Ahmet Mithat anlatır : — «Gece yarısına doğru oradan ayrılırken, Şakir Bey kulağıma eğilerek : — «Nasıl, geldiğine pişman olmadın ya?» dedi. — Bilâkis… Çok faydalandım ve memnun oldum! dedim. O ilâve e tti: — İşte ben, sende öyle bir kabiliyet görüyorum ki, onları iyi kullandığın, iyi işlettiğin takdirde, geleceğin meclislerinde, senin ismin ve eserlerin de, tıpkı bu geceki toplantıda isimleri ve eserleri anılan kimseler gibi sevgi ve saygı ile anılabilir… Zaten bu inançta olmasaydım, senin hayatını tapu senetleri doldurmakla geçirmene acımazdım… Gönlüm istiyor ki, bu geceden ettiğini söylediğin istifade bu geceden sonra da devam etsin! Bu sözlerin beni ne kadar duygulandırdığını tasarlarsınız… H ayatımda ilk defa olarak o gece uzun bir geleceğin tasarısına daldım. Yine hayatımda ilk defa olarak o gece, yeryüzünde, benimle birlikte ölmeyecek, gömülmeyecek izler bırakmak ihtirasına kapıldım. İçim yeniden öyle bir çalışma isteğiyle dolmuştu ki, boyumdan büyük eserler yaratmakta güçlük çekmiyecegime inanabiliyordum. Yatağıma yattığım zaman, bu kuvvetli inanış beni, tatlı hülyaların pembe rüyalarına sürüklemekte zorluk çekmedi!.. Beni elli yıldan fazla peşinden sürükleyen ateş, yüreğime ilk kıvılcımı muhakkak ki o gece düşürmüştü.» Ahmet Mithat büyük bir istekle Vilâyetin resmî gazetesi olan «Tuna» da makaleler yazmağa başladı. Bu yazıları Mithat Paşa’mn hoşuna gittiğinden ona «Mithat» adını verdi. Bir müddet sonra Mithat Paşa Bağdad Valiliğine atanmıştı. O da görevinden ayrılıp Paşa ile birlikte Bağdad’a gitti.
Yüreğe düşen kıvılcım… Elli yıl süren ateş!
29
Oca