roussium, Roussion, Melandissia) Halkın geçişi için yapılan üçüncü kapı Mevlevihane Kapısı’dır. Bu kapı şehrin başlıca kapılarından olup surların ortasında yapılmıştır.200 Bugün, ekran-alintisiyukarısındaki boyuna uzanan ve yatay mermer levha üzerinde yazılı Lâtince kitabesinden dolayı, diğerlerinden farklıdır. Bu boyuna uzanan kitabenin üzerinde yarım daire içerisinde başka bir kitabe daha varsa da orta yerinde, bir dörtlük teşkil eden kısmı düşmüş olduğundan eksiktir. Muhtemelen bu kısımda bir kitabe vardı. Bu kitabelerden en önemlisi Gyrus Kostantin Suru’nun kapısı üzerindeki kitabedir. Vaktiyle millî abideler ve müesseseler ile kapılar üzerindeki kitabeleri içeren Güldeste-i Âsâr’da (Antho- logie) ‘istien Pilin Riiyo’ diye ifade edilmesi bunun eski Regium Kapısı olduğunu gösteriyor.201 Kapının dikkat çeken özelliklerinden birisi de dış taraftaki kapının kırmızı renkli yedi tane yuvarlak mermer sütunlarından oluşan çerçevelerinin bulunmasıdır.İç kısım surundaki kapının mil levhaları yuvarlak değil, düzdür ve kırmızı boyalıdır. Bu kapının kemerinin dayandığı kale duvarı ve çeşme tarafında vaktiyle kitabeler olduğu, bugün fark edilen yazı ve silintilerden anlaşılıyor. Bu kitabe ve alâmetlerin yeniçeri ortalarına ait olduğu, güçlükle görülen bazı izlerden bellidir. Sütunlardan ikisi kapının üstünde ve ikişerden dördü sağında ve solunda bir tanesi de eşiktedir. Geçen sene bu yola parke taşı döşenirken bu eşik, kaldırım altında kaldığından şimdi görünmez bir hâldedir. Doktor Mordtmann bu kapıyı incelerken eşik meydandaymış. Bunun için eserinde sütunların yedi tane olduğunu yazıyor. Bugün, altısı görünmektedir. Bu kısmı eksik bırakmamak için bu açıklamayı yapmak gereklidir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir