İslam

İLM-İ AHLÂK VE İSLÂMİYYETDE AHLÂK TERBİYESİ

İLM-İ AHLÂK VE İSLÂMİYYETDE AHLÂK TERBİYESİ

Rûhun hâllerini ve işlerini bildiren ilme (Aldâk ilmi) denir. İnşân yalnız başına iken, rûhunun hâlleri ve işleri dokuz bâb olarak bildirilmişdir. [Biz, kitâbımıza, bunlardan yalnız altı bin aldık.]

BİRİNCİ BÂB

Burada huyların nev’leri, iyi ve fenâ şeyler bildirılecekdır Iftyjrühun melekesi, ya’nî alışkanlığı demekdir. Rûh, bu ajiş- •Mjljtle. düşünmeğe lüzûm kalmadan iş yapar. Yerle|İlş İmhaya (Meleke) denir. Geçici ola» huyâ (Hâl) denir. Mes«îlâ ‘mmekf utanmak, birer hâldir. Cömerdlik, cesâret, birer tiadle- ÂİMâk, ya’nî huy deyince, melekse anlaşılır. Ba’zan %yr jSmfaek buy değildir. Her zeman hayr işlerse, cömerd hti|jbı Her zeman, fekat kendini zorlıyarak yaparsa, yme «perd huylu olmaz. Kolaylıkla, seve seve yaparsa, huy demr.

‘ . ; pfc Huy, iyi veyâ kött iş yapmağa sebeb olur. Yâhud da, iyive İMİ:’ olmıyan şeye sebeb olur. Birincisine (Faz8et) veyâ iyi «pİk denir. Cömerdlik, şecâ’at ya’nî yiğitlik, yumuşaklık böy- W İkincisine (Rezâlet) veyâ köt|l ahlâk denir. Hasîslik ve-er» İpİer için korkaklık böyledir. Üçüncüsüne fazîlet de, rezâlet de ğmnez. (Sı»’»*) deniliyor. Terzilik, çiftçilik böyledir. Bu kitâbda ||Pbcİsİ ve İkincisi zikr edilecekdir.

‘ Rûhun iki kuvveti olduğunu mukaddetneteria son sahîfesinde ,,:|p|lmnişdik, Birincisi, (Knvve-l âlime) ve (MMİİ^ denilen anla- ■:||fpfeuVveti idi. Bu kuvvete, (Nutk) ve (Akl) deMşdîk. Rûh bu kuv- ■mâ-üe, aklın erdiği şeyleri anlar. İkincisi, hareket etdiren (Knwe-i

 

Hayâlin ve başka iç his organlarının ilgisi olmadan hâsıl olursa, (Mutlak) olan âlem-i misâl denir. [(Mektûbât) kitâbımn ikinci cildi­nin ellisekizinci mektûbunda Âlem-i misâl hakkmda geniş bilgi var­dır. Bu uzun mektûbun tercemesi, (Se’âdet-i ebediyye) kitabında mev- cûddur.] Tesavvufculardan ba’zısı, (Riyâzet) çekerek ve (Mücâ- hede) yaparak, âlem-i misâle girdiklerini ve orada gördükleri şeyleri haber vermişlerdir. Din âlimleri de, bu âlemin varlığını ve ba’zı sırlarını bildirmişlerdir. Abdüllah ibni Abbâs «radıyal- lahü anhümâ» buyurdu ki, (Bu gördüğümüz âlemden başka bir âlem dahâ vardır. Bu âlemde bulunan herşeyin, orada bir benzeri vardır. Hattâ, orada benim gibi bir îbni Âbbâs vardır).

Tesavvuf mütehassısları “rahime-hümullahü teâlâ” diyor ki, in­şân ölünce, rûhu bedenden ayrılır. İnşânın dünyâda iken yapdığı iyi iş­leri, îmânı ve güzel ahlâkı, nûrlar, ışıklar, bostanlar, çiçekler, hürler, köşkler, inciler şeklini alırlar. Câhilligj, sapıklığı, kötü huyları da, ateş­ler, karanlıklar, akrebler, yılanlar şeklinde görünürler. îmânlı ve iyi huylu rûh, Cennetlere ni’metleri kendi götürmekdedir. Kâfir ve fâsık rûhlar da, ateşleri, azâbları kendisi birlikde götürür. Rûh, bu cism âleminde kaldıkça, yüklendiği bu şeyleri anlıyamaz. Bedene bağlılığı ve cism âlemine dalmış olması, onları anlamasına mâni’ olur. Rûh, bedenden ayrılınca, bu engeller kalmaz. O zeman kendinde bulunan iyi ve kötü yük­leri, onlara uygun şekllerde görmeğe başlar. İnşânın dünyâdaki hâli, bir serhoşa benzer. Ölmek, serhoşun ayılması demekdir. Serhoşun yanma sevdiği kimseler toplanır, sevdiği hediyyeler gelir. Yâhud, koynuna akrebler, yılanlar girerse, hiçbirini duy­maz. Ayılınca, bunları görür, anlar. Bu (Ahıret hâlleri), âlem-i misâl hâlleri gibidir. Sa’deddîn-i Teftâzânî “rahime-hullahü teâlâ” (Şerh-i mekâsıd) ldtâbında, âlem-i misâli anlatdıkdan sonra, bunları is­bât edecek delü, sened olmadığından, hakîkî âlimler, buna ehemmiy- yet vermediler diyor. Hakîkî âlim diye, aklın anlayabileceği herşeyi akla kabûl etdirmeğe çalışan âlimlere işâret etmekde­dir. Hâlbuki, akla uyan kimsenin, kendisi bu âleme kavuşa- masa da, bunu, hiç olmazsa olmıyacak şey değildir diyerek red etmemesi lâzımdır. Nitekim akla uyanların önderlerin­den olan İbni Sînâ, (olamıyacağı isbât edilemiyen birşeye, olamaz dememelidir. Çünki, isbât etmeden olamaz demek, anlamadığına inanmamak .gibi ayb ve kusûrdur) demişdir.

Şihâbüddîn-i Sühreverdi «rahmetullahi aleyh» buyuruyor ki (Milyonlarca yıldızın bir araya gelip bir sistem kurduğunu ve

 

__ ayacakdır. Cennetde, bedenin ve rûhun ayn ayn ni’raetleri,

IçgpK&leri olacakdır. Yüksek olanlar, Cennetde de rûhun lezzet­lerine ehemmiyyet vereceklerdir. Rûhun lezzeti, bedenin lez­zetlerinden katkat ziyâde olacakdır. Rûhun lezzetlerinin en tâi$JSi, en yükseği de, Allahü teâlâyı görmek olacakdır. Yüksek i, âriflerin, dünyâda iken rûh Cennetine girmeleri, tdeki rûh lezzetlerinden bir kısmına kavuşmaları câizdir li. Bedenin Cennetine dünyâda kavuşulamaz. Cernıet lez- ri, dünyâ lezzetleri gibi değildir. Hattâ, dünyâ lezzetlerine ^benzemezler. Allahü teâlâ, Cennetdeki lezzetleri, dünyâda ek anlıyabilmemiz için, dünyâda onlara benziyen lezzet­ler yaratdı. Böylece, o lezzetlere kavuşmak için çalışmamızı emr etdi. Cennet lezzetlerinin tadını alabilmek için, önce itici, sıkıntı çekmek lâzım değildir. Çünki, Cennetdeki bedenîn jjriştan, dünyâdaki gibi değildir. Dünyâdaki beden, yok oMt^ak ^yaratıldı. Takriben yüz sene Uyanacak kadar sa t’C&flöetdeki beden ise, sonsuz kalacak, hiç yıpranr I& sağlamlıkdadır. Aralarındaki benzerlik, inşân hayâli arasındaki müşâbehet gibidir. İnşân varlıkları anlıyamaz. Akl, his organları ile ı ıvebunlara benziyeıileri anlıyabilir. Cennet ni’metla i, dünyâdakilere benzetmek, onlar üzeriöşfe msâ ryörötmek inşânı, çürük, yanlış neticelere götürür. Bflinmi^en şeyleri, bilinen şeylere benzeterek, fîkr yürütmek, bâtıldır.

Tesavvuf büyüklerine ve birçok âlimlere göre “rahime-hümullahü teUâ”, dünyâda (Âlem-i misâl) denilen üçüncü bir âlem vardır. Bu r, gördüğümüz (Osm âlemi) gibi, maddiden yapılmamışdır. jğğh mücerred de değüdir. Ya’nî maddesiz dedeği§&, Oradaki mahlûklar parçalanabildikleri igp» ıe benzer. Ağırlığı olmadığı, yer toplan&adıiı ism ez. Dünyâ#ki ha’ maddenin ve ter ma’e bir misâli, şekli va^duvSuyun misâli, ora^a^

. Ibn^ mîsâh,                         İyi huyların ve iyi;

göjptoü$ü, bostan, ç%;k, îitteyva gibi lezzetli huyiarm ve çffkin işlerin, o 8kmde gÖJ#ıüşü,          .

, akreb gibi sıkıntı verici şeylerdır. Herkesm gördöğü îts’- , hep o âlemdendir. Tesavvuf

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir