Üçüncü asır hadîs ve fıkıh âlimi. Hâfız (yüzbin hadîs-i şerifi râvilerin sıhhat durumları ile birlikte, ezberden bilen büyük hadîs âlimi) ve sika (güvenilir) dır. Aslen Bahreynli olan Abbâs bin Yezîd bin Ebî Habîb’in (r.a.) künyesi Ebû Fâdıl olup, el- Bahrânî, el-Basrî nisbet edildi. Abbâse- veyh lakâbıyla ma’rûf ve meşhûr oldu. Bağdat’da ilim tahsil etti. Hemedan, Isfe- han ve Bağdat kadılıklarında bulundu. Bulunduğu şehirlerde hadîs-i şerîf okuttu. Kitablar tasnif etti. 258 (m, 872) senesinde vefât etti. Süfyân bin Habîb, Yahyâ bin Sa’îd el- Kettân, Süfyân bin Uyeyne, Mervan bin Muâviye, Abdüla’lâ bin Abdüla’lâ, Muâz bin Hişam, Abdülvehhâb es-Sekafî, Ziyâd bin Abdullah el-Bekâî, Muhammed bin Ca’ fer Gander, Vekî’ bin Cerrâh, ibni Aliyye, Beşir bin Mufaddal, Yezîd bin Zerî’, Abdullah bin Idrîs, Ebû Amr el-Akdî’den (r. aley: him) ders aldı. Onlardan istifâde edip, hadîs-i şerîf rivâyet etti. ibni Mâce, .ibrâhim bin Urme, ibni Ebîd-dünyâ, Heysem bin Halef ed-Dûrî, ibni Sa’îd, Ali bin Ahmed bin Sa’îd, Ismâil bin Abbâs el-Verrak, İbni Ebî Hâtim, Kâsım bin Mûsâ bin el-Hasan bin Mûsâ el- Eşîb, Hüseyin bin Ismâil el-Mehâmulî, Muhammed bin Muhammed ed-Dûrî gibi birçok âlim kendisinden hadîs-i şerîf okuyup rivâyette bulundu. Derslerinde kendi tasnif ettiği kitaplardan ve diğer âlimlerin eserlerinden hadîs-i şerîf okutur, isteyenlere bu ilmi öğretirdi. Talebelerinden Muhammed bin Ishâk el-tsfehanî anlatır: “Hadis öğrenmek için Basra’ya gittim. Oramn muhaddislerinin yanına vardım, ilim tahsili için geldiğimi anlattım. Onlar bana “Abbâs bin Yezîd el-Bahrânî sizin şehrinizde mi?” diye sordular. Ben de “Evet” deyince, “Sen kendi şehrinde el- Bahrânî dururken buralarda ne arıyorsun, O’ndan öğrenmen senin için daha iyidir” dediler. Bunun üzerine dönüp O’nun talebesi oldum.” Ebû Muhammed bin Ebî Hâtim anlatır: Samarra’da Abbâs bin Yezîd’in anlattıklarından babamla beraber çok şey yazdık, ibrâhim bin Urme de bize ondan öğrendiklerini anlattı. Kendi el yazısıyle de yazdı ve “En doğrusu budur” buyurdu. Abbâseveyh hazretlerinin ilmi çok, ameli pek fazla idi. Devlet adamlarına emr-i ma’rûf yapar. Doğruyu gösterir, doğruyu söylemekten çekinmezdi. Zâhid ve âbid (çok ibâdet eden) olUp, az şeye kanâat eder, kazancının pek azını kendisi içiri ayırırdı. Geri kalanım fakir ve fukaraya sadaka olarak dağıtırdı. Hz. Âişe’nin rivâyet ettiği ve Abbâs bin Yezîd el-Bahrânî’nin naklettiği hadîs-i şerifte, Resûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: “Bir kimse, mâni yok iken, üç Cum’a namazı kılmazsa, Allahü teâlâ, kalbini mühürler. Ya’nî, iyilik yapamaz olur.”
ABBÂS BlN YEZlD el-BAHRÂNÎ,
23
Nis