AKARSU AŞINDIRMASI
AKARSU AŞINDIRMASI
Akarsuların rolü: Yeryüzünü şekillendiren dış etkenler arasında en önemlisi akarsulardır. Karalar yüzeyinin 2/3’ sinden çoğunda etkilerini gösterirler. Oysa buzulların şekillendirici rolü kutup bölgelerine ve yüksek dağlara; rüzgârınki ise esas itibariyle çöllere bağlıdır. Akarsuların hidrolojik özellikleri ile bunlardan faydalanma konusu ilerde İnsan vp Stı adını taşıyan XVII. derste ele alınacaktır. Biz burada akarsuları bir dış etken olarak inceleyeceğiz.
Akarsuların şekillendirici etkileri üç olaydan meydana gelir. Bunlar: Aşındırma; taşıma ve biriktirme olaylarıdır.
Aşındırma: Akarsuların yerkabuğu üzerinde yaptıkları aşındırma kimyasal ve mekanik yoldan olur. Akarsu geçtiği yerlerdeki kayaların, içinde bulunaıi ve kolay eriyen bazı mineralleri eritir ve beraberinde sürükler. Buna kimyasal aşındırma denir. Erime olayian sıcaklıkla arttığı için bu türlü aşındırma yazın ve tropikal bölgede daha fazladır.
Fakat akarsuların aşındırması daha çok mekanik yoldan olur. Onun için bu türlü aşındırmaya mekanik aşındırma denir. Bir akarsuyun mekanik aşmdımıa gücü başlıca dört etkene bağlıdır. Bunlar: Su miktarı; akış hızı; yük miktarı ve zeminin tabiatı’dır.
Su miktarı ve akış hızı arttıkça aşınma artar. Bu sebepten, çok su geçiren büyük akarsular daha çok aşındırırlar. Su fazlalılığı sebebiyle, bir akarsu üzerinde en fazla aşınma başlangıçta ağız kısmında olur ve yatağın kazılması da buradan geriye doğru ilerler. Buna goriye aşındırma denir. Aşındırmanın ölçüsü üzerinde rol oynayan ikinci etken akış hızıdır. Bu da eğime bağlıdır. Eğimin fazla olduğu bölgelerde akarsular daha hızlı akar, aşındırma güçleri artar. Bu yüzden dağlarda ve akışm hızlandığı dar vadilerde (boğazlarda) akarsular yataklarım daha çok kazarlar. Üçüncü etken, akarsuyun taşıdığı kum, çakıl, mil git i maddelerin miktarıdır. Su île sürüklenen bu maddelere akarsuyun yüku denir. Bunlar akarsuyun aşındırma, kazma araçlarıdır; yatağın dibine, kanarla-
rıııu <;ıırpııralc. Hİlrtilnorck onun aıjmrmiMtm ve kazılmasını büyük ölçü* kolaylaştırırlar. Onun için, yük nc kadar çoksa, aşındırma da o kad fazladır. Nihayet aşındırma, akarsuyun geçtiği yerlerdeki kayalann öze likleri ile de ilgilidir. Kum, çakıl gibi gevşek maddeler daha kolay kop rtlıp aşındırılır. Dirençli kalkerler, katılaşım kayaları ve sert kumtaşl aşınmaya daha uzun zaman karşı koyarlar. Bunların bulundukları ye” lerde vadiler darlaşır; yatakta bazı pürüzler görülebilir.
Aşındırma ile meydana gelen şekiller: Akarsular yeryüzünü, vadil kazarak, bunları derinleştirip genişleterek aşındırır ve şekillendiriri Akarsu aşındırması yatak içinde hem derine, hem de yana doğru etkis gösterir. Derine doğru aşındırma bakımından deniz seviyesi bir alt smırd Buna taban seviyesi dendiğini daha önce öğrenmiştik. Hiç bir akai içinde bulunduğu vadiyi taban seviyesinin daha altına kadar oyamı Akarsular vadilerini kazıp derinleştirdikçe, yataklarının eğimi gittik azalır. Bu yüzden zamanla akış yavaşlar, derine aşındırma, eski hu yavaş yavaş kaybeder; en sonunda hemen hemen sona erer. Bu duru erişmiş bir akarsuyun yatağında artık başlangıçtaki pürüzler, şelâlel ortadan kaldırılmış bulunur. Bu sırada akarsuyun ağzından kaynağı doğru uzanan profil, yukarı doğru içbükey düzenli bir eğri halindedir Buna denge profili adı verilir (Şekil: xvu/l).
M
Şek. XVI1/1 —Bir akarsu profilinin zamanla uğradığı değişiklikler. mK – Denge
profili.
Akarsular aynı zamanda yanlara doğru da aşındırırlar. Zaten dümdüz bir çığır boyunca akmadıkları için sular bazan bir yamaca, bazan ötekine çarparlar. Çarpma ile yamaçların altı oyulur, zamanla yıkılır ve daha çok geriler. Oysa, akarsuyun kayarak geçtiği karşı yamaçlarda aşınma daha az olur. Böylece bir akarsu yatağında ve vadisindeki girintiler, çıkıntılar zamanla daha çok belirir ve bunlar bir süre sonra menderes adı yerilen büklümler halini alırlar. Bu büklümler büyüdükçe vadi genişler, yamaçlar geriler
Bir vadi yamacının şekillenmesinde, İm vadide akan akarsudan başka, vadi yamaçlarından inen sellerin ve sellenme sularının da önemli rolü vardır. Bunların etkisi altında yamaçlar yarılır ve aynı zamanda gittikçe yatıklaşır. Bu arada, mil ve tüf gibi maddelerden yapılmış yamaçlar üzerinde, yarıkurak bölgelerde, çok sık sel yarıntılarından oluşmuş karmakarışık ve üzerinde dolaşılması güç bazı şekiller de meydana gelebilir. Bunlara kırgıbaytn (bad lands) denir. Bu gibi yerlerde bazan peribacast adı verilen garip şekiller de oluşur. Yamaçtaki tüfler ve miller arasında yer yer daha dirençli tabakalar veya bloklar varsa, bunlar altlarındaki yumuşak kısımları sellen-meye karşı korurlar. Böylece yamaçta dvri kuleleri, konileri, bacaları, üzerinde şapka gibi bir kaya parçası duran sütunları andıran garip şekiller meydana gelmiş olur. Peribacaları memleketimizde Ürgüp ve Nevşehir arasındaki yörede geniş yer tutan tüflerin seller ve sellenme sulariyle yarıldığı yerlerde büyük ölçüde gelişmiş ve bu yöreyi yurdun en çok gezilen turistik köşelerinden biri haline getirmiştir (Şekil-KVU/S ve U).
Yukarıdaki açıklamalara göre vadilerin şekli, akarsuyun derine ve yana doğru yaptığı aşındırmaların eriştiği ölçülere bağlıdır. Derine aşındırmanın fazla olduğu yerlerde yamaçlar dik, vadi dardır. Bu şekildeki vadilere boğoz
lerin gelişmesi ve vadinin genişlemesi.
Sek. XVII/3 — Peri bacalarının oluşumu. 1 — Başlangıçta yamacın şekli. 2 — Yamacın a«mması ve dirençli kayaların yüksekte kalması sonucunda peri bacalarının
meydana gelişi.
Sek. XVII/4 — Göreme vadisinde yamaçların şekillenmesi ve peribacalan.
Başlıca vadi şekilleri: a) Bo.
ek. XVII/5
denir. Bazan boğazların kenarında yamaç- ;? lar basamak basamaktır. Profili bu özelliği gösteren boğazlara kanyon adı verilir. örneğin, Göksu nehri Toroslarda Taneli platosunun kalker tabakaları içinde kanyon biçiminde derin boğazlar meydana getirmiştir. Bazı vadilerin profili “V” biçimindedir. Bu gibi vadilere çentik vadi denir. Buna karşılık, yana aşındırmanın fazla olduğu ve yamaçların yatıklaştınl-dığı yerlerde vadilerin profili genşler ve bastk yamaçlı vadiler meydana gelir. Bunların ekseriya, alüviyonla kaplı geniş bir tabanları da vardır (Şekil: XVII/5).
Biriktirme ve biriktirme şekilleri: Bir
akarsuyun taşıdığı maddeleri biriktirmeye başlaması esas itibariyle iki şarta bağıdır: a) Akarsu gücünün azalması: b) Akarsu yükünün artması.
ğaz; b) Kanyon; c) Çentik vadi; d) Yatık yamaçlı vadi; e) Alüviyal tabanlı vadi.,
J.
Şek. XVII/4 — Göreme vadisinde yamaçların şekillenmesi ve peribacalarj.
denir. Bazan boğazların kenarında yamaç«| lar basamak basamaktır. Profili bu özetti liği gösteren boğazlara kanyon adı vefrl-J lir. örneğin, Göksu nehri Toroslarda Taş-eli platosunun kalker tabakaları içinde i kanyon biçiminde derin boğazlar meyda-i na getirmiştir. Bazı vadilerin profili “V” biçimindedir. Bu gibi vadilere çentik vadi denir. Buna karşılık, yana aşındırmanın fazla olduğu ve yamaçların yatıklaştınl-dığı yerlerde vadilerin profili genşler ve basık yamaçlı vadiler meydana gelir. Bunların ekseriya, alüviyonla kaplı geniş bir tabanları da vardır (Şekil: XVII/5).
Biriktirme ve biriktirme şekilleri: Bir
akarsuyun taşıdığı maddeleri biriktirmeye başlaması esas itibariyle iki şarta bağ* ıdır: a) Akarsu gücünün azalması: b) Akarsu yükünün artması.
ek. XVlI/5 — Başlıca vadi şekilleri: a) Boğaz’, b) Kanyon; c) Çentik vadi; d) Yatik yamaçlı vadi; e) Alüviyal tabanlı vadi.
Her iki halde de akarsu o zamana kadar sürüklediği maddeleri artık taşıyamaz ve çökeltir. Bunların çökelmesi ile çeşitli biriktirme şekilleri meydana gelir;
1 — Birikinti konileri: Yamaçlardan inen sellerin ve derelerin ağızlarında olagurlar. Düdüklere ulaşan suyun akis hızı ve tasıma gücü birdenbire azalınca, taşıdığı alüviyonlar yarım koni şeklindeki birikintiler halinde çökeîir (Şekil: XVII/6).
2 —• Dağ eteği ovalan : Bir dağın yamaçlarından inen biitün akarsuların ve sellerin eğimi, etekte birdenbire azalır. Bunun sonucunda oraya kadar taşınan alüviyonlar etek boyunca, birifcmti konileri halinde yanyana çökelirler. Bunların birleşmesi ile dağ eteğinde ihafif küalgalı bir ova meydana gelir (Şek: XVIT/7).
3 — Dağiçi ovalan ; Bunlar dağlık alanların iç kısımlarında, eğimin azaldığı yerlerde meydana gelen birikmeler sonucunda oluşurlar. Dağiçi ovaları Türkiye gibi engebeli ülkelerde çok görülür (Şek: XVII/8).
4 — Tabu>ı Heviynm ovalan : T«b*n »avıyesine, yani denize yaklaşan •_ lımtv «pimleri, hızları ve tabıma gUçleri gittikçe azalır. Bunun sonucunda bur geniş alüviyal ovalar meydana gelir. Bunlara taban seviyesi ovalan denir. Ak (Hıralarda geniş menderesler çizerek akarlar; zaman zaman taşar, bazan da değiştirirler.
,5 — Deltalar : Bunlar taban seviyesi ovalarının bir çeşididir; onlardan ivindeki birikmelerle meydana gelmiş olmaları ile ayrılırlar. Denize ulaşan yun taşıma gücü birdenbire sona erer. Bu yüzden alüvyonlar, akarsuyun dökiil yerde çökelir ve zamanla delta adı verilen ovaları meydana getirirler. Seyhan, han, Kızılırmak ve Yeşilırmak deltaları bu şekilde oluşmuştur. Deltalar denize d ilerleyerek büyürler. Fakat bunun için kıyıda, akarsuyun getirdiği ayüviyonları s1 leyip götürecek kuvvette akıntıların olmaması gerekir. Eğer böyle akıntılar delta meydana gelemez; akarsuyun ağzı akıntılarla temizlenir ve huni şekilli girinti halini alır. Bu biçimdeki akarsu ağızlarına haliç denir. Kuvvetli meddüce akıntılarının görüldüğü kıyılarda akarsu ağızları genellikle haliç şeklindedir.
A. Alüviyal tabanlı vadi.
B. Akarsuyun alüviyal taban içine gömülmeye başlaması.
C. Gömülme sonucunda taraçalann meydana gelişi.
6 — Sekiler (TaraçaLar) : Bunlar vadilerin yamaçlarında, basamak şekilli düzlüklerdir. Yatağına alüviyonlaı-ın yaymış olan bir akarsuyun, yeniden canlanarak kazmaya başlaması ve derinleşmesi sonucunda oluşurlar. Demek ki sekiler, yüksekte kalmış eski vadi tabanlarıdır (Şekil: XVII/9).
Yukarıda açıklanan bütün bu biriktirme şekilleri, özellikle ovalar ve geniş sekiler, yerleşme ve tarım bakunından büyük değer taşır. Çünkü burada eğimler az, toprak bitek, yeraltı suyu bol, sulama için durum elverişlidir. Bu yüzden alüviyal düzlükler eskiden beri insanları kendine çekmiştir.
Akarsu aşındırmasının sonu: Bütün dış etkenler gibi akarsular da yüksek kısımları aşındırarak, çukur yerleri doldurarak yeryüzünü düzleş-tirmeye çalışırlar. Zamanla vediler derinleşir, genişler. Yamaçlar yatıklaşır, alçalır. Komşu vadiler arasındaki sırtlar daralır, basıklaşır. Böylece
Şek. XVII/10 — Asınım donemi, Yeryüzündeki değişikliklerin sırası sayılarla belirtilmiştir. 6 sayılı geldlde arazi artık peneplen haline geçmiştir.
DÎĞER PİŞ ETKENLER
Yeraltı sulan ve etkileri: Yağmurlarla yeryüzüne düşen suların bir kısmı toprağın, birikinti konilerinin, alüviyonlarm ve kayaların içine sızar. Oradaki boşlukları, gözenekleri, çatlakları doldurarak yeraltı suyunu meydana getirir. Taban suyu da denilen bu doğal su deposunun yüzeyine yeraltı suyu tablası denir. Su sağladığımız âdi kuyular, yeraltı suyu yüzeyinin altına kadar inmek üzere açılmış deliklerdir. Yeraltı suyunun kendiliğinden yeryüzüne çıktığı yerlere de kaynak adı verilir (Şekil: XVIII/1). Birçok çeşitleri vardır: Bazıları yamaçların, yeraltı suyu tablasını kestiği yerlerde oluşurlar (yamaç kaynakları); bazıları fayları izleyerek yeryüzüne ulaşırlar (fay kaynaklan); nihayet bazıları da geçirimsiz iki tabaka arasına hapsedilmiş yeraltı suyu ile ilgilidir. Basınç altında bulunan bu gibi yeraltı suları, üstteki geçirimsiz tabaka delinirse, bileşik kaplar kuralına göre yeryüzüne doğru yükselir, hatta fışkırırlar (arte-ziyen kaynaklan). Bazı kaynaklar da kalkerler içindeki çatlaklarda, boşluklarda toplanan suların bir mağaradan yeryüzüne çıkması ile meydana gelmişlerdir (suçıkan — voklüz). Kaynak suları yerkabuğunun derin- Sek. XVIİI/1 — Bazı kaynak çeşitleri: lerinden geliyorsa sıcak olur; a) Fay kaynağı; b ve c) Yamaç kaynağı; bunlara kaplıca suyu denir. Ni- Artezıyen kayna^!’
hayet bazı volkanik bölgelerde,
yeraltındaki gazların basıncı ile zaman zaman fışkıran kaynaklar da vardır ki bunlara gayzer adı verilir.
Yeraltı sulan ve kaynaklar buzı aşındırma ve biriktirme sekili) neydana getirirler. Bunlar daha çok kimyasal yoldan, kayaların eritilm’ re eritilen maddelerin sonra tekrar çökeltilmesi ile oluşur. Bu yüzd reraltı sularının ve kaynakların şekillendirici etkileri eriyebilen kayalar nevcudiyetine bağlıdır. Bunların başlıcaları kayatuzu, tebeşir, jips ;alkerdir. Ayrıca, büyük ölçüde erimelerin olabilmesi için iklimin yetsş lerece nemli olması şarttır. Suyun içindeki C02 erimeyi attırır ve kolay ıştırır. Bu şartların gerçekleştiği bölgelerde yeryüzünde ve yeraltında^ rime ile ilgili birtakım şekiller meydana gelir. Bunların hepsine birdeiS art şekilleri denir (ŞeMl: XVIII/2),
Karst şekillerinin bir kısmı küçüktür, örneğin, kalker üzerinde erime ile olu-küçük oluklar, delikler, kanalcıklar böyledir. Bunlara lapya denir. Fakat baza st şekilleri büyük ölçülere ulaşır, örneğin, bu şekilde yeraltında büyük mağa-x oluşur; akarsular yeraltında kaybolur, yeraltı akarsuları, doğal köprüler mey-a gelir. Bazan da yeryüzünde obruk adı verilen kuyular; dolin adı verilen erime ırları oluşur. Memleketimizde dolinlere tava, korkurdan gibi isimler verilir. Bunan daha büyük erime çukurlarına uvalu ve polye denir. Polyelerin tabanlarında •suların yeraltına kaybolduğu doğal kuyular bulunur. Bu su yutan kuyulara m denir.
Türkiye’de karst şekilleri Toroslarda ve İç Anadolu’nun bazı yöreleri ile Sivas îsinde çok yaygındır. Buralarda çıplak zeminler geniş yer tutar. Toprak ancak e sonucunda oluşan çukurlarda toplanmıştır. Karstlaşmış kayaların yüzeyi su nından çok fakirdir. Bu yüzden karst alanlarında tarım olanakları sınırlıdır; :şmeler azdır ve dağınık topraklara bağlı olarak serpilmiştir.
Y«r»ltı suları erittikleri maddeleri bazı yerlerde çökeltir, kimyasal biriktirme şekillerin» yol açarlar. Çökelmenin başlıca sebeplerden biri, suyun içindeki C02 gazının uçmasıdır. Suyun içindeki eriyik kalkerlerin tabakalar halinde Çökelmesinden meydana gelen kimyasal tortulara traverten denir. Türkiye’de banlara birçok yerlerde rastlanır. Antalya, Bursa ve Pamukkale travertenieri en tanınmışlarıdır. Mağaraların tavanlarından damlayan sulardaki kirecin çökelmesi sonucunda da damJa-taslan oluşur. Bunlar sarkıt, dikit, sütun ve saçak gribi çok değişik şekiller gösterirler (Sekil: XVm/3).
Şek, XVIII/3 — Pamukkale’de traverten saçakları
Buzullar ve etkileri: Kutup bölgelerinde, yüksek dağlar üzerinde başlıca şekillendirici dış etken buzullardır. Bu, gibi yerlerde yağışlar kar halinde olur. Fakat ısı çok düşük olduğundan, yağan karlar tamamiyle eriyemez; arta kalanlar üst üste yığılır. Yıl boyunca ortadan kalkmayan bu karara toktoğan karlar (= daimî karlar) denir. Bunların erişildiği yükseltiye de toktoğan kar stnm adı verilir. Bu sınırın yüksekliği sıcaklığa ve kar yağışlarının miktarına bağlıdr. Tropikal kuşakta 5-6 bin met» reden geçer. Oysa kuzey kutup bölgesinde 500 metreye kadar İner; güney kutup bölgesinde ise deniz seviyesinden başlar. Türkiye’de toktağan kar snınna kenar dağlar üzerinde 3200-3500 metrede erişilir; daha kurak olan
iç kısımlarda daha yüksektir ve mesoIA Doğu Anadolu’da 4000 met geçer.
BumUar, toktağan İcarlar alanında meydana gelirler. Buralarda ken karlar zamanla kalınlaşır, sıkışarak buza dönüşür ve yeter der, kalınlaşınca kendi ağırlığı altında, sanki hamur gibi, eğimi izleyerek___ rekete geçer. îşte, hareket eden bu buz yığınlarına buzul denir (Şekii xvra/4).
Şek. XVIII/4 — Kaçkar buzulıı.
Buzulların birçok çeşitleri’ vardır. Bazıları küçüktür; sirk adı verilen bir çu-urlukta yerleşmiştir. Bu tip buzullara sirk bundu denir. Bizim buzullarımızın çoğu jyledir. Buzulların bir kı&mı daha büyüktür; sirklerden çıkarak vadileri doldurur-r. Bunlara vadi buzulu denir, örneğin, Alplerde, Türkiye’de de Cilo dağlarında bu şit vadi buzulları görülür. Nihayet bazı buzullar binlerce kilometre karelik alanları miş ve kalın birer örtü gibi kaplarlar. Bunlarda da örtü buzulu adı verilir. Bugün nyadaki en büyük örtü buzulları Grönland (1,7 milyon km. kare) ve Antartika’da 2,6 milyon km. kare) dır. Bütün bu buzul tiplerinin yeryüzünde kapladıkları ala-ı toplamı 15 milyon km. kare kadardır. Bu, kararların % 10 u kadar bir yer tatar, ’sa Buzulçağmda, buzulların örttüğü yerler çok daha genişti (45 milvon km. kare; raların 1/3 kadarı). Bugün Türkiye’de buzullar ancak Cilo, S^t. Ağrı, Süphan, çkar, Erciye® gibi en yüksek dağlarımız üzerinde görülmektedir. Fakat en büyük-inin boyu bile 3-4 kilometreyi geçmez. Buzul çağında ise Türkiye’de buzullar hem ıa yaygındı, hem de çok daha uzundu.
Buzullar da bütün dış etkenler gibi bir yandan aşındırarak, bir yan-ı da biriktirerek yeryüzünü şekillendirirler, İçinde yerleştikleri yatak-ı, geçtikleri yerleri törpüler, oyar, cilalarlar. Buzullar yokuş yukarı
da çıkabilirler. Onun i cin bunların yatakları, akarsularınkinden farklı olarak inişli çıkışlıdır. Vadilerinin enine profili U şeklindedir. Yumuşak yerleri daha çok oyarlar; buraları çanaklar haline getirirler. Bu çanak-lada sonradan sular-toplanarak göller oluşur. Buzullarla işlenen bölgelerin göl bakımından zenginliği bu aşındırma özelliği ile ilgilidir. Buna karşılık daha dirençli kayalar ancak törpülenir, çizilir, cilalanır ve hörgüçe benzer şekiller alır (Şekil: XVIII/5).
Bunların yanlarından, tabanlarından koparıp sürükledikleri kaya parçalarına, taş ve topraklara buzultaş (moren) denir. Bunlar buzulların tabanında, buzul dillerinin yanlarında ve önlerinde birikirler. Böylece mo-renlerden yapılmış tepelik anlar, moren setleri oluşur. Bunların arasındaki çukurluklarda da sular toplanarak göller meydana gelir. Dördüncü zamanda örtü buzulları ile kapanmış olan ülkelerdeki yer şekillerinin birçok özellikleri, bu eski buzulların aşındırma ve biriktirme etkinlikleri ile ilgilidir.
Rüzgâr ve etkileri: Kurak bölgelerin yani çöllerin şekillenmesinde mekanik çözülme ve zaman zaman meydana gelen seller ve geçici akarsular da rol oynar. Fakat buralarda şekillendirici dış etkenlerin en önemlisi rüzgârdır.
Rüzgârın şekillendirici etkisi gevşek maddeleri havalandırarak taşımak, bunları yeryüzüne çarparak aşındırmak ve nihayet gücü kalmayınca biriktirmek yolu ile olur. Demek ki rüzgârın yer şekilleri üzerinde etki yapabilmesi için, her şeyden önce, gevşek maddeleri havalandırabilmesi ve bunları taşınması gerekir.
Çünkü kum, çakıl büyüklüğündeki gevşek maddeler rüzgârın aşındırma araçları ve biriktirme malzemesidir. Rüzgârın Çöllerde rol oynaması tesadüfi değildir: Bu bölgeler bitki örtüsünden yoksundur; mekanik çözülme şiddetli olduğundan kum, çakıl, kaya kırıntıları çoktur. Toprak kurudur; onun için bu maddeler birbirine bağlanmamıştır, gevşektir. İşte, bu sebeplerden ötürü rüzgâr en büyük etkisini çöllerde gösterir. ge]fı xVHI/5 — Doğu Karadeniz dağlarında Ayrıca rüzgâr kutup bölgesi eski buzulların cilaladığı ve çizdiği kayalar.
yakınlarında, kumlu kıyılarda, tuban nrvıyı\sı ovalarında da bazı etki yapar. Kutup bölgeleri kuraktır ve mtMtıtnlk cözülıuo He oluşmuş kımıl! bakımından zengindir. Kıyılarda ve taban ovalarında da yer yer, bitklle örtülmemiş kumlara rastlanır. Ayrıca rüzgâr, yankurak bölgelerde yazı ekilmemiş tarlaların ince ve gevşek topraklarını da havalandırarak aşı dınr.
Rüzgârla havalandırılan gevşek maddeler bir yerden ötekine aktarı! Böylece bazı yerler çukurlaşır, alçalır. Taşıma gücü rüzgârın hızı ile ora ” tılıdır. Kumlar, hele ince tozlar bu suretle bazan yüzlerce kilometre uza1″ lara aktarılır. Lös adı verilen tortular, çöllerden ve buzullara yakın bö* gelerden taşınarak başka yerlerde çokelmiş tozlardan ve ince kumlarda meydana gelmiştir. Rüzgârın ikinci etkisi, taşıdığı kumları ve çakıllar^ yere sürterek oymak ve cilâlamak suretiyle olur. Bunun sonucunda ba<
– W
zan telgraf direklerinin biçilerek devrildiği, hatta demiryolu raylarının aşınıp inceldiği bile görülmüştür. Bu oyuncu etkiler neticesinde kovuklar, masa veya mantar şekilli kayalar, harabeye benzeyen şekiller meydana ! ?e)ir.
Şek. XVIII/6 — Karapınar çevresinde kuîuullar.
Taşıma gücünün azaldığı veya sona erdiği yerlerde kumlar, tozlar, allar yere çökelir. Bunlardan kumların çökelmesi ile hum örtüleri ve nullar meydana gelir. Bunların birçok çeşidi vardır. Bazıları yüzlerce »metre uzunluğa erişen sırtlar halindedir. Yüksekliklei de 100 – 300 .reyi bulabilir. Bazı kumullar da hilâl biçiminde olur. Bunlara barkan ir.
