Kafkasya’nın renklerini Anadolu’ya Çerkesler ve Abazalar taşıdı. Kültürleri, dilleri, giyim kuşamlarıyla Anadolu’nun zenginliğine onlar da katıldı. S/vos £arfa$/cr’nın Abaza köyü Yeniyapan’da yaşayan Arif Hartoka (sağda), Pınarbaşı’na bağlı Orenşehir beldesindeki Kabardey kızı Sinem Gök (altta, soldan birinci), Uzunyayla’nın Taşoluk köyünde yaşayan 75 yaşındaki Mücahit Kıyak (altta, soldan ikinci), Kayseri Kayapınar köyünden Zehra Tuman (altta, soldan üçüncü], Pınarbaşı’na bağlı Örenşenir kasabasından Ahmet Fahri Çanak (altta, soldan dördüncü) ve Kayseri’de öğrenimini sürdüren Neslihan bu zen( oluşturar sadece birkaçı (altta, soldan beşinci).
enginliği
anlardan
rdün Prensi Ali Bin El Hüseyin, 1998 yılının haziran ayında on kadar kraliyet ailesi koruması ile birlikte Ürdün’ün başkenti Amman’dan tarihi bir yolculuğa başladı. Bu yolculuğun rotası Suriye, Reyhanlı, Göksün Ovası, Pınarbaşı, Ankara ve Samsun üzerinden Kafdağı’nın ardındaki hayali ülkeye uzanıyordu. Beyaz atlı prens ve adamları, Çerkeslerin yoğun olarak yaşadığı bu bölgelerden at üzerinde geçerek Samsun Limanına ulaştılar.
Çerkeş kıyafeti giyen atlılar, adeta Kafdağı’nın ardından gelen hayali masal kahramanları gibi, Türkiye’de her uğradıkları köy ve kentte Çerkeslerden çok sıcak bir ilgi gördüler. Daha sonra atlılar bu noktadan, Karadeniz’i gemiyle kat ederek Kuzey Kafkasya’daki Soçi liman kentine ulaştılar. Karadeniz’in bu yakasında da şaşkınlık yüklü bakışlar altında büyük bir coşkuyla karşılandılar. Öyle ki, gözlerine inanamayan yaşlılar, bu atlılara elleriyle dokunmak suretiyle hayal görmedikleri konusunda kendi kendilerini iknaya çalışıyor gibiydiler. Zaman zaman belli belirsiz haber aldıkları “Arap illerindeki” hayali akrabalar, birden gerçek oluvermişti.
Çerkeş kimliğinin Türkiye’de son dönem sıkça duyulmasında hiç şüphe yok
ki, bu yolculuk ve bu yolculuğa ilişkin medvadaki haber ve programlar çok önemli rol oynadı. Görsel kitle iletişim araçları (özellikle televizyon) farklı coğrafyalarda yaşayan insanların düşsel bir düzlemde bir tür “ortak duygu cemaati” oluşturmalarına yardım etti. Çerkesler, böylece Çerkeş kimliğini adeta yeniden ve gururla du-yumsuyorlardı.
