Bu sorulara da ancak insan psikolojisi
yardımı yle cevap verebiliriz. Gerçekten de
insanoğlu sadece, en gelişmiş yaratık değildir.
İnsanda, iç hayatın en ilkel şekülerinin
yanı sıra on yüksek şekilleri de,
hem öziıel hem de nesnel açıdan gözlenebilir.
Bunları şöyle sıralayabiliriz: organlarımızın
bitkisel hayati (insanda bulunduğu
halde bilinçli değildir); bilinçten hemen hemen
yoksun olan otomatizmlerimiz; kısa
ve canlı bir bilinci de birlikte getiren acılarımız
ve duyumlarımız (bilinç, bu düzeyde
henüz bedene sıkı sıkıya bağlıdır ama
tam anlamıyle de kişiseldir); zihnî denetleme
olmaksızın görüntülerin ve fantezinin
hâkim olduğu rüyalar; algılarımız ve
hatıralarımız (bunlarda, öznel ile nesneli
birbirinden açıkça ayırırız); kavramlarımız
ve aklımız (bu düzeyde, «kişiliğimiz» en
büyük bilince ve apaçıklığa ulaşmış durumdadır).
İnsandaki ruhî olayların bu kademeleşmesini
kabul ederek iyice analizden
geçirirsek, çeşitli canlılarin kendi çaplarında
bir/ «iç hayatı» olduğunu iddia etmemiz
de belki çok daha kolay olacaktır. O zaman,
amiplerde, salt «tropizm»ler; sinir sistemleri
basit olan hayvanlarda bitkisel hayat
ve hareket refleksleri; sinir sistemleri
çeşitli ilintiler kuran ve çevrede duyusal
alıcıları, merkezde «sinir merkezleri»ni kuracak
şekilde gelişmiş olan hayvanlar kademesinden
itibaren, acı duyma ve duyum
alma yatkınlığı; beyinleri belli bir karmaşıklığa
ulaşmış olan canlılarda (yüksek hayvanlar)
duyumsal bir «kavrayış» yeteneği
(bu yetenek, onların davranışlarında da dile
gelmektedir) bulunduğunu söyleyebiliriz. Bu
şekilde ele alınan varsayımlar, hayâlgücünün
fantezileri olarak görülemez. Bunlar,
gerçek ilmî varsayımlardır. Bu şekilde ele
alınan psikoloji de, zaten, tam bir gelişme
halinde bulunmaktadır. Ruhî olayların bilimi,
yani düşünce hakkında edinilen apaçık
ve sağlam bilgi, duyarlık gibi en ilkel
ruhî olaylardan, zekâ ve akıl gibi en.
yüksek ruhî olaylara kadar uzanan alanı
kapsayarak, bize, düşüncenin tümü hakkında
aydınlatıcı bilgiler sağlayabilir.
01
Kas