wiki

AHMED MİDHAT EFENDİ

devrinin büyük gazetecisi. İkinci Abdülhamîd Han zamânın- da yazdığı romanlar ve yazılarla ün kazanmıştır. Ahmed Mithat Efendi 1844 yılında İstanbul’un Tophâne semtinde doğdu. Babasını 5-6 yaşlarındayken kaybetti. Çocukluğu ve gençliği sıkıntılar içinde geçti. Bir ara Mısır Çarşısında aktar çıraklığı da yapan Ahmed Midhat Efendi, Taşhâne’de- ki Sıbyân Mektebinde ve bir müddet de Rüşdiye- de okudu. Rüşdiyeyi Niş’te tamamladı. Ağabeyi ile Tuna vilâyetine gelen Ahmed Midhat Efendi, Rusçuk’ta Vilâyet Tercüme Dâiresine girdi. Bu görevindeyken kendi gayreti ile Fransızca öğrendi. Midhat Paşa tarafından vilâyette çıkarılan l\ına Gazetesinin başyazarlığına getirildi. Bu gazetede kendini yetiştiren Ahmed Midhat Efendi, Irak’ta bulunduğu sırada da Zevra Gazetesini kurdu. Bu gazetede iki yıl çalıştı. İstanbul’a döndükten sonra Cerîde-i Aske- riyye Gazetesinin başyazarlığını yaptı. Bir yandan evinde kurduğu matbaasında bastığı Dağarcık adlı dergide yazılarını yayınlamaktaydı. Bu dergide çıkan bir yazısından dolayı Nâmık Kemâl ve Ebüz- ziyâ Tevfîk ile birlikte Rodos’a gönderildi. 1876 yılında İstanbul’a dönen Ahmed Midhat tekrar gazeteciliğe başladı. Üss-i İnkılâb adlı eseri ile Sultan İkinci Abdülhamîd Hanın takdîrlerini kazandı ve Matbaa-i Âmirenin ve Takvîm-i Vekâyi Gazetesinin müdürlüklerine getirildi. Ona en büyük ün sağlayan çalışması 1878 yılında yayınlamaya başladığı Ter- cümân-ı Hakikat Gazetesidir. 1888’de Stockholm’de toplanan şarkiyatçılar kongresinde Türkiye’yi temsîl etti. Bu görev dolayısıyla gittiği Avrupa’da üç ay kadar kalarak Avrupa’yı dolaştı. Görüp incelediklerini Avrupa’da bir Cevelân adındaki kitabında anlatmıştır.
muhâfaza eder, kimsenin yanında ayaklarını uzatmaz, asil ve vakûrâne hareket ederdi. Türkistan, Mâverâünnehr ve diğer beldelerdeki âlim ve velîlerin hayat ve menkıbelerini anlatan ve okuyanın ihlâsını arttıran Reşâhât kitâbında Sultan Ahmed Mirzâ’nın bu hâli ile ilgili olarak şunlar anlatılır: “Bir gün Sultan Ahmed Mirzâ, Hâce Ubey- dullah-ı Ahrâr hazretlerini, Mâturîd köyünden zi- yârete gelmişti. Huzûruna girince, geride, iki dizi üzerine edeple oturdu. Ubeydullah-ı Ahrâr, ona çok iltifât etti. Buna rağmen Sultan Ahmed Mirzâ, onun heybeti karşısında tir tir titriyor, alnından ter damlaları dökülüyordu.” Her icrâatını, Ubeydullah-ı Ahrâr (kuddise sirruh) ile istişâre eder, onun tavsiyesi ile hareket ederdi. Bütün icrââtı, İslâmiyete uygundu. Az konuşurdu. Çok cesurdu. Mükemmel ok kullanırdı. Harp tâlimi için sık sık ava çıkardı. Sultan Ahmed Mirzâ, şehzâdeyken, babası Ebû Sa’îd onu, Yûnus Hanın kızı Mihr-Nigâr Hanım ile evlendirdi. Değişik zamanlarda Tarhan Beğim, Kutuk Beğim, Hânzâde Beğim, Lâtife Be- ğim ve Habîbe Sultan Beğim adlı hanımlar ile evlendi. İki oğlu olduysa da küçük yaşta vefât etti. Kara Göz, Râbia Sultan Beğim, Ak Beğim dedikleri Sâlihâ Sultan Beğim, Ayşe Sultan Beğim ve Ma’sûme Sultan Beğim adında beş kızı vardı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir