Nİ’METLERE ŞÜKR FASLI
126—Hak teâlâ hazretlerinin verdiği ni’metlere dâimâ
şükrediei ol! Bir gün, Mûsâ aleyhisselâm, Tûr-i sinâda, Hak
teâlâ hazretlerine münâcât ederken der ki, (Yâ Rabbî! İnsanlara el, ayak, göz, kulak ve bunlara benzer birçok ni’metler
verdin. Bu ni’metlerin şükrünü nasıl îfâ edebilirler?).
Hak teâlâ hazretleri buyurdu ki: (Yâ Mûsâ! Bir kimse
kendine verdiğim nTnieti benden bilip kendinden bilmezse, ni’
metkrimin şükrünü edâ etmiş olur. Bir kulum rızkını kemi çalışması fle bili)), bende» bilmez ise, ni’metm şükrünü edâ etmemiş
otar). İnsanlara lâyık olan, her zeman kendisine verilen rızkları
Allahü teâlâdan bilmekdir. Ve bunlara mukabil gece gündüz Şükr ve
tesbîh ile tahmîd eylemekdir. Mûsâ aleyhisselâm bu kelâmları
işitince, hemen secdeye varıp, (Yâ Rabbî! Bütün kelâmların
hakîkatdir) dedi.
127—Kapma bir fakîr gelirse, onun kalbini hoş et de,
ondan sonra gönder Resûlullah «sallallahü aleyhi ve sellem»
böyle tavsiye etmekdedir.
M ü n k e r N e k i r g e l i r , ç ı n a r l a r g i b i ,
g ö z l e r i y a n ı y o r , ş i m ş e k l e r g i b i ,
s o r g u y a ç e k e r l e r g ö k g ü r l e r g i b i .
Y ü r ü d ü n y â y ü r ü , s o n u n v î r â n d ı r ,
b i n y ı l ı n d a n s o n r a , â h ı r z e m a n d ı r !
– 474 —
BAYRAM FAZÎLETİ
128—Bayram günü âile, çoluk çocuk ve yakın akrabâna
güzel ve güler yüzlülükle muâmele eyle! Ramezân ayında ayırmış olduğun zekâtını, bayram günlerinde fakirlere ver!
[Sadaka-i fıtrim müslimânlara, altın veyâ gümüş olarak veyâ
buğday veyâ un olarak ver! (Seâdet-i ebediyye) kitâbmda zekât
ve sadaka-i fıtr maddelerini iyi okuyunuz!]
129—Âlimler ve sâlihler sohbetine sen de iştirâk eyle! İlm
meclisine gitmenin fazilet ve derecesi çok büyükdür. Resûlullah «sallallahü aleyhi ve sellem» buyurdu ki, (Bir kimse din
âlimlerinin ve sâlihlerin [ya’nî İslâmın beş şartını devâm üzere
yapanların] yanma gitse, her bir adımına Hak teâlâ, kabûl olmuş
nâfile bir hac sevâbı ihsân eder. Zîrâ âlimleri ve sâlihleri Hak
teâlâ sever. Allahii teâlânın evi olsaydı, bu kimse o evi ziyâret
eyleseydi, ancak bu sevâbı kazanırdı).
Peygamber «sallallahü aleyhi ve sellem» efendimiz
buyurdu ki: (Yâ âlim, yâ müteallim [ya’nî talebe] veyâhud bunları dinleyici ol! Bu üçünden olmayıp dördüncüsünden olursan,
[ya’nî hiçbirinden olmazsan] helâk olursun). [İlmihâl kitâbı
okumayan dînini öğrenemez. Dînini öğrenmiyenin dîni, îmânı
gider. Din düşmanlarının yalanlarına aldanıp kâfir olur].
130—Birbirine dargın olanları barışdırmağa çalış!
Hazret-i Mûsâ aleyhisselâm Hak teâlâ ile mükâleme ederken,
Allahü teâlâya sordu: Yâ Rabbî! Birbiri ile dargın olan iki
kişiyi barışdıran ve senin rızânı bulmak için zulm etmeyen
kimseye ne ecr verirsin? Hak teâlâ buyurdu ki, (Kıyâmet
gününde onlara selâmet verir, korkduğu şeylerden emîn eder,
umduğu şeylerle şereflendiririm). Rivâyet edilir ki Mûsâ aleyhisselâma cenâb-ı Hak sordu: (Yâ Mûsâ, sana Peygamberlik vermeme sebeb olan şeyi biliyor musun) Mûsâ aleyhisselâm hayır
dedi. Yâ Rabbî! Sebebi ne idi? Hak teâlâ buyurdu ki, (Sen
birgün koyun bekliyordun. Bir koyun sürüden ayrılarak kaçdı.
Sen onu sürüye katmak için arkasından yürüdün. Bir hayli yol
gitdin. Hem sen ve hem de koyun yoruldu. Nihâyet koyunu yakaladığın zeman, koyunu tutup şöylece hitâb eyledin: Yâ koyun, ne
zorun vardı da, böylece hem kendini ve hem de beni zahmete
sokdun ve her ikimizi de yordun? Hâlbuki, o ânında son derece
yorgun ve hiddetli idin. İşte, o hiddetli ve gazablı zemanında
hırsını yenip nfk ile [ya’nî güzellikle] muâmele etdiğin için, sana
Peygamberlik derecesini ihsân eyledim).
— 475 —
131—Fakirlere merhametle, mülâyemetle muamele eyle!
Zenginlere ise zenginlikleri için tevâzu’ gösterme ve onlara,
onun için biç minnet eyleme! Diri düşmanlarım, islâmiyyeti beğenmeyenleri, nemâz kılmayanları sevme kî, kıyâmet gününde
selâmet ve seâdet bulaşın.
Bir çocuk gördüğün zeman, bunun günâhı yokdur, benim
günâhım vardır. Binâenaleyh bu çocuk benden dahi fazfietlidir. Bir yaşlı müslimân gördüğün zeman, bu benden dahâ fazla
ibâdet eylemişdir, binâenaleyh benden dahâ faziletlidir Bir
İslâm âlimi görünce, ben câhilim, bu benden ziyâde âlimdir,
öyİe ise, benden dahâ faziletlidir Bir câhil görünce, bu bÜjjned«:n günâh işler. Fekat ben bilerek işlerim, öyle ise, bu benden
efdaldir. Bir kâfir görsen, olur ki, dünyâdan îmân ile gider.
Benim îmânla gidip gitmeyeceğim ise, belli değildir. Şu hâlde,
benden dahâ faziletlidir diye düşünmelisin! Müslimânları hor
ve hakîr görmeyip, onlara karşı gurur ve kibr yapmazsan, Hak
teâlâ. indinde yüksek derecelere vâsıl olursun.
132—Peygamberimiz «aleyhisselâm» Ebû Hüreyre’ye
“radıyallahü teâlâ anh’ ’ hitaben: (O kimseye bakma kİ, dinde senden aşağıdır, zîrâ kendini beğenip, hetâk olursun. Dinde senden
yukarısına bak ki, senden hayıfıdır. Malı çok olana bakma ki, Allahın kısmetine gazab edersin. Şu kimseye bak ki, yiyeceğini zahmet çekerek alın teri ite hâzırlar, o zeman da, Hak teâlânın sana
verdiği ni’mete şükredersin) buyurdu.
133—Peygamberimiz «aleyhisselâm» buyurdu ki, (Bir
kimsenin dünyâsı selâmeti! olursa, dîni eksik olur). [Ya’nî, dünyâ
lezzetlerine kavuşmak için, islamiyyetin dışına taşan kimse,
âhıret lezzetlerine kavuşamaz]. Yine buyurdular ki, (Yâ Ebâ
Hüreyre! tslâmiyyetden çıkana doğru yolu göster, câhile Um Öğret ki, sana şehfdlik mertebesi verilirXÇocuklarına Ehl-i sünnet
i’tikâdını, farzları, harâmları öğretmeli, tanıdıklara din kitâbı
vermelidir].
