Genel

TÜRKİYE’DE JOJOBA

TÜRKİYE’DE JOJOBA

Yurdumuzda ilk jojoba üreticisi, Adaı bir girişimci ve çiftçi olan Sami Dinkçio dur. Dinkçioğlu Osmaniye ilçesi, Aslaı
köyü yöresinde Tarım ve Orman Bakanl\i dan üretim izn\ aiarak 10 dönüm arazide \oba araştırma plantasyonunu gerçeklen iniştir. Geçtiğimiz yıldaki soğuklardan rü, plantasyonundaki 2.500 adet 1.700 adedini yitiren D.nkçioğlu’nun 300. adet bitkisi yaşamını sürdürmekte!) Soğuk havanın bitkilerini seleksiyona tı tuttuğunu ileri süren Dinkçioğlu, üreticile soğuğa dayanıklı türlerden ekim yapmal nın yanı sıra, şunları öneriyor:
“Plantasyonlarda rüzgâr yönünün iyi yin edilmesi gereklidir. Tozlaşma zama da erkek bitkilerin, tozlaşmayı iyi gerçekle tirilmesi için rüzgâr yönüne göre ekilme gereklidir.
Yeni ekilen bitkiler —15 ile —TC, olgu (aşmış bitkiler —6.6°C, yaşlı bitkiler —9 > dereceye kadar soğuğa ve dona dayanıklıdı
3 yaşından sonra bitki, ağaç şeklir dönüşmesi için budanarak biçimlendirili Fazla erkek ile verimsiz dişiler söküTeref dönüme 20 adet erkek ve 180 adet dişi t rakılmalıdır. Erkek bitkiler, tozlaşma içi rhombic olarak sıralarda ekili bırakılmalıdı Araştırıcılar, sulama ve gübrelemenin hem« hemen hiç olumlu olmadığını, yalnız kura
bitkisinin, doku kültürü ile çoğaltması çok gun olan bir yöntem olarak uygu la ırmakta d Arizona eyaletinin Tucson Üniversitesi’nde; verside California Üniversitesi’nde; İsraildj BeerShera’daki Negev Enstitüsü’nde doku kil türü ile jojoba bitkileri çoğaltılmaktadır.
Bugün en yaygın çeşit Dr. J.E. Coit (195q tarafından seçilmiş dik gelişen, tohumunda r/r 54 yağ elde edilen Vista çeşididir.
Botanik özelliği ceviz olan jojoba tohumı nun hasadında, oldukça fazla işçi kullanılmas na ihtiyaç vardır. En iyi hasat şekli, çalıdan tc humların teker teker hasat edilmesidir. ABD’ndı hasat için mevsimlik işçj bulma güçlüğü vı yevmiyelerin yüksekliği nedeniyle elle hasa
BİLtM ve TEKNll
_
geçen yıllarda sulama gerekliliğine inanmaktadır. Plantasyonda sıra aralarında ara tarımı yapılabilinir. Böylece bitki yetiştirme masrafı da, az çok ara tarımından gelirlerle kar-şılanabilinir. Bitki, ürününü Temmuz-Ağustos aylarında verdiği için elle toplama hasadında, tarım işçisine pamuk toplamadan önce bir iş sahası açılmış olmaktadır.
Direk ekimde bitki tohumu 6 saat suda oda sıcaklığında şişilerek ve ekilmeden önce de, özellikle phytothora parasitica hastalığına karşı dezenfekte edilerek ekilmelidir. İlkbaharda veya sonbaharda iyi çimlenme için toprak sıcaklığı 22 C derece olunca ve toprak gönende iken yukarıya (2.5 cm — 3 cm.) derine ekilmelidir. Ekimden sonra 1 ay toprak sulanmak suretiyle, iki Qç günde bir sulanarak toprak gönenin kaçmaması sağlanmalıdır. Direk ekimde sırada tohum 30 ile 45 cm. aralık ekilmeli ve çimlenme 3-4 hafta sonra oluşmaktadır. Sıra aralan genişliği 3-4 metre olabilir. Ot mücadelesi yapılmalıdır. Bitki hastalığı olarak da:
1 — Phytophtora parasitica, 2 — Pythium aphanidermatum 3 — Vertlcilium dahlae,
4 — Pymatotrîchum, 5 — Macrophomina phseoiina adlı hastalıklar olup, nemi yüksek .yerlerde funguslar da görülmektedir. Bitki hastalıklara karşı oldukça da dirençlidir.
Ayrıca, köstebek köklerde, çekirge ve canlı hayvanlar yapraklarını yiyerek bitkiye zarar verirler. Bazı karınca ve böceklerde bitkiye zarar vermektedirler.
Bitki, çölümsü ve çok sıcak yörelerde kendi özsuyunu (evaporasyon) buharlaşması-
Arizona’daki “Jojoba Üreticileri Birliği”nin de üyesi olan Dinkçioğlu, ¡ojoba ekim alanında.
nı önlemek için, gövde, dal ve yapraklarında (film) ince zar halinde mumlaşmayı oluşturur. Bitki iyi ürün verebilmesi için 1.000 saatlik bir soğuklama devresi geçirmesi gerekir. Bitki tohum, doku kültürü, aşılama, çelik üretimle çoğaltılabilinir.”
yerine, daha ucuz olabilecek mekanik hasadın geliştirilmesi için denemeler yürütülmektedir.
ABD Milli Bilimler Akademisi’nin yaptığı araştırmalara göre; yakın gelecekte bu yağa olan senelik talebin 120.000 tona ulaşacağı tahmin edilmektedir. Bu talebe karşın senelik istihsal henüz bin ton civarındadır. Dünya istihsalinin azlığı ve talebin yüksekliği, bir de yağ fiyatının çok yüksek olması, memleketimiz için önemli döviz kaynağı olacak jojoba bitkisinin adaptasyon denemelerine derhal geçilmesinde fayda vardır.
Memleketimiz koşullarında denemelerin yapılabileceği en uygun yöreler olarak Urfa-Cey-lanpınarı Devlet Üretme Çiftliği, Mersin-Adana
arasındaki Toros eteklerinin meyilli 3. sınıf araziler ile Samandağı-Antakya arasındaki kıraç ve meyilli arazilerin uygun olabileceği görüşündeyim. ■
• özellikle yaz aylarında çevremizden eksik olmayan normal sinekler, şeke ri ayakları ile algılarlar. Bu ayakla algıla ma biçimi, garip görünmesine karşın, insan diline kıyasla, 10 milyon kez daha duyarlıdır.
Ekim 1984
33
s
Prof. Dr. M. Mihri MİMİOĞLU Dr. Kadriye SORKUN
I zmanların “Polen” diye adlandırdıkları çi-^ çektozlarını bir arının nasıl topladığını herhalde görmeyen yoktur. Polen, bitkinin erken hücre taşıyan bir yapısıdır. Bir tanesi mikronla ölçülecek kadar küçüktür. Arı ve böcekler, çiçeklerden besin toplarken, bilinçsiz olarak, polenleri de çiçekten çiçeğe taşırlar. Böylece, hem bitkinin döllenmesini sağlar, hem de yavrularını beslemek için kovana (Kilen götürürler.
Polenin yüksek besin değeri keşfedildikten sonra kovana polen toplayıcıları takılmış ve (Kilenin bir bölümü elde edilebilmiştir. Bu sayede arıyı rahatsız etmeden, kovandaki polen stokunun 1/10’unu almak mümkün olmuştur.
Polenin İçeriği Nedir?
Polen, metabolizmamız için çok değerli temel maddeleri içerir. Organizmamızı zinde tutmak ve dengeli beslt.ımek için vücudun ihtiyacı plan eksik maddeleri tamamlamak ve korumak açılarından yaşamsal önem taşımaktadır.
Polenler renk, şekil ve içerikleri bakımından büyük farklılık gösterirler. Polenlerin ‘A 80’inin rengi sarıdır, Bunun dışında siyah, kırmızı, mor, pembe, eflatun vb. renklerde polene rastlamak da mümkündür. Polene bu renkleri veren renk maddeleridir. Bu renk maddelerinden karotenoidler başlıca a. karoten, ¡3 karoten, lycopin, xanthophyl ve zeaksanthinden ibaret-dir. Klorofil varlığına polende rastlanılmamıştır. Polende ortalama % 25 protein vardır. Protein miktarı polenin türüne göre farklılık gösterir.
Polende bulunan başlıca amino asitler cystin, histidin, tryptophan, methionin, pheny-lalanin, thereonin, arginin, izoleucin, letıoin, lysin, valin, glutamindir. Polende bulunan başlıca asitler pantothenic, linoleik, ascorbik ve arachidonik’dir. Demir, bakır, kalsiyum, sodyum, magnezyum, silisyum ise varlığı polende tespit
Çiçekten çiçeğe dolaşan bu arının bütün vücuduna bulaşan polenler, özellikle arka ayaklarında yumak halinde kümelenmiş.
edilen elementlerden bazılarıdır. Polende bulunan iz elementler alüminyum, nikel, titaniyum ve çinkodur.
Polende bulunan vitaminler B,, B2, BJt B5, Bs, C, A, E dir. Polende vitamin H’nın varlığı Rus araştırmacı Deviatrin ve Joirich tarafından açıklanmıştır. Bu vitamin gelişmeyi kolaylaştırır. Deri ve göz kapağı iltihaplarını önler.
Polende rutin de vardır. Ayrıca kara buğday sedefotu ve frenküzürrtünde rutin varlığı tespit edilmiştir. Rutin kılcal damarları etkileyerek fazla kanamaya engel olur, kalp kasının çalışmasını güçlendirir (bu hususları kabul etmeyenlerde vardır).
Chauvin ve Lenormand’ın araştırmalarıyla polenin i tibiyotikler içerdiği de gün ışığına çıkarılmıştır.
Grecean ve Enciu’nin bu konuda yaptığı çalışmalar sonunda polenin Staphylococcus, Sal-monella, E. colî ve Bacillus arrthracis’e karşı etkili olduğu ve bunların üremelerini engellediği tespit edilmiştir.
Caillas’dan edinilen bilgiye göre, bir polen kürü ile en inatçı bağırsak iltihabı bile iyileştirilebilir. Polenler bağırsak bakteri ve fermentler] üzerinde nlumlu etki yapar. Bu bakımdan polenlere bağırsakların polisi gözüyle bakılabilir. Polenin mantarlara karşı etkili olmadığı saptanmıştır. Polende bulunan ve gelişrrve-büyüme-ye etki eden hormonlarla ilgili çalışmalar fare ve sıçanlar üzerinde denenmiştir. Sonuçta polen yedirilen hayvanlar, aynı değerde protein ve vitamin İçeren besin alanlardan daha hızlı gelişmişlerdir.
34
BİLİM ve TEKNİK
Evimizdeki havluların elimizin ıslaklığını nasıl giderdiğini, kullandığımız gaz lambasının fitilinden gazın sanki bir pompa ile itiliyormuş-casına fitil ucuna kadar nasıl yükselerek geldiğini belki hiç düşünmemişizdir. Bu soruların cevabı doğada ve günlük yaşamımızda önemli yeri olan fakat pek fark edilemeyen kapilarite (kılcallık) olayı ile açıklanabilir: Sıvı njolekülle-rinin temas ettikleri uygun bir ortam içinde, ortamı doldurarak yol almasına kapilarite denir. Kapilarite, kohezyon (sıvının kendi molekülleri arasındaki çekim) ve adezyon (sıvı-katı çekmesi) kuvvetlerinin doğal sonucudur. Adezyon kuvveti, kohezyon kuvvetinden büyük ise sıvı kılcal boru içinde yükselir.
Kapilarite olayının gözenekli katilar içinde oluşumunu incelemek, değişik koşulların olaya etkisini saptamak ve nedenlerini araştırmak amacı ile Ankara Aydınlıkevler Lisesi öğrencilerinden Erkut Neğiç tarafından yapılan çalışma TÜBİTAK’ın her yıl düzenlediği Bilimsel Proje Yarışmasında bu yıl birincilik ödülünü kazanmıştır.
Bilindiği gibi TÜBİTAK her yıl lise ve üniversite düzeyinde “Bilimsel Proje Yarışmaları” düzenleyerek, genç çakmalarını odul-
çalışmaları, her sayımızda özeX\er halinde okuyucularımıza aktarmayı amaçlıyoruz.
Yaz tatilinde evde bırakılan çiçekler kapilarite olayından yararlanarak sulanabilir: Fitilden yükselen su, saksıya uzun bir sürede damla damla akar.
“Kapilarite Olayının Koşullara Göre Değişimi ve Dinamiği” konulu bu proje, doğada veya günlük yaşamda karşılaştığımız her olayın temel fizik kanunları ile açıklanabileceğini bir kez daha başarı ile göstermektedir.
PARABOLİK YANSITICILAR
Yarışmada ödül alan projelerden birisi de “Parabolik Silindirik Yoğunlaştırıcıların Düz Toplayıcılara Oranla Verimi ve Türkiye Şartlarında Geleceği” konulu çalışmadır. Malatya Lisesi öğrencilerinden Yücel Türközmen tarafından sunulan bu çalışmada, parabolik yansıtıcıların, güneş ışınlarını optik odak ekseni boyunca yerleştirilmiş su borularına yoğunlaştırarak, düz yansıtı-cılı sistemlere göre daha yüksek verim sağladıklarını göstermiştir. İki adet fotosel ve bir motordan oluşan “güneş izleme düzeneği” ile
sistem, güneşin konum değiştirmesine uygun olarak ve dolayısı ile güneş ışınlarını en fazla toplayacak şekilde gün boyu sürekli hareket etmektedir. Sistem gün batımında bir kontaktöre değer. Bu kontaktör motorun kutuplarını değiştirerek sistemi doğuya yöneltir ve sistem sabah güneşini beklemeye başlar.
Ülkemizde mevcut düz yansıtıcılı sistemler yerine bu tür yüksek verimli parabolik yansıtıcıların kullanılması ile güneş enerjisi potansiyelinden daha üst düzeyde yararlanabilmemiz mümkün olacaktır.
alüminyum
folyo
çıkısı
PA R A B OL I K YANSITICI
soÇfuk su giVışi
36
BİLİM ve TEKNİK

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir