Yaşlı Bir Kocanın Terbiye Ettiği Genç Hanımı
Vaktiyle Üsküdar’da oturan orta yaşlarında bir
zat, ilk hanımı Ölünce genç bir hanımla evlenir.
Bu zatın hâli vakti yerinde olduğu gibi, ahlâkı da
çok güzel, huylan, hareketleri herkes tarafından sevilirdi.
Bu zât dînini çok iyi biliyordu. Aynı zamanda anlayışı
çok derin, görüşleri gâyet keskin, irfân sahibi
bir zattı.
İlk zamanlar genç hanım, kocasının huylarını çok
seviyor, ona elinden gelen hürmeti, saygıyı gösteriyor,
kocasına karşı olan vazifelerinde hiç kusur etmiyordu.
Kocasına karşı son derece saygılı idi. Genç hanım
az zamanda bütün komşularla tanışmış komşular
onu, o da komşulannı sevmişti Fakat o mahallede oturan
kötü huylu, hasetçi (kıskanç) bir kadın vardı. Bu
hanımın kocasına karşı çok saygılı olmasma ve gülüm
-balım geçinip gitmelerini kıskanmıştı. Genç hanımla
konuştukça daima onu kocasına karşı itaatsızlığa
teşvik ederm iş:
— Kızım sen çok gençsin, güzelsin, bu yaşlı adamla
evlenmişsin. Sen daha genç, kendin gibi güzel biriyle’
evlenmeliydin.. diye kadıncağızın aklını çelmeye
çalışırmışGenç kadın; Ben ‘kocamdan çok memnunum, huyunu,
ahlâkını çok seviyorum, dediyse de kötü huylu
kadının elinden kurtulamamış. Bir gün; kocam beni
boşamaz ki ayrılalım, demiş. Kötü huylu, kıskanç kadm
:
— Evdeki kıymetli eşyaları yavaş yavaş kırarsın,
kocana karşı huysuzluk edersin, hürmetsizlik edersin,
o da, senden bıkar boşar, diyerek, kadının huylarını
bozmuş…
Genç kadın evdeki kıymetli eşyalan birer birer
kırmaya başlamış. Her gün kocası akşam eve gelince,
efendi bugün şu kıymetli eşya kırıldı, bugün bu kıymetli
eşya kırıldı diyerek, evde kıracak eşya kalmamış..
Fakat iyi huylu, güzel ahlâklı, ilim, irfan sahibi
gün görmüş orta yaşlı koca, karısına hep canın sağ olsun,
yenisini alırız dermiş. Hanım evde kıracak eşya
kalmayınca bu sefer her gün kullanılıyor diyerek heladaki
otuz senelik ibriği kırmış, taşla dümdüz etmiş.
Akşam kocası eve gelin ce:
— Efendi! Efendi, helâdaki ibriği kırdım, taşla ezdim,
dümdüz ettim, demiş. K ocası:
— Eyvah! Yazık oldu!., deyip gözlerinden bir kaç
damla yaş gelmiş. Kadın :
— Ayol doğrusu buna şaştım, demiş, evdeki bunca
kıymetli eşyalar kınldı da hep canın sağ olsun yenisini
alınz dedin de, alt tarafı eskimiş, bir çok yeri
paslanmış, çürümüş bir helâ ibriğine üzüldün, üstelik
gözünden damla damla da yaşlar döktün, diye hayret
etmiş. K ocası:— Hanım, hanım, demiş. O ibrik tam otuz senedir
benim en mahrem yerlerimi gördü. Şimdi yeni bir
ibrik alıp da mahrem yerlerimi nasıl gösteririm, demiş.
Genç kadın bir anda gafletten uyanır, aman efendi
ben ne yaptım diyerek kocasının eline ayağına sarılır.
Beni bağışla, bir daha senin emrinden çıkmam.
Sana karşı en ufak bir saygısızlıkta bulunmam, diye
yalvarır.
V – 11 W; ‘ .’vy-i.v
İZAH VE AÇIKLAMA«
” – ( .
Ah! Şu 20 nci asırda böyle kötü huylu ihtiyar cadı
kanların yanıltmasıyla kocalarına saygısızlık eden ve
bir nevi cennet olan aile yuvalannm tadını, tuzunu
kaçmp da huzursuz bir ev haline, cehennem hayatına
çeviren nice gâfil genç hanımlanmız bu ibret dersi verecek
hikâyeyi okusalar da huzura kavuşsalar!. Ah!
Gönül, bu temennide bulunuyor. Başka ne söylenebilir.
«Bin nasihattan bir musibet daha iyi insanın aklım
başına getirir» diye boşuna dememiş dedelerimiz..
Akıllı bir hanım, Allah’ın kendisine verdiği nimetin
kadrini, kıymetim çok iyi bilen kimsedir. Kocasına gereken
saygıyı göstermeyen bir kadm, velinimeti olan
efendisinin hakkını lâyıkıyla gözetmeyen bir hanım
eninde sonunda bunun cezasını çekecektir.
Ey Müslüman hanım kardeşim, sakın gafil olma!
Kocana karşı olan vazifeni eksiksiz olarak yerine getir
ve cennet ehlinden olmaya gayret göster.
Ahh şu 20. nci asır!.. İnsanın aklına neler geliyor,
diline söylemek için, kalemine yazmak için neler geliyor,
neler!.. Ama kime söyliyeceksin, kime yazıp anlatacaksın!.. Hani şu evlerimizin köşesine birer perdeli
pencere açmışız. Bu perdenin ipini de başkalarına vermişiz.
Pazar sabahı olmuyor mu!.. Hemen felanca köyde,
felanca ekib karşılarınızda diye açılıyor: Köylü
hanımlara:
— E hanım!. Söyle bakalım, köy yerinde günlerin
nasıl geçiyor? Hanım:
— Ev işleri görürüz, tarlaya gider erkeklerimize
yardım ederiz. Eli ipli programcı (!) :
— Tarlaya gitmem demiyor musunuz? Kadın haklan
var. Bizim kanlar bize iş görüvermezler. Sizde gitmeyin
der. Köylü hanım t
— Biz deyemeyiz. Erkeklerimiz bizim velinimetid
ir Kocalanmız evimizin reisidir, diye cevab veriyorlardı.
fşte o zaman aklıma bu hikâye gelmişti. Aman ya
Rabbi! Şeytanın hiç işi kalmadı da artık köylere kadar
gitti. Şehir kadınlan yetmiyormuş gibi köye el attı.
Ah şu kansını terbiye eden adam mezardan kalksa
da bir de bizim şu eli ipli perdeci, proğramcılan
(!) terbiye etse diye-düşündüm!..
Şehir kanlarının kocalarına etmediği mi kalıyor
ki, bu herifler temiz ve koca kıymetini bilen köy kadınlanmıza
kadar şeytanlıklannı götürüyorlar. Şehir
kadmlannm kocalanna ettikleri yetmiyor mu? Tâ
köydeki kadmlanmıza bu şeytanlıklan telkin etmek
de neye?..