134—Çok mal ve mevki’ sâhibi olunca, kalbini karartıp
Allahü teâlâyı unutma ve malına, rütbene güvenip de ibâdetden
geri kalma! Malı az olan, dahâ fazla Allahü teâlâyıhatırlar ve Ona
dahâ fazla bağlanır.
TenbOu Müslimânhkda çok mal ve mevki’ sâhibi olmak
fenâ değildir. Alkollü içkileri satmakla ve çalgı, şarkı ücreti ile
ele geçen ve sirkat, yalan, gasb, rüşvet ve fâiz ile toplanılan
— 476 —
mallar, paralar, az olsalar da, habîsdir. Bunları kullanmak
harâmdır. Halâldan kazanılan ve zekâtı verilen mal, para, ne
kadar çok olursa olsun, makbûldür. Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı
kerîmde, malı hayr diye ismlendirmişdir.
İmâm-ı Gazâlî “rahime-hullahü teâlâ” (Kimyâ-yı seâdet) kitabı,
üçüncü faslında buyuruyor ki: Kendini ve âilesini ve çocuklarını kimseye muhtâç etdirmeyecek kadar çalışıp halâlden kazananlara cihâd
sevâbı verilir. Peygamberimiz «sallallahü aleyhi ve sellem» bir
sabâh oturmuşdu. Sahâbeden, kuvvetli bir genç, erkenden dükkânına doğru geçdi. Birisi (Yazıklar olsun buna ki, Allah için
biraz burada sizi dinlemeyip geçdi), deyince, (Böyle söyleme!
Eğer kendini, ana-babasım ve ehl ve evlâdını muhtâc etmemek
için gitdi ise, Allah yolundadır. Eğer zînet için, zengin olup
müslimânlara gösteriş niyyetinde ise, Cehennem yolundadır)
buyurdu. Bir hadîs-i şerîfde, (Doğru olan tüccâr, kıyâmetde
sıddîklarla ve şehidlerle berâberdir) ve bir kerre de, (Allahü teâlâ,
san’at sâhibi mü’mini sever) buyurdu.
Bir kimse, Ehl-i sünnet âlimlerinin “rahime-hümullahü teâlâ”
meclisine kırk gün devâm eylese, kalbi nûrlanır. Çünki, islâmiyyetin
emr etdiği ilmler kalbin ışığıdır, [fimi olmıyan kimse, şeytâna ve islâm düşmanı olan kimselere ve gazetelerine aldanır. Ehl-i sünnet i’tikâdmda olmıyan din adamlarının yazılarını okuyanın kalbi kararır].
Allahü teâlâ, sana fazla mal verirse bahîl olma! Din uğruna
sarf et! Hâlis müslimânların yazdığı doğru ilmihâl kitâblarını
al, dağıt! Cihâd sevâbma kavuşursun. Peygamberimiz «aleyhisselâm» birgün (Yâ Ebâ Hüreyre! Mü’minlerin büyüğü, benden sonra o kimsedir ki, Allahü teâlâ ona mal verir, o da gizli ve
âşikâre Hak yoluna harcar ve yapdığı iyilikleri kimsenin başına
kakmaz) buyurdu.
135—Mahlûkatm hepsine merhamet eyle! Peygamberimiz
«sallallahü aleyhi ve sellem» buyurdu ki, (Yer yüzündeki mevcûdâta merhamet eyleyin ki, göklerdeki mahlûkat size merhamet
eylesin. Sıddîklann nişânı odur ki, sadaka verirken gizli verir, bir
belâya uğradığı zeman, bağınp çağırmaz, kimseye şikâyet eylemez ve o belâyı herkesden gizler ve bir günâh işlediği zeman
ardından hemen sadaka verir ki, günâhına keffâret olsun).
136—Fazla konuşma, kimse ile münâkaşa etme! Her
zeman sükût etmeğe devâm eyle ki, iki cihânda selâmet bulasın. Hak teâlâ hazretlerini çok zikr edersen, kalbin ölmez ve
şeytâna da gâitb gelmiş olursun. Hak teâlâ hazretlerini çok
zikreyieyenlerîn kalblerine hikmet akar.
137—Peygamberimiz ‘aleyhisselâm” Ebû Hüreyreye <!radıyallahü teâlâ anh” buyurdu ki. (Bir kimse Hak teâlâ hazretlerine
Nflh aleyhisselâmm ömrünce ibâdet eylese, kendisinde üç haslet
bulunmayınca yapdığı îbâdetden bir fâide edinemez).
1) İlmi île amel etmek
2) Yı’diği yemeğin halâl olması ve halâlı da israf etmemesi. [Besmelesiz kesilen hayvanlar ve kitâbsız kâfirleri» fesdikleri, necsdir. Bunları yimek harâmdır. Bunlan Besmele ile
kesen de bulunduğu takdirde, satın alman etin Besmelesiz
kesildiği kafi bilinmedikçe, yimesi halâl olur. Balık tutanın
müslimân olması ve Besmele ile tutması şart değildir].
3) Allaha âsî olmakdan kaçınmak. [Ehl-i sünnet
i’tikâdım öğrenmiyen, îmânı bunlara uygun olmıyan ve haramlan ve farzları bilmiyen ve bunlara uymayan kimse, Allahü
teâlâya âsi olur].
Tenfefh: Allahü teâlâya âsî olmak, ya’nî harâm işlemek
insanı dünyâda ve âhıretde felâkete götürür. Harâmlardan en
büy€ğü Ehl-i sünnet ftikâdmı bilmemekdir. İkincisi nemâz
kdtaamakdır. Üçüncüsü içki içmekdir. (Enisül-vâizaı) kitâbı
onuncu meclisinde diyor ki: Şerâb ve serhoş eden her İçki
haıâmdır. Peygamberimiz «sallallahü aleyhi ve sellem»: (Şerâb
içmek, büyük günâhların en büyüğü ve bütün fenâlıklan» ve
günâhların anasıdır) ve (Bât ite fenâlıklar bir yere tepiâttnuşdır.
B« yerin kilidi zinâ, anahtarı şerâbdtrve bütün iyilikler btr yerde
topianmışdır. Bu yerin kilidi nemâz, anahtarı abdest aîmakdır) ve
(Allahü teâlâyı seven ve Kıyâmete inanan kimse, içki içtte» yerite
oturmasın) ve (Şerâbı yapmak, üzümünü sıkmak, taşımak, dağıtmak, satmak ve içmek, gfinâhda beraberdir ve bunlara jtemâzlarına, onıçlanna, haclarına, zekâtlarına ve sadakalar»» sevâb
verilmez. Meğer ki tevbe ederler) ve (Hurma şerâbı da harâmdır)
ve (Üzüm şirası taze olup değişmemiş ise, halâldir) buyurdu.
(Buhârî-yi şerîf) ve (Müslim) de Ebü Mûsâ “rahime-hullahü
teâlâ” buyurdu ki, (Baldan ve arpadan yapılan içkiler ve serhoş
eden her içki harâmdır). İmâm-ı Muhammed “rahime-hullahü
teâlâ” , (Çok içilince serhoş eden içkinin azı da haramdır) buyurdu. Fetvâ da bunun üzerinedir. Başka ilâç
varken, bunlan ilâç olarak içmek de harâmdır. Hâricden kullanmak câiz ise de, necsdirler, uçmakla temizlenemez, yıkamak lâzımdır. [(El-fıkhü alel mezâhibil-erbe’a) kitâbmda diyor
— 478 —
ki, (Serhoş eden sıvıların hepsi, dört mezhebde de şerâb gibi
galîz, fenâ necâsetdir. Hanefîde avuç içi yüzeyinden fazlası ile,
diğer üç mezhebde görülebilen az mikdârı ile kılınan nemâz
sahîh olmaz. Şâfi’îde ilâç ve kolonya yapmakda kullanılan
mikdârı, çok olsa da afv edilmiş olup nemâzın sıhhatine mâni’
olmaz).] Esrar, afyon, eroin gibi şeyleri keyf için yimek, harâm
olup, tedâvî için câizdir. Enîs-ül-vâizînin kelâmı temâm oldu.
367.ci sahîfeye bakınız!
Sigaraya gelince, İbni Âbidîn “rahime-hullahü teâlâ” (Dürrülmuhtâr) şehrinde buyuruyor ki, (Tütüne halâl ve harâm diyenler oldu.
Allahü teâlâ, her şeyi halâl edip sonra, harâmları bunlardan
ayırmışdır. İslâmiyyetin harâm demediğine, kimse harâm diyemez. Tütün zâtında mubâh ise de, soğan gibi tâbî’aten mekrûhdur). Şâfi’î ulemâsı tütünü nafakadan addetmişdir. O hâlde, az
mikdarda tütün içmeğe harâm diyen yanılıyor. îsrâf başkadır. O
zeman gazete parası da isrâf ve harâm olur. Doydukdan sonra yimek de harâmdır.
İbni Âbidîn “rahime-hullahü teâlâ” (El-ukûd-üd-dürriyye)
kitâb.ının sonunda, tütün içmek harâmdır diyenlerin
sözünü red etmekde, tütünün mubâh olduğunu vesikalarla
is bât etmekdedir. Bu fetvâ kitâbının son kısmı, 1977 senesinde
îstanbulda, Hakîkat Kitâbevi tarafından (El-habl-ül-metin)
kitâbının sonunda basdırılmışdır.
Muâmelâtda, kâfir, fâsık sözüne inanmak câizdir. İbâdetlerde âdil olan müslimâna inanılır. Âdil mi, fâsık mı belli
değilse, zann-ı gâlib ile amel olunur. îslâm düşmanlarının yaldızlı, okşayıcı yalanlarına aldanarak, ibâdetleri değişdirmemeli, islâmiyyetden dışarı çıkmamalıdır.
Radyoya gelince: Radyo, sinema, televizyon ve kitâb ve
gazeteler neşr âletleridir ve propaganda vâsıtalarıdır. Meselâ
tabanca da bir âletdir. Bir kimse, tabancasını bir gâziye verirse,
gâzi cihâd ederken, o kimse de sevâba girer. Yok eğer bir
şakîye, yol kesiciye verirse, bu şakî cinâyeti işlerken, o kimse de
günâha girer. Aynı tabanca, insanı hem sevâba, hem günâha
sokduğu gibi, radyo, sinema ve gazeteler, müslimânlar tarafından idâre edilip, yalnız îmân, ibâdet, ilfn, ahlâk, san’at, ticâret
gibi Allahü teâlânın emr ve müsâade etdiği şeyleri bildirirlerse,
câiz ve sevâbdırlar. Yok eğer bunlar kâfirlerin, mürtedlerin
elinde olup da, dinsizlik neşriyyâtı yapar, müslimânlıkla alay
eder ve bunlarda bid’at veyâ harâm şeyler bulunursa, bunlan
— 479 —
almak, dinlemek, bakmak ve okumak, bunlara gitmek, para
vermek harâmdır. Bir müslimân, evlâdım da bu harâmlardan
muhâfaza etmelidir. Sıkıntı gidermek için kendi kendine tegannî
günâh değildir Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem*’
Ktır’ân-ı kerîm okurken, cenâze götürürken, harb ederken, va’z
ederken bağırmağı kerîh görürdü.
