İkinci Dünya savaşının bitiminden hemen
sonra, batılı demokrasi ülkelerinde, bir
yandan faşizme öte yandan da komünizme
karşı tepki olarak bazı hukukî tedbirlere
başvuruldu (A.B.D.,» Batı Almanya, İtalya
v.d.). Gaye, antiliberal hedefli eylemlere,
özellikle örgütlenmelere karşı, batılı liberal
demokrasiyi korumaktı. Bu yolda,
milletlerarası belgelerde de (1948 insan
Hakları Evrensel beyannamesi; 1950 tarihli
insan Haklarını ve Ana Hürriyetlerini korumaya
dair sözleşme), yıkıcı eylem ve faaliyetlere
karşı devleti ve rejimi koruyacak
hukukî tedbirler alınabileceği belirtildi. Ancak,
kurulu düzene karşı düşüncelere değil,
yıkıcı eylemlere karşı’ takınılan bu tavır,
bazı ülkelerde sadece eylemlerin değil, düşünce
ye kanaatlerin de baskı altında tu-
, tulmasıyle, en azından ürkütülmesiyle sonuçlandı.
Günümüz batı demokrasilerinde düşünce
hürriyeti alanında vkrılan son nokta şudur:
resmî bir ideolojiye bağlı bulunmayan bu
rejimlerde ,devlet, hukuk açısından ■ bütün
ideolojileri höşgören, onlara karşı tarafsız
davranan bir tutum içindedir., Bütün düşüncelerin,
muhtevaları ne olursa olsun kanun
önünde eşdeğerde, sayılması, «fikir suçları»-‘
nın reddi /anlamına gelmiştir. Düşüncelerin
açıklanması konusunda uygulanan sınırlamalar,
cebir ve şiddet yoluna başvurulmasının,
yıkıcı eyleme teşvikin, genel ahlâk ve
âdaba aykırı yayınlatın yasaklanmasından
ibarettir. Bunun dışında, herhangi bir düşünce
veya ideolojinin, bir düşünce olarak
yasaklanması, telkin ve tavsiye edilmekten,
. savunulmaktan alıkonması söz konusu dedildir.
>
Günümüzün .Doğu bloku adı verilen ve
kendi tanımlamalarıyle «sosyalist halk demokrasileri
» diye adlandırılan komünist ülkelerinde
ise, resmî ideoloji Marksizm-Leninizm’dir.
Bu ideolojiye göre amaç, «insanın,
tam kurtuluşunu sağlamak, bunu gerçekleştirecek
, olan sınıfsız topluma varmaktır
01
Kas