insanların çoğu çöl denilince, kumullarla baştanbaşa kaplı bir yeri gözleri önün-îidandmr. Oysa aslında kumul! u çöller, yeryüzündeki bütün çöllerin ancak 1/8 rmı kaplarlar; gerisi taşlık çöller halindedir. Öte yandan, kumullara yalnız çöl
lerde raıtlanmuz. Yankurak bölgulerde zeminin gevgek kumlardan yupılmıj olduğu yerlerde ve kıyılarda da kumullar olunabilir, örneğin, İç Anadolu’da Karapınar çevresindeki kumullar yarıkurak bir iklim bölgesinde meydana gelmiştir. Burada »emin kumlu, bitki örtüsü çok seyrek, rüzgârlar da şiddetlidir. Kıyı kumulları da daha çok alçak, kumlu kıyılarda oluşurlar. Bunlar bazan büyük ölçüde gelişirler, örneğin, Gaskonya körfezi, Manş, Kuzeydeniz! ve Baltık kıyılarında; memleketimizde Sile, Kumköy, Çeşme plaâları ile Akdeniz kıyılarımızın bazı kesimlerinde (Seyhan ve Ceyhan deltası, Göksu deltası, Sorgun kıyıları gibi) kumullar ve kum örtüleri meydana gelmiştir. Kıyı kumulları rüzgâr yönünde ilerlerler. Bunun sonucunda bazan tarım alanlarını, yerleşme yerlerini örtmek tehlikesini gösterirler. Bunları durdurmak için çeşitli tedbirler alınır: Üzerlerinde kumu seven ve çabuk büyüyen bitkiler, ağaçlar yetiştirilir. Kumulların hareketini güçleştiren engeller yapılır, örneğin, Karapınar kumulları ile bazı kıyı kumullarımızın yayılma tehlikesi bu gibi tedbirlerle Önlenmiştir (Şekil: XVIII/6).
Dalgalar, akıntılar ve şekillendirici etkileri: Dalgalar ve akıntılar
bir yandan aşındırarak ve taşıyarak, bir yandan da biriktirerek kıyılan şekillendirirler.
Dalgaların aşındırma ve taşıma gücü fazladır. Bunların etkisi, kıyı mn dik veya basık olmasına göre değişir. Dik kvjıMr’m önünde aşındırma fazladır. Dalgalar bir yandan kıyıya çarparak, bir yandan da sürükledikleri kum, çakıl ve taşlan kıyıya ve deniz dibine çarparak kıyıya hücum ederler. Bunun sonucunda zamanla dik kıyıların altı oyulur ve bunların çökmesiyle yalıyar’lar (= falezler) meydana gelir. Dalgaların bu aşındırıcı etkisi burunlarda daha kuvvetlidir. Buraları daha büyük bir hızla geriletilir. Oysa, koylarda dalgaların kuvveti zayıftır. Buralarda, burunlarda aşındınlan maddeler biriktir İlir. Böylece bir süre sonra burunlarla koylar men hemenaym hizaya gelir; kıyıda düzleştirilmiş olur (Şekil:XVIII/7).
Basık kıyılar’ûa deniz genellikle sığdır. Büyük dalgalar kıyı çizgisine kadar sokulamaz; uzaklarda çatlarlar. Bu sebeple ancak buralarda deniz
Şek. XVIII/7
Bir yalıyarm meydana gelişi.
dibi biraz nşındınlır. Meydıınu gelen kum vı> ^akilinr dalgalar tari geriye, kıyı çizgisi yakınlarına sürüklenir ve oralarda biriktirilir, ki alçak ve basık kıyılarda biriktirme daha önemlidir. Hatta bazı kıyıların önünü dalgalar yavaş yavaş doldurur ve kıyı denize doğru
Akıntılar daha çok biriktirme ve taşıma yolu ile kıyılann şe meşine yardım ederler. Bunların ve dalgaların sürükledikleri mad« çökelmesi ile kıyılarda çeşitli biriktirme şekilleri meydana gelir. Bun’ bir kısmı hemen kıyının önünde setler halinde yığılır. Bunlara ktyt denir. Bazı setler bir burundan ileriye doğru uzanır. Bu şekildeki kıyı oku adı verilir. Bazan kıyı oku çok fazla gelişerek bir koyun kapatır. Koyu bir kıyı gölü (lagün veya deniz kulağı) haline getirir, neğin, Büyük ve Küçük Çekmece gölleri böyle oluşmuştur. Koyların kapayan bu biriktirme şekillerine koy seti denir (Şekil: XVIIIj8). Bazı lerde okların ileriye doğru gelişerek, açıktaki bir adayı karaya bağlaJ olur. Bu şekildeki setlere bağlama seti (= tombolo) denir, örneğin, pıdağ yarımadası karaya böyle bir tombolo ile bağlanmıştır. Kıyıla meydana gelen en önemli biriktirme şekillerinden biri de deltalar’dır, î kat bunlar yalnız dalgaların ve akıntıların eseri değildir; yapılarında lıea rolü, akarsuların getirdiği alüviyonlar oynar. Dalgalar ve akmt deltaların kanarım işlerler; bazı yerlerini aşındırır, bazı yerlerini de rükledikleri kumlan ve çakılları çökelterek büyütürler. Kuvvetli medd’ cezir akıntıları deltalann oluşumunu engeller. Çünkü cezir zamanında kiı tadan denize doğru meydana gelen kuvvetli akıntılar, akarsulann getiî^ dikleri maddeleri açıklara doğru taşırlar; nehirlerin ağızlan bu sureti* tortulardan temizlenir. Onun için, kuvvetli gelgit olaylarının görül-lüğü kıyılarda akarsu ağızları haliç şeklini alır. Bazı, haliçler, büyük gemlerin sokulmasına elverecek kadar derindir. Dünyanın birçok önemli
tı’ııM///,: KARA
Şek. XVIlI/8 — Çeşitli kıyı setleri. Solda tombolo, sağda kıyı oku
limanlan (Londra, Hamburg, Boıdeau v.b.) bu gibi haliçlerin sonunda, kıyıdan 10ü kilometreden daha içerde kurulmuştur. Gemilerin haliçler boyunca karaların içerlerine kadar sokulabilmesi birçok kolaylıklar ve üstünlükler sağlıyarak limanların önemini arttırırfŞefcîZ: XVIII/9).
Kıyıları şekillendiren dış etkenlerden bir kısmı da organiktir. Bunların arasında en önemli rolü, resif adı verilen koloniler kuran mercenlar oynar. Resifler bulunuş şekline göre, saçak ve set resifleri ile atollere
ayılır.
Kıyılar bugün dalgalar ve akıntılarla durmadan işlenmekte ve şekil değişikliklerine uğramaktadır. Fakat dünyanın muhtelif yerlerinde farklı kıyı tipleri ile karşılaşmamızın asıl sebebi bu değildir. Kıyı tipleri arasındaki bu farklar, kıyı haline geçen bölgelerin yer şekillerinin değişik olmasından ileri gelir: Karaların bir kısmı B’uzulçağında buzullarla örtülmüş ve buzullar tarafından işlenmiştir. Oysa bir kısım karalar eskiden beri akarsularla şekillendirilmiştir. Buzulçağından sonra sıcaklık arttığı için buzullar erimiş ve bütün dünya kıyılarında deniz seviyesi yükselmiştir, îşte bu genel yükselme sonucunda deniz, belli bir yüksekliğe kadar karaların kenar kısımlarını Örtmüş ve sular altında kalan yer şekillerinin özelliklerine bağlı olarak değişik kıyı tipleri meydana gelmiştir. Bütün bu tipleri esas itibariyle iki takımda toplamak mümkündür: 1 — Buzullarla şekillendirilmiş bölgelerin kıyı tipleri; S — Akarsularla şekillendirilmiş bölgelerin kıyı tipleri (Şekil: XVIII/10 ve 11).
Buzullarla işlenmiş alanlarda, buzul varilerinin sular altında kalması ile fiyordlar oluşmuştur. Buzulların cilalayıp çizdikleri hörgüç şekilli tepeciklerin veya moren yığınlarının bulunduğu yerlerde ise kıyı, binlerce adacıktan meydana gelen karmakanşık bir şekil almıştır. Bu tip kıyılara skyer kıyıları adı verilir. Akarsularla şekillendirilmiş bölgelerde de, yer-şekillerinin özelliklerine bağlı olarak çeşitli kıyı tipleri meydana gelmiştir: Denizin, kıyıya paralel dağlar arasındaki vadilere sokulduğu yerlerde Dalmaçya tipi kıyılar oluşmuştur (Dalmaçya kıyılan ve yurdumuzun Kaş çevresinde olduğu gibi). Platoları yaran derin vadilerin sular altında kaldığı yerlerde ria adı verilen derin ve dolambaçlı koylar meydana gelmiş (örnek: İstanbul boğazı ve Haliç, Güneybatı Anadolu ve Kuzeybatı İspanya); alçak tepelik alanlardaki geniş vadilerin sular altında kalması ve bunların önünün koy setleriyle kapatılması ile de limanlı kıyılar (Örnek: Büyük ve Küçükçekmece) oluşmuştur. Yükselen denizin, kıyıya dik dağlar arasındaki vadilere ve ovalara sokulduğu yerlerde çok girintili çıkıntılı enine kıyıar meydana gelmiştir (Örnek: Ege kıyılan). Çeşitli resif tiplerinin ortaya çıkması .da gene bu genel deniz yükselmesi ile ilgilidir: Deniz seviyesi yükselince, kıyıya yapışık olan saçak resifleri yukarıya doğru gelişerek set resifleri halini almışlar; sular altında kaybolan alçak adaların saçak resifleri ise halka şeklindeki atollere dönüşmüşlerdir.
Şek.XVIJI/9 — Delta (yukarıda) ve haliç.
IIP’
r
59
1 =3/L
Km
FİYORD KIYILARI
Şek. XVIII/11 — Bazı kıyı tiplerinin haritada görünüşü.
RIA KIYILARI
Şii*!
GÜNEYBATI İRLANDA
Bu esas kıyı tiplerinin yanında ayrıca yeryüzünde, denizaltı volkanların sular üstüne yükselmesiyle oluşmuş volkanik kıyılara; çökmeler veya yükselmeler ile meydana gelmiş tektonik kıyılara da rastlanır.
Ödev ve Sorular
1 — Başlıca karst şekilleri hangileridir? Bunlar Türkiyenin en çok hangi bölgesinde görülürler? Bunun sebebi nedir?
2 — Türkiye’de toktağan karlara kaç metre erişilir? Hangi dağlanınız üzerinde buzullara rastlanır?
3 — Hangi şartlar altında rüzgâr aşındırması yeryüzünü şekillendirir? Tür-kiyede bu şartlar nerelerde gerçekleşmiştir?
4 — Başlıca kıyı tipleri hangileridir? Bu bakımdan yeryüzünün çeşitli kıyılan arasında görülen faikların asıl sebebi nedir?
Yüksek dağların önt’mli bir etkisi ulaştırma J9lerin.dc kendini gösterir. Bunlar
aşılması güç ero?obelerdir. Çok defa farklı bölgeler arasında âdeta bir duvar gibi yükselirler, örneğin, Akdeniz kıyıları ile Orta Avrupa ülkelerini Alpler; Pasifik kıyılan ile Amazon havzasını ve Arjantin ovalarını Andlar birbirinden ayırır. îç Anadolu da, kuzey ve güney kıyı bölgelerimizden yüksek kenar dağlarla ayrılmıştır, insanlar bu yüksek dağlan ancak bazı geçitler sayesinde aşarlar. Bu sebeple bu geçitleri izleyen yollar eski çağlardan beri ticaret ve savaşta önemli bir rol oynamışlardır. örneğin, İç Anadolu ile Akdeniz kıyıları arasındaki bağıntıyı Külek ve Ser-tavul geçitlerinden; Doğu Karadeniz kıyıları ile .Doğu Anadolu arasındaki bağıntıyı da Zigana ve Kop geçitlerinden faydalanan yollar sağlar. İtalya ile Orta Avrupa arasındaki bağıntı da Alpler üzerindeki bazı geçitler vasıtasiyle sağlanır (Simplon, St. Gothart, St. Bernhard gibi). Bunları aşan yollar boyunca Akdeniz ve orta Avrupa arasında eski yüzyıllarda yapılan ticaret, İsviçre’nin ekonomik gelişmesine büyük ölçüde yardımcı olmuştu.
Şek. XIX/3 — Alp dağlarından bir görünüm ve Aletsek buzulu»
Bugün yüksek dağların ayırıcı etkisi, eski çağlara oranla çok azalmıştır. Çünkü artık eski ve tehlikeli geçitler, şimdi bakımlı karayollurı, uzun tüneller ve demiryolları ile çaıbucak ve emniyetle aşılmaktadır.
Yüksek dağların kendine göre bazı kaynaklan da vardır. Bunlar arasında su kuvvetinden elde edilen elektrik enerjisi ve dajj turizmi en önemlileridir. Örneğin,
«»kidun kıyın kİJ)m«<ııln uftrnmmlıfcı lllvııluft tumuıı yu», vv kırç linemli bir turiı merkutı hullıır jrttlmıijtir.
Basık engebeli alanlar: Basık engebeli alanların ortak özelliği dİ lüklerin geniş yer tutması ve eğimlerin genellikle az olmasıdır. Fakat bun” ların aralarında, yükselti ve vadilerle yarılma derecesi bakımından ba*i farklar vardır. Bu farklara dayanarak basık engebeli alanlar iki büy”‘ takıma ayrılır: Ovalar ve platolar (Şekil XlX/lt -7).
A — Ovalar: Vadilerle yarılmamış düzlüklerdir. Birçok çeşitleri, vardır. Üzerlerinde görülen yerşekilleri ve eğimleri de buna göre bazı farklar gösterir, örneğin, delta ovaları hemen tamamiyle düzdür. Oysa,; dağ eteği ovaları hafifçe dalgalı ve hafifçe eğimli bir yüzey gösterir. Mo-renlerin yığılması ile meydana gelmiş ovalarda ise, az yüksek bazı sırtlar ve bunların arasında çukurluklar, çok yayvan ve çok geniş bazı vadiler görülür.
Şek. XIX/4 — Menteşe yöresinde Gökova’nm kuşbakışı görünüşü. Ova tarlalarla kaplıdır; oysa, çevredeki orta dağlar ormanla örtülüdür.
Ovalarda düzlüklerin geniş yer kaplaması ve eğimin az olması tarıma elverişlidir; bu durum ayrıca ulaştırma ve ticaret gibi etkinlikleri de ko-aylaştırır. Alüviyal ovaların, lösle kaplı düzlüklerin toprakları’ çok bitek-, ir. Bütün bu özellikler dolayısiyle ovalar genel olarak insan hayatına el-“erişlidir ve insan etkinliklerini destekler. Bu durum özellikle orta kuşak valarında açıkça görülür, örneğin, Avrupa ovalan, Kuzey Amerika’nın
etu kısmındaki ovalar, La Plnltt ovası, Çin ovaları vı> Tüıklye’de ovalar M durumdadıi’. Bunlar çevrelerindeki engebeli alanlardan daha kalabalık-ar; tanm, endüstri, ticaret, ulaştırma bakımından çok daha gelişmişler-4i; birçok köyler, kasabalar ve şehirler bu ovalarda toplanmıştır.
Şek. XIX/;) — Karacabey cvasmda bir taşma. Taban seviyesine yakın ovalarda insanın karşılaştığı tabiî âfetlerden biri taşmalardır.
Şek XIX/6 — îber yarımadası. Bu kütlevî yarımadanın yarıku-rak iç kısımları Meseta adı altında tanınan bir platodur. Bu bölge birpok özellikleri ile İç Anadolu’ya benzer.
Fakat ovaların rolü bütün iklim kuşaklarında aynı değildir, örneğin, kurak bölgelerde ve nemli tropikal iklim kuşağında alçak düzlüklerin, ovaların insan hayatı üzerindeki rolü olumsuzdur. Çünkü alçak çöl düzlükleri daha kurak, daha sıcak, hayata daha elverişsizdir. Buralarda ancak vahalarda yerleşmiş bayata ve tanm etkinliklerine rastlanır Oysa, çöl ortasındaki dağlar daha az sıcak, daha az kurak olduklarından biraz daha elverişli şartlar gösterirler. Ekvatoral iklim bölgesindeki ovalar da elverişsizdir. Çünkü buraları sık ormanlarla kaplıdır. Zemin çok yerde bataldık halindedir. Tehlikeli hastalıklar, zehirli veya yırtıcı hayvanlar insan hayatını tehdit eder. Onun için buraları dünyanın en tenha bölgeleri arasındadır, örneğin
tu kısmındaki ovalar, La Phıla ovası, Çin ovaları vı> Tüıkiye’de ovalur dui’umdadrr. Bunlar çevrdorindeki engebeli alanlardan daha kalabalıklarım, endüstri, ticaret, ulaştırma bakımından çok daha gelişmişler-|; birçok köyler, kasabalar ve şehirler bu ovalarda toplanmıştır.
İı
Şek. XIX/5 — Karacabey cvasında bir taşma. Taban seviyesine yakın ovalarda insanın karşılaştığı tabiî âfetlerden biri taşmalardır.
Şek XlX/6 — Iber yarımadası. Bu kütlevî yarımadanın yarıku-rak iç kısımları Meseta adı altında tanınan bir platodur. Bu bölge birçok özellikleri ile İç Anadolu’ya benzer.
Fakat ovaların rolü bütün iklim kuşaklarında aynı değildir, örneğin, kurak, bölgelerde ve nemli tropikal iklim kuşağında alçak düzlüklerin, ovaların insan hayatı üzerindeki rolü olumsuzdur. Çünkü alçak çöl düzlükleri daha kurak, daha sıcak, hayata daha elverişsizdir. Buralarda ancak vahalarda yerleşmiş hayata ve taıım etkinliklerine rastlanır Oysa, çöl ortasındaki dağlni’ dalı» az sıcak, daba az kurak olduklarından biraz daha elverişli şartlar gösterirler Ekvatoral iklim bölgesindeki ovalar da elverişsizdir. Çünkü buraları sık ormanlarla kaplıdır. Zemin çok yerde bataklık halindedir. Tehlikeli hastalıklar, zehirli veya yırtıcı hayvanlar insan hayatını tehdit eder. Onun için buraları dünyanın en tenh« bölgeleri arasındadır, örneğin
Anuttun Arıi’iduı’tıdıı «lıınını lıityliMÜr. Türkiye’nin !> katı yer tutun bu ge»l( iHicıık 2 mil,yun kudur iiiniim lynijur; çofttı dıı ilkel kabileler halinde nrmtnfcl mistir, Koııt/o h<ti’,m»ı’mi’ durum blrıu dıılm farklıdır, ÇUnktl Konu» ııeJırl flj riyle bu havraya sokulmak daha kolaydır. Ayrıca, havzanın konarındaki da çok kıymetli bira madenini1 (bakır, elnms, uranyum, kalay) vardır. Bu ka beyaz sömürg-ecileri buraya çekmiş ve önemli bir maden endüstrisinin g«ll| yol açmıştır. Bununla beraber Kongo havzası da gene tenhadır; Türkiye’nin] katı yer tuttuğu halde nüfusu ancak 15 milyon kadardır,
Şek. XIX/7 — îç Anadolu platosunda istepler.
B — Platolar: Bunlar da basık engebeli alanlardır. Fakat ovalâ| dan farklı olarak, vadilerle yarılmış bulunurla!’. Çeşitli yollardan meydar gelmişlerdir. Bununla beraber hepsinin ortak özelliği düzlükleıin gent yer tutması ve bu düzlükler üzerinde eğimlerin az olmasıdır. Bu özelli! plato üzerinde yaşayan toplumlarm ticaret, ulaştırma ve kültür bağmtl^ larını kolaylaştırır, sosyal ve politik bakımdan kaynaşmalarını destekler. Fakat platonların konumu, yükseltisi, denize açıklık derecesi, iklimi ve buralarda yaşayan insanların eriştikleri uygarlık düzeyi her yerde aynı değildir. Bu sebeple insan hayatı üzerindeki etkileri de bir bölgeden öteki-ne değişir. Aşağıda platolar ile insan etkinlikleri arasındaki iFgkilere iki örnek verilmiştir.
Bu örneklerden biri, İber yarımadasının îç kısmında Meseta adı verilen platodur. Deniz etkisinden faydalanmadığı için yarı kuraıktır; isteple kaplıdır. Kışlar soğuk geçer. Tahıl üretimi ve hayvancılık başlıca gelir kaynaklandır. Yünleri kıymetli merinos koyunlarınm ana vatanı burasıdır. Yazın platonun sıcaktan kavrulduğu sırada sürüler daha nemli dağlara çıkarılarak ortada otlatılır. Plato ürerindeki akarsu boylarında sulu tarım yapılır; buralarda meyveliKler ve sebzelikler yeşil bir şerit halinde uzanır. B.u çetin hayat şartlarına kaışıliK Meseta, geniş düzlükleriyle ulaştırmaya elverişlidir. Oysa, yarımadanın kıyı bölgeleri daha zengin, tir; tarım olanakları çok daha fazladır. Fakat bunlar yüksek dağlarla çevrili kü
yöfclrr halindedir. Aralarındaki bağıntı «rtVçtUr. Hu yüzden Meseta, ekonomi tmın&n fakir v# ireri kalım? olmasına rağmen, Ispanya’nın siyasal çekirdeği uf, çevredeki yöreleri do kendine bağlamıştır.
Aynı durum tç Anadolu için de sözkonusudur. Zaten birçok bakımlardan Meseta aralarında benzerlik vardır: Etrafı yüksek dağlarla çevrilidir; bunlar platonun Is etkilerinden faydalanmasına engel olur. Iklım yan kuraktır. Doğal bitki örtüsü teptir. Tahıl üretimi ve hayvancılık başlıca gelir kaynaklarıdır. Bu yüzden nüfus khfcı da fazla değildir. Fakat iklimin bu kısıtlayıcı etkilerine karşılık, platoda imlerin azlığı eskiden beri ulaştırmayı kolaylaştırmış, geniş bölümlerin birbiriyle ıntıda bulunmasını, ticaret ve kültür ilişkilerini desteklemiştir. Bunun sonucunda rada insan toplulukları aynı kültürle yoğrulurak kaynaşmış, tarih boyunca Vud-li devletler kurulmuş {Etiler, Selçuklular, Osmanlı devleti) ve bunlar zamanla Anadolu’nun dağlık kıyı bölümlerini de kendilerine bağlamışlardır.
öder ve Sorular
1 — Engelebelik terimi ile ne anladığınızı, örnekler vererek açıklayınız.
2 — Yükselti ve eğimin insan etkinlikleri üzerinde oynadığ? rolü, örnekler ve rerek belirtiniz.
3 — Dağlık alanlarda ormancılığın önem kazanmasının doğal ve beseri sebepleri nelerdir ?
4 — Ovaların insan toplumian ve bunların etkinlikleri üzerindeki rolü niçin İklim kuşaklarına gröre değişir ?
5 — Platolar üzerinde eğimlerin azlığı ve düdüklerin geniş yer tutması ne gibi sonuçlara yol açmıştır?
4nı«..•()»ı #ım’4(iHi’ıuİH dtınıın lıitylrdlr. ^11 rktyr<’jıitı t> kutı yor tutnn bu geni# hl ilildik İ milyon luulıır iımnıı (vıusar; coftu du llkıtl kabileler halindi1 orman* ııılıjtir. Koııs/o Itıtfznm’ ııd • dunıııı lılrnz dıthıt farklıdır. Çünkü Kontço nehri v* riylo bu lıuvjmyıı unkuhıuık dalın kolaydır. Ayrıca, havzanın konarındaki pil da v<>k kıymetli bazı madenler (bakır, elmas, uranyum, kalay) vardır. Bu kftynf beyaz sömürgecileri burayu çeknüıj ve önemli bir maden endüstrisinin gelitfl yol açmıştır. Bununla beraber Kongo havzası da gene tenhadır; Türkiye’nin katı yer tuttuğu halde nüfusu ancak 15 milyon kadardır,
1
‘ ■ . «Ar •T • “-»=•••■
îç Anadolu platosunda istepler.
B — Platolar: Bunlar da basık engebeli alanlardır. Fakat ovala* dan farklı olarak, vadilerle yarılmış bulunurlar. Çeşitli yollardan meydar gelmişlerdir. Bunumla beraber hepsinin ortak Özelliği düzlükleıin genifj yer tutması ve bu düzlükler üzerinde eğimlerin az olmasıdır. Bu özellik^ plato üzerinde yaşayan toplumlann ticaret, ulaştırma ve kültür bağıntı»! lannı kolaylaştırır, sosyal ve politik bakımdan kaynaşmalarım destekler,’ Fakat platonların konumu, yükseltisi, denize açıklık derecesi, iklimi ve buralarda yaşayan insanların eriştikleri uygarlık düzeyi her yerde aynı değildir. Bu sebeple insan hayatı üzerindeki etkileri de bir bölgeden öteki-ne değişir. Aşağıda platolar ile insan etkinlikleri arasındaki ilişkilere iki örnek verilmiştir.
Bu örneklerden biri, İbeı- yarımadasının îç kısmında Meseta adı verilen platodur. Deniz etkisinden faydalanmadığı için yarı kuraıktır; isteple kaplıdır. Kıllar soğuk geçer. Tahıl üretimi ve hayvancılık başlıca gelir kaynaklandır. Yünleri kıy. metli merinos koyunlarınm ana vatanı ‘burasıdır. Yazm platonun sıcaktan kav mİ-iuğu sırada sürüler daha nemli dağlara çıkarılarak ortada otlatılır. Plato üiıı-leki akarsu boylarında sulu tarım yapılır; buralarda meyvelikler ve sebzelikler reşil bir şerit halinde uzanır. Bu çetin hayat şartlarına karşılın Meseta, geniş düşükleriyle ulaştırmaya elverişlidir. Oysa, yarımadanın kıyı bölgeleri daha zengin» lir; tarım olanakları çok daha fazladır. Fakat bunlar yüksek dağlarla çevrili kil
Aynı durum İç Anadolu için de sözkonusudur. Zaten birçok bakımlardan Meseta » aralarında benzerlik vardır: Etrafı yüksek dağlarla çevrilidir; bunlar platonun âtniz etkilerinden faydalanmasına engel olur. İklim yan kuraktır. Doğal bitki örtüsü İl teptir. Tahıl üretimi ve hayvancılık başlıca gelir kaynaklarıdır. Bu yüzden nüfus •ıklığı da fazla değildir. Fakat iklimin bu kısıtlayıcı etkilerine karşılık, platoda ilimlerin azlığı eskiden beri ulaştırmayı kolaylaştırmış, geniş bölümlerin birbiriyle bağıntıda bulunmasını, ticaret ve kültür ilişkilerini desteklemiştir. Bunun sonucunda kurada insan toplulukları aynı kültürle yoğrulurak kaynaşmış, tarih boyunca kud-t«tli devletler kurulmuş {Etiler, Selçuklular, Osmanlı devleti) ve bunlar zamanla Anadolu’nun dağlık kıyı bölümlerini de kendilerine bağlamışlardır.
ödev ve Sorular
1 — Engelebelik terimi ile ne anladığınızı, örnekler vererek açıklayınız.
2 — Yükselti ve eğimin insan etkinlikleri üzerinde oynadığ» rolü, örnekler ve rerek belirtiniz.
3 — Dağlık alanlarda ormancılığın önem kazanmasının doğal ve beşerî sebepleri nelerdir ?
4 — Ovaların insan toplumiarı ve bunların etkinlikleri üzerindeki rolü niçin ildim kuşaklarına göre değişir ?
5 — Platolar üzerinde eğimlerin azlığı ve düzlüklerin geniş yer tatması ne gibi sonuçlara yol açmıştır