Ahmet Mithat anlatıyor :
— «Kardeşim, galiba benim burnumu kökünden kırmak için Mithat Paşa’ya şikâyette bulunmuş, işime nihayet verdirmişti. Yeniden kendisini aradığım Rifat Paşa’nm yardımiyle bulabildiğim yeni iş ise bir odacılıktı. Memurluktan odacılığa düşünce aktar çıraklığının acısını yeniden tattım. Hele parasızlık, büsbütün belimi büküyordu Fakat, bereket, o sırada talih yüzüme yeniden güldü. Yine Rifat Paşa’nm kayırmasiyle Tapu Dairesinde bir cildi elli kuruştan, tapu defteri doldurmağa başladım. Bir akşam koltuğumda tapu kâğıtlariyle muhacirin «göçmenler» dairesi önünden geçiyordum. Tam o dairenin kapısı önünde muhacirin müdürü Şakir Bey’le karşılaştım. Bana iyi davrandı. Sigaradan sararmış kaim parmağiyle koltuğumun altındaki tomarı göstererek sordu : — Nedir bunlar? Cevap verdim : — Tapu evrakları efendim!. — Ne yapacaksın tapu evraklarını?. Gülümsedim : — Cildini elli kuruştan bol bol dolduruyorum efendim! O, kaşlarını çattı. Beni belli bir acıma hissi ile süzdükten sonra: — Yazık!.. Senden bunu beklemezdim. Cildi elli kuruştan bol bol tapu senedi doldurmak kalemleriyle başka şey beceremiyecek kimselere yakışan basit bir iştir.. Ben senden, senin kaleminden başarılması daha güç şeyler beklerdim!» Bu sözler, Ahmed’i üzmüştü. Bunu farkeden Şakir Bey, onu akşam yemeğine davet etti. İçlerinde şiire, edebiyata meraklı kimselerin de bulunduğu yemekte istifadeli fikirler ileri sürülerek, tartışmalar yapılarak hoş vakit geçirildi.