ÜÇ FİGÜR VE ON İKİ KİP

ÜÇ FİGÜR VE ON İKİ KİP

Orta terimin öncüllerdeki yerine, yani bu terimin büyük önermenin konusu ve küçüğün yüklemi (Bütün insanlar ölümlüdür, Sokrates insandır, öyleyse Sokrates ölümlüdür); ya da iki öncülün yüklemi (Hiçbir yalancı güvenilir değildir, her dürüst insan güvenilir’dır, öyleyse hiçbir dürüst insan yalancı değildir); ya da iki öncülün konusu (Bazı ölkeler, ayıplanabilir değildir, her öfke bir tutkudur, öyleyse, bazı tutkular ayıplanabilir değildir) olmasına göre, üç tasım figürü ayırt edilir. İkinci ya da üçüncü figürden her tasım birinciye indirgenebilir.
Figür olarak ayırt edilmelerinin yam sıra tasımlar, önermelerin niceliği ve niteliği bakımından on iki kipe ayrılırlar. Önermeler dört çeşittir: Mantıkçıların A harfiyle belirttikleri tümel olumlu önermeler, E ile belirttikleri tümel olumsuz önermeler, I ile belirttikleri tikel olumlu önermeler ve O ile be-
lirttikleri tikel olumsuz önermeler. Bir araya getirilen iki önermenin nitelik vi nicelik farkına göre, sonuç da farkl olur. Yapılabilecek bütün bileşimleri den ancak on ikisi bir sonuç ortaya çı| karır, yani mantıksal ilerleyiş kesiİ-J mez ve zorunlu bir sonuç verir. J
BARBARA |
1
Skolastikler, çeşitli kipleri, ünlüleri] (sesliler), önermelerin yapışım, ünsüz! leri (sessizler) ise bunlara uygulananı mantıksal işlemleri belirten ve ezber-J lenmeyi sağlayan sözcüklerle belirtiri ler. Bunlar, barbara, celarent, dam ferio, cesare, camestres, festino, bâJ roco, darapti, disamis, datisi ve baraij lipton’duT. Bu yazıda örnek olarak merilen ilk tasım, ilk bArbArA tasımıdır:] çünkü, üç temel olumludan (A) oluş! muştur. j
Sözgelimi, Stuart Mili gibi deneyimcı-, ler tarafından eleştirilen tasımın önel mi, bağıntılar mantığının gelişmesi dol layısıyla (tasım, bu mantığın özel biri bölümüdür) gittikçe azalmıştır. ■
İtalyan ozanı (Sorrento, 1544-Roma, 1595).
Ozan ve saray adamı Bernardo Tas-so’nun oğlu olan Torquato Tasso,Napoli’de Cizvitlerin yanında yetişti, la-
tince ve yunanca öğrendi. 1554’te Ro-ma’ya, ardından Bergamo’ya, 1559’da da ilk şiirlerini yazdığı Vene-dik’e gitti. Daha sonra gittiği Padova’ da, üniversitenin hukuk, hitabet ve
felsefe derslerini izledi. 1562’del
Fransız şövalye romanlarındaki konı| ları işleyen Rinaldo adlı şiirini yazdl Yapıt, büyük bir başarı kazandı. Tasj so, daha sonra Ğoffredo adlı bir şiii
taslağı üstünde çalışmaya koyuldu (bu çalışması, ilerde ünlü yapıtı Gerusa-lemme liberata ’yı [Kurtarılmış Kudüs, 1581] oluşturdu). Unü gittikçe yayılan Tasso, Eterei Akademisi’ne üye seçildi ve kardinal Luigi d’Este, Tasso’yu, Ferrara’daki evine davet etti (1565). 1570’te Fransa kralına özel bir görevle gönderilen kardinalle birlikte Paris’e gitti. Charles IX tarafından ilgiyle karşılandı ve Ronsard’la tanıştı. Ama kardinal tarafından gözden dü-şülürünce, parasız olarak İtalya’ya döndü. Ferrara dükü, Tasso’yu iyi karşıladı (1572) ve ozan, özgürce çalışma olanağını buldu: Aminta (1573) adlı pastoral dramım oynattı ve Go-defroi de Bouillon yönetimindeki ilk Haçlıların Kutsal Yerleri ele geçirmelerini yirmi bölümden oluşan destansı bir anlatı biçiminde dile getirdiği Gerusalemme liberata ‘yr bitirdi (1575).
Bununla birlikte, kuruntulara kapılan ve melankolik, tedirgin bir insan haline gelen Tasso kendine sürekli olarak eziyet edildiğine inanıyordu. 1576’da Gerusalemme liberata iıın,haberi olmadan basıldığını öğrenince tedirginliği arttı. Kutsal girişimlere, insan tutkularının betimlenmesini kattığı için dine saygısızlık ettiğinden korkan Tasso, Papalığın kendisini cezalandıracağım düşünüyordu. Bu tedirginlik, giderek deliliğe yakın bir hal aldı. Yoksulluk içinde, kent kent İtalya’ yı dolaştı. 1579’da Ferrara’ya geri döndü. Saray tarafından kötü karşı-
lanınca son derece öfkelendi, bunun üstüne dük, Tasso’yu Sant’Anna Has-tanesi’ne kapatmak zorunda kaldı. Bu önlemin, Tasso ile dükün kızkardeşi Leonora d’Este arasındaki aşkı engellemek için alındığı söylenir. Ama şiirlerinde, sık sık övmesine karşın Leonora hiçbir zaman Tasso’nun düşüncelerindeki kadın olmadı. Yedi yıl boyunca hastanede kalan Tasso, sakin olduğu zamanlar edebiyat çalışmalarını, özellikle de epik şürini gözden geçirmeyi sürdürdü. 1586’da Mantoya dükünün isteği üstüne serbest bırakıl-da, ama çok geçmeden, yeni koruyucusundan da ayrıldı. 1593’te, pek az başarı kazanan Gerusalemme conqu-istata ‘yı (Fethedilmiş Kudüs) yayımla-
Kimyasal ya da fiziksel durumu deği-şiklilder gösteren, içindeki maden tuzlarıyla oksitlere göre renk alan sert ve katı cisim.
Doğal taş, kesme taş, moloz taşı, cephe kaplaması, zemin kaplaması ve duvar kaplaması olarak yapı işlerinde kullanılır.
Kesme taşlar, yapıda kullanılacakları yere tam uyacak biçimde kesilmiş taş bloklarıdır; kesme taşların boyutları, ayrıntılı bir çizime göre belirlenir. Moloz taşlan, çok yalın biçimli, harç aracılığıyla bir araya getirilen, biçimlendirilmiş ham taş bloklarıdır. Cephe kaplama taşlan, iskeletin kaplanmasını sağlamak için uyarlanmış ince taş levhalardır. Sert taşlardan oluşan zemin kaplamalan ya geometrik döşeme taşlanırın ya da düzensiz biçimli döşeme taşlarının bir araya getirilmesiyle yapılan döşemedir. Taştan iç duvar kaplamaları bütünüyle süsleme amaçlıdır, görüinüjşlerinin güzelliği ve dayamklıklan bedeniyle
kullanılırlar.
ÇEŞİTLİ NİTELİKLERİ
Yapılarda kullanılan doğal taşlar jeolojik kökenlerine göre smıflandınlır-lar: Kor kayaç kökenli (granitler, porfirler, bazaltlar, lavlar) ya da tortul kökenli (kumtaşlan, çakmaktaşlan, değirmentaşlan) özellikle sert, silisli kayaçlar; killi kayaçlar (şistler ya da arduvazlar); kalsiyum karbonat temelli kalkerli taşlar (kireçtaşlan). GRANİT, çeşidi oranlardaki feldis-pat, kuvars, mikadan oluşur ve feldis-pata bağlı olarak değişik renkleri vardır: Pembe granit; yeşil granit; gri granit; siyah granit. Granityıpranma-ya karşı çok dayanıldı olması nedeniyle kullanılan bir yapı taşıdır. Çok iyi parlatılabilir ve böylece mermer gibi kullanılabilir. Çok sert olan porfirler de parlatılabilirler ve değişik renklerdedirler.
BAZALT, yanardağ kökenli koyu
ılı. Bununla birlikte ozanı parlak hiı biçimde yüceltmek isteyen papa ona eski gelenekler uyarınca Capitolino da taç giydirme kararı aldı. Ama Ro ma’ya hasta halde gelen Tasso tören den önce Sant’Onofrio Manastırı’ndi 25 Nisan 1595’te öldü.
