Resûlullâh : (Filân gün, filân saatte, filân, filân yerde toplanınız!) buyurdu.
Toplanınca, yanlarına gitti. Kendisine, Allâh’ın öğretmiş olduğu şeyleri onlara öğretti (Buhârî • Sahih, c. 8, s.’149) .
Peygamberimiz, bâzan, Sahâbîlerine sorular sorardı.
Übey b. Kâ’b da : «Allâhü lâ ilahe illâ hüvel Hayyul Kayyûmü, lâ te’-huzuhû sinetün ve lâ nevin. Lehû mâ fissemâvâti ve mâ fil ard. Men zel-lezt yeşfau indehû illâ bl İznlh. Ya’Iemü mâ beyne eydîhim ve mâ halfehtim ve lâ yuhîtûne bl şey’in min ilmihi illâ bi mâ şâe, ve sia Kürsiyyühüsse-mâvâti vel arda ve lâ yeûdühû hıfznhümâ ve hüvel Aliyyül Azîm :
öyle bir Allâh ki, Ondan başka üâh yoktur.
Bâkîdir, her an bütün hilkat üzerinde hâkim ve kaimdir.
Ne uyuklar, ne uyur.
Göklerde, yerde, ne varsa, hepsi, Onundur.
Kim tasavvur edilebilir ki, kalksın da, Onun izni olmaksızın, Onun hakkında şef âat edebilsin ?
Mahlûkatının işlediklerini, işleyeceklerini bilir.
Mahlûkâtı ise, O’nun ilminden yalnız Onun dilediğini kavrayabilir. Başka bir şey bilemez.
İlmi, bütün gökleri ve yeri kucaklar.
Bunlan görüp gözetmek, Kendisine ağır gelmez.
Yüksek ve büyük ancak O’dur!» (Bakare: 255) âyetidir!» deyince, Peygamberimiz Übey’in göğsüne vurarak : «Ey Ebül-münzir! îlmin kutlu olsun!» buyurdu. (4)
Abdullâh b. Ömer der ki : «Resûlullâh Aleyhisselâm, (ağaçlardan bir ağaç var ki, yaprağı dökülmez. O ağaç, Mü’min ve Müslümânm misâ-
li ve benzeridir. Nedir o söyleyiniz bana?) diye sordu.
Oradakiler, kırlardaki ağaçlan birer birer saymağa başladılar. Bunun, hurma ağacı olduğu hâtınma geldiyse de, oradaküerin en küçüğü olduğum için, sustum, söylemeğe utandım.
(Yâ Resûlallâh! Sen, bize söyle nedir o ağaç?) dedüer.
Resûlullâh : (O, hurma ağacıdır!) buyurdu (5).
Peygamberimiz, Sahâbîlerine : «Size, derecesi, Oruçtan, Namazdan, Sadakadan daha üstün bir ameli haber vereyim mi?» diye sordu.
«Evet, Yâ Resûlallâh!» dedüer.
«Aralan bozulmuş iki kişinin arasım düzeltmek!» buyurdu. (6)
(4) ibrvl Abdul Ber – btiâb, c. 1, s. 66, Zehebî – S. Âlâm, c. 1, s. 281.
(5) Buhârî – Sahih, c. 1, s. 22, 26, İbn-i Mâce – Sünen, c. 1, s. 77.
(6) Ebû Dâvûd – Sünen, c. 2, s. 578.