Tarihçe. Eskiçağ’ğ?l Atina ve Roma sitelerinde
görülen rejimler, tek kişi hâkimiyeti
demek olan monokrasiyi reddettikleri
için, demokratik bir yön taşırdı. Fakat,
hak ve hürriyetlerden herkes değil, sınırlı
bir yurttaş azınlığı yararlanabildiği için
bu rejimler «eşitçi» değil «kısmî» bir demokrasi,
bir çeşit aristokrasi idi. Geniş köle
yığınları ve yabancılar (metekler) siyasî
haklardan ve düşünce hürriyetinden tamamen
yoksundurlar. Eşitçi olmayan ilkçağ
site demokrasileri, «liberal» de . sayılamaz.
Yurttaşlar bile, bugünkü anlamda bir
ferdî ve sübjektif hak olarak düşünce hürriyetine
sahip, değillerdi. Dinî ve dünyevî
otoriteyi kendinde toplayan Site’nin .resmî
dinini ve ideolojisini kabul etmek, ona. kayıtsız
şartsız uymak zorundaydılar. Fakat
yine de, her iki site demokrasisi o zamanın
şartlarına göre birer ileri aşamadır:
Doğrudan demokrasi sistemini uygulayan
bu sitelerin halk meclislerinde (Agora, Forum)
yurttaşların yaptıkları tartışmalar ve
bundan doğan gelenek, bir kamu hürriyeti
olarak düşünce hürriyetinin doğumuna teorik
ve pratik imkânlar hazırlamıştır.
Ortaçağ*da fert, bir yandan feodal beylerin,
öte yandan da kilisenin baskısı altındadır.
Düşünce, kanaat ve vicdan hürriyetlerinden
yoksundur. Hıristiyan dininin
ilkeleri tek gerçek sayılır. Kilise, devletin
yanıbaşında bir baskı aracı olarak,
bunları kabul etmeyenleri engizisyon mahkemeleri
ve işkenceleriyle sindirmeğe çalışır.
Bununla birlikte, bir yandan hıristiyan
doktrininin insan kişiliğine verdiği önem,
öte yandan da merkezî mutlak krallıkların
dağılması sonucu meydana gelen merkezî
otorite zayıflığı, kişi haklarıhın gelişimi açısından
teorik ve pratik katkılar sağlamıştır.
01
Kas