K ırksekizinci ve üçyüzkırksekizinci sahîfelerinde
(A m eller, ibâdetle r-îm â n d a n d ır, ibâ d e t ya p m ıya n ın îm ânı gider,
im ân azalır ve çoğalır. Ş âfi’î ve A h m e d ve başkaları bunu söz1
birliği ile bildiriyorlar) diyor.
İb âd etin vazife o ld u ğ u n a in an m ak îm ân d an d ır. İn an m ak
başk ad ır. Y apm ak başkadır. B unları birbirlerine karışdırm am
alıdır. İnandığı hâlde, tenbellikle yapm ıyan kâfir olm az. K itâ-
bın yazarı, bu yüzden m ilyonlarca m üslim âna kâfir dam gası
b asm akdadır. Bir m üslim âna kâfir diyenin kendisi kâfir o lu r ise
de, tevîl ile söyliyen kâfir olm uyor.
M eşhûr (Emâlî kasidesi) kırk ü çü n cü beytinde diyor ki,
( F a rz o la n ib â d e tle r, îm â n d a n sa y ılm a z ). Bu k a sid e n in
(Nuhbet-ül-leâlî) ism indeki a rab î şerhi çok kıym etlidir. 1975’de
— 87 —
\
İstanbulda basdınlm ışdır. İm âm -ı a ’zam E bû H anîfe “ rahm etullahi
aleyh” am eller îm ândan p arça değildir buyurdu. îm ân , inanm
ak dem ekdir. İn an m ak d a azlık çokluk olm az. İbâdetler, îm ân
olsaydı, îm ân azalıp çoğalırdı. G ö z d e n perd e k alk ıp a zâb
g ö rü ld ü k d e n so n ra olan îm ân kab û l olm az. O â n d a , im ân ile
gidenlerin îm ân ları an cak kalb iledir. İb âd etler yapılam az.
 yet-i kerim ede b u n a îm ân denildi.  yet-i kerîm elerde, îm ânı
o lan lara, ib âd et y ap m aları em r ediliyor. B u n d an d a, îm ânın
ib âd etd en b aşk a o lduğu a n la şılm a k la d ır. B u n lard an başka,
K u r’ân-ı kerîm de (îm ân edenler ve sâlih işler yapanlar) b u y u
ruldu. Bu d a, ibâdetlerin îm ân d an başk a o ld u k ların ı gösteriy
o r. (M ü’min iken, sâlih am el işliyenler) ây et-i k erîm esi,
am ellerin îm ân d an ayrı o ld u k ların ı açıkça g ö sterm ekdedir.
Ç ü n k i, şartın m eşrû td an başk a olm ası lâzım dır. îm ân edip, hiç
ib âd et y a p a m a d a n , hem en ölenin, m ü ’m in o ld uğu, sözbirliği
ile bildirilm işdir. C ibril hadîsinde de îm ânın yalnız in an m ak
olduğu bildirilm işdir.
İm âm -ı A hm ed ve im âm -ı Şâfi’î ve hadîs âlim lerinden
birçoğu ve E ş’arîler «rahim e-h ü m u llah ü teâlâ» ve M u ’tezile,
ibâd etler îm ânın parçasıdır. îm â n azalıp çoğalır dediler. îm ân
ile am el, b aşk a olursa, g ü n âh işliyenlerin îm ânları ile, P eygam
berlerin «aleyhim üssalevâtü vetteslîm ât» îm ânları bir o lu rd u
dediler. (Onlara âyetlerim okunduğu zeman, îmânları artar) âyeti
ve (îm ân artarak, sâhibini Cennete götürür. Azalarak da, Cehenneme
sürükler) hadîsi, îm ânın azalıp çoğaldığını bildiriyor dediler.
İm âm -ı a ’zam E b û H anîfe «rahm etullahi aleyh», b u n lara
cevâb teşkil eden bilgileri önceden anlatm ış, îm ân ın artm ası,
devâm etm esi, çok zem an sürm esi dem ek d ir dem işdir. İm âm -ı
M âlik «rahim e-hullahü teâlâ» de böyle dedi. îm ân ın çok
olm ası, inanılacak şeylerin çoğalm ası dem ekdir. M eselâ, E shâb-ı
k irâm , önce a z şeylere inan ırlard ı. Y eni em rler gelince, îm ân
ları çoğalırdı. îm ân ın artm ası dem ek, kalbde n û ru n u n artm ası
dem ekdir. Bu p arlak lık , ibâdet ile artar. G ü n â h işlem ekle azalır.
Bu husûsda (Şerhi Mevâkıf) ve (Cevheret-üt-tevhîd) k itâb ların d a
geniş bilgi vardır.
B u k itâbın do k san b irin ci sahîfesinde: (E s h â b -ı k irâ m –
dan biri şerâb içm ekden vazgeçm edi. Kendisine (Had) denilen döğ-
m e k c e z â s ı v e rild i. E s h â b d a n b irk a ç ı, b u n a la ‘n e t e d in c e ,
Resûlullah, (Ona la’net etmeyin! Çünki o, Allahü teâlâyı ve Resûlünü
sever) buyurdu) diyor. G ü n â h işliyenin k âfir o lm adığını, kendisi
VEHHABİ İKNCİ KISM
04
Oca