1901-45. 20. yüzyılın ilk yarısı Avustralya tarihinin belki de en tatsız dönemi oldu. Giderek güçlenen milliyetçilik, genç Avustralya toplumu üzerinde yaratıcı olmaktan çok kısırlaştırıcı bir etki yaptı. Eşitlikçi anlayış, sıradan bir yaşam biçimini benimsetirken, dış güçlere ve modellere bağımlılık sürdü. Bu dönemin tekdüzeliğinin en belirgin yansıması ekonomide görüldü. Genelde bir önceki dönemin atılımlarmm sürdürüldüğü bu yıllarda, demiryolları ağı 1941’de 37 bin km’ye çıkanlırken, kurulu sanayilerin kapasitesini artırmakla yetinildi. İhraç ürünlerinde buğday, meyve, et ve şeker daha büyük bir önem kazandı. Bu ürünlerin pazarlan- ması büyük oranda devlet desteği gerektirdiğinden, ülke dünya para piyasasında gene yünden elde ettiği gelirle ayakta durabiliyordu. İlk yıllann en önemli gelir kaynağı olan maden (özellikle altın) üretimi hızla düştü. 1929 Büyük Bunalımı başta ana sanayiler olmak üzere ekonomiyi etkilediyse de, büyüme oranı özellikle 1940’lardan sonra hızla arttı. İç siyasette her bunalım dönemini şaşmaz bir biçimde yeni bir siyasal iktidar izledi. Federasyonun gerçekleştirilmesi, I. Dünya Savaşı, 1929 Büyük Bunalımı, II. Dünya Savaşı gibi bunalım dönemlerinde İşçi Partisi, Vatan Partisi, Birleşik Avustralya Partisi ve son iki partinin oluşturduğu koalisyonlar iktidar oldu. Bütün iktidarların ortak çabası, federal yönetimi eyaletler karşısında güçlendirme noktasında yoğunlaşıyordu. Bu nedenle gümrük vergilerine ve doğrudan vergilere dayalı mali politikalara büyük önem verildi. 1942’de Yüksek Mahkeme’nin onayıyla bu alandaki yetkilerin federal yönetimde toplanması, bu gelişmeyi pekiştirdi. Ulusal başkentin 1927’de Canberra’ya taşınması da bütünleşmeyi simgeleyen bir olay oldu. Bu dönemin Avustralya edebiyatı İngiltere ve Avustralya’ya bağlılık arasındaki bocalamayı yansıtmaktaydı. Şiir, kırsal kesim baladlarının kısıtlamalarından kurtularak çağdaş akımlarla kucaklaşırken, plastik sanatlarda kırsal manzaraların egemenliği sürdü. A. R. Radcliffe-Brown gibi tanınmış bilim adamları antropoloji alanında önemli çalışmalar yaptılar. Üniversitelerde kürsü sahibi Avustralyalılann sayısı arttı. Batı Avustralya (1911) ve Queensland (1908) üniversitelerinin yanında yeni yüksekokullar açıldı. Yüzyılın başlangıcında film yapımcılığında görülen umut verici atılımın arkası gelmedi. Her kasaba kendi radyo istasyonunu kurarken, Avustralya Yayın Komisyonu (ABC) kültür ve habercilik alanında en etkili kuruluş haline geldi. Radyo sayesinde Avustralya tarihinde spora ilgi 1930’larda en yüksek noktaya çıktı. Havacılık giderek bir spor olmaktan çıkıp çekici bir yatırım alanı oldu. Uluslar Topluluğunun gelişmesi. Her ikisi de liberal korumacı bir çizgi izleyen Avustralya’nın ilk başbakanları E. Barton (1901- 03) ve A. Deakin (1903-04), “Beyaz Avus
Avustralya 40
