Türkiye’nin İlk Modern Çocuk Hastanesi
Sultan İkinci Abdülhamid Han’ın henüz 8 aylık olan kızı Hatice Sultan difteriye yakalanmış, hekimler ellerinden gelen gayreti gösterdikleri halde hanım sultam kurtaramamışlardı. Evlatlarına gösterdiği merhamet ve şefkati, halkından esirgemeyen ve kendi sıhhati kadar halkının sağlığına da dikkat eden Abdülhamid Han: “Benim çocuğum kurtulamadı. Kim bilir fakir fukaranın çocuklarına nasıl bakılıyor. Hiç olmazsa bir hastane yaptıralım da benim gibi birçok babaların kalbi yanmasın.” diyerek Hatice Sultan adına bir hastane yaptırmaya karar verir. Bu iş için, Hatice Sultan’ın tedavisinde elinden gelen gayreti gösteren Doktor İbrahim Bev vazifelendirilir.
Hastane Masrafları
Hastanenin, Şişli’de padişaha ait olan Balmumcu Çiftliği arazisine yapılması kararlaştırılır. Burası 120 m kadar yükseklikte olup, her taraftan rüzgârlara maruz kalan, daima hava cereyanı olduğundan havası her zaman temiz olan bir yerdir. Yapılan tetkiklerle hastane bahçesinin “dünyanın en saf, temiz ve havadar mevkilerinden birinde bulunduğu” tespit edilmiştir. Bir sene içerisinde bitirilen hastanenin bütün masrafları bizzat “ceyb-i hümayun “dan, yani padişahın şahsî parasından ödenmiş ve hiçbir masraftan kaçınılmamıştır.
Hiçbir ayrım gözetilmeksizin bütün çocuklara ve kadınlara sağlık hizmeti veren hastane, devrin en modern teknik ve imkânlarıyla inşa edilmiş ve donatılmıştı. Hastane bahçesi birçok ağaç diki- miyle özel olarak yeşillendirilmişti.
Padişahın emriyle, hastane eczanesinin bütün ilaç kapları, Yıldız Çini Fabrikası’nda hususî olarak hazırlanmış ve “hasta masumların halis süt içmeleri için”, hastanenin 50 m kuzey tarafına yeni bir inek ahırı bile inşa edilmişti. 5 Haziran 1899’da Hamidiye Etfal Hastahane-i Alîsi ismiyle hizmete başlayan hastanenin başhekimliğine İbrahim Bey tayin edilmişti. 671 çocuğun sünnet edildiği açılış merasimi bir hafta sürdü.Hastaneye talep o kadar yüksekti ki bir sene içinde poliklinik ve yeni hizmet binaları yapmak icap etmişti. Aynca yedi sene boyunca “Hamidiye Etfal Hastahane-i Âlîsi1 nin İstatistik Mecmua-i Tıbbiyesi” isimli ilmi bir dergi de neşredilmişti. Bugün Kızılay’ın idaresinde bulunan Karahisar Madensuyu İşletmesi’nin gelirleri padişah tarafindan hastaneye vakfedilmişti.
Hastanenin Bölümleri
Merkez bina, baktcriyolojihane, kimya laboratuvarı, muayenehane, 5 koğuş, mutfak, çamaşırhane, etüv1 ve kalorifer dairesi. 6 yıl içinde bunlara yeni bir poliklinik, eczane ve ecza laboratuvarı,22 yataklı yeni bir hariciye koğuşu, zengin bir kütüphane, fotoğraf atölyesi, fiziko-terapi bölümü, jimnastik salonu, yeni laboratuvarlar, 24 yataklı çocuk sanatoryumu, kadın hastalıkları ve bulaşıcı hastalıklar koğuşu ve kimyahane eklenmişti. Ayrıca bir cami ve saat kulesi yapılmıştı.
Hastanenin Temizliği
O devirlerde, hastalar ancak ailelerin kendi imkanlarıyla tedavi edemeyecekleri bir seviyeye geldiklerinde hastaneye götürüldüklerinden, genellikle daha ağır vakalar söz konusu idi. Bu da hastanenin hijyen ve temizliğine belki de günümüzde- kinden çok daha fazla dikkat edilmesine sebep olmuştur. Hastanenin zemin ve duvarları her gün dezenfekte edici maddelerle siliniyor, haftada iki defa koku giderici ve mikrop öldürücülerle yıkanıyordu. Bütün elbise ve çamaşırlar, yemek kapları yıkandıktan sonra etüvden geçiriliyordu. Hatta hastaların muayene kâğıtları bile bu işleme tabi tutulmaktaydı. Bulaşıcı hastalığa yakalanmış çocukların diğerleriyle temas etmeksizin muayene ve tedavileri için muayenehane binasının 15 m kuzey ve gerisinde, aralarında 4 m mesafe bulunan iki küçük daire yapılmıştı. Burada ilk muayene yapılıyor ve bulaşıcı hastalık tespit edilenler ikinci küçük binada hastalıklarına göre ayrı ayrı odalarda tedavi ediliyorlardı. Ayrıca her koğuşta temizlik için 3-4 su musluğu bulunmakta ve hastalara içmek için memba suyu verilmekteydi.
Parlak Yılların Ardından
İkinci Abdülhamid Han’ın hal1 edilmesinden sonra, hastanenin kadroları hemen hemen tamamen değiştirilmiştir. En modern malzeme ve cihazların teminini sağlayan ve yaptıkları İlmî çalışmalarla dünya tıp literatürüne giren hekimler vazifelerinden uzaklaştırıldıkları gibi, başta Doktor İbrahim Paşa olmak üzere birçoğunun paşalık rütbesi ellerinden alınmış ve Maliye’ye devredilen hastanenin tahsisatı azaltılarak hastane adeta kaderine terk edilmiştir.