Marksist düşünce hürriyeti anlayışının bir
başka özelliği de, bu hürriyetin, ancak
maddî birtakım imkânların sağlanmasıyle
bir değer taşıyabileceğini savunmasıdır.
Buna göre, meselâ basın hürriyeti, bir’ gazete
çıkarabilmek için basın araçlarına sahip
olmak demektir. Bu anlayışı yansıtan
S.S.C.B. Anayasasının 125’nci md.si,/ söz
ve basın hürriyetini tanıdıktan sonra, bu
hürriyetin kullanılması için gerekli maddî
araçları da (basımevleri, kâğıt stokları, kamu
binaları, posta, telefon, telgraf v.b.)
yurttaşların istifadesine sunmaktan söz eder.
Oysa bu ülkelerde bütün hâk ve hürriyetler
gibi düşünce hürriyeti ve bunun araçları
da, resmî görüşün emrinde ve bunun Uygulayıcısı
durumunda olanparti-devlet’in
sıkı ve müsamahasız kontrolü altındadır.
• . Türkiye*de. Fert hak ve hürriyetleriyle
ilgili ilk belge olan 1839 tarihli Tanzimat
fermanında düşünce veya söz ve basın hürriyetiyle
ilgili bir hüküm yoktur. Basın hukuku
alanında ilk düzenleme 2 Şaban 1281
(1864) tarihli Matbuat nizamnamesinde yer
alır ve mevkute yayımı hükümetin iznine
bağlanır. 1876 Tarihli Kanunu Esasî (Anayasa),
sınırlı da olsa basın hürriyetini tanır
( «Matbuat kanun dairesinde serbesttir
», md. 12). Fakat, AbdüUıamid II döneminde
sö’t ve basın hürriyetleri ağır bir baskı
altındadır. 1888 Tarihli Matbaalar kanunu
sansür rejimini, gazete dışındaki basılı
eserler için de önceden izin alma sistemini
kabul ett . 1908 ikinci Meşrutiyeti ile birlikte
Anayasada yapılan değişiklik sonucu,
Kanunu Esasinin 12. maddesine basının hiç
bir şekil; le önceden teftiş ve muayeneye tabi
tutulamayacağı hükmü kondu. 1909 Tarihli
Matbuat kanunu da hürriyetçi esaslar
getirdi. Ancak daha sonra savaş yılları içinde.
basııi rejimi yeniden düzenlendi ve
hürriyeti sınırlayıcı hükümler getirildi.
1919’da ilân edilen sıkıyönetimin geçerli
olduğu gölgelerde bütün yayınlara sansür
uygüland?. T.B.M.M; 1923 yılında yayımladığı
bir kararname ile sıkıyönetimi ve sansürü
kaldırdı.
01
Kas