Güney Doğu Asya’nın Renkli Ülkesi Tayland
Günümüzdeki ismiyle Tayland Krallığı, kurulduğundan bu yana Avrupalı devletlerin istilasına ve sömürgeciliğine uğramayan Güneydoğu Asya’nın biricik ülkesidir. Zaman zaman ihtilallerle sarsılan ve işgallere maruz kalan Tayland’da istikrarsızlık uzun yıllar devam etmiş. Şu anda ülke, üniter demokrasi ve anayasaya dayalı krallık ile idare ediliyor. Tayland, resmî kayıtlara göre 120 milyona yakın bir nüfusa sahip. Bunun yaklaşık 17 milyonu başşehir Bangkok’ta toplanmış. Yani başşehri İstanbul gibi çok nüfuslu. Ama turistik otelleri bakımından ileri olsa da İstanbul kadar gelişmiş bir şehir değil.
Gayri resmi bilgilere göre nüfusun en az % 10’u yani 12 milyonluk kısmı Müslüman. Ama resmî kayıtlarda bu oran itiraf edilmiyor ve sadece 4 milyon civarında Müslüman olduğu söyleniyor. Resmî istatistiklerde Müslüman nüfus oram % 3.8 olarak gösteriliyor. Zulüm ve haksızlık da meşru ve geçerli kimliği kabul etmeyip entegrasyon dayatmasında bulunmakla başlıyor. Müslüman nüfusun en az üçte biri, yani dört milyonluk kısmı, beş bölgeden biri olan güney bölgesinde yaşıyor.
Güney’de Patani Oyunu
Tayland’da güney denince Patani sorunu akla geliyor. Güneydeki Müslümanlar bölgeye yayılmış dürümdalar. Bölgede yaşayanların çoğunluğunu da Müslüman Malaylar oluşturuyor. Bölgenin bugün Tayland sınırları içinde yer alması ise sömürgeci güçlerin Islâm coğrafyasıyla ilgili sinsi oyunlarının bir sonucu. Tayland Krallığı bu bölgeyi dört ayrı idari bölgeye ayırmış ve sadece birini Patani olarak, diğerlerini ise farklı isimlerle adlandırmış. Tayland, Müslümanların yoğun olduğu güney bölgesinde bugün işgalci konumundadır. Çünkü geçmişte bölgede Patani Krallığı adıyla bir Müslüman krallık mevcuttu. Eski adı Siyam Krallığı olan Tayland Krallığı uzun süren savaşlar neticesinde Patani Krallıgı’nın topraklarını işgal etti ve Müslüman halkına da zulmetmeye başladı.
Özellikle Sultan Abdülhamid döneminde Patani ile Osmanlı arasındaki ilişkiler çok artmıştı. Abdülhamid Han, Güneydoğu Asya’ya Halife vekili olarak tayin ettiği Ahmed el-Patani vasıtasıyla Patani direnişine destek sağladı. Yine buraya İstanbul’dan Fuad Efendi isminde âlimi gönderdi.
10 Mart 1909’da Ingiliz ve Tayland yönetimleri tarafından yapılan Anglo-Siyam Antlaşması’yla Patani Malezya’dan koparılarak Tayland’a verildi. İngilizler tıpkı Ortadoğu’da yaptıkları gibi Güneydoğu Asya’da da cetvelle sınırlar çizerek bölgeden ayrılırken arkalarında bugüne kadar uzanacak sıkıntılar bıraktılar.
Güneyde yaşayan Müslümanlar hem inançlarından, hem de etnik kimliklerinden dolayı ayrımcılığa tabi tutuluyorlar. Bölgedeki Müslümanlara yönelik zulüm ve ayrımcılık bugün hâlâ devam ediyor.
Siyam’ın Meşhur Kedisi
Başşehirde gezerken rehberimize sorduğumuz sorularla ülkeyi yakından tanımaya çalışıyoruz. Rehberimiz, ülkenin bitki örtüsü ve hayvan çeşidinin zenginliğinden bahsediyor. Ülkenin güney ve orta bölümleri verimli topraklarla, dağlık olan kuzey bölgeleriyse geniş ormanlarla kaplı. Burma sınırında yer alan Salween Nehri civarındaki bölgeler, kıymetli “tik kerestesi” elde edilen tik ağaçları ve diğer bölgeler teng, yangı ve tekian gibi ağaçlarla kaplı. Suya dayanıklı bir ağaç olduğundan yatçılık, mobilya ve havuz sektörünün vazgeçilmez malzemesi tik ağacından çok güzel oymalar, eserler görmek mümkün. Bundan başka mangrov ve cevzülcinan cins ağaçları pek çoktur. Muson mevsimindeki sık yağışlarla bir tropik ülke olan Tayland, tropik bitki yetişmesi için çok elverişlidir. Tabii ki bu yeşillik beraberinde hayvan çeşidini de getiriyor. Tayland’da en çok ve meşhur olan hayvan fil. Öyle ki Tay hanedanlığının sembolü olmuştur. Maymun, Siyam Kedisi, geyik, tapir, uçan maki, papağan, sincap ülkenin en meşhur hayvanları.
Tayland’da İnanç Hürriyeti Yok
Başşehir Bangkok’ta kaç cami olduğunu soruyorum. 180 kayıtlı, 20 de kayıtsız toplam 200 cami olduğunu söylüyorlar. Camilerin resmen kayıtlarının yaptırılması zorunluymuş. Henüz kayıtları yapılmamış 20 camiden bazıları için de müracaat yapılmış ve onay bekleniyormuş. Ancak, Müslümanların faaliyetleri, siyasî mekanizmadaki tesirleri, resmî otoritedeki ağırlıkları pek söz konusu değil. Daha yeni oluşmaya başlayan bir insan hakları kuruluşundan söz ediliyor, ama onun da henüz kaydı yapılamamış. Bir de camilerle bağlantılı bazı dinî kurumlar varmış. Sonra bir husus açık şekilde ifade ediliyor: “Burada, Müslümanların kuramlarında siyasî faaliyet yapılmaz.” Ama Budistler için böyle bir engelleme söz konusu değil.
Devlet, normal olarak, vergi tahsilinde insanların dinî tercihlerini değil gelir durumlarını dikkate alıyor. Ama gelirlerin basite alınamayacak bir kısmı, çatıları altınla kaplanan, itinayla korunan ve büyük masrafların yapıldığı Budist tapınaklarına aktarılıyor. Devletin Müslümanların kurumlanna ilgisi ve desteği, en çok tanınan bir kuruma kraliçe hazretlerinin ziyarette bulunmasından ve birkaç gülümseme dağıtmasından ibaret kalıyor. Karşılığında da Müslümanlardan, inançlarını ve mesajlarını politik ortama taşımamaları isteniyor. Üstelik “biz özgürüz, devlet burada bizim camimize, cumamıza karışmıyor” demeleri bekleniyor. Eğer camilere kapatılmış bir özgürlüğü yeterli bulursanız, Tayland Müslümanları özgür diyebilirsiniz.
Tayland’a İslamiyet’i Mehmed Reis
Getirdi Osmanlı Donanması, 1538 yılında Büyük Okyanus’a adım atmış. Bu tarihten itibaren Endonezya adalarına, bilhassa Sumatra’ya binlerce Osmanlı gitmiş ve birçoğu oraya yerleşmiş. Siyam hiçbir zaman Müslüman hâkimiyetine girmediği gibi asla bir Batı sömürgesi de olmamış. Hayreddin Mehmed Reis, babadan denizci idi. Mısır beylerbeyisi (sonradan sadrazam) Süleyman Paşa, 1538 Hindistan seferinde kaptan (bahriye albayı) olarak onu da almıştı. Seferin sonunda paşa, Mehmed Reis’i daha doğudaki suların keşfiyle görevlendirdi. Kaptanımız, Batı Hindistan’da Gücerât’m Div (Diu) limanında paşasına veda etti. Bugünkü bilgilerimize göre bir Osmanlı kaptanı olarak ilk defa Bengal Körfezine girdi. Tenaserim limanına demirledi. Bugün adı Myanmar olan Birmanya (Burma)’da kalan bu liman, o tarihte Siyam krallığına aitti.
Bengal Körfezi’nde kadırgası hasar gören ve bu tekne ile dönemeyeceğini anlayan Mehmed Reis, Siyam Krallıgı’na hizmet arz etti. Bu sırada Kral P’rajai tahtta idi (1534-1549). Bu vasıfta bir denizciye şiddetle ihtiyaç duyan kral, Osmanlı denizcisini taht şehri Ayuthia’ya çağırdı. Süveyş’ten beri 15.000 kilometre yol geçen Mehmed Reis, kralın huzuruna çıktı. 15 yıl Siyam’da kaldı ve gerçekten büyük işler yaptı. Ülkede Katolik dininin yayılmasını önledi ki bu hususu Ayuthia’daki Portekizli Cizvit râhibi Peder Fernao Mendes Pinto, Lizbon’a yazdığı 5.12.1554 tarihli mektubunda bizzat ifade ediyor. Ve misyoner olarak, Mehmed Reis’in İslâm propagandası karşısında âciz kaldığım itiraf ediyor (Peregrinaçam. Lizbon. 1909-10, III, 37, IV, 617)
Siyam’a 7 Cami Açtı
Bugün Siyam nüfusunun yüzde 5 i Müslüman’dır ki 3.5 milyon eder, Mehmed Reisimizin himmetidir. Katolik ve Protestanların toplamı ise 550.000‘dir. Ülke, Budizm’in kalelerindendir. Mehmed Reis, Ayuthia şehrinde 7 cami açtı ve 30.000 aileyi ihtidâ ettirdi. Osmanlı denizcisi, Siyam devleti amirali sıfatıyla, bu krallığa askerlik ve denizcilik alanlarında da büyük hizmet etti. Krala, fetih fikrini aşıladı. Kraldan ayda 1.000 altın maaş alıyordu. Bizzat hazırladığı bir ordu ile Laos krallığına girdi. Siyam’a çok toprak kazandırdı. Aynı yıllarda Türk denizcileri, Açe’nin Müslüman sultanları adına Sumatra ve Malezya’da büyük fetihler yapıyorlardı. Laos Krallığı tamamen ele geçirildi. Sonra Birmanya (Burma/ Myanmar) Krallığından da 1556’da fetihlere başlandı (Siyam, bu fethedilen eyaletleri 1590’da kaybedecektir). Sultan Üçüncü Murad devrinde (1574-1595), Güney Hindistan’a bir Osmanlı deniz seferi vardır. Güneybatı Hindistan’da Malabar racasının Portekizlilere karsı yardım istemesi sonunda açıldı. Yine bu yıllarda Osmanlı denizcileri, Ganj deltası üzerinde bir adayı ele geçirdiler, deniz üssü ve tersane kurdular, bugün Bangladeş te kalıyor.
Sultan Abdülaziz’in Panislam Politikası
Güneydoğu Asya’da Osmanlı politikası, Asya’nın diğer bölgelerinde olduğu gibi devam etti. Abdülaziz Han (1861-1876) ve yeğeni Sultan ikinci Abdülhamid (1876-1909), halîfe sıfatlarına ağırlık verdiler. O yıllarda Katolik, Protestan, hatta Ortodoks misyonlarına karşı Islâm dinini savunmak, hem de pagan halklara Müslümanlığı yaymak için büyük gayret gösterdiler. Çin doğusundaki Doğu Türkistan (Kâşgar), bu dönemde resmen Osmanlı’ya tâbi oldu. Osmanlı subayları, denizcileri, din adamları, Fas ve Habeşistan’dan, Orta Afrika’dan Çin’e, Filipinlere, Sibirya’ya kadar yayıldı. Sömürgeciliğin başını çeken ve bu bölgelerde OsmanlI’nın aleyhinde çalışan en büyük güç Ingiltere idi. Osmanlı Devleti’nin içine düşürüldüğü bütün sıkıntılara rağmen 1910’larda Filipinler’de hâlâ Osmanlı imamları ve subayları vardı. Filipinlerin bütün güneyinin ihtidâ etmesinde, 9 milyon Müslüman oluşmasında, OsmanlIların payı büyüktür. Bilhassa 16. asırda Osmanlı denizcilerinin Hind Okyanusu’ndaki faaliyetleri, çok fazla araştırılmamıştır. Portekiz kaynakları ve arşiv belgeleri incelendikçe bunlar daha net ortaya çıkacaktır. Bunun gibi 16-17. asırlarda denizcilerimizin Atlas Okyanusundaki faaliyetleri de Ingiliz, Hollanda vs. kaynaklarından incelenmeyi bekliyor. Hiç el atılmayan bu alanda Avrupa, hatta Asya kaynaklarında daha pek çok bilginin bulunduğu muhakkaktır. Bu saha, o dilleri bilen ve hepsi Türkiye dışında bulunan yazılı malzeme üzerinde çalışmak imkânı bulunan genç tarihçilerimize açıktır.