tralya” siyasetini geliştirdiler ve gümrük tarifelerinin belirlenmesi, idari yapının kurulması, iş anlaşmazlıkları mahkemelerinin oluşturulması gibi önemli işler başardılar. 1904’te ilk İşçi Partisi hükümetinin kısa süren iktidarını G. H. Reid’in muhafazakâr hükümeti izledi. Liberal, muhafazakâr ve işçi hükümetlerinin kısa süreli iktidarları 1914’e değin sürdü. Bu dönemde emekli ayhğı (1908), gebelik yardımı (1912) gibi toplumsal reformlardan başka, 1908’deki yeni gümrük tarifesiyle yerli mallar korumaya alındı; Uluslar Topluluğu Bankası kuruldu; kara ve deniz kuvvetleri oluşturuldu. Savaşa her bakımdan hazırlıklı olan genç Avustralya’nın bu dönemdeki en büyük korkusu Japonya’dan gelebilecek bir saldırıydı. Bu yüzden bölgede daha sıkı bir siyaset izlemesi için yapılan baskılara aldırış etmeyen İngiltere’nin tutumu çeşitli eleştirilere uğradı. Gene de Avustralya’da imparatorluğa bağlılık duygusu son derece köklüydü. Koloni birlikleri Sudan ve Boer savaşlarında İngiltere’nin yanında çarpışmaktan geri kalmadı. I. Dünya Savaşı patlak verdiğinde bütün siyasetçiler tartışmasız İngiltere’nin safını tuttu. I. Dünya Savaşı’na yaklaşık 330 bin askerle katılan Avustralya, bu savaştan 60 bin ölü, 165 bin yaralıyla çıktı. Avustralya ve Yeni Zelanda Ordu Birlikleri’nin (AN- ZAC) katıldığı savaşların en önemlisi Çanakkale Savaşı (1915) oldu. Gelibolu çıkarmasının gerçekleştirildiği 25 Nisan, AvustralyalIlar için ANZAC’lann saygıyla anıldıkları en önemli ulusal gündür. Gelibolu öncesinde Almanların elindeki Yeni Gine’
de savaşan Avustralya birlikleri, ayrıca Fransa’daki kanlı savaşlarda yer aldılar ve hafif süvari birlikleriyle Filistin’de OsmanlIlara karşı kazanılan zaferde önemli rol oynadılar. Savaş ekonomik gelişim üzerinde bir tür yüksek gümrük duvan etkisi yaptı; bundan özellikle dokumacılık, camcılık, otomobil ve demir-çelik sanayileri yararlandı. Yün, buğday, et gibi ürünler İngiltere’de yüksek fiyatlarla alıcı buldu. Savaş şoku, siyaseti de etkiledi. 1915’te göreve başlayan Başbakan W. M. Hughes, enerjik tutumuyla bir savaş kahramanı haline geldi. Buna karşılık denizaşırı çarpışmalar için zorunlu askerlik hizmeti önerisi 1916’da ve 1917’de yapılan referandumlarda halk tarafından iki kez reddedildi. Bu karışık dönemde bölünen İşçi Partisi Hug- hes’un yanı sıra pek çok değerli adamını yitirdi. Bu bölünmenin ardından Katolikler uzun yıllar İşçi Partisi’ni destekledi. Savaş sonrasında yansıyan iç karışıklıklar pek uzun sürmedi. Savaştan dönen askerlerin toplumsal değişimi destekleyeceğini uman radikallerin beklentileri boşa çıktı. Aşırı muhafazakâr bir çizgi izleyen Savaştan Dönen Askerler Ligi, “Bolşevik” olarak nitelediği solcuları gerekirse kaba güçle sindirmeyi savunacak ölçüde ileri gitti. Giderek sarsılan İşçi Partisi, 1921’de daha radikal bir program benimsedi. Savaş sonrasında da iktidarda kalan Hughes, başında olduğu Milliyetçi Parti’ye bağlı muhafazakâr işadamları kanadının ve Vatan Partisi’
nin desteğini yitirince, 1923’te başbakanlıktan ayrıldı. Başbakanlığı devralan S. M. Burce, 1929’a değin Milliyetçi Parti-Vatan Partisi koalisyon hükümetinin başında kaldı. Bruce’un “adam, para, pazar” bulmak olarak özetlediği ekonomi politikasının bedeli çok ağır oldu. Gümrük duvarlan, ihracat teşvikleri, fiyatlar ve kamu borçları yükseldi. Bununla birlikte idari alanda
hükümetlerin dış borçlanmalarını düzenleyen Borçlanma Konseyi’nin ve ekonomik gelişmeye ilişkin sorunları çözmekle görevlendirilen Bilimsel ve Sınai Araştırma Örgütü’nün (CSIRO) kurulması gibi önemli yenilikler yapıldı. Dünya çapında gelişme gösteren tüketim sanayisi ülkeyi kaçınılmaz olarak etkiledi. Otomobil sayısı akıl almaz bir hızla arttı. 1929 Büyük Bunalımı, yüncülük dışında hemen hemen bütün sektörleri devlet desteğiyle ayakta durabilen Avustralya ekonomisini derinden sarstı. İşsizlik oram yüzde 25’e fırladı. Ülke tarihinde görülmemiş bir sefalet başladı ve artan dış göçler sonucu nüfus artış oranı düştü. 1929’da İşçi Partisi’nden J. H. Scullin başbakanlığı üstlendi. İşçi Partisi içinde, bunalımı atlatma konusunda, enflasyonist politika ve dengeli bütçe biçiminde iki ayn eğilimin belirmesi hükümeti güç durumda bıraktı. İki eğilimi bağdaştırmayı amaçlayan Öncelikler Planı, enflasyonist özelliklerin yanında, kamu harcamalannm ve ücretlerin beşte bir oranında düşürülmesi gibi partinin geleneksel çizgisine aykırı önlemler içermek zorunda kaldı. Bu plan hükümetin dağılmasına yol açtı. Lyons’un öncülük ettiği sağ kanat partiden aynldı ve Milliyetçilerle birleşerek Birleşik Avustralya Partisi’ni (UAP) kurdu. Seçimleri kazanan Lyons bir süre salt UAP’a dayanan bir hükümetin, 1934-39 arasında da Vatan Partisi ile kurulan koalisyon hükümetinin başında ülkeyi yönetti. İstikrarın sağlanması dışında önemli bir başarı gösteremeyen Lyons hükümetleri döneminde, bütünleşmiş bir ekonomik yapı girişiminden ve Japonya ile ABD’den ithal edilen malları ihracat gelirleriyle dengelemeye yönelik “ticareti çeşitlendirme siyasetinden bir sonuç alınamadı. Lyons’un ölümü üzerine partinin yeni başkanı ve dolayısıyla başbakan olan R. Menzies, parti içi bölünmelere karşın 1941’e değin iktidarda kalmayı başardı. 1941’de istifa eden Menzies hükümetini, birkaç aylık Vatan Partisi iktidannın ardından J. Curtin’in İşçi Partisi hükümeti izledi. Seçmenlerin muhafazakâr ağırlıklı oylarına karşın, iki savaş arasında Batı ülkelerinin hemen hepsinde görülen komünistlerin yükselişi olgusu Avustralya’da da yaşandı. 1922’de kurulan ve özellikle Sidney’deki büyük sendikalardan ve aydınlardan destek alan Avustralya Komünist Partisi, iç bölünmelerini dışanya yansıtmamayı başararak, siyaset sahnesinde önemli bir yer edindi. Milliyetçi “Önce Avustralya” akımıyla edebiyatta beliren ilk faşist eğilimler, bir süre sonra silindi. 1930’lann ortasında, Melbourne’da ortaya çıkan ve genç Katolik aydınları çevresinde toplamayı başaran faşist eğilimli Katolik Sosyal Hareketi ise, AvustralyalI Katolikler üzerinde kalıcı bir etki bıraktı. 1914 öncesinde savaşı coşkuyla karşılayan Avustralya, 1920 sonrasında uluslararası alanda pasif bir tutum benimsedi. Paris Konferansı’nda Alman Yeni Ginesi üzerinde mandalık hakkının kazanılması, büyük ölçüde Hughes’un çabalannın ürünü oldu. Milletler Cemiyeti’nde bağımsız bir üye olarak yer alan Avustralya, Başbakan Bruce döneminde İngiltere’ye daha da yakınlaştı. Bütün dominyonlara anayasal eşitlik verilmesini öngören 1926 Balfour Bildirisi’nin gereklerini yerine getiren 1931 Westminster Tüzüğü(*) Avustralya tarafından ancak 1942’de onaylandı. UAP hükümetleri İngiltere’nin totaliter ülkelerin yayılmacılığına karşı izlediği siyasetleri destekledi. Japon korkusu sürmesine karşın, Japonların faşist cepheye katılması Avus
tralya’da sessizce karşılandı. İşçi Partisi dış siyasette yalnızlık ve antifaşist eğilimler arasında bocaladı. Bütün bunlarla birlikte Avustralya II. Dünya Savaşı’na da etkin olarak katıldı ve 30 bin ölü, 65 bin yaralı verdi. Avustralya Kraliyet Hava Kuvvetleri İngiltere’nin savunulmasında görev aldı. Avustralya Deniz Kuvvetleri Akdeniz’de, Kara Kuvvetleri Kuzey Afrika’da savaştı. Pearl Harbour baskını ve bunu izleyen Japon askeri başanlan, Avustralya’nın, dikkatini kendi bölgesine çevirmesine yol açtı. Singapur’un işgaliyle birlikte 15 bin AvustralyalI Japonlara tutsak düştü. Japonlar dört gün sonra da Darwin’i bombaladı ve Yeni Gine’ye yöneldi. Bu gelişmeler üzerine ABD Avustralya’nın baş müttefiki haline geldi. Başbakan Curtin 1942’de Avustralya birliklerinin Ortadoğu’dan çekilmesi karannı verdi ve ChurchilPin Birmanya’nın savunulmasına katılma çağnsım geri çevirdi. General D. MacArthur önce Mel- boume’da, ardından Brisbane’de karargâh kurdu. ABD’nin Mercan Denizi Savaşı’nda- ki zaferine Avustralya Deniz Kuvvetleri de yardımcı oldu. Birçok kara savaşında da ortak harekâtlar yapıldı. Gönüllü Avustralya birlikleri Yeni Gine ve Bomeo’da ABD kuvvetlerinin yanında Japonlara karşı kahramanca savaştılar. Savaş iç siyasete de belirli bir canlılık getirdi. “Sanayi seferberliği” kampanyasıyla önemli ölçüde denetimi sağlayan Curtin hükümeti, 1943 seçimlerini de kolaylıkla kazandı ve savaş sırasında geliştirdiği yöntemleri savaş sonrası kalkınma için uygulamaya koyuldu. Savaş sanayileşmeyi yeni bir düzeye çıkardı. Cephane, makine aletleri, kimyasal maddeler ve hatta uçak üretimi olağanüstü boyutlarda artarken, ana sanayi kollarında üretim 1939-40’a oranla üçte bir düşüş gösterdi. Artan iş olanaklarıyla birlikte kentlerin nüfusu büyüdü. Bu arada çocuk yardımı ve az bulunan ürünlerin karneye bağlanması gibi önlemler alındı. 1918-19’da 1 milyar 89 milyon, 1938-39’da 1 milyar 860 milyon ABD Dolan düzeyinde olan GSMH, 1942-43’te 2 milyar 936 milyon ABD Dolarına ulaştı. Eyaletler. Eyaletler federal yönetim karşısında zayıflamaya devam etmekle birlikte, bu dönemde yapılan referandumlar, Uluslar Topluluğu’na daha çok yetki vermeme eğiliminin hâlâ güçlü olduğunu ortaya koydu. Ülkenin en kalabalık, en zengin ve en çok sanayileşmiş eyaleti olan Yeni Güney Gal- ler’de yerel düzeyde İşçi Partisi egemendi. Bunalım dönemlerinde eyalet başbakanlığı yapan J. T. Lang’ın, kemer sıkma politika- lanna karşı çıkıp sosyal hizmetlere ağırlık vermesi, eski subaylann öncülük ettiği “Yeni Muhafızlar” örgütünün direnişiyle karşılaştı. Sonunda eyalet valisi tarafından görevden alman Lang, İşçi Partisi’nin federal yöneticileriyle uzun yıllar süren bir mücadeleye girişti. Yüzyılın ilk yansındaki dinamizmine bir daha kavuşamayan Victoria’da, Vatan Partisi ile İşçi Partisi arasında bir dayanışma söz konusuydu. Melbourne’un ülkenin mali kalesi olma özelliğini sürdürdüğü bu dönemde, linyitten elde edilen elektrik enerjisinin Victoria’nın ekonomik gelişimine önemli katkısı oldu. Federasyon sonrasında ekonomik bakımdan en çok zararı küçük eyaletler gördü. Serbest ticaret Sidney ve Melbourne’un sanayideki üstünlüğünü pekiştirdi. Mali açıdan güçlükler içine giren eyaletler, federal yönetimin yardımlanna başvurmak zorunda kaldılar. Bununla birlikte Yeni Güney Galler ve Victoria ile aralarındaki uçurumu
kapatmak için yoğun atılımlar da yaptılar. Queensland şeker ve sığıra, Batı Avustralya kereste ve altına, Tasmanya meyve ve hidroelektrik enerjiye bel bağladı. Büyük sıkıntılara giren Güney Avustralya’da da 1930’lann ortalarından sonra sanayide bir canlanma başladı.
ULUSLAŞMA VE SAVAŞ YILLARI
18
Ara