Constantin Brancusi, Henri Matisse ve Pablo Picasso’nm heykellerinin sergilendiği The Armory Show, Amerikan heykeltraşlığını XX. yy’a taşıdı. 1920’li yıllardan başlayarak Amerika Birleşik Devletleri’nde Elie Nadelman, Max Ernst, Naum Gabo ve Jacques Lipchitz gibi ünlü Avrupalı sanat çıların bulunması, ve Modern Sanat müzesinin etkinlikleri, Amerikan heykeltrşlığının rotasını daha da değiş tirdi. Amerikan heykeltraşları, hem figüratif, hem de nonfigüratif biçimlere karşı çeşitli yaklaşımlar benimseyerek, biçimle mekânı bütünleştirecek yeni yöntemler buldular: John Flannagan hayvan ve insan (figürlerine aslî, dinamik bir enerji verdi; Joseph Cornell, aralarında gizli bir ilişki olan küçük nesneleri kutulara koymak suretiyle minyatür fanteziler yarattı; Alexander Calder, dünyaya yeni bir heykel biçimini, seyyar biçimi arma ğan etti; Louise Nevelson’un büyük, serbest biçimleri, mekân deneyimini yeniden planladı; David Smith kırlarda ve mimari yapıların yakınında kullanmak üzere büyük metal heykeller yaptı. Bu heykeltraşların imgelemleri birbirinden farklı olmakla birlikte, önemli ve etkili bir yapıt bütünü yaratacak biçimde bir araya geldi. İkinci Dünya savaşından sonra, İsamu Noguchi, Louise Bourgeois, ve Tony Smith gibi daha genç heykeltraşların ortaya çıkmasıyla, Amerika Birleşik Devletleri’nde Ihieykel sanatı, diğer sanatlarla eşit düzeye erişti. Postminimalizm (Tony Smith, Mark Idil Suvero, ve Dan Flavin gibi heykeltraşların katıldığı savaş sonrası Minimal Sanat akımının bir sonucu olarak doğdu), heykelciliği kaidesinden indirdi ve işi en Çıplak bildirime indirgedi: Dolaşmış teller, ya da etrafa yayılmış eski kemikler. Bu akım aynı zamanda enstalasyonu, geleneksel heykelciliğin tamamen antitezi olan bir fikri de ortaya koydu. Çağdaş enstale heykellerde bir duvardan ya da tavandan ; aşılabilecek, ya | yere j konacak ya da destekle yerleştirilecek herhangi bir malzemeden yararlanabildiği gibi, müzik ve görüntü projeksiyonları da kullanılmaya başlamıştır
Yirminci Yüzyıl heykeltraşları.
04
Eyl