wiki

İLİMDEN ASIL MAKSAT

Kur ân-ı Kerim’de Peygamberimiz’e ilk hitap, “Oku,
seni yaratan Rabbinin adıyla!..” şeklindedir. Bu İlâhî
emir, insanların hayata geliş maksatlarını açıkça ortayakoymaktadır.
Bu maksat; insanın ilim ehli olması, buna bağlı
olarak da kendini yaratan Rabbini tanımış olmasıdır.
Kur ân-ı Kerim’de ve Peygamberimiz’in hadis-i şeriflerinde
ilme ve âlime büyük rütbe ve mevki verildiği açıkça vurgulanmaktadır.
Nitekim bir âyeti kerimede Cenâb-ı Hak: “De
ki: Âlimlerle cahiller hiç bir olur mu?” Bir başka âyette
de: “Allah’tan (c.c) tam mânâsıyla ancak âlimler
korkar”. Yine: “Kafirler, peygamber değilsin derler.
De ki: Benimle sizin aranızda Allah’ın (c.c.) ve kitap
ilmine sahip olanın şehadeti kâfidir”. Başka bir âyette:
“Levh-i Mahfuz’dan ilme mazhar olan bir zat:
‘Sen gözünü yumup açmcaya kadar ben sana Belkıs’m
tahtını getiririm’ dedi” buyurulmaktadır.
Konuyla ilgili hadis-i şeriflere göz atacak olursak:
“Âlimler peygamberlerin vârisleridir”.
“Nübüvvet derecesine en yakın kimse ilim ve
cihad ehlidir. İlim sahibi olanlar, halkı peygamberd
i –
lcrin gösterdiği İlâhi yola çeker” buyurulmaktadır.
Gerçekten de İslâm, insanların maddî ve mânevî hayatlarını
muntazam kurallarla teminat altına aldığı için Müslümanlar
bu sebeple her sahada yenilikler yapmışlardır.
İlimden asıl maksat, insanın kendini ve yaratanını bilmesidir.
Nitekim: “Allah’tan kulları içinde ancak âlimler
korkar” hükmü de bunu ifade etmektedir. İnsanın
hayata geliş sebebini bilmiş olması, hayatı düzgün bir şekilde
programlamasına sebep olur. İnsanı hayatta diğer
varlıklardan ayıran meziyyet, onun ilim öğrenmeğe ehil
olmasıdır. Ne kuvveti, ne bedeni, ne yemesi, ne içmesi ne
de cinsî teması insanın üstünlük sebebidir. Zira bu sahalarda
hayvan ondan çok daha üstündür. Ancak bilgisi
sayesindedir ki, insan diğer varlıkların fevkine çıkar.
İlimler belli başlı şu kısımlara ayrılır: Farz-ı ayn olan
ilimler; farz-ı kifaye olan ilimler; mazmun ilimler; mubah
ilimler.
İlimlerin en üstünü şüphesiz Tevhid ilmidir. Tevhid ilmi,
Allah’ın bilinmesi, tanınması demektir. Nitekim kitabımızda:
“Ben, insan ve cinleri ancak bana ibadet etsinler diye
yarattım” buyurulmakla işin özünün marifet olduğu anlatılmaktadır.
Müfessirler bu âyetteki kulluk ve ibadeti, AJlah’ı
bilmek, O’nu tanımak olarak açıklamışlardır. Bütün bunla*
dan çıkan gerçek şudur ki, ilmin faydalı ve verimli olanı,
insanları şirkten kurtaran, Allah’a ulaştıran tevhid ilmidir.
Havfullah ve ıpuhabbetullah sahibi insanlarda tevhid ilmi
tam mânâsıyla marifetullah olur.
Kul, ümmî de olsa bir insan-ı kâmilin terbiyesine girince
marifetullah istikametinde eğitime başlamış olur. Tasavvufta
buna ‘seyr-i sülük’ denir. Kişi, bu seyr-i sülük’te nefsin
her kademesini aşarak geçer. Bu seyahatte yaşanan haller,
zahirî bilgilerle açıklanmaya çalışılsa dahi, esasta tamamen
hal ilmi olarak nanevi bir haz, feyiz ve muhabbet halinde
kişiyi madde âleminden mânâ âlemine taşır. İşte bu haller
yaşanırken basiretin ve kalp gözünün açılması, eşyanın
-92-
hakikatinin öğretilmesi, bir takım sezişlerin, ilhamların
kalbe doğması, kulu marifetullah kapısına götürür. Bundan
dolayıdır ki, İslâmî ilimlerin nihai hedefi ve gayesi insanı
marifetullaha ulaştırmaktır. Hedef ve gaye belli olunca
marifetullahın önemi ve üstünlüğü tartışmasız bir şekilde
ortaya çıkar.
İnsanların mezkur hal ile hallenmeleri için, kendi düşünce
ve tutumları kâfi değildir. Her yolda olduğu gibi marife
tullah yolunda da mutlak bir öğreticiye ihtiyaç vardır. Bu
seçkin zevatın vazifesi mâsivâda kalan insanları irşad edip
Hakk’a ulaştırmaktır. İnsanların, Hakk’tan kendisine feyiz
lütfedilmiş olan bir zat ile bulunmaları, tutum ve davranışlarından
istifade etmeleri ve böylece feyizyâb olmaları hem
vazifeleri hem de menfaatleri gereğidir. •
l:Buhari/ 2:Buhari/ 3:Lokman,33/ 4:Ahzap,41-45/ 5:A’raf,205/ 6:Maide,
35/ 7:Nisa,75/ 8:Enâm,90/ 9:Hadid,3/ 10:Bakara,H5/ ll:Câsiye,20/
12: Bakara, 27/ 13: Vakıa, 62/ 14:Zâriyât,55/ 15:Hilye,3-181/ 16:Tâha,14/
17:Hicr,9/ 18:Said Havva/ 19:Hac,28/ 20:Bakara,203/ 21:Enbiyâ,51/
22:Enbiya.24/23:Zuhruf,44/ 24:Y.N.Öztürk/ 25:Gâşiye,21/ 26:Talak,10-
11/ 27:Nahl,43/ 28:AU Değirmenci/ 29:Y.N.Öztürk/ 30:Ra’d,19/ 31:Müzzemmil,
8/32:A,raf,205/33:Ra,d,28/34:Ahzap,41/35:Nisa,103/36:Bakara,
l52J 37:Tirmizi/ 38:Taberani/ 39:Müsiim/ 40:Taberani/ 41:Ahmet b.
hanbel/ 42:Kaf,22/ 43:Mecmüddin Kübra/ 44:Müslim, Ahmed b. hanbel/
45:Ahmetb. Hanbel/ 46:Ahmetb. Hanbel/47:Taberani/48:Buhari, Müslim/
49:Hilye, 4-24/ 50:Necm,9/ 51:Necmüddin Kübra/ 52:A’ raf,205/
53:Hadis, Rumuz/ 54:Buhari/ 55:îbn-i Abidin/ 56:Risale-i Esadiyye/
57:Mecmüddin Kübra/ 58:Risale-i Kuşeyriyye/ 59:Mü’minun, \2J 60:Secde,
3/ 61:Ebu Hayyam/ 62:Ahzap,45-46/ 63:Ahzap,21/ 64:Enbiya,73/
65:İsra,9/ 66:Enam,90/ 67:A’raf,196/ 68:Yunus,62-65/ 69:Elmalı Tefsiri/
70:Mevlânâ Nureddin Abdurrahman îbn. Ahmed Cami, Nefehâtü’l-Üns
(Çevirenler: Kâmil Candoğan Sefer Malak, S.29,1971, İst.) 71:A.g.e.,S.29/
72 Hakaik; Varak 35a/ 73 :Şa’ ran;/ 74:lmam-ı Rabbani/ 75:Nureddin es Sabuni/
76:Al-iİmran,37/77:Meryem,25/78:Nemi,40/79:Kehf,18/80:Buhari/
81:Buhari/ 82:Riyazü’ s-Sâlihin/ 83:Buhari/ 84:Saburü/ 85:Maide,35/
86:Enam,61/ 87:Ra’d,61/ 88:Enfal,88/ 89-a:Sâhîh-i Buhârî Tecrîd-iSarîh
tercemesi (Mütercim: AhmetNaim, c.3, S.287,1983, Ankara, 8.baskı)/89-
b:Mektûbât (Mütercim: Abdülkadir Akçiçek, c.2, s.761-763,534.mektup)/
90:Mansur Ali el-Huseyni eş Şafii; et Tâc/ 91:Buhari, Müslim/ 92:Buhari,
Müslim/ 92-a:Sâhîh-i Buharî Muhtasarı Tecrîd-i Sarih Tercemesi, c.12,
s.57/ 92-b:A.g.e. c.6, s.160/ 93:Bakara,225/ 94:Yunus,3/ 95:Taha,109-
/96:Mü’min, 18/97: Buhari/98:Buhari/99: Müslim/100:MansurAliNâsıf el-
-Hüseynî eş-Şafiî; A.g.e., c.5,s.710.

  • 93-

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir