A nadolu’daki Kafkasya, tek bir topluluktan oluşmuyor. Kafda-\ğı’mn renklerini Türkiye’ye taşıyanlardan biri de Abazalar ya da Abhazlar. Türkiye’de ve Ortadoğu ülkelerinde, genel olarak “Çerkez” tanımına dahil ediliyorlar.
Abazalar kendilerine Apsuva, ülkelerine de Apsnı, yani “Canlar Ülkesi’“ adını veriyor. Türkiye’de Abaza adıyla bilinmelerine karşılık, Kafkasya’da bu halkın iki grubu ayrı ayrı Abhaz ve Aba/a olarak adlandırılıyor. Bu aynmın kökeni 14. ve 15. yüzyıllara kadar iniyor. O tarihlerde Abazaların bir kısmı Kafkas Dağları’nı geçip Kuzey Kafkasya’ya, Kuban ve Kuma nehirleri boyuna yerleşti. Aşuva olarak adlandırılan bu grubu (Tapanta veya Bashağ olarak da bilinir), 17. yüzyıl başlarında Aşharuva (Dağlı) adı verilen soydaşlan izledi. Onlar da Abhazya’nın dağlık bölgelerinden inerek Kuzey Kafkasya’ya yerleştiler. Bugün Rusya Federasyonu’na bağlı Karaçay-Çerkeş Cumhuriyeti’nde yaşayan bu grup Abaza, tarihi anavatanları Abhazya’da yaşayanlar ise Abhaz olarak tanınıyor. Her iki grubun yaşadığı Türkiye’de ve Ortadoğu ülkelerinde ise Abaza adı böyle bir ayrım içermiyor. Ancak son yıllarda Abhaz adı da yine ayrım yapılmadan Abaza yerine kullanılmaya başlandı.
Onlar tarihin bilinen ilk dönemlerinden beri Abhazya’da yaşayan Kafkasya’nın yerli hal kİ annd andı. Dil ve köken olarak Çerkes-Adığc ve Ubıhlarla aynı kökene sahipler. Türkiye’de yoğun olarak İzmit, Adapazarı, Düzce, Bolu, Bilecik, Bursa (İnegöl), Eskişehir, Kayseri (Pınarbaşı), Sivas (Şarkışla), Adana (Tufanbeyli), Yozgat, Çorum, Amasya ve Samsun’a bağlı köylerde yaşıyorlar.
Abhazya’da 19. yüzyıl ortalarında 170-180 bin, Kuzey Kafkasya’da Kuban bölgesinde 40-50 bin Abaza yaşıyordu. Onlar da Çerkeslerle aynı kaderi paylaştı; 1864’te sona eren Kafkas-Rus Savaşı ve ardından Abhazya’da yaşanan (1866 ve 1877) ayaklanmalara bağlı olarak Osmanlı topraklarına sürüldüler. Kuzey Kafkasya’da 1885’te yaklaşık
10 bin (Aşuva ve Aşharuva), 1897 Rusya genel sayımına göre dc Abhazya’da 58 bin 697 Abaza kalmıştı. 1989 SSCB sayımına göre ise Abhazya’da 104 bin, Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti’nde 30 bin Abaza yaşamaktaydı. Ayrıca sürgün sırasında Gürcistan’ın güneyine. Acara bölgesine yerleşmiş Abaza köyleri de vardı. Türkiye’de ise 100-150 bin kişilik bir nüfusa sahip oldukları tahmin ediliyor. Mısır, Ürdün ve Suriye’de de halen az sayıda Abaza yaşıyor.
Eskilerin geleneksel uğraşı tarım, otlak hayvancılığı, arıcılık ve avcılıktı. Tipik yerleşim bahçe, bostan, bağ ile çevrili, birbirinden uzak, çiftlik tipi yerleşimlerdi. 19. yüzyılda, genellikle aynı soydan kişilerin oluşturduğu mahallelerden (ahabla) meydana gelen köy toplulukları (akıta) halinde yaşarlardı. Eski konutları yuvarlak ya da dörtgen şeklinde, saz çatılı örme evlerdi. Sonradan, yerden sütunlarla kaldırılmış.
Her Abaza, kökleri yüzyıllar öncesine uzanan bir soya (ajüia) mensuptur. Aynı soya mensup ve aynı soyadını taşıyanlar birbiriyle akraba saynır.
çok odalı, tahta kaplı eibm^ çalısı olan ahşap evSer takuaskâı yapmaya başladılar. Aku&skâmn ön cephesinde ağaç oymalarla süslenmiş geniş bir veranda uzanırdı. Bugünkü köy evleri ise genellikle iki katlı, çok odalı, taş veya tuğla evler.
Bu halk arasında Bizans aracılığıyla4. yüzyılda Hıristiyanlık, OsmanlIlar aracılığıyla da 16. yüzyıldan itibaren Müslümanlık yayıldı, bu dinlerin İnançları pagan inançlarla kaynaştı. Abazalar bugün de iki dinli bir halktır. Abhazya’dakilcrin çoğu Hıristiyan, bir kısmı da Müslüman’dır. Kuzey Kafkasya’da, Türkiye ve Ortadoğu ülkelerinde yaşayanların ise tamamı Müslüman. Ancak hiçbir din Abazaların toplumsal yaşamına tamamen nüfuz edemedi. Eskiden toplamsal yaşamı vc kuralları kâbz denilen Abaza gelenekleri, örf âdet hukuku belirlerdi ve bunlar bugün dc etkisini kısmen sürdürüyor. Çoktanıılı inançların izleri hâlâ görülebiliyor. Eskiden her soyun kendi koruyucu Tanrı’sı ve kendisine ait anılıa denilen kutsa! korusu vardı. En üst Tanrı Ançüa, Av Tanrısı Ajticypş, Yıldırım Tanrısı Afi ile ilgili inançlar, tektanrılı dinlerin inançlarıyla birlikle yakın zamanlara kadar korunuyordu.
Feodal toplum yapısı 19. yüzyılda büyük Ölçüde gcçerliydi. Üst feodal kesimi prensler (tavad) ve asilzadeler (aamsta) oluşturuyordu. Serflcr dc kendi aralarında üç kategoriye ayrılıyordu: Anhayü, amat-surazku ve agırvua (veya ahuyü). Üst feodal kesimle seriler arasında aşnakuma denilen bir ara sınıf bulunuyordu. En alt sınıfı ise köleler (ahaşala) ve azatlar oluşturuyordu.
Abazaların geleneksel aile yapısı da ataerkil özellikler taşır. Her Abaza, kökleri yüzyıllar öncesine uzanan bir soya (ajüla) mensuptur. Sayılan binlere ulaşsa bile aynı soya mensup olan ve aynı soyadını taşıyan herkes birbiriyle akraba sayılır ve aralarında evlenme yasağı vardır. Bu yasağa anne tarafından akrabalar da dahildir. Komşuluk ve akrabalık dayanışması, konukseverlik, kan davası, yaşlılara saygı geleneksel Abaza yaşamında çok önemli yer tutar. Yaşlılar bugün de ailede ve toplumda özel bir saygı görürler. Bu, Abazaların uzun ömürlü* lüğünün sosyal nedenlerinden biri sayılır.
Abazahmn etno-psikolojik yapısı büyük ölçüde, bireyin toplumla ve doğayla ilişkisini düzenleyen geleneksel Abaza!ık (Apsuvara) nornı-lanyla biçimlenmiştir. Ortaçağ Avrupa şövalyelerinin seçkin davranış biçimlerini anımsatan, incelikle işlenmiş davraııış/görgü kuralları Ap-suvara’nm ayrılmaz parçasıdır. Abazaların günlük yaşamdaki davranışları bugün de belirgin olarak törensel özellikler taşır.
Yer yer Abazaca yer yer Türkçe yapılan sohbete katılıyorum. Gençlerin hemen tamamının ilkokul eğitimine başlayıncaya değin Türkçe bilmediklerini öğreniyorum. Anadillerini çok iyi konuşan bu gençler daha sonra beni köyün yaşlıları (thamadele-ri) ile tanışt ırıyorlar, İri kivim iki yaşlı adamın sohbetine tanık oluyorum bu kez. Espriler ardı ardına geliyor. Abazalann dinsel açıdan en hoşgörülü grup, Ubıhlarm konuşmayı en iyi bilen grup, Abzehlerin Tanrıya bağlı en dindar grup, Şapsığlarm en sert mizaçlı grup, Kabar-deylerin ise kültürlerine en çok bağlı grup olduğunu esprili bir şekilde dile getiriyorlar. Örnekler ve kahkahaların ardı arkası kesilmiyor. İki “yaşlı delikanlı” hemen köyün yanındaki Mecidiye Deresinin öyküsünü anlatmaya başlıyorlar, yine kahkahalarla: Bir kısım Abaza, on dokuzuncu yüzyılın sonlarında sürgünden sonra kendilerine uygun bir mekân ararken dağların arasında kimsenin onları rahatsız edemeyeceği ve geride bıraktıkları vatanlarını andıran bu verimli köy yerini bulur-
lar. Yanı başı dere olan bu köyde yaşamaya 1 Abazalann alışkanlıklarını bırakmaya hiç niyet tur. Yakın köylerden at, Öküz, inek, koyun çalrr larlar. Hayvanlan çalınan yakın köylüler suçlu tamakta zorlanmazlar. Abazalar, hayvanlarını mak isteyen köylülerden dönemin parası olan tar Mecidiye isterler, rai a geı l ve
lmtı hayvanların teslim edildiği yer derenin heı başıdır. Mecidiye Deresinin adının nereden keyifle anlatan thamadeler daha sonra beni M e doğru sıcaklık ve dostlukla uğurluyorlar.
Bu keyifli anların ardından esprili bir şeki anlatılanları, okuduklarımı, araştırdıklar zey Kafkasya’da gördüklerimi bir araya getim şıyorum. Bana öyle geliyor ki, aslında bu tür değerlendirmelerin antropolojik açıdan büyük mi var. Bu önyargılı saptamaların maddi ten duğu ve bu temellerin grup içi etnik sımrlann
Düğün boyunca oyunlar Abaza ezgileri eşliğinde oynanıyor. Düğünlerde müzik aleti olarak Çerkeş mızıkası (amarzıkan) kuflamlayor (soİaa). Abaza
düğününün en çarpıcı kısmı yemekten sonra başlıyor, katılanlardan bir grup, sıra halinde karşılıklı duruyor ve önlerinde uzanan tahtaya ellerindeki çubuklarla vurarak etkileyici bir ritim tutturuyor. Bu ritimle mızıkaya eşlik ediyorlar. Ardından Abaza dansı başlıyor (a
Düğün boyunca oyunlar Abaza ezgileri eşliğinde oynanıyor. Düğünlerde müzik aleti olarak Çerkeş mızıkası (amarzıkan) kuflamlayor (soİaa). Abaza
düğününün en çarpıcı kısmı yemekten sonra başlıyor, katılanlardan bir grup, sıra halinde karşılıklı duruyor ve önlerinde uzanan tahtaya ellerindeki çubuklarla vurarak etkileyici bir ritim tutturuyor. Bu ritimle mızıkaya eşlik ediyorlar. Ardından Abaza dansı başlıyor (a
Düğüne katılan konuklar ve akrabalar, yeni evlilere bundan sonraki ]ar öyle bir boyula ulaşmıştır ki, İstanbul hükü
hayatlarında katkısı olması amacıyla para hediye ediyorlar. Verilen paralar daha müdahalesiyle her iki grubun da yaşayacakları yı
önceden görevlendirilmiş kişiler tarafından toplanıp bir çantada biriktiriliyor. sjn coğraf[ sınırlarla belirlenmek zorunda kalım
Yolculuğumun Kayseri durağında, Pmarbai
listleşen dünyaya uyum sağlayamama tehlikesiyle karşı nin Karaboğaz adlı Kabardey köyüne düştü ve
karşıya olduklarını düşünürler. Özellikle kentte yaşa- yaşındaki koca çınar Mahir Amcanın tatlı sc
yan insanlar bu “ehlikeyif” hayatın bir hastalık olduğu- doyum olmuyor. Anlattıkça açılıyor. Kayseri’de
nu ve bu hastalıktan kurtulmak gerektiğini söylerler, pek çok Kabardey gibi o da Kafkasya’nın “babz
Ancak karşılığında terk edilecek olanın bir yaşama zev- olduğunu, ama Anadolu’nun kendi vatanı o
ki olduğu hatırlanırsa, belki de tam tersine bir değer- söylüyor. Çerkeş kültüıiinü anlatmaya devan
lendirme daha doğru olabilir. Mahir Amca: “Harpte kılıcı, kürsüde dili olan 1
dır. Cemiyette her zaman asil olan bir unsu
Kuzeyden başladığım yolculuğa devam ediyorum. Mert olan her fert asildir. Asil olan için servet’
Samsun, Çorum, Tokat ve Amasya’nın köylerini ar- ‘havnape’dir. Gurur, asalet alameti olamaz. As
kada bırakıp Kayseri, Sivas ve Maraş’ın bir kısmım için- net demektir. Kaynağı ise zekâ, haya ve tevazu<
de barındıran Uzunyayla’va doğru yol alıyorum. Uzun- let irsi değildir. Hizmet, fazilet gerektirir. Âde
yayla, bugün bakıldığında o denli yeşil ve ormanlık bir man uygun olandır. İkiyüzlü olmayın. Önce a
arazi değil. Ancak, anlatılanlara göre sürgünün ilk yılla- babam, sonra sırasıyla ailem, köyüm, kabilem,
rında Uzunyayla’yı gören Çerkesler, sulak arazisine ve ve dünya gelir, Akraba ile evlenmek olmaz.” M
engin ormanlarına hayran kalmışlar. Bu bölgeye gelen ca konuştukça konuşuyor… Akşam olmak üzî
Çerkesler o tarihten bu yana Uzunvayla’yı kendilerine suna doğru yol almamız gerekiyor. Yol uzun
yeni vatan bellemişler. Çerkeslerin Anadolu’ya yerleşti- bitmek bilmiyor ve daha çok bilmedik yüzler
rilmcleri o denli kolay olmamış, yer yer sancılı günler bizi. Yollar bizi çağırıyor… yaşanmıştı. Çarşamba’da kızıl otlarla kaplı toprakların Uzunvayla, Çerkeş geleneklerinin önemli b
elde edilmesi ve tarıma açılması Çerkesler için ne denli me uğramadan yaşatıldığı bölgelerden biri. 1!
kolav olmuşsa başka topraklara yerleşmek bir o denli lardan bu yana Kabardeylerin toplu bir şekile
zor olmuştu. Sözgelimi, Çerkeş olan Pertevniyal Ha- tikleri ve bugüne değin toplu bir şekilde yaşad
nım’m oğlu Sultan Aziz tarafından o dönemdeki adı Azi- bölge. Bu nedenle Kayseri, Sivas ve Maraş ili
zive olan Kayseri, Pmarbaşı’na yerleştirilen Çerkesler, köylerinde Çerkeş kültürünün kaybolması, “t
bölgenin yerleşik halkı olan Avşar Türkmenleriyle za- etkisini yitirmesi, düğün ve cenazelerin gelent
man zaman silahlı çatışmalara girmişlerdi. Bu çatışma- gun bir şekilde düzenlenmemesi,
Kafkasya’nın renklerini Türkiye’ye taşıyan halklardan biri de Abazalar.halk mec