Çerkeş Hattı
Benim yolculuğum ise Prens Ali’nin beyaz atıyla Kuzey Kafkasya’ya yelken açtığı ve daha önemlisi bundan yaklaşık yüz elli yıl önce sürgüne gönderilen Çerkeslerin denizv oluyla ulaştığı ilk Osmanlı limanlarından biri
olan Samsun’dan başlıyor. Bulutlu, hırçın, dalgal Karadeniz sabahında Samsun’a ulaşıyorum. Sürgü rasında denizde yok olanları, karaya ulaştıktan s sıtma gibi salgın hastalıklar nedeniyle ölenleri, İ bul’a doğru yapılan umut dolu yolculuk sırasında c len “îstanbulako” ağıtlarını, birbirinden ayrık di Balkanlara, Anadolu’ya, Suriye, Ürdün gibi uzak d lara savrulan insanların öykülerini aııımsatırcasın; zünlü bir gününde karşıladı beni Samsun. 1860’lı; ve sonrasında Samsun’a gelen Çerkesler yoğunluklı rak iki bölgeden Anadolu topraklarına giriş yapm dı. Birinci bölge Çarşamba düzlüğü, ikinci bölge is nop yolu üzerindeki Karlı köyü ve Alaçam mevkiiy Karlı köyü, koruduğu otantik yapısıyla ün s; Türkiye Çerkesleri arasında. Yine sürgünün ilk yıll da Çarşamba’da kumlan Kızılot köyü ise çevre: adımlık ve yerel adı “ka’ olan çınar ağaçlarıyla ünlü, nışa göre Samsun’a ilk j Çerkesler bu ağaçları dikn ve gözleri gibi bakmışlar, lotlular köyün kuruluş öykü anlatıyorlar. Söylentilere vcrli Türk halkı, “çınar ağa yetişmediği topraklar veri olur” diye bir vargıya sahi] bölgeye gelen Çerkesler, kı? larla dolu topraklan işle başlayıp çınar ağaçlarıyla mişler. Bu verimli toprat adı bundan böyle Kızılot olmuş. Bugün Kızılotlula kındaki diğer Çerkeş köyü gibi bu topraklarda v olarak fındık üretimi yapıyorlar.
Kızılot köyünde bana ev sahipliği yapan Mete’ni bası ve amcası Çerkeş yaşantısına ilişkin pek çok veriyor. Ancak iki tanesi var ki, söz etmeden ge mümkün değil. Misafirperverlik ve saygı: Çerkeş l rünün en önemli iki kurumu. Eve gelen misafire £ rilen ilgi çok özeldir ve küçük büyük herkese adet; lumsal olanı kutsar gibi bir edayla saygı gösterilir keşlerin evlerine gelen bir yabancıya üç gün bo> hizmet sunup ziyaret nedenini sormadıkları sövleı bilinir. Köy evlerinde misafirin odası, kendini rahc
sedebileceği bir yerde, yani evin avlusundan ilk giriştedir. Misafirine yeterince ilgi göstermeyenler toplumsal dışlanma mekanizmasını karşılarında bulurlar. Misafirperverlik kurumu bir anlamda toplumsal aidiyet hissinin gelişmesi sürecindeki önkoşullardan biri. Bireyler arasındaki saygı da avnı şekilde toplumsal yaşantının örgütlenmesinde önemli bir işleve sahip. Saygı burada sadece küçüklerin büyüklere karşı gösterdikleri bir itaat şekli ya da yaşlı kuşakların genç kuşakları kontrol altında tutmak için kullandıkları ideolojik bir aygıt değil,
— -rı.lıni-.MmQ.nna.AI2S;/^L nLLVI.! K._!.U:!i!li[ LLU_’ I .« K , ,, , , ^ ı II .1. I I .T I .1
“haynape” (ayıp) olarak nitelenir. Havnape, i lumsal yaşantının örgütlenmesinde en sık rastl rumlardan biri. Büyüklere (ihamade) ve küçük gısızlık, misafirperverlikte kusur işleme, mi gördürme gibi pek çok davranış “haynape1′ sav Çarşamba ve Samsun, dinsel kuralların Çe yaşamına yoğun olarak sızdığı bir coğrafya. Bı le bir noktaya ulaşmış ki, bazı Çerkeş gelene! bolma ihtimaliyle karşı karşıya. Çarşambanı köyü bu duruma bir örnek. Çoğunluğu Abzeh
karşı göstermek zorunda o!dııklan bir tutum, bozgclı-mi, herhangi bir topluluğun içine giren küçük büyük her bir kimseye topluluğun her bir ferdi saygı göstermek amacıyla ayağa kalkmak ve selamlamak zorunda. Kızılot köyünde saygı kurumu öylesine ileri götürülmüş ki, köyün içindeki yoldan at üstünde geçmek bile saygısızlık olarak addedilirmiş eskiden. At binen kimse köye girer girmez atından inip köyden çıkıncaya değin atın önünde yürüyerek saygılı bir şekilde yoluna devam edermiş. Misafirperver olmamak, saygısızlık, geleneklere uymamak gibi davranış ve tutumlar “lıabze” denilen örf hukukuna aykırılığı oluşturur. Bu tür davranışlar
ısa Ki ar
meşinde daha çok köyün yaşlıları etkili olmı son yıllarda Çerkeş kültürünün ve kimliğinin ııareKeüilikten kovun gençlen dc kendilerine i vı almışlar. Gençler, vakit buldukça ebeveynli saklarına karşı koyup Çarşamba ilçe merkezin kes derneğine giderek dans etmeyi öğreniyor); türlerini devam ettirmeye çalışıyorlar. Epçeli tür yasakların olduğu, İslam dininin geleneks küİLürüne baskın geldiği yerlerden. Ancak, bu her yerde aynı olduğu anlamına gelmiyor’. Ç zamana değin Epçeli köyünde Çerkeş halk di
Uzunyayla’nın Methiye köyünde 75 yaşında vefat eden Halis Yüksel’in ailesine başsağlığına giden yaşlılar cenaze sahibinin evine girmeden önce saf tutup, dua ediyorlar. Başsağlığı dileği evin en büyüğüne iletiliyor ve bu sırada kesinlikle sohbet edilmiyor. Cenazenin yakınları 52 gün boyunca hiçbir etkinliğe katılmıyor (üstte, solda). Taşoluk köyünden Methiye köyüne gelin almaya giden grvptvki genç kızlar ayrı bir odada oturuyor. Gençler arasındaki tanışmayı saâlayan kişiye “tarçın”, kızlarla erkeklerin sohbet etmesine ise “zekhes” deniyor. Bu vesile ile genç kızlarla erkekler tanışma ve sohbet etme imkânı buluyor (üstte). Pınarbaşı’na bağlı Dikilitaş köyünde yaşayan Şehnaz Kural, Adana’dan ziyaretine gelen torunu ile hasret gideriyor. Oğlunun köyden ekonomik sıkıntı nedeniyle göç ettiğini söylüyor (solda).
oynanması günah sayılırken, Çerkeş kültürünün adeta sürgün ile birlikte getirildiği günkü gibi korunduğu Uzunyayla’da böylesine bir şeyin telaffuz edilmesi dahi mümkün değil. Aynı şekilde günümüzde Çorum’daki bazı Çerkeş köylerinde yapılan düğünlerde davul zurna kullanımına rastlanırken, Uzunyavla veya Eskişe-
hır’rlnld Crrkpsler inin bıı kabul prlilpmp? hir Hıınım
sız önyargıların geliştirildiğini biliyoruz. Kadın ilişkilerindeki demokratik tutumları onların diğe gruplarca ahlaki olmayan işler yaptıklarına yorı ve bu nedenle dışlanmışlardır.
Önyargıların Etkinliği
Ptnik Hincpl vp lriiltiitv>l İrim liH <311 in- ptL-il fitim/
raiciara göre tarkiı emik grupiaria birıiKte vaşamaK ve ilişkiler geliştirmek zorundaydılar. Bazı yerlerde Sünni Türkier, bazı yerlerde Aleviler, Kürt’ler, Ermeniler, Rumlar, muhacir Türkier, Yörükler, Tatarlar ve/veya Gürcülerle birlikte etkileşime girmek durumunda kaldılar. Kabilelerin, obaların, aşiretlerin ve daha pek çok kendi içine kapalı topluluğun bulunduğu Anadolu, uzun yüzyıllar bu birbirinden uzak gruplara ev sahipliği yapmıştı. Gruplar arasında ticarete davalı alışveriş olmadığından ilişkiler o denli sıcaklaşmamıştı. Karşılıklı çıkara dayalı ilişkilerin olmadığı gruplar, karşılıklı önyargıların geliştirildiği uygun zeminlerdir. Anadolu’da genellikle bazı gruplarca Çerkeslcrc yönelik hak-
DiimeK için, rasyonel bir davranış ve tutum olaral leşimde bulundukları çoğunluk gruplarının havai lanna görünürde de olsa asimiic olmayı tercih ec Her ne kadar bu asimilasyon, aile içi özel hav;“, dini o denli göstermese de, kamusal alanca r – -rülebilir. Sözgelimi, Samsun’a bağlı Çarv köylerinde Sünni Türklerle yoğun ilişki; r -runda kalan Şapsığlar ile Kayseri l vur* ^ . -. luğu elinde bulunduran Kabardevlenr. yönelik tutumları vc Çerkeş külturumr. _ – … ilişkin yaklaşımları arasında önerr^
Türklere göre Abazalar “hırsız Çü kavgacı, suça yatkın, kaçakçı ama“
Düğün eğlenceleri gece geç saatlere kadar devam ediyor. Kayseri’nin Taşoluk köyünde gece yarısından sanra hava soğuk olduğu için, gençler düz damlı bir ahırda oyunlarına devam ediyor. Gençler sırayla ortaya çıkıp hünerlerini gösteriyor. Evli kadınlar ise oynamıyor. Oyunda mutlaka bir kızla bir erkek karşılıklı olmalı (solda). Çerkeslerde clüğün nazırlıkları çok önceden başlar. Akrabalar ve köylüler, her zaman düğün sahiplerinin yardımına koşar. Maraş Göksün’un Fındık köyünde damat adayı Akar Uğurfu’nun akrabaları ve komşuları düğün için iki aün öncesinden imece usulüyle “lokum” denilen hamur işi yiyecekler hazırlıyorlar (altta).
rdir. Bu tür önyargılarla karşılaşan Çcrkesier ise zu. Çerkesleri, sürgünü ve Anadolu’ya iskânı konuştu-al alanda ue düğünlerine, ne de cenazelerine Türk- ğumuzu anlar anlamaz söze giriyor. Sürgüne ilişkin davet etmek işlemişlerdir, Günümüz Anadolu’sun- atalarından duyduklarını bize aktarıyor. Fakı alime t koni soğukluk hâlâ devam ediyor. Öte yandan Tiirkle- yünün neden bu kadar yeşil kaldığım çevre köylerde ise bu tür önyargılarına karşı, Çerkesler de onları ön- yeşilin neden kaybolduğunu soruyorum. Cevabı çok il-nlı bazı değerlendirmelerle tan unlıyorlar. Öyle ki, ginç. Çerkeslerdeki ağaç kültünden ve ağaca, yeşile gös-keslcr kendi aralarında Türkleri bodur, kısa boylu terilen sevgiden söz edivor. Çevre köylülerin doymak tmına gelen “lhepako” sözcüğüyle anıyorlar. Çerkeş- bilmeyen oburluğundan ve yeşile olan düşmanlıklarm-arafından kullanılan ”Türk” sözcüğü de bir o kadar dan dem vuruyor. Çevredekiler, ormanları ya tarım ara-mlu ve önyargılı. “Türk” denildiğinde bu hemen he- zisi açmak için ya da yakacak odun elde etmek için yok ı Çerkeş olmayan herkesi kapsıyor. etmişler. Bununla da kalmayıp Çerkeslerin elinde bulunan ormanlık araziye de göz diktikleri için Çerkesler ile f\ ccitözü’ne bağlı Fakıahmet köyü yemyeşil bitki arazi kavgaları da yaşamışlar. Kemal Bey bu kavgalar-Aörlüsü, yüksek meşelerle kaplı ormanlık arazisi da çevre köylüleri nasıl püskürttüklerini heyecanlı bir uzenli yerleşim planı ile hemen dikkati çekiyor. Bu- şekilde anlatıyor.
bir Şapsığ köyü. Dağların arasında, Türk köylerine Çerkeş olanlarla olmayanlar arasındaki etnik ve kül-
n. Köyün orta yerinde pek yüksek olmayan minare- türel sınırların korunmasında gruplar arası önyargılar
; son dönemde restore edilmiş bakımlı bir cami. Ca- önemli bir rol oynarken, Çerkeslerin kendi içlerinde de
in yapım tarihi neredeyse Çerkeslerin Anadolu’ya grup içi önyargılar geliştirdiklerini söylemek gerekiyor,
eşim tarihleriyle aynı: 1877, Seksenli yaşlarındaki Samsun’un Vezirköprü ilçesine bağlı Ağcalan adlı Aba-
ıal Bey hızlı adımlarla evinden ayrılıp akşam saat- za$£ovü geçit vermeyen sarp dağların arasında yemyeşil
yerinde sohbet ediyorlar. Yer yer Abazaca yer yer Türkçe yapılan sohbete katılıyorum. Gençlerin hemen tamamının ilkokul eğitimine başlayıncaya değin Türkçe bilmediklerini öğreniyorum. Anadillerini çok iyi konuşan bu gençler daha sonra beni köyün yaşlıları (thamadele-ri) ile tanışt ırıyorlar, İri kivim iki yaşlı adamın sohbetine tanık oluyorum bu kez. Espriler ardı ardına geliyor. Abazalann dinsel açıdan en hoşgörülü grup, Ubıhlarm konuşmayı en iyi bilen grup, Abzehlerin Tanrıya bağlı en dindar grup, Şapsığlarm en sert mizaçlı grup, Kabar-deylerin ise kültürlerine en çok bağlı grup olduğunu esprili bir şekilde dile getiriyorlar. Örnekler ve kahkahaların ardı arkası kesilmiyor. İki “yaşlı delikanlı” hemen köyün yanındaki Mecidiye Deresinin öyküsünü anlatmaya başlıyorlar, yine kahkahalarla: Bir kısım Abaza, on dokuzuncu yüzyılın sonlarında sürgünden sonra kendilerine uygun bir mekân ararken dağların arasında kimsenin onları rahatsız edemeyeceği ve geride bıraktıkları vatanlarını andıran bu verimli köy yerini bulur-
lar. Yanı başı dere olan bu köyde yaşamaya 1 Abazalann alışkanlıklarını bırakmaya hiç niyet tur. Yakın köylerden at, Öküz, inek, koyun çalrr larlar. Hayvanlan çalınan yakın köylüler suçlu tamakta zorlanmazlar. Abazalar, hayvanlarını mak isteyen köylülerden dönemin parası olan tar Mecidiye isterler, rai a geı l ve
lmtı hayvanların teslim edildiği yer derenin heı başıdır. Mecidiye Deresinin adının nereden keyifle anlatan thamadeler daha sonra beni M e doğru sıcaklık ve dostlukla uğurluyorlar.
Bu keyifli anların ardından esprili bir şeki anlatılanları, okuduklarımı, araştırdıklar zey Kafkasya’da gördüklerimi bir araya getim şıyorum. Bana öyle geliyor ki, aslında bu tür değerlendirmelerin antropolojik açıdan büyük mi var. Bu önyargılı saptamaların maddi ten duğu ve bu temellerin grup içi etnik sımrlann
ide hayvanlarına bakmak üzere ahıra gidiyor. Oğlu bir coğrafya üzerine kurulu. Köyün kente göç nedeniyle
orunlarıyla sohbet ettiğimizi görür görmez yanımı- savılan hızla azalan gençleri bir temmuz akşamı gün
aklaşıyor. Anlamaya çalışıyor neler konuştuğumu- batarken köyün ortasında “tembelhane” denilen konak