DOĞAL KAYNAKLARIN TÜKETİLMESİ, SONUÇLARI VE KORUNMA ÇARELERİ

DOĞAL KAYNAKLARIN TÜKETİLMESİ, SONUÇLARI VE KORUNMA ÇARELERİ

Doğal kaynakların kullanılmasında aşamalar; îırsan topluluklarının, içinde yaşadıkları tabiî ortamın sağladığı kaynaklardan faydalanma tarz* lan ve ölçüleri aynı değildir. Bu, her şeyden önce uygarlık basamağına bağlıdır. Toplumlar aynı uygarlık basamağında olmadıkları için, doğal kaynaklarm kullanılış tarzı ve derecesi de dünyanın bir ülkesinden ötekine fark gösterir. Ayrıca, faydalanma tarzı ve ölçüsü aynı ülkede, uygarlık gelişmelerine bağlı olarak zamanla da değişikliklere uğramıştır.

İlkel insan ve ilkel toplum Doğal kaynaklardan az yararlanır. Çünkü ihtiyaçlar basit, nüfus zız, geniş ölçüde üretimi gerçekleştirecek teknik olanaklar yoktur. Bununla beraber ilkel topUımların da, ağaç kesmek, otlan ve ormanı tutuşturarak tarla veya mera haline getirmek gibi tahrip edici bazı etkinlikleri vardır ve eski zamanlarda da olmuştur. Fakat bunlar genellikle küçük ölçülerde kalmıştır. Onun için, ilkel toplumların yaşadığı bölgelerde doğal kaynaklar büyük bir değişikliğe uğramadan korunur. Örneğin, Kongo ormanlarında yaşayan iJkeller, Amerika’nın keşfin* den Önce bu kıtada yaşayan yerliler doğal kaynakları tüketmemişler, onları hemen hemen olduğu gibi korumuşlardır.

İnsanın daha ileri bir uygarlık basamağına ulaşarak tarım üretimine geçişi, büyük ölçüde hayvan beslemesi, köyler ve kasabalar kurarak yerleşmiş hayata başlaması ile birlikte, doğal kaynakları kullanma şeklinde ve ölçüsünde büyük değişiklikler olmuştur. Bu dönemde nüfus da çoğaldığı için insan, artan ihtiyaçlarını karşılayabilmek amacı ile kaynaklan gittikçe daha çok kullanmaya başlamış ve bunun için gelişen teknik imkânlardan da yararlanmıştır. Her şeyden önce, tanm alanlannın genişletilmesi gerekmiş, bu amaçla özellikle ormanlar açılarak tarlalar haline getirilmiştir. Aynca yeni otlaklar elde etmek, yerleşme yerleri kurmak, yakıt ve çeşitli kereste ihtiyaçlanm karşılamak için de orman tahriplerine devam edilmiştir. Böylece, bütün eski uygarlık bölgelerinde orman alan-lannda büyük ölçüde bir daralma olmuş, hatta bunlardan bazılannda orman daha ilk çağda tükenmiş, ancak erişilmesi zor engebeli yerlerde varlığını koruyabilmiştir.

Tükenme yalnız orman için değil, bütün tabiî kaynaklar için bös konusudur. Çünkü, doğal kaynaklar tükenmez değildir. Zaten bunların bir kısmı yenilenmez, örneğin, kömür, petrol, bakır v.b. gibi yeraltı kaynaklan böyledir; bunlar, jeoloji devirlerinde, insan daha yeryüzünde yokken meydana gelmişlerdir. Hepsinin belli bir rezervi vardır. Oysa insan bu kaynaklan, son yüzyıl içinde âdeta yağma edercesine ve hiç tükenmeyecekmiş gibi kullanmaktadır.

Bunun gibi, aşınarak kaybolan toprağın yerinde, yeni bir toprak tabakasının oluşumu da, ancak korunduğu ve aradan çok uzun bir zaman, bazan birkaç hin sene geçtiği takdirde mümkündür. Bazı doğal kaynaklar kendi kendine ürer; her yıl yenilenir, örneğin, orman, mer’a,denizdeki balıklar, karadaki av hayvanlan böyledir. Fakat bunlar, ürediklerinden çok tüketilirse, o zaman bir süre sonra bu kaynaklar da kurumağa, ortadan kalkmaya mahkûmdur.

Demek ki, insanın, tabiatın kendine sunduğu doğal kaynaklardan sürekli olarak yararlanabilmesi için akıllıca davranması, doğal kaynakların zenginliği ile tüketimi arasındaki ilişkileri düzenlemesi, bunlann kısa za-mandş tükenmesini Önleyecek tedbirler alması gerekir. İşte; bu tedbirlerin hepsine birden doğal kaynakların korunması denir.

Doğal kaynakların korunması gerektiğini insanlar, yazık ki, ancak çak yak m zamanlarda anlamışlardır. Yeı-yüzündeki birçok ülkelerin kaynakları uzun yıllar boyunca insan tarafından sonu düşünmeden tüketilmiş, âdeta yağma edilmiştir. Bunun çok yanlış bîr tutum olduğu artık biliniyor. Bu sebepledir ki bugiin birçok ülkelerde ormanlardan faydalanma deniz ve kara avcılığı, tarım işleri, toprakların kullanılması koruyucu esaslara göre düzenlenmiş; bazı kaynakların yeniden canlandırılması yolunda çabalara girişilmiş; yeraltı zenginlikleri de ulusal çıkarlara göre değerlendirilmeye başlamıştır. Aşağıdaki paragraflarda, kaynakların korunması ile ilgili konulardan birkaçı kısaca açıklanmıştır.

Orman tahripleri, sonuçlan ve ağaçlandırma: tnsanlann en çok ve en erken tahrip ettiği tabiî kaynaklardan biri ormanlardır. Oysa orman, birçok tabiat olaylan arasındaki ilişkileri düzenleyen bir kaynaktır. Bu sebeple, orman tahribinin sonucu yalnız orman bakımından fakirleşme değildir. Tersine, ormanların açılması birçok doğal kaynaklan olumsuz şekilde etkiler.

Bu olumsuz etküer, ormanın zaten zor tutunduğu yarıkurak ve engebeli ülkelerde daha da derin olmuştur. Bütün Akdeniz ve Ön Asya ülkelerinde durum böyledir. Buralarda orman artık yeniden üreyememiş, zaten dik olan yamaçlardaki topraklar sellerle sürüklenmiş, yerine yeni top

rak oluşamamış, akarsuların akış düzeni bozulmuş, tarlaların büyük bir kısmı meydana gelen sel yanntılariyle parçalanmıştır. BÖylece, sonuçları düşünülmeden girişilen orman tahripleri, hem orman gelirlerinin azalmasına, hem de memleketin genel olarak yoksullaşmasına, tazım alanlarının ve otlaklarının daralmasına yol açmıştır.
Şek. XX,1 /ı — Burdum şehri güneyindeki yamaçlarda yeniden ağaçlandırma çalışmaları.
Yurdumuz da, orman tahriplerinin daha prehistorik çağda başladığı, ilkçağda büyük ölçülere ulaştığı ve sonra da devanı ettiği eski uygarlık merkezlerinden biridir. Bunun sonucunda kenar dağlardaki ormanlar, özellikle Toroslar üzerindekiler, büyük olçüıle daraldığı gribi, iç kısımlardaki ormanlar da ortadan kalkmış, bunların yerinde samanla ıstep genişlemiştir. Bu durum, yukarıda açıklanan birçok olumsuz sonuçlara yol açmıştır. Bu sebepledir ki ormanların korunması ve üreme oranına göre işletilmesi, artık devletin kontroiura verilmiş, bir Orman Bakanlığı kurulmuştur. Bu bakanlığın görevlileri ormanların tahribini önlemekte, kendi kendini yenilemesini sağlamakta, ayrıca birçok sahaları ağaçlandırarak, tabiatın bozulan dengesini yeniden kurmaya çalışmaktadırlar (‘Şekil: XX//X).

Toprak aşınması, sonuçlan ve önlenmesi: Toprak, tabiatın insana sunduğu en büyük kaynaklardan biridir. Bütün ürünlerimizi, hayvanlarımızı doyuran besinleri orada yetiştiririz. Bunu eski insanlar da çok iyi biliyorlardı, örneğin, ilkçağda, ön Asya’da hükümdarlara bağlılık işareti

olarak su ve tuzla birlikte toprak hediye edilmesi, toprağın en kıymetli kaynaklardan biri sayıldığını gösterir. Bu eski âdet, şekil değiştirmiş olarak, hâlâ devam eder.

Toprak geç oluşur; fakat korunmazsa çabucak aşınır. Kayalar üzerinde 5 -10 santimetre kalınlıkta bir toprağın meydana gelmesi için 1000 – 2000 yıl kadar bir zamanın geçmesi gerektiği sanılıyor. Onun için, toprağın korunması, toplumun refahı için başlıca şarttır.

Toprak aşınması çeşitli yollardan meydana gelir: Yağmur sırasında topraka parpan damlalar, onu âdeta bombardıman eder; bazı kısımlarını yerinden oynatarak kolayca taşınır hale getirir. Yamaçları kaplayarak akan selleııme sular* ile belli yatakları izleyen seller, toprağın bu gevşek unsurlarını yamaçlardan aşağıya sürüklerler. Yağış ne kadar çoksa, yamaçlar ne kadar dikse, akış hızı ne kadar fazla ise bıı sürükleme ve aşındırma da o kadar şiddetli olur. Toprağın çıplak, yani bitki örtüsünden yoksun olması da aşınmayı büyük ölçüde artırır. Oysa, orman ve çayır ile kaplı yamaçlar korunur; buralarda yağmur damlalarının, sellenme ve sel sularının taşıma gücü azalır, aşındırıcı etkileri zayıflar. Çünkü bitki Örtüsü, toprağı damla çarpmasının aşındırıcı etkisine karşı korur; sürtünmeyi artırdığı için akış hızım yavaşlatır; yağışın daha fazla bir kısmının toprağa sızmasını sağlar; yağmuı sularının sel yataklarında toplanmasını güçleştirir.

Toprak aşınmasını azaltmak ve önlemek için, çeşitli metodlar kullanılır. Bunların bazıları aşağıda açıklanmıştır:

1 — Ürünlerin nöbetleşe ekimi: Toprak ürünlerinin bir kısmı, toprağı aşınmaya karşı etkili bir şekilde korur. Örneğin, çayır bitkileri, yonca bunlar arasındadır. Buna karşılık mısır ve pamuk ekilen tarlalarda aşınma daha çoktur. Bu sebeple aynı tarlanın fazla aşınmasını önlemek ve tarlanın Ömrünü uzatmak için, bu gibi ürünlerin nöbetleşe yetiştirilmesi faydalıdır.

2 — Tarlaların yatay şeritler halinde sürülmesi: Yamaçlardaki tarlaların yukarıdan aşağıya doğru sürülmesi akışı kolaylaştırırır; toprak aşınmasını büyük ölçüde artırır ve sel yarıntılarının meydana gelmesine yol açar. Oysa, yamaçlardaki tarlalar yatay olarak, yani izohipslere uyularak, sürülürse, akış yavaşlar; aşmma azalır ve sellerin meydana gelmesi önlenir.

3 — Taraçalama: Bu. Akdeniz ve Ön Asya Ülkelerinde çok eski çağlardan beri kullanılan bir metottur. Bunun için yamaçlardaki tarlalar, yer yer taraçalar halinde basamaklandınlır. Bu basamaklar akış hızını keser, toprak aşınmasını büyük ölçüde önler ve aynı zamanda sızmayı artırarak toprağm daha nemli kalmasını sağlar.

Yerfıstığı: Kuzey yarımkürede çöllerin güneyinde uzun bir kurak mevsimi. bulunan istep ve savanlar yayılır. Ekvator ormanları ile çöller aras* smda bir geçiş alanı olan bu bölgenin en önemli ürünü yerfıstığı (= araşit) tir. Yağ palmiyesi, hindistancevizi gibi yağ veren bitkiler tropikal bölgelin yağışlı kısımlarına uymuşlardır. Aynı bölgenin kurak kesiminde ise başlıca kültür bitkisi yerfıstığıdır.

Yerfıstığı 30-40 santimetre boyunda yıllık bir bitkidir. Köklerinden elde edilen meyveleri kurutulup kavrulduktan sonra kuru meyve olarak kullanılır. Fakat ticarette daha önemli olan sağladığı bitkisel yağdır: Taneler % 50 oranında yağ verirler. Yerfıstığı kabuklarından (ortası boğumlu, ipekböceği kozasına benzeyen, nispeten yumuşak bir kabuğu vardır) ayrılmadan ihraç edilir.

Yerfıstığı tarımı oldukça yaygındır. Kuzey Yarımkürede Asya, Afrika ve Amerika’nın tropikal bölgelerinde yetiştirilir. Dünya üretimi 15-20 milyon ton arasında oynar. En büyük üreticiler, önemleri sırasıyle (1971 -1975 ort. bin ton olarak): Hindistan 5.213, Tayvan 2.658, A.B.D. 1.565, Nijerya 1.053, Senegal 802, Sudan 669, Brezilya 658, Indonezya 498, Birmanya 417, G. Afrika Cumhuriyeti 391 dir.

Senegal’de yerfıstığı tarımı ve ihracatı dikkati çekecek derecede önemlidir. Bu ülkenin ihraç maddeleri arasında değerce % 80 kadarını yerfıstığı ve yağı meydana getirir. Türkiye’nin üretimi 1974’de 44.000 tondu.

Subtropikal bölge: Kuzey yarımkürede yengeç dönencesi çevresindeki çöller kuzeye doğru aşılınca, yazlan veya kışlan yağışlı bir kenar bölgeye geçüir. Subtropikal adı verilen bu bölge, sıcak ve orta iklim kuşaklarını birbirine bağlayan bir geçiş alanıdır.

Güney ve Doğu Asya’da muson iklimi bölgesi, Afrika ile Avrupa – Asya arasında Akdeniz’i çeviren kışları yağışlı Akdeniz iklimi. Orta Amerika’da Karaibler ve Meksika körfezi çevresinde yazlan yağışlı bölge kuzey yarımkürede bu geçiş ikliminin başlıca yayılma alanlandır. Aynı iklimi güney yarımkürede Şili kıyılarında, Güney Afrika’da ve Avustralya’nın güneydoğusunda görmekteyiz.

Tarım ürünlerinin miktarlan ve çeşitleri bakımından belki de dünyanın en zengin kuşağı burasıdır. Bunun da en önemli sebebi, iklim bakımından bir geçiş bölgesi olmasıdır. Bu yüzden hem tropikal, hem de orta kuşağın ürünleri burada yetişmek olanağını bulur.

Bu ürünler içinde pirinç, çay, kahve, pamuk, muz, ananas, turunçgiller, zeytin daha birçoklan arasına en önemli olanlardır. Ayrıca evcil hayvanlar içinde koyun, keçi ve manda yaygındır.

Bütün yetişmesi sırasında yüksek sıcaklık ister. Fakat suya kargı durumu böyle değildir. Ekildiği sıralarda havaların nemli olması, fakat daha sonraları tamamen kurak geçmesi lâzımdır. Buna göre, en uygun iklim şartlarını ilkbaharları yağışlı, fakat yazları kurak ve sıcak bölgelerde bulur. Bununla beraber, Batı Türkistan’da olduğu gibi, orta kuşağın kara iklimi bölgelerinde de yetişebilir. Çünkü böyle yerlerde kışların şiddetli geçmesine karşılık, yazlar sıcaktır, ilkbaharda yağmur yoksa sulamadan yararlanabilir.

Pamuğun kalitesi liflerinin inceliği ve uzunluğu ile ölçülür. En iyi cinsler 32 ram den daha uzun olanlardır.
Yüzyıllar boyunca ancak üretildiği bölgelerde ilkel el tezgâhlan ile iplik ve dokuma yapımında kullanıldı. XVIII. ve XIX. yüzyıllarda meydana gelen büyük endüstri devriminde makinamn ortaya çıkması pamuklu dokumacılığa ve dolayısiyle pamuk tarımına büyük bir gelişme sağlamıştır.

Bugün pamuk yetiştiren toprakların büyük kısmı kuzey yanmkürede, subtropikal kuşakla orta kuşağın elverişli güney kesimlerinde yer alır. Aşağı yukan aynı enlemler içinde kalmak üzere A. B. Devletleri (Cotton

Belt denilen güney ketimi), Meksika, bazı Orta Amerika ülkeleri; ka’da Atlas ülkeleri, Mail, Sudan, Mısır; Balkan yarımadasının fi Türkiye (en çok AJkdenl* ve Ege’de), Suriye, Irak, Kafkasya, İran ve Doğu Pakistan, ve nihayet Çin bu geniş kuşakta yer alan bâflu muk ülkeleridir. Zaten dünya pamuk üretiminin % 95’ini bu bölge M Demek ki, güney yarımkürenin payı çok azdır.

Çay: Vatanı Çin’dir. Buradan Japonya ve Güney Asya ttlkf geçti. Çin’de binlerce yıldan beri kullanılmaktadır. Çay ticareti orl larda kervan yollan boyunca Orta Asya’ya, Rusya’ya; Arap gen ve tücearlan eliyle Akdeniz ülkelerine sokuldu. Bugün en çok kullu kıta olan Avrupa’da tanınması ise ancak XVII. yüzyıldadır.

Güney Çin’de kendiliğinden yetişen yabani çay 10 metre kadaı »eklikte bir ağaçtır. Fakat plantasyonlarda insan eliyle yetiştirl ancak 2-3 metrelik bir ağaççıktır. Yeni yetişen fidanların yapral dan 6-7 yıl sonra faydananılmaya başlanır. Kahvenin “kafein” İne çayda da ‘‘tein” denilen uyarıcı bir madde bulunur.

Tropikal memleketlerle sıcak orta kuşağın bazı elverişli kesil de yetiştirilir. En elverişli iklim koşullarını ise Muson Asyasmda bl tur. Orta kuşakta en kuzeye ulaştığı yer, Türkiye ve Sovyetler Biri Doğu karadeniz kıyılandır. Bu kıyılarda kışlar ılık, yıllık yağış tu

1.5 – 2.5 metre arasındadır ve hava sıcak mevsimde de nemlidir. Asyasınm bazı kesimlerinde (Doğu Himalayalar eteğinde olduğu 2.000 metreye kadar çıkabilir. Durgun sulardan hoşlanmadığı içir çok yamaçlarda yetişir.

Aşağıda görüleceği gibi çay yetiştiren memleketlerin hemen Asya’dadır. Fakat en çok sarfedildiği bölgeler başta Avrupa olma re, Amerika, Orta Doğu ve Afrika’daki Müslüman ülkelerdir. Deı çay dünya ticaretinde büyük rol oynar.

1971 • 1975 ortalamasına göre, dünya çay üretimi 1.6 milyon tondur

1 milyon tondan fazlasını Muson Asya’sı sağlar. En büyük dört üre sırasıyle: Hindistan 465. Çin 304, Sri Lanka 211 ve Japonya 97 bin tonc kiye’de çok yeni olan çay üretimi büyük ve hızlı bir gelişme halindedir, ortalaması olan 42 bin tonla, dünya çay üreticisi ülkeler arasında ön yer almıştır.

Turunçgiller ve muz: Tropikal ve subtropikal bölgenin dahi ve daha nemli kısımlannın meyvesi olan muzla, aynı bölgenin da rak ve daha serin yerlerinde yetişebilen turunçgiller milletleraraı rette en büyük yeri olan iki meyvadır. Her ikisinin vatanı da i

206
(turunçgillerin Çin, muzun Hindistan), öteki toprak ürünlerinde olduğu gibi, bu iki meyvanın tarımı da insan eliyle dünyanın başka taraflarımı götürülmüştür. Son elli yıldan beri deniz ve karalardaki ulaşım olanak* lannın çok gelişmesi, diğer bütün ticaret eşyalarında olduğu gibi, bu iki meyvenin üretim ve ticaretinin büyük bir hızla artmasına sebep olmuştur.

Turunçgiller içinde ve dış ticarette en önemli rol oynayan, zaten üretim miktarı da başta gelen portakal’dır. Aşağıda vereceğimiz üretim miktarları yalnız portakala aittir.

1970 -1974 ortalamasına göre, dünya Portakal üretimi 27.500.000 tondur, üretimleri “lv milyon tonun üstünde olan ülkeler şunlardır: A.B.D. 8.125.000, Brezilya 3.273.000, İspanya 1.989.000, Meksika 1.757.000, İtalya 1.521.000, İsrail 1.131.000. Türkiye, 557.000 tonluk üretimiyle, yukarda adı geçen ülkelerle Hindistan, Arjantin, Çin, Mısır ve Fas’tan sonra dünyada 12. sırayı alır.

Afrika’da Madagaskar, Fildişi Kıyısı, Kamerun ve Akdeniz kıyısındaki bazı memleketler bir tarafa bırakılacak olursa, muz tarımı dünyanın başlıca iki bölgesinde toplanmıştır: Güney Asya, Orta ve Güney Amerika. En çok muz yetiştiren ülkeler işte bu iki bölgede ve özellikle Orta ve Güney Amerika’da yer alır.

1970-74 ortalamasına göre dünya muz üretimi 34 milyon tondur. Başlıea üretici ülkeler şunlardır (bin ton olarak): Brezilya 6.967, Ekvador 3-085, Hindistan 3.026, Burundi 1.480, Honduras 1.385, Tayland 1.237, Meksika 1.126, Kosta Rika 1.009, Filipinler 1.108. Bu büyük üretici ülkeleri, üretimleri 230 binle 973 bin ton arasında değişen şu ülkeler izler: Panama, Venezuela, Kolombiya, Tanzanya, Çin, Bangladeş, Guatemala, İspanya, Malaysiya, Arjantin, Dominik, Angola, Madagaskar, Bolivya ve Nikaragua. Muz, Türkiye’de de üretilir. Ancak üretim azdır: 1974’te 21 bin ton kadar.

Yukanda adlan geçen portakal ve muz üreticisi memleketler aynı zamanda dünya ticaretine bu maddeleri en çok ihraç edenlerdir. Ancak ihraç bakımından aynı sırayı izlemezler.

Hayvancılık: Tropikal ve subtropikal bölgede hayvancılık da önemli yer tutar. Bazı evcil hayvanlar bu geniş iklim kuşağının farklılık gösteren kesimlerinde oldukça karakteristiktir, örneğin, başta Hindistan olmak üzere Muson Asyası ülkelerinde manda (çünkü bu hayvan sulak ve bataklık arazilerden hoşlanır); yazlan kurak ve sıcak ve aynı zamanda dağlık Akdeniz iklimi bölgesinde keçi gibi. Fakat miktar ve sağladığı ekonomik gelir bakımından asıl önemli hayvan koyun’dur. Ancak koyun

bölge İçin keçi ve manda kadar tipik değildir. Çünkü orta kuşağın da h tarafında beslenir.
1975’tf «li’my.’Hİ.’i mevrut l«>yıın snyısı 1 milyarı yı>çmiş ‘bulunuyordu. BlUl cok büyük kısmı subtropikal ve orta kuşak memleketterindedir. Agahta* en < koyuna sahip olan on kadar ülke, önemleri sırasıyle gösterilmiştir: (milyon Olarak): Avustralya 153,’ S.S.C.B 145, Çin 73, Yeni Zelanda 56, Türkiye 40, Hin tan 40, Arjantin 39, îran 38, G. At’rika C. 31, Birleşik Kırallık 28.

Ödev ve Sorular

1 — Çöllerde son teknolojik gelişmelerden sonra tarım alanında ne gibi ffO meler olmuştur? Çöllerde su nasıl ve nereden sağlanır?

2 — Çöl alanlarının an önemli bitkisi ve hayvanı hangileridir?

3 — Dünya pirinç, pamuk ve çay üretiminin coğrafî dağılışım ana çizgileri açıklayınız.

4 — Dünya ticaretinde en önemli yeri oJan portakal ve muz tarımı dünya hangi iklim bölgelerinde, özellikle hangi ülkelerde yapılır?

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*