Tekkelerde bağırmak çağırmak haramdır. Evvel zemanda b#$e
batırmazlardı. Celâleddîn-i Rûmî “rahime-hullahü teâlâ” ney çalmadı, raks etmedi, dönmedi. Bunları, sonradan câhiller
uydyrdu Hikmet [ya’nî fen ve san’at ve fâideli şeyler] ve naSÖiftt
bildiren şi’irler yazmak ve sesle okumak halâldir Şehvete iid
şi’rter okumak harâmdır Bunları okumak kalbde nifâk £apar.
Üflemekle, vurmakla, temâs veyâ tel ile çalınan bütün çalgıları
çalmak, dinlemek ve dinlemeğe gitmek harâmdır. Peygamberimiz
“sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” çalgı çalınan bir yere tesâdüf
etdiğinde, mübarek parmaklarını kulaklarına tıkadılar. [Kur’ân-ı
kerîmi, mevlidi ve İlâhileri çalgı çalarken okumak veyâ çalgı âletleri ile okumak küfrdür}. Harâm bulunan şi rleri okumak mekrûh,
tegannî ile okumak ve fuhş olanları okumak harâmdır Hamam
borusu, sahur davulu çalmak halâldir. îbni Âbidîmn kelâmı temâm oldu.
138—İbâdetleri, meselâ Kur’ân-ı kerîmi, mevlid, ezân
okumağı, ımâmlığı, düâyı para karşılığı yapmak, bunlarda
pazarlık etmek alana da, verene de harâmdır. Bunları Allahü teâlâmn rızâsı îçin yapmalı, hediyye verilirse, kabûl etmelidir. Hediyye veren hasis olmamalı, pek çok vermelidir. Ne kadar çok
verirse, o kadar sevâbı çok olur Dünyâ işleri için çok verip,
Allahü teâlânın rızâsı için az vermekden dahâ fenâ
bahillik, hasislik olmaz İmâm, müezzin ve diğer ilmiyyenin
ihtiyâcı Beytülmâlden te’mîn edilir. Nisâba mâlik olsalar bile,
ilm öğrenen ve öğretenlere zekât ve uşr vermek efdaldir.
İbni Âbidîn “rahime-hullahü teâlâ” buyuruyor ki: (Büyüklerin
giymeleri ve içmeleri ve yimeleri harâm olan şeyleri çocuklara giydirmek, yidirmek ve içirmek de harâmdır. Abdest havlusu ve burun mendili kullanmak günâh değildir. Kur’ân-ı kerîm ile ve düâ ile olan
mıskalan yapmak ve kullanmak câizdir ve insanı korurlar.
Kur’ân-ı kerîm, maddî ve ma’nevî her derde şifâdır ve her harfi
mübârekdir ve muhteremdir. İnsanlara, hayvanlara ve eşyâya
nazar değer).
— 4 8 0 —
139—Takvânın en yüksek mertebesi Allahü teâlânın farz
eylediğini işleyip, harâm kıldığını terk etmekdir.
140—Mü’min kardeşlerini sevindirmeğe çalış! Zîrâ Peygamberimiz (Bir kimse, bir mü’min kardeşini sevindirirse, Hak
teâlâ o kimsenin kalbini kıyâmet gününde ferahlandırır)
buyurdu. Yine (Bir kimse, bir ma’sûm çocuğu sevindirirse, Hak
teâlâ o kimsenin şirkden başka geçmiş günâhlarını afveder) ve
(Her kim dünyâda bir mü’min kardeşinin işini görürse, Hak teâlâ,
o kimsenin yetmiş işine kolaylık ihsân buyurur. O yetmiş işin on
dânesi dünyâda, altmış dânesi kıyâmet günündedir. Bir kimse, bir
mü’min kardeşinin aybım kapatırsa, Allahü teâlâ o kimsenin
bütün, ayblannı kıyâmet günü kapatır) buyurdu.
141—Resûlullah «sallallahü aleyhi ve sellem» buyurdu ki,
(İnsanın işlediği hayrlı amel dâimî olmalı, dâimi olarak işlenen
amel, insanı maksadına ulaşdırır)