Bütün yapıtları arasında yalnızca Ge rusalemme liberata değerini korudı ve bu yapıt, Tasso’yu büyük epik ozar lar araşma sokmaya ve adını ölün süzleştirmeye yetti. Ariosto’nun ya rarlandığı kaynakları kullandığı bi gerçek olmakla birlikte Tasso’nun ya rattığı şiirsel hava Ariosto’nun Orlaı. do furioso ’sundan (Öfkeli Orlandc çok farklıydı. Tasso’nun yapıtında, ce hennemin şeytanlarını Tanrı’nın, pa ganları Hıristiyanların, büyünün v aşkm düzenlerini dinsel inancın karşı sma koyan bir mücadele ağır basıyoı du. Oysa, parlak ve tutkulu üslup, şii rin dinsel bölümünden çok dünyasa serüvenlere daha uygun düşüyordu Ama Tasso’nun yapıtı, biçimin güzel liği ve yazılış ustalığıyla gene de etki leyicidir. Öykülerin ve kişüerin çok sa yıda ve çeşitli olmasına karşın, eyler birliği sürekli olarak göz önünde tutıi muştur.
Tasso, Homeros’a ve özellikle Vergi lius’a bağlı kalmıştır. Ayrıca, şiddel li tutkuları, özellikle de aşkı ve kadı: kahramanlarını büyük bir ustalıkla di le getirmiştir. Doğa ve masalsı yerleı le ilgili betimlemeleri, canlılık ve bu luşlar açısından dikkat çekicidirler.:
renkte bir kayaçtır ve sertliği ned< niyle işlenmesi güçtür. Lavların bil« şimi bazaltmkiyle aynıdır ama lavla kendilerine belli bir hafiflik veren d< liklerle göz göz olmuşlardır. KUMTAŞI, bir çimentoyla birbirin yapışmış kuvarslı kum tanelerinde oluşan bir kayaçtır. En iyi kumtaşlai taneleri çok ince ve dokusu çok sı olanlardır; kumşatlarmm, çıkanı işleminden sonra açık havada ser leşme özellikleri vardır. DEĞİRMENTAŞI, az ya da çok deli] li, kuvarslı bir çökeltidir. ÇAKMAKTAŞI, tortul kayaçlar içil de yumrular biçiminde bulunur (çal maktaşlı killer); kınk yüzeyi parle ve kenarlan keskin bir taştır. ARDUVAZ, dilinim düzlemleri iç ren, tortul kökenli, silikatlı bir taştı örtme ve döşeme gereci olarak kull mhr.
KALKERLİ TAŞLAR, yapılarda e sık kullanılan taşlardır, çeşitli ölçü lere göre sınıflandırılırlar. Sınlfl
mada, temel alınan ölçütlerden başlı- MERMER, çok yoğun ve dayanıklı, li ve damarlı bir görünüm kaz
cası sertliktir: Çok yumuşak taşlar; billurlaşmış kalkerli bir taştır. Çok ran metal oksitler içerir. Merme
yumuşak taşlar; yarı sıkı taşlar; sıkı parlak, kaygan bir görünümde olabi- kullanılan bazı soğuk kalkerli te
taşlar; sert taşlar; soğuk taşlar. lir. Mermer genellikle, kendine renk- mermer taşı denir.
