LAHANA KADAR BAŞ, ON PARAYA TIRAŞ!..
Sevvar berberlerin eski İstanbul’da özel dükkânları yoktu. Genellikle büvük kahvehanelerin bir köşesinde berberlik yaparlardı. Kullandıkları malzemeler, berberin ekonomik gücüne göre toprak, bakır veya gümüşten olurdu. Bu berberler kalabalık yerlere gider, “Lahana kadar baş, on paraya tıraş!..” diye bağırarak müşteri toplamaya çalışırlardı. Çeşitli meslek gruplarından insanların, Anadolu’dan yeni gelenlerin, iş arayanların buluştuğu Eminönü Meydanı ve pazar kurulan mekânlar seyyar berberlerin iş muhitleriydi. Bu sebeple Yeni Cami arkasında çokça bulunurlardı. Acele işi olan, ucuza tıraş yaptırmak isteyen yüzünü bu seyyar berberlere teslim eder, sonucuna da razı olurdu. Müşteri, pis suyun yere akmaması için bir ucu boyna oturacak şekilde kavisli kesilmiş bakır leğeni çenesinin alnnda tutar, ağaca bağlı güğümlerden alınan suyla tıraş yaptırdı. Seyyar berberlerin ekserisinin esnaf ruhsat tezkeresi yoktu. Belediye çavuşlarının baskınına ‘ uğrayan berberler tasını, tarağını, iskemlesini, ‘ seyyar mangalını, zembilini alıp kaçar; müşterilerini, yüzünün bir yanını tıraşlı, diğer yanını tıraşsız ve sabunlar içinde bırakırlardı.
ikinci Abdülhamid Han devrinde her meslek grubunda olduğu gibi berberlik mesleğinde de önemli gelişmeler oldu. Seyyar berberlerin ؛ yanında yavaş yavaş kendine has mekânını oluşturan “perukâr” adını alan berber dükkânları açıldı. Bu dükkânlar da 1920’li yıllarda “berber” adını benimsedi.