Ama bunun, en ilkel ruhi olaylara s2hip
olduğu gibi en yüksek ruhî olaylara da sas
hip olan insanın «nesnel-öznel» ilmî psikoloji
tarafından incelenmiş olması doteyısıyle
gerçekleştirildiğini de unutmamak
gerekir. Böyle yapılmazsa,, ancak fizyolojik
yanını tanıdığımız bu «ruhî olaylar»!
tasarlayabilmek için, varsayımlarla ve metafizikle
yetinmek durumuna düşülür. Meselâ
anestezinin, insanda acı duygusunu ortadan
kaldırdığını biliyoruz. Bir hayvana
.anestezi yapacak olursam ve bu hayvanın
sakinleştiğini görürsem, bu hayvanın acı
«duymadığını» söyleyebilirim. Hem de, bunu,
yapılması imkânsız olan doğrulayıcı
hayvanı bir içebakişa başvurmadan ileri sürebilirim.
Nitekim insanda, nesneleri görme
yeteneğinin, bazı alıcıların, ileticilerin
ve sinir merkezlerinin yapısı ‘tarafın*
‘ dan «belirlendiğini» bilirsem ve hayvanda
da aynı fizyolojik yapının bulunduğunu ve
gören bir kimse gibi davrandığını tespit
edecek olursam, hayvanın da «gördüğünü»
ve görme duyarlığı denilen «öznelliğe» sahip
olduğunu söyleyebilirim. Bunlar basit
kavramlar gibi görülebilir. Ama bu kavramların,
uzun tartışmalardan sonra ortaya konabilmiş
olduğunu unutmamak gerekir. Meselâ
«hayvan düşüncesi»nin varlığı ve canlı
v varlıklarda ruhî olayın/hangi seviyede ortaya
çıkmış olduğu meseleleri, bu çeşit tartışmalara
konui olmuştur. Bu sonuncu me-r
seleye cevap -vermek hâlâ güçtür. Köpek
veya maymun gibi «yüksek» hayvanlarda
ruhî olguların bulunduğundan «pratik» olarak
eminiz. Ama balık, amip veya sürüngenler
gibi hayvanlarda acaba durum nasıldır?
Bu hayvanlarda, karanlık da olsa bir «öznellik
», bir «iç hayat» var hudır? Hayatın
temel özelliğinin ferdiyet olduğu ileri sürülmüştür.
01
Kas