Çok ince taneli kireçtaşı üstüne çizil- talik ister. Litografya taşının aşınma- amacıyla benimsendi. Biaskı pre miş bir deseni, ya da yazılmış bir ya- sı, çoğaltılabilecek örnek sayısını basılacak kâğıdı taşıyan ve gelg zıyı baskı yoluyla çoğaltma sanatı ve birkaç yüzle sınırlar; bu nedenle söz reketi yapan bir silindir ile b bu yolla elde edilen ürün [litografya konusu yöntem, yalnızca sanatsal ya- değdiği bir litografya “masa”sı da denir). ratı alanında kalmıştır ama XX. yy’da oluşuyordu. Baskı presleri, bu Taşbasmanın ilkesi 1796’da Mü- yeniden bir canlılık kazanmış ve pek ten başlayarak silindirli makim nih’te Aloys Senefelder tarafından çok çağdaş sanatçı taşbasmayı dene- değiştirildi, bunlarda metal bas bulundu. Senefelder yağlı bir mürek- miştir. lıbı silindirlerden birinin üst keple kireçtaşı üstüne yapılan desen- yer alıyordu. Bu yetkinleştirme lerin, yıkandığı zaman bile çıkmadı- TEKNİĞİN EVRİMİ mi baskı kalıbımın aşınma sure ğım fark etti. Öte yandan, yıkama sı- ha uzun olduğu için baskı hızı vısmm içine arapzamkı ve nitrik asit Eskiden desenler litografya taşı üstü- alman örnek sayısını artırdı. B katıldığında matbaa mürekkebi, de- ne kurşunkalem ya dâ mürekkepli rumda desen, özel bir kâğıt üstü senin üstünde kalıyor ama kireçtaşı- kalemle ve tersten çizilirdi. Gravüre zilir ve boş baskı kalıbı üstüne g na yapışmıyordu. Senefelder’in vur- başvurulduğu da olur, bunun için de lir. Söz konusu yöntemde aync guladığı bu özellikler, günümüzde sivri uç ya da asit kullanılırdı, bu du- jinal deseni düzden çizme olan: mürekkepteki yağ asitlerinin kireçta- rumdaysa oymalar yağh mürekkeple vardır, şındaki kalsiyum karbonatla birleş- doldurulur. Siyah ve beyaz renkler 1850’den başlayarak renkli taşt mesiyle ve arapzamkmın, asit etki- araşında!Jd ara tonlar, j .litografya taşı- (ya da kromoÛtografya) sayes sinde boş kalan yerlere yapışmasıyla nın taneleri (grenleri) ya da koşut ve- her biri ayrı bir çizim içeren de: açıklanır. ya çapraz tarama çizgileriyle sağla-; rin art arda basılması yoluyla ı Taşbasma sanatı, özellikle Fransa’da nırdı. örnekler elde edildi. On kadaı 1816’dan sonra yaygınlaştı ve 1830 Litografya taşı yerine özel olarak ha- kullanılıyordu. Taşbasma, fol yıllarında da Charlet, Daumier, Ga- zırlanmış çinko levha kullanımım ilk vürün getirdiği yeniliklerden c varni,Raffet gibi gravürcülerle doruk olarak senefelder düşündü. Bu dü- rarlandı. noktasına ulaştı. Taşbasmada oriji- şünce, 1868’den sonra çinko levhana! desenin çizilmesi son derece us- mn baskı presi yerine kullanılması OFSETE DOĞRU
Taşbasma 1904’te ofset bas doğmasına yol açtı. Günümiiz çok kullanılan baskı yöntemler biri olan ofset baskıya geçişteki’ ilke, silindir biçimindeki baskı ile basılacak boş kâğıdın sarıli ğu ikinci silindir arasına kauçul lı bir üçüncü silindir yerleşti! dayanır. Böylelikle ilk iki silil doğrudan doğruya birbirine de; engellendiği için baskı kah aşınması sorunu da çözümlı olur.
Baskı kalıbı, kauçuk kaph siliı üstüne, basılacak deseni aktar da kâğıt üstüne çıkar. Bu dür bir orijinalden bir kerede elde < örnek sayısıysa sonsuza ulaşır
Omurgalıların çenesizler (Agnatha) sınıfının yuvarlakağızlılar altsınıfından (Cyclostomata) suda yaşayan bir hayvan.
Çenesizler, omurgalıların balıklardan daha eski olan ve çoğunlukla bunlarla kanştırılabilen bir sınıfım oluşturur. Anatomi açısından, başlıca özellikleri çenelerinin bulunmamasıdır. Adları da söz konusu özellikten kaynaklanır; gene aynı özellik-
ten dolayı, çeneleri olan ve çenelia-ğızlılar (Gnathostomata) adı altında toplanan bütün öbür omurgalılardan ayrılırlar. Çenesizler çok sayıda fosil ve günümüzde yaşayan Myxine’ lere ve taşemenlere ait on kadar türle temsil edilirler. Avrupa sularında taşe-menlerden üç tür bir arada bulunur: 50 sm boyunda olabilen ırmak taşe-meni (Lampetra fluviatilis); boyu 20 sm’ye erişebilen küçük dere taşeme-
ni (Lampetra planeti); boyu 1 ulaşabilen deniz taşemeni (Pet zon mannus).

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*